|
|
İKİNCİ BEYNİMİZ SOLER PLEXUS
Çeviren: Esin Tezer
Kaynak: Hania Luczak, Gastroloji Uzmanı, "Arzın Merkezinden Sinyaller", “geodergi.com”
Bir performansdan önce neden midemizde “uçuşan kelebekler hissine” kapılırız?
Hazımsızlık neden kâbuslara sebep olur?
Anti depresanlar şimdi neden gastrointestinal hastalıklar için de kullanılmaktadır?
Hem bağırsağımız hem de beynimizin, embriyonun oluşma ve gelişmesinden önce cenin gelişimi esnasında bölünen aynı doku kümesinden meydana geldiği ortaya çıkmıştır. Bir bölüm merkezi sinir sistemi haline gelirken, diğer parça da enterik sinir sistemi haline gelmek için göç eder. Daha sonra iki sinir sistemi de Vagus Siniri diye adlandırılan bir kablo yoluyla bağlanırlar. Baş tarafla ilgili en uzun olan sinirin ismi Latince’den türetilmiş olup, “kıvrıla kıvrıla giden” manasına gelmektedir. Vagus siniri, beyin sapından boyun aracılığıyla kıvrılır ve nihayetinde karında sona erer. Beyin-bağırsak bağlantısı vardır.
Bir iş görüşmesinin neden bağırsak krampları krizine yol açabileceğini hiç merak ettiniz mi? Ve beyni hedef alan anti depresanlar, böyle ilaçları alan milyonlarca insanda neden mide bulantısı veya karınla ilgili bozulmaya neden oluyorlar?
Bu sıradan deneyimlerin nedeni, her birimizin gerçekten iki beyne sahip olmasıdır, tanıdık olanı kafataslarımızın içini örtmektedir ve daha az bilineni, fakat son derece önemi olanı insan bağırsağındadır. Siyam ikizleri gibi, iki beyin birbirleriyle bağlantılıdırlar; bir tanesi allak bullak olduğunda, diğeri de allak bullak olur. İnsanların bağırsaklarına bel bağlaması şaşırtıcı değildir.
Sinir hücrelerimizin yarısı bağırsağın içerisinde yerleşik midir?
Bağırsak, sağlığımız üzerinde derin bir etkiye sahiptir. Nörolojik ve psikolojik olduğu kadar, bağışıklık sistemiyle ilgili sağlığımızı da sağlıklı bir bağırsaktan anlarız. Bu; insan beynini önemsememek anlamına gelmez. Bu; basitçe bedenin iki beyine sahip olduğunu, ikinci beynin bağırsağımız olduğunu söylemektir. Bu beyin-bağırsak bağlantısı üzerine Sandra Blakeslee tarafından yazılan, New York Times’ın 23 Ocak 1996 sayısında orijinal olarak yayınlanan Bağırsaktaki Karmaşık ve Saklı Beyin adlı mükemmel bir makale var. Bağlantılar (Links) sayfasının diyet bölümünde onun makalesine bir bağlantı (link) ilave ettim.
Bunların Hepsi Nasıl Çalışıyor?
Enterik sinir sistemi (ENS) olarak bilinen bağırsağın beyni; yemek borusu, mide, ince bağırsak ve kalın bağırsağı kaplayan dokunun kılıflarında yerleşmiştir. Tek bir şey olarak düşünülürse o; beyinde bulunan nöronlar veya destek hücreleri arasındakiler gibi nöronlarla, nörotransmitter’larla ve proteinlerle doludur. Bağımsız olarak hareket etmesine, öğrenmesine, hatırlamasına ve ‘bağırsak duygularını’ oluşturmasına olanak sağlayan karmaşık bir devreyi kapsamaktadır.
New York City Columbia-Presbyterian Tıp Merkezi’nde Anatomi ve Hücre Biyolojisi Profesörü Dr. Michael Gershon, bütün gastrointestinal sistemini bedenin ikinci sinir sistemi olarak adlandırmaktadır. Dr. Gershon, "Beyin bedende nörotransmitter’larla dolu olan tek yer değildir. Yüz milyon nörotransmitter bağırsağın uzunluğunu kaplamaktadır, yaklaşık olarak beyinde bulunan sayı kadar” demektedir. Eğer yemek borusunun, midenin ve kalın bağırsağın sinir hücrelerini katarsak, bağırsakta bütün periferik (çevresel) sinir sisteminin geri kalan kısmından daha fazla sinir hücresi vardır. Baş kısmında beyni kontrol eden neredeyse her kimyasal, hormonlar ve nörotransmitter’lar da dahil, bağırsakta da olduğu belirlenmiştir. Bu karmaşık devre, bağırsaktaki beynin bağımsız olarak davranmasını sağlamaktadır. Bunun ispatı, yutmayı kontrol eden beyin sapı hücreleri zarar görmüş olan felç hastalarında görülebilir. Eğer bu meydana gelirse bir cerrah karna ait duvarda bir delik oluşturur, böylelikle beslenme gıdalarının doğrudan midenin içerisine elle girmesiyle başarılabilir. Yiyecek bir kere midede olduğunda, sindirim ve emilim beyin ölümü olan kişilerde bile gerçekleşebilir. Merkezi sinir sistemi, yutma ve defekasyon (bağırsaklardakilerin rektum ve anüs yoluyla dışarı atılması) için gereklidir fakat yiyeceğin yutulmasından arta kalanların anüsden dışarı atıldığı zamana kadar bağırsak sorumludur.
Uyku-Bağırsak Bağlantısı
İki beyin arasındaki devre gün-ışığına çıktıkça, araştırmacılar insanların neden öyle davrandıklarını ve hissettiklerini anlamaya başladılar. Beyin ve bağırsak uyku saatlerimiz esnasında da birbirine çok benzer, ikisi de doğal 90-dakikalık devrelere sahiptir. Beyin için, bu yavaş dalga uykusu rüyaların meydana geldiği hızlı göz hareketi uykusunun periyodlarında kesilir. Bağırsak için, 90-dakikalık devreler de kas kontraksiyonlarının yavaş dalgalarına yol açar fakat bunlar REM aralıklarıyla hızlı kas hareketinin kısa patlamalarıyla noktalanmışlardır.
Bu, iki beynin de birbirini etkilemesinden olabilir mi?
Cevap, muhtemelen evettir. REM uykusu, otonomik sinir sisteminin canlandırması, değişmiş aktivite tarafından karakterize edilen bir uyku evresidir ve değişmiş kolon (kalın bağırsak) fonksiyonudur. İnce ve kalın bağırsak problemleri olan hastaların anormal REM uykusu eğiliminde olduklarını da biliyoruz. Yetersiz uyku; İrritıbıl Bağırsak Sendromu (IBS) ve Ülser Olmayan Dispepsi’li (“ekşi mide” olarak da bilinir) olan hastalar, sabahları uykudan yorgun ve tazelenmemiş kalkmaktan yakınan pek çokları, belki de büyük bir çoğunluğun tarafından bildirilmiştir. Hastalar derin uyku diye tasvir ettiklerinden uyandıktan sonra bile, yorgunluk ve tükenmişlik genel hissini bildirirler. Anormal REM uykusu, IBS’yi ve Ülser Olmayan Dispepsi’yi tedavi etmede etkili olduğu gösterilen anti depresan Amitriptilin’in düşük doz tedavisiyle azaltılmıştır. Beyni etkilediği tespit edilen pek çok ilaç bağırsağı da etkilemektedir.
Endişe-Bağırsak Bağlantısı
Fluoksetin (Prozak) ve benzer-davranan anti depresanların diğer türlerini alan insanların yaklaşık yüzde 25’i mide bulantısı, ishal ve kabızlık gibi gastrointestinal problemlerle karşılaşırlar. Bu ilaçlarla olan problem, kullanılması gereken serotonin’in hücreler tarafından alınımının önlenmesidir. Bu üzüntülü olan kişinin beyinde daha fazla serotonin’e sahip olmasını olanak sağlarken, daha azı gastrointestinal bölgenin hücrelerinin kullanımı için mevcuttur. Beslenme Uzmanı Dr. June Butlin, "Serotonin, sindirim bölgesini sakinleştirir, peristaltik ve sekretuar refleksleri başlatır. Uzun süre kullanımı veya yanlış dozajı; mide bulantısı, kusma, kabızlık ve iştahta dalgalanmalara neden olabilir’’ şeklinde yazmıştır.
New York Times makalesinde bildirilen bir çalışmada Dr. Gershon ve çalışma arkadaşları, Prozak’ın bağırsak üzerindeki yan etkilerini açıklıyorlar. Bir kobayın kalın bağırsağının bir bölümünü bir yere monte ettiler ve giriş yerinin sonuna küçük bir pelet koydular. Ayrılan kalın bağırsak, peleti sütunun ‘anal’ sonuna, aşağıya doğru, sanki bir hayvanın içinde olduğu gibi döndürdü. Dr. Gershon’un yazıda açıkladığı gibi araştırmacılar, kalın bağırsağa küçük bir miktar Prozak koyduklarında pelet “büyük vitese” geçmiştir. Yazıda “İlaç, peletin kalın bağırsak aracılığıyla geçtiği hızı iki kata arttırdı, bu da bazı insanların neden ishal olduklarını açıklar” denilmiştir. Şaşmamalı ki, Prozak küçük dozlarda kronik kabızlığı tedavi etmek için kullanılmaktadır. Az bir miktarı kabızlık için faydalı olsa da, çoğu faydalı değildir. Gershon, kobayın kalın bağırsağının içerisindeki Prozak’ın miktarını son derece arttırdığında, pelet hareket etmeyi tamamen durdurdu. Bundan dolayı birazı kabızlığı tedavi etmekte, çok fazlası da kabızlığa neden olmaktadır. Prozak duyusal sinirleri uyarır, bu nedenle mide bulantısına da yol açabilir.
Bağırsak beyne çok benzer opiat reseptörlere sahiptir. İyileştirici Cevap kitabının (Freedom Yayımevi, 2002) yazarı, Ağrı Yönetimi Uzmanı Dr. Michael Loes, "Sürpriz olmayan bir şekilde, morfin ve eroin gibi merkezi sinir sistemi üzerinde hareket ettiği düşünülen uyuşturucular kabızlığa neden olarak bağırsağın opiat resptörlerine de bağlanırlar. İki beyin de opiat’lara bağımlı olabilirler” demiştir.
Pek çok Alzheimer ve Parkinson rahatsızlığı hastaları kabızdır. İlk olarak beyni veya merkezi sinir sistemini etkilediğini düşündüğümüz bir hastalık, bağırsağı da etkiler.
Bağırsağımız bazı hayret verici şekillerde de bize yardım eder. Bağırsak, Benzodiyazepin olarak adlandırılan kimyasalları üretir. Bunlar, Valyum gibi anti depresan ilaçlarda bulunan aynı kimyasallardır ve bunlar, ağrıyı yatıştıran aynı kimyasallardır. Belki de bağırsağımız gerçekten vücudumuzun endişe ve ağrıyı dindirenidir. Bağırsağın gıdalarımızdaki kimyasallardan Benzodiyazepin’i, bakteriyel hareketleri sentezleyip sentezlemediğinden emin değilken; şiddetli ağrı zamanlarında bağırsağın aşırı hızlandığını, Benzodiyazepin’i beyne ulaştırdığını biliyoruz. Maryland, Bethesda’daki Ulusal Sağlık Enstitüsü Nörobilim Laboratuarı’nda bir nörokimyacı olan Dr. Anthony Basile, “Sonuç, hastayı bilinçsiz hale getirmek veya en azından ağrıyı azaltmak” demiştir.
Biraz Geçmiş
Dünyanın iyileştirici ve mistik gelenekleri süresince karın; enerji ve bilincin önemli bir merkezi olarak görülmüştür. Hindistan’ın büyük spiritüel ustaları kocaman karınlarla övünürler. Bu muazzam karınların Prana’yla (Yaşam Gücü,Yaşam Enerjisi) dolu olduğu düşünülmüştür. Bundan dolayı, hintli ressamlar tanrılarını çoğu kez koca bir göbekle çizerler.
Çin’de nazik tai chi sanatı alt karnı; enerjinin rezervuarı olarak belirtir. Tai chi hocası, Qigong’un Yolu (Ballantine Kitapları 1997) kitabının yazarı Kenneth Cohen, karnın içine qi’yi (Prana- Yaşam Gücü) sıkıştırarak karın bölgelerinin kuvvetlendirilmesinin nasıl mümkün olduğunu açıklamaktadır.
Cohen, “Çinli bakış açısından karından tian veya uzun yaşam ve bilgeliğin tohumlarını ektiğiniz iksir alanı olarak gözönüne alınmaktadır” demiştir.
Böylece sanırım hatırlanacak şey, Dr.Gershon’un kaydettiği gibi, "Bağırsağınıza iyi bakın, bağırsağınız da size iyi bakacaktır.”
İkinci beyin - Karın boşluğu, vücudun merkezinde başlı başına bir evren. Araştırmacıların uzun yıllar gereken ilgiyi göstermediği bağırsaklar, "ikinci beynimiz" tarafından yönetiliyor. Sindirim organımız, omuriliğinde bulunandan çok daha fazla, 100 milyon adet sinir hücresi ile çevrili. "Enterik sinir sistemi" olarak adlandırılan bu örgü, giderek daha çok bilim insanını heyecanlandırıyor. Birçok uzmana göre karın bölgesi, kafatasındaki merkezin devamı. Karnımızdaki beyin serotonin gibi ruh hâlimizi belirleyen nörotransmitterleri üretiyor ve psiko-aktif maddelere tepki veriyor.
Karın özerk çalışıyor; kafatasındaki beyne gönderdiği sinyaller, beyinden aldığından fazla. Hastalanıp kendine özgü nevrozlar geliştirebiliyor. Karın da hissediyor, düşünüyor ve hatırlıyor. Sezgisel kararlarımızı bu içsesi dinleyerek alıyoruz. Dünya üzerindeki tüm kıtalar ve kültürlerde, duyguların bedenimizin merkezinde oluştuğu biliniyor. Bir zorluğun aşılırken "göbek çatlatması", sevincin "göbek attırması", sinirin "mideye vurması", açlıktan "karnın zil çalması" ya da dünyayla "göbek bağı" gibi deyişler bu yüzden... Irkları, kültürleri ne olursa olsun, sevinç, korku, huzur, ihtiras gibi duyguları, en yoğun olarak nerede hissettiklerini göstermeleri istendiğinde, hemen hemen tüm insanlar karın bölgelerine işaret ediyor çünkü insanlar bu "karanlık mağarada" bir şeylerin olup bittiğini, karınlarının kendilerine bir şeyler anlattığını, şifreli mesajlar gönderdiğini hissedebiliyorlar.
Çok eski zamanlardan beri, derin düşünme yapan insanlar, bedenlerinin derinliklerine yolculuğa çıkıyor, burada huzur ve bilgeliği arıyorlar. Ve hatta günümüz dünyasına egemen ekonomi disiplini bile, küresel bir dil olan "içsesin" öneminin farkında. Başarılı yöneticilerin el kitaplarında "içsesinizi dinleyin" gibi cümlelere sık sık rastlanıyor, borsacılara da aynı telkinde bulunuluyor. İçsesimizin fısıldadıklarını beynimizin kabullenmesi, karnın beyni galebe çalması anlamına gelmiyor ama en azından beynin vücudumuzun tek hâkimi olduğu mitini ciddi şekilde sorguluyor. Karnın ne denli belirleyici olduğunu bilim de doğrulamaya başladı. İnsan bedeninin herhâlde en "şiirsel olmayan" bölgesi bağırsaklar, gerçekten hayatın önemli sırlarını barındırıyor. Zekice işleyen sindirim sistemiyle sürekli devinim hâlinde olan ancak hareketliliğini genelde görmezden gelmeyi tercih ettiğimiz karnımız, bilimsel araştırmaların odağına yerleşti son dönemde.
New York'taki Columbia Üniversitesinde görevli nörobilimci, anatomi ve hücre biyolojisi uzmanı, 1998 yılında yayımlandığında çığır açan "The Second Brain" adlı kitabın yazarı Prof. Michael Gershon'a göre "karnımızda ikinci bir beyin bulunuyor". Bağırsaklar 100 milyon adet sinir hücresiyle çevrili. Bu kadar çok sayıda sinir hücresine omuriliğinde bile rastlanmıyor. Kulağa hakaret gibi gelse de birçok nörobilimciye göre "ikinci beyin" asıl beynin bir kopyası. Hücre tipleri, etken maddeler ve reseptörleri aynı. Karın bölgesinde bu kadar çok sinir hücresinin bulunması bilimcileri de burayı araştırmaya yöneltti. Son dönemde, nörogastroenteroloji gibi zor bir isme sahip olan disipline ilgi hayli arttı. Enterik sinir sistemi üzerine çalışmalar yapan dünyadaki bilim adamları, "insan bedeninin karanlık bölgelerine yaptıkları keşif gezilerinden" söz ediyor.
"Uzun zaman bağırsaklara basit refleksleri olan bir organ gözüyle baktık" diyen Londra Üniversitesinden Emeritüs Prof. David Wingate, "kimsenin aklına sinir liflerini saymak gelmedi" diyor. Gastrointestinoloji uzmanı Wingate, bu alanın öncülerden ve nörogastroenteroloji kavramının yaratıcılarından.
Los Angeles'taki California Üniversitesinden, fizyoloji profesörü ve nörogastroenteroloji uzmanı Emeran Mayer ise "Bundan birkaç yıl önce psikolojik durum ile karındaki ikinci beyin arasındaki ilişkiden bahsetseydim, meslektaşlarım benimle alay ederdi" derken, Flinders Üniversitesinde görevli Avustralyalı araştırmacı Marcello Costa, başta kendisinin de inanmadığını anlatıyor.
Herkesin hemfikir olduğu konu ise şu: Beyin haricinde en çok sinir hücresinin bulunduğu bağırsaklar, aslında kendi başına bile fazlasıyla karmaşık bir iş olan sindirim işleminden çok daha fazlasını yapıyor. İkinci beyin, hem vücut hem de ruhun hayatta kalmasını sağlıyor; kendisi psikolojimiz üzerinde belirleyici olan serotonin, dopamin, opiatlar gibi psiko-aktiv maddelerin kaynağı. Hatta valium gibi etkili ilaçların teskin edici özelliklerini kazandıran benzodiazepin gibi kimyasallar bile burada üretiliyor. Kısacası karın, beyni pek çok şekilde besliyor.
Henry Markram:
“Supercomputing the brain's secrets”
“Süper Beynin Sırları”
Çeviren: Esin Tezer
Kaynak: Hania Luczak, Gastroloji Uzmanı, "Arzın Merkezinden Sinyaller", “geodergi.com”
Bir performansdan önce neden midemizde “uçuşan kelebekler hissine” kapılırız?
Hazımsızlık neden kâbuslara sebep olur?
Anti depresanlar şimdi neden gastrointestinal hastalıklar için de kullanılmaktadır?
Hem bağırsağımız hem de beynimizin, embriyonun oluşma ve gelişmesinden önce cenin gelişimi esnasında bölünen aynı doku kümesinden meydana geldiği ortaya çıkmıştır. Bir bölüm merkezi sinir sistemi haline gelirken, diğer parça da enterik sinir sistemi haline gelmek için göç eder. Daha sonra iki sinir sistemi de Vagus Siniri diye adlandırılan bir kablo yoluyla bağlanırlar. Baş tarafla ilgili en uzun olan sinirin ismi Latince’den türetilmiş olup, “kıvrıla kıvrıla giden” manasına gelmektedir. Vagus siniri, beyin sapından boyun aracılığıyla kıvrılır ve nihayetinde karında sona erer. Beyin-bağırsak bağlantısı vardır.
Bir iş görüşmesinin neden bağırsak krampları krizine yol açabileceğini hiç merak ettiniz mi? Ve beyni hedef alan anti depresanlar, böyle ilaçları alan milyonlarca insanda neden mide bulantısı veya karınla ilgili bozulmaya neden oluyorlar?
Bu sıradan deneyimlerin nedeni, her birimizin gerçekten iki beyne sahip olmasıdır, tanıdık olanı kafataslarımızın içini örtmektedir ve daha az bilineni, fakat son derece önemi olanı insan bağırsağındadır. Siyam ikizleri gibi, iki beyin birbirleriyle bağlantılıdırlar; bir tanesi allak bullak olduğunda, diğeri de allak bullak olur. İnsanların bağırsaklarına bel bağlaması şaşırtıcı değildir.
Sinir hücrelerimizin yarısı bağırsağın içerisinde yerleşik midir?
Bağırsak, sağlığımız üzerinde derin bir etkiye sahiptir. Nörolojik ve psikolojik olduğu kadar, bağışıklık sistemiyle ilgili sağlığımızı da sağlıklı bir bağırsaktan anlarız. Bu; insan beynini önemsememek anlamına gelmez. Bu; basitçe bedenin iki beyine sahip olduğunu, ikinci beynin bağırsağımız olduğunu söylemektir. Bu beyin-bağırsak bağlantısı üzerine Sandra Blakeslee tarafından yazılan, New York Times’ın 23 Ocak 1996 sayısında orijinal olarak yayınlanan Bağırsaktaki Karmaşık ve Saklı Beyin adlı mükemmel bir makale var. Bağlantılar (Links) sayfasının diyet bölümünde onun makalesine bir bağlantı (link) ilave ettim.
Bunların Hepsi Nasıl Çalışıyor?
Enterik sinir sistemi (ENS) olarak bilinen bağırsağın beyni; yemek borusu, mide, ince bağırsak ve kalın bağırsağı kaplayan dokunun kılıflarında yerleşmiştir. Tek bir şey olarak düşünülürse o; beyinde bulunan nöronlar veya destek hücreleri arasındakiler gibi nöronlarla, nörotransmitter’larla ve proteinlerle doludur. Bağımsız olarak hareket etmesine, öğrenmesine, hatırlamasına ve ‘bağırsak duygularını’ oluşturmasına olanak sağlayan karmaşık bir devreyi kapsamaktadır.
New York City Columbia-Presbyterian Tıp Merkezi’nde Anatomi ve Hücre Biyolojisi Profesörü Dr. Michael Gershon, bütün gastrointestinal sistemini bedenin ikinci sinir sistemi olarak adlandırmaktadır. Dr. Gershon, "Beyin bedende nörotransmitter’larla dolu olan tek yer değildir. Yüz milyon nörotransmitter bağırsağın uzunluğunu kaplamaktadır, yaklaşık olarak beyinde bulunan sayı kadar” demektedir. Eğer yemek borusunun, midenin ve kalın bağırsağın sinir hücrelerini katarsak, bağırsakta bütün periferik (çevresel) sinir sisteminin geri kalan kısmından daha fazla sinir hücresi vardır. Baş kısmında beyni kontrol eden neredeyse her kimyasal, hormonlar ve nörotransmitter’lar da dahil, bağırsakta da olduğu belirlenmiştir. Bu karmaşık devre, bağırsaktaki beynin bağımsız olarak davranmasını sağlamaktadır. Bunun ispatı, yutmayı kontrol eden beyin sapı hücreleri zarar görmüş olan felç hastalarında görülebilir. Eğer bu meydana gelirse bir cerrah karna ait duvarda bir delik oluşturur, böylelikle beslenme gıdalarının doğrudan midenin içerisine elle girmesiyle başarılabilir. Yiyecek bir kere midede olduğunda, sindirim ve emilim beyin ölümü olan kişilerde bile gerçekleşebilir. Merkezi sinir sistemi, yutma ve defekasyon (bağırsaklardakilerin rektum ve anüs yoluyla dışarı atılması) için gereklidir fakat yiyeceğin yutulmasından arta kalanların anüsden dışarı atıldığı zamana kadar bağırsak sorumludur.
Uyku-Bağırsak Bağlantısı
İki beyin arasındaki devre gün-ışığına çıktıkça, araştırmacılar insanların neden öyle davrandıklarını ve hissettiklerini anlamaya başladılar. Beyin ve bağırsak uyku saatlerimiz esnasında da birbirine çok benzer, ikisi de doğal 90-dakikalık devrelere sahiptir. Beyin için, bu yavaş dalga uykusu rüyaların meydana geldiği hızlı göz hareketi uykusunun periyodlarında kesilir. Bağırsak için, 90-dakikalık devreler de kas kontraksiyonlarının yavaş dalgalarına yol açar fakat bunlar REM aralıklarıyla hızlı kas hareketinin kısa patlamalarıyla noktalanmışlardır.
Bu, iki beynin de birbirini etkilemesinden olabilir mi?
Cevap, muhtemelen evettir. REM uykusu, otonomik sinir sisteminin canlandırması, değişmiş aktivite tarafından karakterize edilen bir uyku evresidir ve değişmiş kolon (kalın bağırsak) fonksiyonudur. İnce ve kalın bağırsak problemleri olan hastaların anormal REM uykusu eğiliminde olduklarını da biliyoruz. Yetersiz uyku; İrritıbıl Bağırsak Sendromu (IBS) ve Ülser Olmayan Dispepsi’li (“ekşi mide” olarak da bilinir) olan hastalar, sabahları uykudan yorgun ve tazelenmemiş kalkmaktan yakınan pek çokları, belki de büyük bir çoğunluğun tarafından bildirilmiştir. Hastalar derin uyku diye tasvir ettiklerinden uyandıktan sonra bile, yorgunluk ve tükenmişlik genel hissini bildirirler. Anormal REM uykusu, IBS’yi ve Ülser Olmayan Dispepsi’yi tedavi etmede etkili olduğu gösterilen anti depresan Amitriptilin’in düşük doz tedavisiyle azaltılmıştır. Beyni etkilediği tespit edilen pek çok ilaç bağırsağı da etkilemektedir.
Endişe-Bağırsak Bağlantısı
Fluoksetin (Prozak) ve benzer-davranan anti depresanların diğer türlerini alan insanların yaklaşık yüzde 25’i mide bulantısı, ishal ve kabızlık gibi gastrointestinal problemlerle karşılaşırlar. Bu ilaçlarla olan problem, kullanılması gereken serotonin’in hücreler tarafından alınımının önlenmesidir. Bu üzüntülü olan kişinin beyinde daha fazla serotonin’e sahip olmasını olanak sağlarken, daha azı gastrointestinal bölgenin hücrelerinin kullanımı için mevcuttur. Beslenme Uzmanı Dr. June Butlin, "Serotonin, sindirim bölgesini sakinleştirir, peristaltik ve sekretuar refleksleri başlatır. Uzun süre kullanımı veya yanlış dozajı; mide bulantısı, kusma, kabızlık ve iştahta dalgalanmalara neden olabilir’’ şeklinde yazmıştır.
New York Times makalesinde bildirilen bir çalışmada Dr. Gershon ve çalışma arkadaşları, Prozak’ın bağırsak üzerindeki yan etkilerini açıklıyorlar. Bir kobayın kalın bağırsağının bir bölümünü bir yere monte ettiler ve giriş yerinin sonuna küçük bir pelet koydular. Ayrılan kalın bağırsak, peleti sütunun ‘anal’ sonuna, aşağıya doğru, sanki bir hayvanın içinde olduğu gibi döndürdü. Dr. Gershon’un yazıda açıkladığı gibi araştırmacılar, kalın bağırsağa küçük bir miktar Prozak koyduklarında pelet “büyük vitese” geçmiştir. Yazıda “İlaç, peletin kalın bağırsak aracılığıyla geçtiği hızı iki kata arttırdı, bu da bazı insanların neden ishal olduklarını açıklar” denilmiştir. Şaşmamalı ki, Prozak küçük dozlarda kronik kabızlığı tedavi etmek için kullanılmaktadır. Az bir miktarı kabızlık için faydalı olsa da, çoğu faydalı değildir. Gershon, kobayın kalın bağırsağının içerisindeki Prozak’ın miktarını son derece arttırdığında, pelet hareket etmeyi tamamen durdurdu. Bundan dolayı birazı kabızlığı tedavi etmekte, çok fazlası da kabızlığa neden olmaktadır. Prozak duyusal sinirleri uyarır, bu nedenle mide bulantısına da yol açabilir.
Bağırsak beyne çok benzer opiat reseptörlere sahiptir. İyileştirici Cevap kitabının (Freedom Yayımevi, 2002) yazarı, Ağrı Yönetimi Uzmanı Dr. Michael Loes, "Sürpriz olmayan bir şekilde, morfin ve eroin gibi merkezi sinir sistemi üzerinde hareket ettiği düşünülen uyuşturucular kabızlığa neden olarak bağırsağın opiat resptörlerine de bağlanırlar. İki beyin de opiat’lara bağımlı olabilirler” demiştir.
Pek çok Alzheimer ve Parkinson rahatsızlığı hastaları kabızdır. İlk olarak beyni veya merkezi sinir sistemini etkilediğini düşündüğümüz bir hastalık, bağırsağı da etkiler.
Bağırsağımız bazı hayret verici şekillerde de bize yardım eder. Bağırsak, Benzodiyazepin olarak adlandırılan kimyasalları üretir. Bunlar, Valyum gibi anti depresan ilaçlarda bulunan aynı kimyasallardır ve bunlar, ağrıyı yatıştıran aynı kimyasallardır. Belki de bağırsağımız gerçekten vücudumuzun endişe ve ağrıyı dindirenidir. Bağırsağın gıdalarımızdaki kimyasallardan Benzodiyazepin’i, bakteriyel hareketleri sentezleyip sentezlemediğinden emin değilken; şiddetli ağrı zamanlarında bağırsağın aşırı hızlandığını, Benzodiyazepin’i beyne ulaştırdığını biliyoruz. Maryland, Bethesda’daki Ulusal Sağlık Enstitüsü Nörobilim Laboratuarı’nda bir nörokimyacı olan Dr. Anthony Basile, “Sonuç, hastayı bilinçsiz hale getirmek veya en azından ağrıyı azaltmak” demiştir.
Biraz Geçmiş
Dünyanın iyileştirici ve mistik gelenekleri süresince karın; enerji ve bilincin önemli bir merkezi olarak görülmüştür. Hindistan’ın büyük spiritüel ustaları kocaman karınlarla övünürler. Bu muazzam karınların Prana’yla (Yaşam Gücü,Yaşam Enerjisi) dolu olduğu düşünülmüştür. Bundan dolayı, hintli ressamlar tanrılarını çoğu kez koca bir göbekle çizerler.
Çin’de nazik tai chi sanatı alt karnı; enerjinin rezervuarı olarak belirtir. Tai chi hocası, Qigong’un Yolu (Ballantine Kitapları 1997) kitabının yazarı Kenneth Cohen, karnın içine qi’yi (Prana- Yaşam Gücü) sıkıştırarak karın bölgelerinin kuvvetlendirilmesinin nasıl mümkün olduğunu açıklamaktadır.
Cohen, “Çinli bakış açısından karından tian veya uzun yaşam ve bilgeliğin tohumlarını ektiğiniz iksir alanı olarak gözönüne alınmaktadır” demiştir.
Böylece sanırım hatırlanacak şey, Dr.Gershon’un kaydettiği gibi, "Bağırsağınıza iyi bakın, bağırsağınız da size iyi bakacaktır.”
İkinci beyin - Karın boşluğu, vücudun merkezinde başlı başına bir evren. Araştırmacıların uzun yıllar gereken ilgiyi göstermediği bağırsaklar, "ikinci beynimiz" tarafından yönetiliyor. Sindirim organımız, omuriliğinde bulunandan çok daha fazla, 100 milyon adet sinir hücresi ile çevrili. "Enterik sinir sistemi" olarak adlandırılan bu örgü, giderek daha çok bilim insanını heyecanlandırıyor. Birçok uzmana göre karın bölgesi, kafatasındaki merkezin devamı. Karnımızdaki beyin serotonin gibi ruh hâlimizi belirleyen nörotransmitterleri üretiyor ve psiko-aktif maddelere tepki veriyor.
Karın özerk çalışıyor; kafatasındaki beyne gönderdiği sinyaller, beyinden aldığından fazla. Hastalanıp kendine özgü nevrozlar geliştirebiliyor. Karın da hissediyor, düşünüyor ve hatırlıyor. Sezgisel kararlarımızı bu içsesi dinleyerek alıyoruz. Dünya üzerindeki tüm kıtalar ve kültürlerde, duyguların bedenimizin merkezinde oluştuğu biliniyor. Bir zorluğun aşılırken "göbek çatlatması", sevincin "göbek attırması", sinirin "mideye vurması", açlıktan "karnın zil çalması" ya da dünyayla "göbek bağı" gibi deyişler bu yüzden... Irkları, kültürleri ne olursa olsun, sevinç, korku, huzur, ihtiras gibi duyguları, en yoğun olarak nerede hissettiklerini göstermeleri istendiğinde, hemen hemen tüm insanlar karın bölgelerine işaret ediyor çünkü insanlar bu "karanlık mağarada" bir şeylerin olup bittiğini, karınlarının kendilerine bir şeyler anlattığını, şifreli mesajlar gönderdiğini hissedebiliyorlar.
Çok eski zamanlardan beri, derin düşünme yapan insanlar, bedenlerinin derinliklerine yolculuğa çıkıyor, burada huzur ve bilgeliği arıyorlar. Ve hatta günümüz dünyasına egemen ekonomi disiplini bile, küresel bir dil olan "içsesin" öneminin farkında. Başarılı yöneticilerin el kitaplarında "içsesinizi dinleyin" gibi cümlelere sık sık rastlanıyor, borsacılara da aynı telkinde bulunuluyor. İçsesimizin fısıldadıklarını beynimizin kabullenmesi, karnın beyni galebe çalması anlamına gelmiyor ama en azından beynin vücudumuzun tek hâkimi olduğu mitini ciddi şekilde sorguluyor. Karnın ne denli belirleyici olduğunu bilim de doğrulamaya başladı. İnsan bedeninin herhâlde en "şiirsel olmayan" bölgesi bağırsaklar, gerçekten hayatın önemli sırlarını barındırıyor. Zekice işleyen sindirim sistemiyle sürekli devinim hâlinde olan ancak hareketliliğini genelde görmezden gelmeyi tercih ettiğimiz karnımız, bilimsel araştırmaların odağına yerleşti son dönemde.
New York'taki Columbia Üniversitesinde görevli nörobilimci, anatomi ve hücre biyolojisi uzmanı, 1998 yılında yayımlandığında çığır açan "The Second Brain" adlı kitabın yazarı Prof. Michael Gershon'a göre "karnımızda ikinci bir beyin bulunuyor". Bağırsaklar 100 milyon adet sinir hücresiyle çevrili. Bu kadar çok sayıda sinir hücresine omuriliğinde bile rastlanmıyor. Kulağa hakaret gibi gelse de birçok nörobilimciye göre "ikinci beyin" asıl beynin bir kopyası. Hücre tipleri, etken maddeler ve reseptörleri aynı. Karın bölgesinde bu kadar çok sinir hücresinin bulunması bilimcileri de burayı araştırmaya yöneltti. Son dönemde, nörogastroenteroloji gibi zor bir isme sahip olan disipline ilgi hayli arttı. Enterik sinir sistemi üzerine çalışmalar yapan dünyadaki bilim adamları, "insan bedeninin karanlık bölgelerine yaptıkları keşif gezilerinden" söz ediyor.
"Uzun zaman bağırsaklara basit refleksleri olan bir organ gözüyle baktık" diyen Londra Üniversitesinden Emeritüs Prof. David Wingate, "kimsenin aklına sinir liflerini saymak gelmedi" diyor. Gastrointestinoloji uzmanı Wingate, bu alanın öncülerden ve nörogastroenteroloji kavramının yaratıcılarından.
Los Angeles'taki California Üniversitesinden, fizyoloji profesörü ve nörogastroenteroloji uzmanı Emeran Mayer ise "Bundan birkaç yıl önce psikolojik durum ile karındaki ikinci beyin arasındaki ilişkiden bahsetseydim, meslektaşlarım benimle alay ederdi" derken, Flinders Üniversitesinde görevli Avustralyalı araştırmacı Marcello Costa, başta kendisinin de inanmadığını anlatıyor.
Herkesin hemfikir olduğu konu ise şu: Beyin haricinde en çok sinir hücresinin bulunduğu bağırsaklar, aslında kendi başına bile fazlasıyla karmaşık bir iş olan sindirim işleminden çok daha fazlasını yapıyor. İkinci beyin, hem vücut hem de ruhun hayatta kalmasını sağlıyor; kendisi psikolojimiz üzerinde belirleyici olan serotonin, dopamin, opiatlar gibi psiko-aktiv maddelerin kaynağı. Hatta valium gibi etkili ilaçların teskin edici özelliklerini kazandıran benzodiazepin gibi kimyasallar bile burada üretiliyor. Kısacası karın, beyni pek çok şekilde besliyor.
Henry Markram:
“Supercomputing the brain's secrets”
“Süper Beynin Sırları”

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder