31 Mayıs 2012 Perşembe

DOĞAYLA BARIŞIK YAŞAMANIN TEMEL İLKELERİ..







Her yaşam biçiminin, her felsefenin temel ilkeleri var. Bunlar aslında dünyada kadim zamanlardan beri çeşitli toplumlar tarafından zaman zaman uygulanmış, ama bir araya getirilmemiş temel kurallar. İnsanlar toplum içinde birlikte yaşamanın, mülkü nasıl adil biçimde paylaşacaklarının, aralarındaki sosyal ve ekonomik ilişkileri nasıl düzenleyeceklerinin ilkelerini, kanunlarını belirlemişler, ama en önemlisini, doğayla barışık yaşamanın temel ilkelerini ortaya koymayı gözden kaçırmışlar. Bunun bir nedeni geçmişte doğanın sınırlarını zorlamayacak bir yoğunlukta olmaları. Ancak bugün doğanın sınırlarını her alanda aştık ve onurlu bir yaşam sürmenin gereği artık aşağıdaki kuralları uygulamaktan geçiyor:
  • Kendinize yapılmasını istemediğinizi başkasına yapmayın – burada kastedilen başkası biz ve bütün diğer canlı ve cansızlar
  • Kendinizi her konuda eğitin, uzmanlığınız haricindeki konular hakkında iletişim kurabilecek kadar bilgi sahibi olun. Toplum içerisinde anlaşabileceğiniz ortak bir dil geliştirilmesi için zaman ve çaba harcayın.
  • Doğa ve doğal süreçler hakkında bilgilerinizi geliştirin ve etrafınıza karşı algıları açık bir farkındalık geliştirin.
  • Yaptığınız işlere isteyen herkesi dahil edin ve beraber çalışın, çalışmalara katılanların deneyimlerinden yararlanın, sonuçlarını ve ürünlerini herkesin katkısı oranında paylaşın.
  • Yaptığınız her işte açık olun ve herkese dostluk ve samimiyetle yaklaşın. Daima doğru bildiklerinizi savunun, fakat değişime de açık olun.
  • Güçsüzlere yardım edin ve istedikleri takdirde kendi kendilerini geliştirip topluma ve doğaya yararlı hale gelebilecekleri kurumsal yapıları oluşturun.
  • Bütün toplumsal kararları tam bir uzlaşmayla alın. Herkes katkısını verip bütün alternatifler gözden geçirilinceye kadar karar sürecini işletin ve toplumsal uzlaşma için yaratıcılığınızı kullanın. Alınan toplumsal kararların sonuçları hiçbir zaman insan ve Doğa arasındaki uyuma zarar vermesin.
  • Toplum içinde yardımlaşma ve işbirliğini geliştirecek, çatışmaları ve rekabeti önleyecek sistemleri geliştirin. İnsanların başarısı topluma ve doğaya yaptıkları hizmetle ölçülsün.
  • Kurduğunuz toplumsal ve ekonomik sistemler yaygın olsun ve döngülere dayansın. Üretimin bütün aşamalarında sadece yan ürünler ortaya çıksın ve bunlar başka döngüleri beslesin.
  • Değişen koşullara uyum sağlayabilecek, kendi kendini yenileyebilecek toplumsal ve ekonomik sistemler yaratın.
  • Tüketim yerine, kullanım kavramını geliştirin, mümkün olduğu kadar az kullanın ve kullandıklarınız en kısa mesafeden gelsin ve döngülere dayanan sistemlerin ürünleri olsun.
  • Birikiminiz hayat boyu mütevazı bir yaşamı sağlamanın ötesine geçmesin, birikimlerinizi topluma ve doğaya yarar getirecek şekilde tekrar topluma mal edin.
  • Bütün bu kuralları toplumsal ve ekonomik örgütlenmenin bütün aşamalarında resmi ve tanımlı hale getirin.

Kaynak: Dr. Uygar Özesmi, 'Yasak Meyve'

30 Mayıs 2012 Çarşamba

BASİT MEDİTASYON ÖRNEKLERİ...



Dinlemek de bir meditasyondur. Kim, karşısındakini tam olarak dinliyor ki artık? Bugünlerde biz insanlar, bu yeteneğimizi büyük ölçüde yitirdik. Ancak anlatılan konu bizi sararsa, o zaman “kulağımızı iyice açıp” dinliyoruz.
Elişi yapmak da bir meditasyon şeklidir. Sakince oturup elimizle bir şeyler yapmak bizi rahatlatır. Yün örmek, nakış işlemek veya dikiş dikmek gibi el uğraşıları maalesef toplumumuz tarafından kadınlara özgü işler olarak kabul edilirler. Aslında, özellikle zavallı, gergin ve enfarktüs tehlikesi ile yaşayan erkek dünyası için sakin bir köşeye çekilip, çorap örmek çok yararlı olurdu. Belki de erkekler henüz kadın işi diye damgalanmamış bir elişini bulup bununla uğraşabilirler: Halı dokumak veya ağaç işlemek gibi.
Aynı şekilde yazı da yazabiliriz. Yazıyı kendimize veya başkasına yazabiliriz ve gerçekten güzel yazmak için çaba gösteririz. Kendimizi bir şeye “tamamen vermemiz” de bir meditasyondur. Bu şekilde çok özel mektuplar yazmaya başlamak da iyi bir yoldur.
Gezerek de dikkatimizi toplamamız mümkün. Trenle seyahat ettiğimizde bir deneme yapabiliriz: Yolculuk boyunca gözümüzün önünde bir gazete tutmadan sadece oturup etrafı seyredelim! Hareket halindeki trenin monoton sesi, gelip geçen manzaralar – tüm bunlar bizi kolaylıkla meditatif bir ruh durumuna sokarlar.
Eskiden kırsal alanda yaşayanlar gün batımını izlemeyi adet haline getirmişlerdi. Bunu biz de deneyebiliriz. Günün geceye dönüşmesini izleyebilir ve bunun üzerimizde yarattığı değişik etkileri hissedebiliriz.
Bir Zen ustası ile ilgili olarak şöyle bir anı anlatılır: Ustamız, gut hastalığının ileri döneminde yatalak olan ve hareket edemeyen yaşlı bir kadını ziyaret eder. Lotus oturuşu yapması olanaksız olan yaşlı kadına, saatin tiktaklarına konsantre olmasını söyler. Bunu yapan kadın, bir süre sonra aydınlanmayı başarır. Evet, böyle bir yolla da hedefe ulaşabiliriz.
Burada önemli olan gün boyunca kendimize “deneyimlerimizin gelişebileceği ve derinleşebileceği” özel bir zaman ayırmamızdır (Bernhard Grom). Gün boyunca herhangi bir zamanda veya akşamları ayrılabilecek bu özümleme anında örgü örmek veya günbatımını izlemek gibi araçları da kullanabiliriz. Derin düşünceye dalma tekniği olarak meditasyonun (nefes, mantra veya Zen), dikkatimizi ve algılama yeteneğimizi kuvvetlendirerek, sadece kafamızı toplayabileceğimiz sakin saatlerde değil, hareketli bir günün ortasında da meditasyon yapmamızı sağlarsa bir anlamı olur ancak.

Kaynak: Johannes F. Boeckel, 'Pratik Meditasyon Tekniği'

MEDİTASYON NASIL YAPILIR?.




Meditasyon, bir araçtır. Stresle başa çıkmamıza, beden sağlığımızı güçlendirmemize, kronik ağrılarımızı geçirmemize, daha iyi uyumamıza, daha mutlu hissetmemize, daha huzurlu olmamıza ve anda olmamıza yardımcı olan muhteşem bir araçtır. Daha derin bir düzlemde meditasyon, bilinmeyene açılan bir kapıdır. Kim olduğumuz gizemini aralamamıza yardımcı olur.
Meditasyona ilk başladığımızda, zihnimizin ne kadar asi olduğunu görürüz. Zihnimizin sürekli dağılmasına şahit oluruz. Geçmişle veya gelecekle ilgili tekrarlayıp duran düşüncelerle manavdan alınması gerekenler gibi gündelik hayat iç içe geçmiştir. Sanki çılgın bir filmin tam da ortasında duruyor gibiyizdir.
Meditasyona başladığımızda ne de kontrolsüz bir zihnimiz var diye canımız sıkılmasın. Başlarda zihnimizin çok dağılması doğaldır. Zamanla düşünce kümeleriyle rahatlıkla çalışmayı öğrenecek, biraz netlik ve huzur sağlayacağız.
Meditasyona nasıl başlanması gerektiğine dair işte size basit birkaç tüyo:
1. Duruş İster sandalyede oturalım isterse yerde bağdaş kurmuş olalım, başımızın ve omuriliğimizin dik durduğundan emin olalım. Eğer çökersek zihnimiz de kayıp gider. Bedenimiz dengedeyse zihnimiz de dengede olacaktır. Dik durabilmek için başımızın gökyüzüne değdiğini hayal edelim.
2. Gözler Gözlerimizi açık tutmaya çalışalım. Açık gözler, anda daha çok olmamızı sağlar. Gözlerimizi hafifçe indirelim ve belli bir noktaya bakalım. Gözlerimizi kapattığımızda, düşüncelere ve hayallere daha çok kapılırız. Yine de bize en rahat geleni yapmamız daha önemlidir. Bazıları gözlerini kapattığında çok daha verimli olurlar. Neyin bize iyi geldiğini deneyip görmek gerekir.
3. Odak Sıradan bilinç durumunda mevcut anda çok az oluruz. Örneğin özellikle zihnimiz düşüncelerle doluyken arabayı otomatik pilotta kullanırız. Birden varacağımız yere geliriz ve yol boyunca olup bitenleri hatırlamayız.
O yüzden meditasyon, hayatımıza gözlerimizi açmanın en muhteşem yoludur. Öbür türlü tecrübelerimizin çoğunu gözden kaçırırız, çünkü zihnimizde sürekli başka bir yerlerdeyizdir. Neye odaklandığımıza bir bakalım. Sıradan hayatta odaklanmayla konsantrasyonu aynı şey gibi görmeye eğilimliyizdir. Konsantrasyon, yoğun bir ışık huzmesi gibidir. Ama meditasyonda o çeşit bir zihin, çok keskin ve huzursuz olduğundan faydalı olmaz. Meditasyonda odaklanmak, farkındalık merkezine koyduğumuz şeye yumuşak bir şekilde dikkati vermek demektir. Çoğunlukla odak olarak nefesi kullanmak tavsiye edilir. Nefes, “içi” ve “dışı” birleştiren doğal bir kapı gibidir.  Zen üstadı Toni Packer’ın dediği gibi: “Dikkat bir yerden gelmez. Sebebi yoktur. Kimseye ait değildir.”
4. Nefes Nesefe dikkati vermek, kendimizi şu anda sabitlemenin en iyi yoludur. Nefes alış verişimize dikkat edelim. Nefesimizi kontrol etmeyelim, gerek yok, doğal akışına bırakalım.
5. Nefes saymak Eğer meditasyona girmekte zorluk yaşıyorsak, en eski yollardan biri olan nefes saymaya çalışabiliriz. Her nefeste içimizden sayalım. Ne zaman düşüncelerin bizi sardığını fark edersek o zaman başa dönelim. Bu şekilde her “bir” dediğimizde şimdiki ana gelmiş oluruz.
6. Düşünceler Düşüncelerin zihnimizi sardığını fark ettiğimizde dikkatimizi nefesimize çevirerek düşüncelerin yavaşça geçip gitmelerine izin verelim. Düşünceleri durdurmaya çalışmayalım, böyle yapmak sinirimizi bozabilir. Kapımızda istemediğimiz misafirlerimiz olduğunu düşünelim, varlıklarını kabul edelim ve kibarca onlardan gitmelerini isteyelim. Sonra ise dikkatimizin yumuşak ışığı nefesimizi aydınlatsın.
7. Duygular Güçlü duygularla boğuşurken meditasyon yapmak çok zordur. Çünkü bazı duygular zihnin kurduğu hikayeleri beslemeye eğilim gösterir. Özellikle öfke, utanç ve korku zihinlerimizde sürekli tekrarlayan hikayeler yaratır. Öfke ve utanç, bizi sürekli geçmişe, geçmişteki olaylara baktırır. Korku ise geleceğe dair bizi endişelendirir. Meditasyonda güçlü duygularla başa çıkmanın bir yolu da duyguya eşlik eden fiziksel hislere yoğunlaşmaktır. Mesela, göğüs çevresinde sıkı bir korku bandı veya karında kızgın bir öfke çemberi olabilir. Hikaye yazmayı bırakalım ve bedenimize yeniden yoğunlaşalım. Bu şekilde duygularımızı yüceltmiş ama hikayelere yüz vermemiş oluruz.
8. Sessizlik Sessizlik, şifadır. Etrafta bir dolu “meditasyon müziği” bulunur, ama hiçbiri basit bir sessizliğin yerine geçemez. Sessizce oturduğumuzda zihnimizin aslında neler yaptığını deneyimleriz. Sessizce oturarak sakinlik ve dinginlik gelir. Zamanla dış ve iç sessizlik buluşur ve anın içinde dinlendiğimizi görürüz.
9. Uzunluk Başta sadece 10 dakika ile başlayalım ve eğer çok kısa oturduğumuzu hissettiysek biraz daha uzun oturalım. Daha uzun meditasyon yapmak için hazır değilsek, kendimizi zorlamayalım. Zaman içinde meditasyon süremizi 25 dakikaya çıkarabiliriz.
10. Ortam Oturacak özel bir ortam yaratmak da güzeldir. Meditasyon için oturduğumuz yere bir heykel, mumlar ve bizim için anlamlı olan eşyalar da koyabiliriz. Yürürken topladığımız bize hitap eden taşları, deniz kabuklarını ve çiçekleri de oraya koyabiliriz.
11. Zevk Her şeyden önemlisi meditasyondan keyif almaktır. Ufak bir gülümsemeyle oturmak hoşumuza gidebilir. Kendimize karşı sevecen olalım. Her gün birazcık daha uzun oturmaya çalışalım. Meditasyon alışkanlığı kazanalım.

Kaynak: Özgün

Sen huzurlu olduğunda , insanlar sana yaklaşır


Sen huzurlu olduğunda, insanlar sana yaklaşır; huzursuzolduğunda uzaklaşır. Bu okadar fiziksel bir olay ki, kolaylıkla gözlemleyebilirsin. Ne zaman huzurlu olsan herkesin sana yakın olmak istediğini hissedeceksin, çünkü huzur titreşir, etrafında bir titreşim yaratır. Etrafında huzur halkaları hareket edecek ve her kim yaklaşırsa, bir ağacın gölgesine girip rahatlamak ister gibi sana daha yakın olmayı arzu edecek.
Kendi içinde huzurlu olan bir insanın etrafında bir gölge vardır. Nereye giderse gitsin herkes ona daha yakın, daha açık olmak ister, güvenir. İçinde kargaşa, çatışma, keder, endişe ve gerilimler olan biriyse, diğer insanları iter. Her kim ona yaklaşırsa korkar; tehlikelidir.
Unutma , başkalarına ancak sahip olduğun şeyi verebilirsin. Sen kederli olduğunda ne söylersen söyle ya da ne yaparsan yap , diğer insanlar ı mutsuz edeceksin. Sen mutluysan bir şey söylemene gerek yok, onları mutlu edersin. Sadece orda bulunman bile, onların varlığındaki mutluluğu tetikleyecek. Varlığın başka insanlarda bir eş zamanlılık yaratacak. Senin müziğin, senin dansın mutluluk dalgaları yaratacak, neşen sana yaklaşan herkese bulaşacak..

Osho

29 Mayıs 2012 Salı


Su, Mum ve Tutsu ile Şifa Çalışmaları…

1) Size basit agrilar ve sizilarla ilgili basit bir SIFA TEKNIGI onermek istiyoruz. Bu sifa teknigi ikinci ve ucuncu ATLANTIS donemlerinde, SIFA TAPINAKLARINDA uygulanan EN BASIT SIFA TEKNIKLERI arasinda yer almaktaydi.
Bedeninizin herhangi bir yerinde olan AGRI-SIZI, kendisini nerede ifade ediyorsa (ornegin bel agriniz var ama kalcalariniza, bacaklariniza vuruyor ) o bolgeye (kalcaniza, bacaklariniza);
A) TEMIZ
B) OLABILDIGINCE BASINCLI
C) NE SICAK NE SOGUK, SICAGA CALAN ILIK
D) DELIKLI BIR ILETICIDEN, BOL SU DOKUN, UYGULAYIN.
BU SU, O BOLGEYE SANKI TIRTIKLI BIR ALETLE DOKUNULUYORMUS HISSI VERECEKTIR. Bedeniniz istedigi surece suyu uygulayin, bedeniniz size yeter dediginde uygulamayi kesin. Basincli suyun etkisi (esasen SU BILINCLI, CANLI, SIFALANDIRICI BIR OLGU oldugundan) kendisini bir ila uc uygulamada gosterecektir. Ancak,
E) UYGULAMAYA GUVENEREK YAPIN.
2) Kendinizi sikintili, tatsiz, depresif, uzgun, mutsuz hissettiginiz zamanlar, kendi ozel mekâninizda, (size ait bir oda da, salonda) MUMLAR yakin. Yakacaginiz mumlar;
A) SEFFAF-BEYAZ
B) KOKUSUZ olsun.
Sayi konusunda comert olun, sure konusunda da.
Neden bircok dini mekân da (kiliseler, havralar, budist tapinaklari vs) MUM yakilir dusundunuz mu? Mum alevi NEGATIF enerji toplayicisidir. Ayni anda POZITIF enerjinin de toplanmasi ve odaklanmasina hizmet eder.
Ayrica mum alevi istenmeyecek bazi ENERJETIK OLUSUMLARI VE NUVELERINI de ETKISIZLESTIRMEKTEDIR.
Kendinize mumlu, romantik zamanlar tanimak SIZLERI rahatlatacaktir.

3) Ozellikle kendi kendinizle ve bizlerle bas basa kalmak istediginiz de ayrica TUTSU yakmanizi da oneririz. KOKULARIN VE DUMANIN islev ve onemi sizler icin bilinmeyen bir alan. Ozellikle SANDAL AGACI tutsusunun koku ve dumani, sizin MEDITATIF bir hale girmenize, gevsemenize yardimci olacaktir. Ama bunun yani sira sivrisineklerin KOKU VE DUMAN sevmemesi gibi, sizlerin MANYETIK ALANINIZDAN beslenen bazi ENERJETIK OLUSUMLAR VE NUVELER DE, TUTSU KOKUSU VE DUMANINI SEVMEMEKTEDIRLER.
kAYNAK:ŞİFA ÇEMBERİ
Su, Mum, Tutsu

Korkuları Temizleyen ve Kalp Çakrasını Açan Şifa Meditasyonu


İşte sevgi hakkındaki korkularınızdan kurtulmanıza ve kalp çakranızı temizlemenize yardımcı olarak güçlü bir şifa meditasyonu. İsterseniz, bu meditasyonu yumuşak bir müzikle birlikte teybe kaydedip, sonra onu günde bir-iki kez dinleyebilirsiniz.
1.Gözleriniz kapalı ve rahat bir halde oturarak iki-üç çok derin ve temizleyici nefes alın.
2.Zümrüt-yeşili güzel bir bulutun sizi kuşattığını imgeleyin. Nefes alırken bu şifa enerjisini akciğerlerinize, hücrelerinize ve kalbinize çekin. Kısa bir süre kalbiniz üzerinde konsantre olarak, zümrüt-yeşili ışığın size acı vermiş her türlü olumsuzluğu temizlemesine izin verin
3-Derin bir nefes alarak, ışığın sevgi hakkında duyduğunuz her türlü korkuyu alıp götürmesine izin verin. Sevgiyi hissetme korkusunu bırakmaya gönüllü olun. Sizin nefes alıp sevgi korkusundan kurtulmaya niyet etmekten başka birşey yapmanıza gerekmez. Sadece şifa bulmaya istekli olun, gerisini Tanrı’ya ve meleklere bırakın. Derin bir nefes daha alın ve eğer sevilirseniz, ardından kurnazca yönlendirileceğiniz, aldatılacağınız, kullanılacağınız, terk edileceğiniz, reddedileceğiniz, baskı göreceğiniz yada incineceğiniz korkusu da dahil olmak üzere tüm sevilme korkusunu bırakmaya gönüllü olun. Derin bir nefes daha alarak, geçmişten gelen tüm bu korkuların temizlenmesine izin verin.
4.Şimdi, ışığın sevgi verme konusunda duyduğunuz her türlü korkuyu temizlemesine izin verin. Derin bir nefes alarak, eğer severseniz kontrol edilebileeğiniz, istismar edilebileceğiniz, aldatılabileceğiniz yada incinebileceğiniz korkusunu bırakmaya gönüllü olun. Bu korkuların tümüyle temizlenmesine izin verin ve kalbinizin doğal sevecen haline doğru genişlediğini hissedin.
5.Sizi sevgi ilişkisinde incitmiş olanlara karşı barındırdığınız her türlü eski bağışmazlığı bırakın. Annenize, babanıza, diğer anne-baba figürlerine, kardeşlerinize, çocukluk arkadaşınıza, gençlik arkadaşlarınıza, ilk aşkınıza, birlikte olduğunuz ve sevdiğiniz o kişilere, birlikte yaşadığınız veya evlendiğiniz kişiye karşı olan bağışlamazlığınızı bırakmaya gönüllü olun. Sevgiye ilişkin tüm incinmelerinizin ve düş kırıklıklarınızın temizlenmesine izin verin. Siz bu acıyı istemezsiniz, ona ihtiyacınız da yoktur ve derin bir nefes daha alarak, onun ışığa kaldırıldığını ve orada dönüşüme uğratılıp arındırıldığını imgeleyin. Geriye sadece dersler ve her bir ilişkinin içerdiği saf sevgi özü kalır, ki zaten her bir ilişkinizde edebi ve gerçek olan tek şey de buydu.
6.Şimdi, derin bir nefes daha alarak, ışığın sizi tamamen temizlemesine izin verin. Kendinize karşı sevgiye ilişkin barındırdığınız her türlü bağışlamazlığı bırakmaya gönüllü olun. Kendi kendinize ihanet ettiğiniz, sezginizi önemsemediğiniz yada en yüksek hayrınızı aramadığınız için kendinizi bağışlamaya gönüllü olun. Zihnen yada kollarınızla kendinizi kucaklayın. İçsel benliğinize bir daha asla kendinize ihanet etmeyeceğinize dair güvence verin.
7.Şimdi, bir daha asla sizi incitecek bir ilişkiye girmemek yada böyle bir ilişkiyi sürdürmemek için bundan böyle sezginizi ve ayırt etme gücünüzü izlemeye kesin karar verin. Kendinizle ilişkiniz de dahil olmak üzere, herhangi bir ilişkide yaptığınızı düşündüğünüz her türlü hata için duyduğunuz bağışlamazlığı tümüyle bırakın. Ve bir başka derin ve temizleyici nefesle birlikte, şifa bulduğunuzu, bütünlendiğinizi ve gerçek kimliğiniz olan sevginin tadını çıkarmaya hazır olduğunuzu hissedin.
Sevgi korkusundan kurtulduğunuzda insan deneyimimizin bir parçasını oluşturan zengin duygu alanın daha çok farkına varabiliriz. Bu önemlidir çünkü durusezinin anlamını keşfetmek duygular tayfının farkında olmayı gerektirir.

Olumsuz Düşünceleri İyileştirecek 7 Adım


Aşağıdaki yöntemi günde 3 kez… uygulayın.
1- Rahatsız edilmeyeceğiniz bir yer seçin kendinize. Uzanıp yatın ya da başınızı arkaya doğru rahatça dayayabileceğiniz bir iskemleye oturun.
2- Gözlerinizi kapayın ve bir süre, kontrol altına almaya çalışmadan, soluk alıp verişinizi izleyin. Zihninize ve tüm vücudunuza doğru yayılmaya başlayan gevşemeyi gittikçe artarak hissedin.
3- Diyaframınızı aşağıya doğru iterek burundan derin bir nefes alın. Aldığınız solukla mide kaslarınızın gevşediğini hissederken, şuurunuzun bu rahatlığı kafanızda da hissetmesine izin verin. Bunu üç kez tekrarlayın ve her seferinde bırakın şuurunuz vücudunuza ve zihninize doğru yayılıp giden gevşemeyi hissetsin.
4- Zihinsel olarak şunları kendi kendinize tekrarlayın: “Düşüncelerimden sorumluyum. Artık anlıyorum ki hayatsal çevrem düşünce tohumlarım için bir tarladır. Yüksek benliğim tüm olumsuzlukları düşüncelerimden alacaktır. Zihnim tüm şuur düzeylerimde her türlü olumsuz düşünceye karşı uyanık bulunacaktır. Bu andan itibaren olumsuz düşünce benim için bir yabancıdır.”
5- Derin bir nefes alın. Bunu yaparken diyaframınızı mümkün olduğu kadar aşağıya doğru itmeye çalışın. Soluğunuzu kısa bir süre tutarken mide kaslarınızın geşediğini, bu gevşemenin tüm vücudunuza ve zihninize yayıldığını algılamaya çalışın. Zihninizdeki ve vücudunuzdaki gevşemeyi gittikçe daha fazla hissetmeye çalışarak bu soluk alışı 3 kez tekrarlayın.
6- Zihinsel olarak şu ifadeyi kendi kendinize tekrarlayın: “Yüksek benliğimin hakimiyeti altında olumsuz düşünmekten korunacağım. Bu olumsuz düşünceler bireylerden gelsin ya da bir gruptan gelsin beni etkileyemez. Yüksek benliğimin kudreti beni saracak ve bir daha asla olumsuz düşüncelerden etkilenmeyeceğim.”
7- Bir süre havanın ciğerlerinize yavaş yavaş dolup boşalışını izleyin. Bırakın şuurunuz vücudunuza ve zihninize yayılan gevşemenin farkına varsın. Bu tatlı gevşemenin farkında olarak gözlerinizi açın ve günlük işlerinize bakın.
Beş Mucizevi Cümle
1- Ben görkemli bir yaratığım. Tüm evrenin enerji kaynağı olan yaratıcı kudret bende de var.
2- Her insanda her insanın bir yansıması vardır. Her şeyi meydana getirmiş olan en yüksek gücün yansımasıyım ben.
3- Tüm yaratılmış olanlarda bulunan sınırsız potansiyel bende de var. Düşüncelerim geleceğimin yapı bloklarıdır.
4- Zihnimin güzelliği gün başının güzelliğinden daha aşağı durumda değildir. Bir tek kötü düşünceyle bile zihnimin bu ihtişamlı halini bozmayacağım.
5- Düşüncelerim benim dünyamın yapıldığı yapı bloklarıdır. Dünyamı sınırsız güzelliklerle doldurmak için, sadece güzel düşünceler üreteceğim
alıntı…

28 Mayıs 2012 Pazartesi


MUTSUZKEN KiMSEYi MUTLU EDEMEZSiN….


Kimi istersen onu seç ama önce kendini seç.
Kendin için yaşa, kendin için sev, kendin için aşık ol…
Kendini beğen ve kendini dinle her zaman.
Ancak o zaman bulabilirsin mutluluğun formülünü.

Düşün ki; çok seviyorsun dans etmeyi.
Ruhunu doyuruyorsun ve hayatın vazgeçilmezleri arasında.
Öyleyse dans et.
Durma, kimsenin seni engellemesine izin verme.
Sırf başkaları mutlu olacak diye oturma sandalyeye,
kalk ve pistin ortasına ilerle.
Sonra dönmeye başla yorulana kadar,
bacakların ağrıyana kadar dans et.
”Ne derler” diye düşünme, bırak konuşsunlar.
Sen mutlu olacaksın gerisinin önemi yok.

Kendini yollara mı vurmak istiyorsunbin ilk otobüse.
Nereye gittiğine bile bakma, çık yola.
Bir haber ver yeter, nereye gittiğini soranlara
“Kendime gidiyorum” de.
Kes dünyayla iletişimini ne olur?
Bir mola yerinde pilav üstü kuru yerken alacağın tadı düşün.
Kayboluşlar insan kendini buldurur bazen.
Hem keşfetmek diye de bir şey var bu dünyada.
Serüvenci bir ruhun varsa bundan kime ne?

Bir kaşif olmanın hazzını yaşa.
Geride kalanları unutma elbette ama onlar da beklemeyi bilsinler.
Çok mu beğendin vitrindeki giysiyi, al o zaman.
”Çok mini çok renkli çok frapan çok sakil” mi diyecekler?
Bırak desinlersen kendine yakıştırıyorsun ya bu yeter.
Giy ve bak aynaya.
Nasıl iyi hissediyorsun değil mi?
Öyleyse hadi şu kırmızı olanı da al.

Eskileri çıkar üzerinden ve onu giyerek git evine.
Şaşırsınlar.
“Bu da nereden çıktı şimdi?” diyene
“Kendim için
aldım, kendime aldım” de gitsin.
Boşver gerisini…
Kim kötü düşünürse düşünsün aldırma
kötü düşünce kötü söz gibi sahibini bağlar.
Sen başla şarkı söylemeye.
Bağıra bağıra söyle hem de.
Şarkının sözlerini bilmiyorsan uydur ne olacak ki?
Merak etme kınamazlar seni.
Kınarlarsa da bu onların sorunusen eğleniyorsun ya…
Kendi besteni kendin yapkendi sözünü kendin yaz ve söyle. ”Bu şarkı da nereden çıktı? diye sorarlarsa
“Kendime yazdım” de…
Ne yaparsan kendin için yap kendini eğlendir önce.
Sen mutlu ol kisenin mutluluğun başkalarını da mutlu etsin.

Mutsuzken, kimseyi mutlu edemezsin unutma.
Ve sakın herkesi birden mutlu etmeye çalışma çünkü olamazlar.

SEN MUTLUYSAN BU HERKESE YETER…!
alıntıdır..

26 Mayıs 2012 Cumartesi


Huzurlu Olmak Nedir?

Kanıtlayacak bir şeyimiz olmadığını hissettiğimizde kendi içimizde huzurluyuzdur. En derindeki doğamızda ne iyi, ne de kötü olmadığımızı, başkalarından farklı olmadığımızı kabul ettiğimizde, benzersiz bireyler olarak sahip olduğumuz kimlikten kurtuluruz. Tersine çabalarsak, yaşamın geri kalanı ile birliğimizi kabul etmeksizin ne kadar eşsiz, ne kadar özel veya farklı olduğumuzu kanıtlamaya çabalarsak, her zaman savaşta oluruz.
Egonun oyunu, sevilmeye değer olduğunu kanıtlamaya çalışmaktır. Ancak sevgiyi gerçekten deneyimleyebileceğimiz tek yol, egonun tecridinin ve ayrımcılığının dışına çıkmaktır. Herkese sevgi vermiyorsak (gerçekten vermeyi kabul etmiyorsak), kendimiz için onay ve sevgi bekleyemeyiz. Bu sadece soyut bir ruhsal kavram veya incelik değil, mantıksal bir gerekliliktir.
Benim “sevilebilirliğim” fiziksel tutumuma, yani görüntüme veya gücüme bağlıysa, yaşlandıkça bunları kaybedebilirim. Sevilebilirliğim benim başarıma, ahlakıma, bilgime, çekiciliğime, mevkime, gücüme dayanıyorsa, bu da aynı ölçüde güvenilmezdir. Sonuç olarak, sevilebilirliğimin nihayetinde dayanabileceği tek nokta, varoluşumun kendisidir. Ancak “kendi” varlığımı, diğer şeylerin varlığından ayıramam. Bunu kavradığımızda, sevilmeye değer olduğumuzu kanıtlama mücadelesinden vazgeçebilir ve Whitman gibi “Olduğum gibi varım, bu da yeter” diyebiliriz. Artık kanıtlayacak bir şeyimiz olmadığında, sade bir şekilde kendimiz oluruz ve olduğumuz şeyi ifade ederiz. Böylece doğal gücümüz, yeteneklerimiz ve becerilerimiz, değerli olduğumuz çabalarıyla engellenmeden ışıldamaya başlar. Doğal yeteneklerimizi kabul eder ve geliştiririz.
Özetleyecek olursak, her şeyin birliğini kavrayarak Tao ile uyum içinde olduğumuzda huzurlu oluruz. Huzur, doğaya ve kendi insan doğanıza saygı göstermekle gelir. Huzur, sezginin sesine kulak vermekle gelir. Huzur, şükranlarımızı sunmakla, mutluluk ve kutsanmışlık ruhuyla gelir. Huzur, doğal güçlerimiz ve yeteneklerimizle gelir. Huzur, yaptığımız şeyi, bir şey elde etmenin veya çabalamanın aracı olarak kullanmadan yapmakla gelir.

Kaynak: Laurance G. Boldt, 'Bereketin Tao'su'

25 Mayıs 2012 Cuma


8 öneriyle kaygı ve endişeden kurtulun!




 8 öneriyle kaygı ve endişeden kurtulun!
ELEŞTİRİYE ACIK OLUN!
Kaygıların azaltılmasında; kararlı, esnek, tutarlı, eleştiriye ve değişime açık, kendini tanıyan bir birey olabilmek başta geliyor. İnsan istediğinde, zayıf ve güçlü yönlerini keşfederek daha gelişmiş bir birey olma yönünde değişime uğrayabiliyor. Ve uzmanlar, stres ve kaygıyla başa çıkmada bu yönelimin çok önemli bir aşama olduğunu kaydediyor.
 8 öneriyle kaygı ve endişeden kurtulun!
SANATSAL BİR AKTİVİTEYLE İLGİLENİN!
Boş zamanlarınızda, kendinizi yetenekli gördüğünüz konularla ilgilenmek sizi rahatlatacaktır. Haftada bir kere, müzik, resim ya da yazı yazma gibi uğraşlarla ilgilenmeniz ruh durumunuza iyi gelecektir.
 8 öneriyle kaygı ve endişeden kurtulun!
OLUMSUZ DÜŞÜNCELERDEN KURTULUN!
Kendimiz, başkaları ve genel olarak yaşam hakkındaki gerçekçi olmayan beklentilerden kurtulmak, düşünce ve duygularımızı bir anda olumsuzdan olumluya çevirebilir, insanoğlu doğuştan kendi enerjisini kendisi üreten bir sisteme sahip. Bununla beraber kişinin bu enerjiyi nasıl ve nerede üreteceğini bilmesi için zihinsel bir hazırlık yapması gerekiyor. Kendi yarattığımız bu olumlu enerji sayesinde, gün boyunca tüm gereksiz kaygı ve endişelerimizden kurtulabiliriz.
 8 öneriyle kaygı ve endişeden kurtulun!
KENDİNİZİ SEVİN!
Başkalarınca beğenilmek ve takdir edilmek beklentisi taşımayın, hiç kimsenin sevgisine muhtaç olmayacak kadar kendinizi sevin, Kendinize güvendiğiniz ve saygı duyduğunuz sürece, başarı kaygınız azalacak ve her şeyin daha kolay olduğunu göreceksiniz. Araştırmalara göre olaylar karşısında gösterilen olumsuz tutumlar ya da sözler, o olay sırasında hissedilen gerginliği arttırıyor.
 8 öneriyle kaygı ve endişeden kurtulun!
ZAMANINIZI İYİ YÖNETİN!
Çoğu kişi için zaman, en büyük stres unsurlarından biridir. Bir gün içinde ne kadar şey yapabileceğinizi önceden düşünün. Ve günü buna göre, mantıklı bir şekilde planlayın. Günün içinde gecikme, ara verme ve planlanmayan işlerin çıkması gibi durumlar olsa da planınıza sadık kalmaya çalışın. Plana göre gitmek, en zor işlerin bile üstesinden kolaylıkla gelmenize yardımcı olacak.
 8 öneriyle kaygı ve endişeden kurtulun!
ÇEVRENİZDE OLUMLU İNSANLAR OLSUN
İyi bir yakın çevreye sahip olmak, samimi ve güvenli ilişkiler kurmak kaygı duyduğunuz anlarda en iyi yardımcınız olabiliyor. İşler yolunda gitmediğinde, tek başınıza sorunu daha da büyütmek yerine, bu durumu çevrenizdekilerle paylaşın. Ancak, sizin kadar kaygılı olan bir arkadaşınızla konuşmak yerine, daha rahat bir arkadaşınızı tercih edin. Yapılanlardan keyif alan olumlu insanlarla eğlenceli şeyler yapmak, size enerji kazandırır ve kaygılarınızı yok eder.
 8 öneriyle kaygı ve endişeden kurtulun!
YOGA YA DA TAİ-CHİ YAPIN, RAHATLAYIN!
Günümüzde yoga ve tai-chi, işler yolunda gitmediğinde, sakinleşmek ve sorunumuzla aramıza mesafe koymak için başvuracağımız en iyi iki yöntem. Bu teknikler sayesinde derinlemesine rahatlamayı, nefesinizi kontrol etmeyi öğrenecek ve dilediğiniz zaman kolaylıkla sakinleşebileceksiniz.
 8 öneriyle kaygı ve endişeden kurtulun!
EGZERSİZ YAPIN!
Araştırmacılar; ‘egzersiz en verimli stres gidericidir’ diyor. Onlara göre, her gün 30 dakika egzersiz yapan kişilerin beyin aktivitelerinde değişiklik oluyor ve bu, stresi önemli ölçüde azaltıyor. Spor salonuna gidemiyorsanız bile, her gün yürüyüş yapmak ya da bisiklete binmek kaygılarınızı yenmenin en iyi yollarından biri. Aynı şekilde, müzik dinlemek, sizi sakinleştiren hafif ezgiler ya da sizde dans etme isteği uyandıran enerjik ritimler de ruh halinizi tükenmişlikten dinamizme çevirir.

MİZAH VE GÜLMEK ÜZERİNE


Genel olarak bireylerin espri anlayışının benlik anlayışı ile ne kadar ilgili olduğu pek anlaşılmış bir gerçek değildir. Mizah anlayışının temel görevi benlik duygusunu muhafaza etmektir. Onun sayesinde salt insanlara mahsus bir yetenekle en zor durumlarda bile kendimizi ayakta tutabiliriz. Mizah, kendimizle problemlerimiz arasına bir mesafe koymanın ve sorunlara dışarıdan belli bir perspektifle bakmanın en sağlıklı yoludur. Panik esnasında birey gülemez, çünkü kendiyle dış dünya arasındaki ayrımı yitirmiştir. Dolayısıyla gülebildiğimiz müddetçe endişe ve korkunun egemenliğinden kurtuluruz - nitekim halk arasında tehlike anında bile gülebilenlerin gerçekten cesur olduğu inancı yaygındır. Psikolojik rahatsızlıkları olanlarda bile, hasta gerçek bir mizah anlayışını kaybetmediği sürece, başka bir deyişle güldükten sonra kendine bakıp, “Ne kadar çılgınım ben!” diyebildiği müddetçe benlik olgusunu yitirmemiş demektir. Psikolojik problemlerimizi – nörotik olsun ya da olmasın – anlamaya çalıştığımızda, ilk tepkimiz genellikle ufak bir gülümsemedir. Gülmemize neden olan şey, objektif bir dünya içinde tepkiler veren sübjektif bir varlık olduğumuzu algılamamızdır.
Mizahın günlük hayatımızdaki rolünü inceledikten sonra şimdi şu soruyu soralım: Toplumumuz mizahı ve gülmeyi nasıl algılıyor? Hiç şüphesiz bu soruyu cevaplarken karşılaşacağımız en ilginç gerçek gülmenin metalaştırıldığı gerçeğidir. ‘Bir kahkaha’ denir veya bir filmin ya da radyo programının ne kadar güldürdüğü bir sürü makinenin ses ölçümleriyle kanıtlanmaya çalışılır. Kısaca, bir düzine portakaldan, bir sepet elmadan bahseder gibi kahkahayı da belli miktarlarla ifade etmeye bayılırız.
Yine istisnalar karşımıza çıkıyor: Örneğin E.B. White’ın yazıları, mizahın okurun insan olarak hissettiği değer ve gururu nasıl derinleştirdiğini ve onu ilgilendiren konularla yüz yüze geldiğinde gözlerindeki bağı nasıl çözdüğünü kanıtlıyor. Ama çoğunlukla gülmek denince aklımıza miktara bağlı kahkahalar geliyor. Bu çağrışımları da radyo için tuhaf programlar üreten yapımcıların ‘bas düğmeye olsun’ tekniklerine borçluyuz. Tuhaf radyo programlarında “kahkaha”, Thorstein Veblen’in deyimiyle “kahkaha gazı” şeklinde sunuluyor. Dinleyici bilinçsiz bir kahkaha atarken tüm duyarlılığını ve farkındalığını yitiriyor. O zaman gülmek, sorunlarla savaşmak için yeni ve cesur bir bakış açısı kazandıracağı yerde bireyi devekuşu misali her şeyden kaçmaya itiyor. Bu tür gülmenin gerginlikten uzaklaştırıcı etkisi, alkole ve cinsel ilişkiye benzetilebilir. Yalnız bir şeyi unutmamak gerekiyor: Alkol almaktaki veya cinsel ilişkideki amaç gerçeklerden kaçmaksa, aktivite sona erdiğinde birey kendisini aynı önceden olduğu kadar yalnız ve terk edilmiş hisseder. Aynı şey gerçeklerden kaçmak için atılan kahkahalar için de geçerlidir.
Başka tip bir gülüş tarzı ise ‘intikam gülüşü’dür. Bu tip gülmenin gülümsemekle en ufak bir ilgisi yoktur ve karşı tarafa yönelik kazanılmış bir zaferi simgeler. Öfkeli birisinin suratında göreceğiniz gülüş, ‘intikam gülüşü’dür. Bana sorarsanız, ‘intikam gülüş’ denilen şey, Hitler’in gülümsediği iddia edilen fotoğraflarındaki o sinir bozucu yüz ifadesidir. Onda kendi varlığını zenginleştirmeye yönelik yeni bir adım atmış birey havası değil, başkalarının benliklerini ezip geçmiş bir insan havası vardır. Aynen ‘kahkaha gazı’ örneğinde de belirttiğimiz gibi, ‘intikam gülüşü’ de bireyin kendi özüne ait değer ve onur bilincinden ne kadar uzaklaştığını kanıtlar.

Kaynak: Rollo May, 'Kendini Arayan İnsan' 

24 Mayıs 2012 Perşembe


Başkalarının İşine Karışmayın
Dikkatinizi gerçekten sizi ilgilendiren şeyler üzerinde odaklayın ve başkalarının işlerinin sizi ilgilendirmediği konusunda açık bir görüşe sahip olun. Eğer bunu uygularsanız baskı altına girmezsiniz ve kimse sizi etkileyip geriye döndüremez. Gerçekten özgür ve etkin olursunuz. Çabalarınız iyi şeylere yönelir ve başkalarının hatasını bularak ya da onlarla zıtlaşarak çabalarınızı aptalca ziyan etmezsiniz.
Neyin gerçekten sizi ilgilendirdiğini bilir ve bu bilinçle düzenli bir şekilde hareket ederseniz, iradeniz dışında hiçbir şey yaptırılamaz hale gelirsiniz. Ötekiler sizi incitemez, düşmanlıklara çekilemezsiniz ve ‘acı çekmezsiniz’.
Eğer amacınız bu ilkelerle yaşamaksa bunun kolay olmadığını aklınızda tutun. Bazı şeylerden bütünüyle vazgeçmelisiniz ve şimdilik bazılarından vazgeçmeyi sonraki bir zamana bırakmalısınız. Mutluluk ve özgürlüğe erişmek istiyorsanız, zenginlik ve güç peşinde koşmaktan vazgeçmelisiniz.
Şu andan itibaren, hoş olmayan bir durumla karşılaştığınızda kendi kendinize şunu söyleyin: ‘hangi nedenle ortaya çıkmış olursan ol, sen yalnızca bir görünüşsün’. Ve sonra, tartıştığımız ilkelere uygun olarak konu üzerinde düşünün. Öncelikle: ‘Bu görünüş benim kontrolüm altındaki şeylerle mi ilgili, yoksa kontrol alanım dışındaki şeylerle mi?’ Eğer sizin kontrolünüzün dışındaki bir şeyle ilgiliyse, kendinizi ondan dolayı endişelenmemek üzerine eğitin.

Kaynak: Epiktetos
Hristiyan değilim ne de musevi, ne müslüman ne de hindu, Budist, sufi ne de zen. Hiç bir dine ait değilim. Hiçbir din ya da kültür düzenine ait değilim. Ne doğu, ne batıdan geldim, ne deniz, ne de yerden çıktım.
Ne tabii, ne havai, ne de çeşitli maddelerden oluştum.

Ben yokum.
Ne bu dünyada varım, ne de öteki dünyada.
Ne Ademden, ne Havvadan, ne de başka bir başlangıc masalından çıktım.
Yerim yersiz, izim izsiz.
Ne vücut ne de ruhum.
Sevgiliye aitim.
İki dünyayı bir gördüm,
Bir onu çağırdım, bir onu bildim.
Önce, sonda, dışta, içte,
Sadece o,
nefes alan,
Ve nefes veren
İnsanım.
Mevlana

23 Mayıs 2012 Çarşamba



NEFES FARKINDALIĞI – 

Nefes Farkındalığı -Kabul Etmek;  Alabileceğiniz nefeslerin en iyisi içine kabul etme seçimini koyabildiğiniz nefestir. Bunun için birçok nefes alabilirsiniz. Ama her zaman akışta kalıp kabul etmek için kalpten izin vereceğiniz tek nefes yeterlidir. Kabul etme nefeslerini sabah ilk uyandığınızda ve gece uyumadan önce aldığınızda bütün süreçlerde akışa izin vermenize ve olanı olduğu gibi kabul etmenize yardımcı olur.
Akışa izin vermesi ve olanı olduğu gibi kabul etmesi kimse zorlanamaz. Bu bir seçimdir. Akışa izin verdiğiniz zaman fiziksel dünyanın, tüm varoluşun ve tüm boyutların size hazırladığı hediyeleri görmek için bir adım atmış olursunuz. Yapmanız gereken kabul etmek anlamında derin bir nefes almanızdır.
Aslında akışta kalarak izin verdiğiniz zaman her aldığınız nefes kabul etme nefesidir. Siz kabul ettiğinizde tüm evren size hizmet etmek için yarışmaya başlar. Her kabul etme nefesinde enerjilerin, bilincin ve bütün potansiyellerin gelip size hizmet etmesini sağlayacak bütün yollar açılır.
Kabul etme nefesi almanız için özellikle yapmanız gereken hiçbir şey yoktur. Tersine hiçbir şey yapmamanız, bir ritüele, bir davranış biçimine sahip olmamanız kabul etmenizi kolaylaştırır. Sadece derin bir tek nefes işinizi görür. Yetmezse başka nefeslerde alabilirsiniz. Ama kalpten kabul etmeye hazırsanız bilinçli alacağınız tek nefes her şeyi halleder.
Kabul ediyorum sözü sihirlidir. Kabul etme nefesini aldığınız anda inanılmaz bir işlem başlar. Bu işlem bilinçaltında çok yüksek düzeyde çalışmaya başlar. Bütün yaralarınızı sarmaya, tıkanıklıklarınızı açmaya başlar. Bu kendi bilinçaltından toplu bilince doğru genişler ki var olan ve olmayan her şeye  ulaşır. Belirsizlik potansiyellerini belirli hale getirecek hareketi başlatma emri vermiş, şalteri indirmiş veya açma düğmesine dokunmuş olursunuz.
Akışa izin vererek kabul etme nefesi aldığınızda tüm potansiyel enerjileri hareketlendirirsiniz. Düşünceniz kristalleşmeye başlar. Kabul nefesi aldığınızda düşünceler hareketlenir. Beyin hücreleri arasında yeni bağlantılar oluşturulur. Bu tıpkı facebook’ta olduğu gibi her hücrenin diğerindeki bilgiye de sahip olacağı bir bağlantı kurması gibidir. Kabul ettiğiniz zaman konuya ilişkin bütün yollar amaca yönelik olarak yeniden döşenir. Aradaki engeller kaldırılır. Enerji bir yerden akamazsa kendine akacak yeni yollar, yeni bağlantılar kurar. Yolunu, kabul etme seçiminiz yönünde aldığınız nefesle bulur. Bu yol fizik bedeni, duygu bedenini ve düşünce bedenini sırayla aktive eder. Kabul etme nefesinden sonra artık size fazla iş düşmez. Sadece kabul etmeniz işi çözer.
Kabul ediyorum düşüncesi, bilinçli bir nefesle birlikte kurgulanmazsa amacına ulaşmaz. Bilinçli derin nefes kabul etmenizin önündeki bütün duygu ve düşünce engellerini etkisiz hale getirir. Bu yüzden düşünce ve nefes birlikte hareket ettirilmelidir.
Akışa izin vererek kabul etme nefesi aldığınızda olması gerekenlerin hızla olabilmesi için normal hayatınıza dönün. Sahiplenme ve beklentileri ortadan kaldırmış olarak, olacak olanı yüksek bir farkındalıkla tarafsız olarak izleyin. Her şeyin eşzamanlı olarak yaşamınızda nasıl gelişmeye başladığını fark edin. Eşzamanlılıklar meydana geldiğinde, yaratımın sadece izin vermekle ve kabul etme nefesi almakla çok kolayca gerçekleştiğini anlayacaksınız.  Eğer kabul etme nefesi işe yaramıyorsa bunun tek nedeni olabilir. Diğer insanlara bilincinizi kontrol etmeleri için izin vermiyorsunuzdur. Sonsuza ve bütünün tamamına vereceğiniz izin ve kabulü, sınırlı bir düşünceye veriyorsunuzdur.
-Bilinçli nefes çalışmaları, verimlilik eksikliği, fiziksel dengesizlik gibi aklın ve vücudun tam potansiyel gelişimini kısıtlayan olumsuz davranışları ortadan kaldırabilir. Bilinçli nefes alma, rahatlama sunar, dengemizi bulmamızı sağlar ve varlığımızı özgürleştirir.-
Mustafa Kartal
Nefes Farkındalığı

KENDİNİZİ AŞIN , ZATEN BİRİNCİSİNİZ..


Kendini aşan herkes yarışın birincisidir…
Özgürlük, içindeki duvarlarda gizlidir…
Kendisi ile barışık olmayan herkese darılır…
Herkes, kendi uçurumlarının derinliğine inanır…
Yaşınız çok geçmeden hissettiğiniz yaşta olmayı öğrenin…
İdeallerimiz çoğunlukla bize değil,yaşımıza aittir!…
Birini değiştirmek istiyorsan, bu fikrini değiştirerek kendinden başla…
Yalnız kaldığında ağlayabilen bütün insanlar masumdur…
Köyün ortasındaki vadi, köyün iki yakasını ayırır mı, birleştirir mi?…
Bir tartışmaya bütün sözlerinizi söylemiş kadar sakin başlarsanız, bunu haklılığınızın göstergesi sayarlar…
İnsanları sevin, buna ihtiyacınız var…
Bazı şeyler nedensizde güzeldir, neden aradığınız zaman,onu bulursunuz,ama güzelliği yitirirsiniz…
Yaşam boyunca her yaş, bazı şeyler ancak o yaşta yapılabildiği için güzeldir…
Her şey hakkında yargı sahibi olan, herkesi kendi hakkında yargıç yapar…
Düşünmeye zaman ayırırsan, zaman kazanırsın…
Para cesur insanları satın alabilir, ama cesareti asla…
Kültür üzerinde yetiştiğimiz toprağın bileşimidir…
Bildiğim en iyi şey, zamanla öğreneceğimdir…
Nefret etmek, kendinizi asla unutmamaya mahkum etmektir…
Bir insana sonuna kadar güvenirsen, onun insan olduğunu unutursun…
Aykırı düşün, bakalım tepkin ne olacak…
Bir şeyi çok önceden beri biliyorsan, geçirdiği değişikliklerden haberin yok demektir…
Gülümse! :)))
İyi bir neden bulacaksın…
Çıkış yolunu kendin bulacaksın, çünkü nereye gideceğini en iyi sen biliyorsun…
İnsan parayla ölçülebilen tüm varlıklarını yitirdiğinde, geriye kalandır…
alıntı…

22 Mayıs 2012 Salı



Mucizevi Bir Gün Geçirmenin 10 Yolu


Zihinsel, ruhsal, bedensel olarak kendimizi dengelediğinizde, kendinizle diğerlerini bir tuttuğunuzda ve değerini bildiğinizde mucizevi anlar hayatınızda çoğalacaktır. İşte mucizevi bir gün yaşamanıza yardımcı olacak 10 adım.
1) Bugün bedeninize değer katacak bir şeyler yapın: Egzersiz, masaj, bedenle iletişim, detoks...gibi
2) Ruhunuz için bir şeyler yapın: Güzel bir müzik dinleyin, meditasyon, reiki ...gibi
3) Güzel bir olumlama yapın: '' Bugün kendimi ruhsal, bedensel ve zihinsel olarak sağlıklı hissediyorum '' ...gibi
4) Yardıma ihtiyacı olan birisine yardım edin.
5) Bugün bir şey öğrenin: Uzun zamandır merak ettiğiniz bir şeyi, sağlıklı bir yemek yapmayı, ya da en güzeli bir hatanızdan ders almayı...
6) Ulaşmak istediğiniz bir şeyin hayalini kurun ve ona zihninizde ulaşarak heyecan duyun.
7) Uzun zamandır sevdiğinizi söylemediğiniz birine '' seni seviyorum'' deyip yüzündeki mutluluğu ve şaşkınlığı görün.
8) Yirmi dakikada olsa size değer katacak bir kitap okuyun.
9) Bütün bunları yapınca kendinizi faydalı bir şeyle ödüllendirin ve kendinizi tebrik edin: Mum ışığında güzel bir sofra hazırlamak, küvette keyif, kuaför,bir bukat çiçek...gibi size keyif veren ve olumsuz yan etkisi olmayan bir şey yapın.
10) Bütün bunları yapabilme gücünüz olduğu için ve bu hazzı duyabildiğiniz için şükredin.
Mucizevi günler yaşamak sizin elinizde. Harika bir gün geçirmeniz, sizedeki mucizevi duguları harekete geçirerek hayatın diğer mucizelerini de size çekecektir.
Kendi mucizenizi kendiniz yaratın...


Bugün yaşayacağım her şeyi ben seçeceğim;
Ya kızacağım yağmura etrafı ıslatıyor diye,
Ya da seveceğim onu çiçeklerimi suladığı için…
Ya sıkılacağım param yok diye,
Ya da harcamalarımı planlayıp, müsriflikten uzak kalmaya çalışacağım…
Ya sızlanacağım bozulan sağlığıma,
Ya da hayatta olmayı kutlayacağım…
Ya içli içli sitem edeceğim anne babama, beni büyütürken veremedikleri şeyler yüzünden,
Ya da onları yürekten seveceğim beni dünyaya getirdikleri için…
Ya sıkıntı basacak dikenli güllere katlanmak zorundayım diye,
Ya da dikenlerin gülleri var diyerek umut dolacağım…
Ya kaybettiğim dostlar için yas tutacağım,
Ya da yeni insanlarla yeni dostluklar peşinde koşacağım…
Ya işe gitmek zorunda olduğum için mızırdanacağım,
Ya da gidecek bir işim olduğu için sevinç dolacağım…
Ya ev işleri yapmak eziyet olacak bana,
Ya da işlerini yaptığım o evde aklımı, ruhumu ve bedenimi barındırabildiğim için minnettar olacağım…
Belki yeni şeyler öğrenmek istemeyecek canım,
Ya kızgın olacağım -öğrenmek gereken ne çok şey var- diye,
Ya da ufak tefek de olsa faydalı ne varsa öğrenmeye çalışacağım…
~ L.Rosten ~

19 Mayıs 2012 Cumartesi


Nefes Köprüsü


Nefes, bizi yaşamın hem madde, hem mana boyutuna bağlayan, bedenimizle ruhumuz arasındaki kapıların temel enerjisidir.

Foto: Gülcan Çakır
O bir köprüdür… Onu hangi niyet yolunda kullanırsak bizi ona ulaştıracak büyüye sahiptir. Onun enerjisini nasıl kullanırsak hayatı da öyle yaşarız…Aldığımız eksik ve yanlış nefesler, hayatla mücadele sırasında, kaygılar, başarısızlıklar, stresler, şanssızlıklar, kısmetsizlikler, bunalımlar ve hastalıklar olarak bize geri döner.
Nefes kesici; nefes nefese; nefes tüketmek; son nefes; nefesi durmak; nefesetmek; nefesi kuvvetli; bir nefeslik; nefes farkındalığı… Nefes için hayatımızda kullandığımız çeşitli ifadeler… Onsuz yaşam düşünülemez. Bu tarafa adım attığımız ilk saniye ciğerlerimize dolarken belki de canımızı yakan, bu yüzden bizi bağıra çağıra yaşama bağlayan ilk travma: Nefes…
Psikoloji bilimi bizim hayat boyu yaşadığımız en büyük travmanın doğum anımız olduğunu söyler… Hatta çeşitli çalışmalarla o ana döndürülüp hayatı kabul etmemiz sağlanmaya çalışılır. Nefes almak ilk anın travmasından sonra o kadar kanıksanır ve o kadar sıradan bir hale dönüşür ki, çoğunlukla onun farkında bile olmayız. Sırf bu yüzden de ilerleyen yıllarımızda nefesimizin ne kadar doğru, ne kadar hacimli, ne kadar kaliteli olup olmadığına bakmaksızın nefes almaya devam ederiz… Oysa o ilk büyük travmanın arkasından hayatın travmaları bizi etkilemeye devam eder ve ilk aldığımız kocaman nefes yerine gitgide daha sıkışık, daha az oksijen içeren, daha kalitesiz nefeslere dönüşür akciğerlerimize giren enerji…
Evet, nefes bizi yaşamın madde ve mana boyutuna bağlayan, bedenimizle ruhumuz arasındaki kapıların temel enerjisidir. O bir köprüdür… Hangi niyet yolunda kullanırsak bizi ona ulaştıracak büyüye sahiptir. Yaradan’ın ruhumuza üflediği candır nefes. Onun enerjisini nasıl kullanırsak hayatı da öyle yaşarız… İddialı bir söylem gibi mi geldi? Bu önemin gerekçelerine biraz bakarsak az bile söylemiş olduğumuz ortaya çıkar inanın…
Foto: Gülcan Çakır
Bebekler belirli bir süre kendi benliklerini oluşturmadan yaşarlar. Uykularında gülücükler ile bilinmeyen âlemlerde gezerler. Günahsız oldukları ve onları meleklerin koruduğu söylenir. Bunun temel sebebi aldıkları nefesin şeklinde saklıdır. Çünkü bebekler doğdukları an itibariyle tamamen diyaframa bağlı, geniş ve hacimli nefesler alırlar. Aldıkları nefesin yetişkinlere göre daha sağlıklı olmasının gerçek sebebi; çekinceler, korku ve herhangi bir kontrol ihtiyacı duymadan, özgür bir dalgalanma ve dairesel bir döngü içinde nefes almalarıdır. Onları masum ve pozitif enerji yayan varlıklar olarak sevmemizi sağlayan şey, tatlı mırıltılarla aldıkları akıcı nefestir. Bizler yetişkinlikte çeşitli tekniklerle diyafram nefesine geri dönsek bile o serbest salınımı yaratmakta zorlanırız. Çünkü beynimiz sürekli kaygılar, stresler, korkular ve kontrollerle meşgul iken kendimizi hayatın akışına tam olarak bırakamayız. Bunu bize yaptıran kuvvet ise sol beynimizin hayatta kalmak adına bizi sürekli savaşmaya, savunmaya ve kontrol etmeye yöneltmesidir.
Vücudumuzda sempatik ve parasempatik sistem dediğimiz iki ayrı sinir sistemi vardır. Sempatik sistem; savaş ya da kaç emirlerinin verildiği duygu durumlarından sorumludur ve sol beyin dediğimiz yanımızın temsilcisidir. Parasempatik sistem ise; sempatik sistemin yol açtığı gerilim mekanizmasını düzeltir ve dengeler. Dinlen ve sindir, yani kabul et emirlerinin yöneticisidir ve sağ beyin dediğimiz yanımızın temsilcisidir. Sempatik ve parasempatik sinir sisteminin birbirini dengeleyen ve düzenleyen sıralı ritimlerde çalışması gereklidir ki vücut için yaşam dengesi sağlansın. Sadece sağ beyin ya da parasempatik sistem içinde davranırsak, fazla dinlenmekten ve kabul etmekten yok olabiliriz. Birey olarak kendi sınırlarımızı koruyabilmek için sol beynin ve sempatik sistemin savaşçılığına ve savunmasına ihtiyacımız vardır. Bu sistemlerin herhangi birinin devrede olması ile nefes alış kalitemiz ve şekli arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Çünkü nefeslerimizin şekli ile iki sistemden birisini ya da her ikisini de devreye sokarız.
Parasempatik sistemde nefes alan bebeklerin henüz benlik gelişmesi tamamlanmadığından uzun süre dışarıdan korunmaya yani bir aile içinde büyütülüp gözetilmeye ihtiyaçları vardır. Onların sempatik sistemlerinin kendi korunma ve savunmalarını tam olarak devreye sokması için her an başka başka travmalara ihtiyaçları vardır. Kendi korumalarını kendilerinin sağlayabilmesi için, öğrenme yolu ile kayıtlar oluşturup, sol beyinlerinin ve sempatik sinir sistemlerinin ustalaşması gereklidir. Bebekler, beyinde korteks kayıtları oluşmaya devam ettikçe dünyasal birey-ego olma yolunda ilerlerler.
Bu ustalaşma yolu sırasında ilk başlarda aldığımız o serbest salınımlı nefesler, alınan darbelerin blokajları ile kilitlenen çekinceli nefeslere dönüşür. Nefesimizdeki en önemli büyük değişiklik 1,5 ile 2 yaş civarındadır. İlk büyük nefes kilitleri bu dönemde oluşur, sonrası 5-7 yaş arasında ikinci büyük dalga ile devam eder. Artık lise çağlarına geldiğimizde tamamen üst akciğer ile çoğunlukla stresli, sıkışık, dar, kısa, yüzeysel bir nefes döngüsünün içinde nefes alır hale gelmişizdir. Sıradan eğitimin içinde -spor yapanlar ve ses eğitimi alanlar hariç- çoğu genç; akciğerlerinin sadece % 25-30’ini doldurabilir durumdadır.

Kimse çıkıp sormaz, “nefes kaliteniz nedir, derin nefes alabiliyor musunuz, nefesinizin farkında mısınız” diye… Bu eksiklik ve farkındalıksızlık durumu son nefesimize kadar devam eder genellikle. Hayatla mücadele sırasında, kaygılar, başarısızlıklar, stresler, şanssızlıklar, kısmetsizlikler, bunalımlar ve hastalıklar olarak geri döner bize aldığımız eksik ve yanlış nefesler… Başımıza gelenlerin nedenini anlamsız bahanelerde arar dururuz.
Oysa:
• Tıkanmış bir nefes, hayatımızın da tıkanması demektir.
• Az alınan nefes, aşk, bereket, şans, kısmet, bolluk ve mutluluğumuzun da az olması demektir.
• Dar nefes, sağlık ve bilincimizin de dar olması demektir.
• Sığ bir nefes, bedenimizin ve ruhumuzun tüm birimlerine ulaşamadığımız yetersiz bir hâkimiyet demektir.
• Kontrolsüz bir nefes, hayatımızın da bizim tarafımızdan kontrol edilememesi ve kontrolsüz bir kader demektir.
• Farkındalığı olmayan bir nefes, bizim de farkındalığımızın olmaması demektir.
• Dengesiz nefesler, bizim de dengesiz olmamız demektir.
• Depresif ve kaygılı bir nefes, bizim de depresyonlu ve kaygılı olmamız demektir.
• Akciğerlerimizde nefesin ulaşmadığı bölgelerin olması, o bölgelerin temsil ettiği organların oksijensiz kalmaktan hastalıklara ve kansere yatkın olması demektir.
• 20 yaşından sonra nefes kapasitemizin azalıyor olması, bizim hayat kapasitemizin de azalması ve yaşlanmamız demektir.
• Akciğer kapasitemizi az kullanıyor olmamız, vücudumuzu toksinlerden daha az arındırıyor olmamız demektir.
• Nefes ile alıp vücudumuza dağıttığımız oksijenin az olması, yaşam süremizin de az olması demektir.
• Nefesimizin karakteri demek, bizim karakterimiz demektir.
Nefes, hayatımız üzerinde bu kadar yetkiyi nereden alıyor, ona bakalım öncelikle.
Kandaki oksijen, dolaşım ve solunum sistemi içerisinde işlemler sonucu hücrelere ulaşır. Kandaki hemoglobin oksijeni tutar ve hücrelere ulaşarak oksijen servisi yapar. Hücreler oksijen ile enerji kazanır ve yaşamını sürdürür. Hücrenin sağlığı ile kandaki oksijen oranının doğrudan bağlantısı vardır. Karbondioksit ve oksijen birbirinin zıddı iki önemli unsurdur. Birisi hayat, birisi ölüm demektir insan için. İkisinin bedenimizdeki gidip gelme ritimleri, yaşam ile ölüm arasındaki dengeyi yaratır. Bu zıt ikili, kanın hacminin içinde ortak bir yüzdeyi kullanır. Bu oran % 8’dir. İkisinin bu yüzdelik hacim içerisindeki oranları karşılıklı olarak sürekli değişir ama total oran olan % 8 asla değişmez. Örneğin, Oksijen oranı 2 ise, Karbondioksit 6, Karbondioksit oranı 3 ise Oksijen oranı 5’tir.
Kanın içindeki oranları ölçen ve nefes alışımızın nasıl olacağını belirleyen eşsiz bir tahlil merkezi vardır, bu Medulla’dır. Medulla, yorulmak bilmeden her an ölçüm yapar ve sanılanın aksine oksijeni değil karbondioksiti ölçerek, nefes ritmimizi yönlendirir. Sinir sistemine baskı yaparak sıkıntı yaratır ve bizi nefes almaya yönlendirir. Hücreye oksijen servisi yapılabilmesi için % 8’lik hacmin içindeki karbondioksitin yüksek değerlere ulaşması gereklidir. Yani hücre, karbondioksiti yükselterek, oksijen talebini ortaya koymalıdır. Talep olmadan, hizmet ve servis alınmaz.
Fotoğraf: Gülcan Çakır
Kandaki oksijen ve karbondioksit miktarı sadece oksijenin tüketimine bağlı olarak değişmez. Sempatik sisteme bağlı gelişen korku, endişe, kaygı, heyecan gibi durumlarda, hücrelerin gerçek oksijen ihtiyacına bağlı olmayan nefes alma komutları da Medulla tarafından verilebilir. Doğal nefesimiz ile Medulla’nın arasına giren bu duygu durumları, Medulla’nın aklını karıştırır. Gerçekte oksijen ihtiyacımız olmamasına rağmen nefes al komutu verildiğinde nefesin doğal ritmi bozulur. Ortaya çıkan durum, yaşamla ölümün arasında gereksiz yere gidip gelmektir. Stres, kaygı, endişe sırasında harcanan fazladan nefesler, ömrümüzden çalınmış nefeslerdir ve israftır. Tam da bu gerçek, nefesimizin döngüsünün bizim tarafımızdan kontrol edilmesiyle, kaygı, stres, korku, mutsuzluk gibi durumların ve de ömrümüzün de kontrol edilebilir olduğunun kanıtıdır.
Endişe, korku, stres sırasında nefes üst solunum yolu ile alınır ve sempatik sistem devrededir. Hızlıca alınan bu nefesler sırasında fazlaca artan oksijen ile kanın asit oranı artar ve onu taşıyan hemoglobin ile oksijen arasında sıkı bir bağlanma oluşur. Bu sıkı bağlanma sebebiyle hemoglobin, hücreye oksijeni bırakamaz, çünkü o oksijene kendisinin ihtiyacı vardır. Bu sırada fazladan nefes alınmasına rağmen, Oksijensiz kalan hücreler nedeniyle organlarda, dokularda yıpranma meydana gelir. Endişe, korku, stres sırasında nefes üzerine odaklanıp, kontrollü ve geniş nefesler alındığında, parasempatik sistem devreye sokulup, kandaki asit düzeyi aşağıya çekilebilir. Alkali düzeyine gelen kanın içindeki hemoglobin- oksijen bağı serbest hale getirilir ve hemoglobinin hücreye oksijen servisi yapması sağlanır.
Nefes konusunda ayrıntılı kimyasal gerçekler üzerine sayfalarca örnek yazılabilir. Nefesin hücredeki karbondioksit ve oksijeni yönetmesi ana gerçeği, tüm organların, dokuların, bezlerin ve beynin çalışmasını doğrudan etkileyip, değiştirdiğinin ispatıdır. Özellikle zihnimizin kontrolü ile sağlayacağımız ruhsal gelişme ve farkındalık, beyin hücrelerinin oksijen ve karbondioksit ile bağlantısıyla doğrudan ilişkilidir.
Beyin; sırları tam olarak çözülmeyen, titreşimler yayar. Hücre ve nöron yapısı hala esrarengizdir. İçindeki bezlerin tam olarak neleri kontrol ettiği, ayna nöronların ve diğer nöronların, gliyallerin (nöronlardan on kat fazla olup ne işe yaradığı henüz bilinmeyen hücreler) işlevlerinin neler olduğu bilinmezlikler içerir. Nöronlar ve hücreler arasında akıp giden elektrik ağının yarattığı dalgalanımlar sonucu ortaya çıkan Beyin dalgaları, bizim düşünce ve ruhsal boyutumuzun göstergesidir. Her duygu durumunun, öğrenme boyutunun, dinlenme halinin, sevincin, neşenin, mutluluğun, telepatinin, duru görünün, mana boyutları ile ilişkinin ve rüyalarımızın ayrı bir dalga boyu salınımı vardır. Tüm bu konular ile ilgili çalışma ve değişimler, kendiliğinden oluşuyor olması yanında, nefes teknikleri kullanılarak da oluşturulabilir.
Nefes Teknikleri ile:
• Nefes ile rüya kontrolü yaratabilirsiniz.
• Nefes ile telepatinizi arttırabilirsiniz.
• Nefes ile duru görü yeteneğini kazanabilirsiniz.
• Nefes ile öğrenme ve hafıza yeteneğinizi geliştirebilirsiniz.
• Nefes ile zihninizin dinlenmesini sağlayabilirsiniz.
• Nefes ile stres ve panik atağınızı kontrol edebilirsiniz.
• Nefes ile neşe, huzur, gevşeme, mutluluk, haz, irade, sabır yaratabilirsiniz.
• Nefes ile bilinmeyen mana âlemlerinde gezebilirsiniz.
• Nefes ile diğer kişilerle aranızda görünmeyen hızlı bir iletişim kurabilirsiniz.
• Nefes ile kendi beden formunuzun dışında başka formlara girebilirsiniz.
• Nefes ile kendinize yeni dünyalar ve evrenler yaratabilirsiniz.
• Nefes ile atom altı mikro boyutta ve madde üstü makro boyutta seyahat edebilirsiniz.
• Nefes ile kendi geçmiş ve geleceğinizi ziyaret edebilirsiniz.
Çünkü nefes ile beyin dalgalarınızı değiştirebilirsiniz.
Peki, biz, doğru, geniş, kapasiteli ve sağlıklı nefes almak için ne yapmalıyız?
Değişik Nefes teknikleri uygulamaları, özel çalışmalardır ve öncelikle uzman yardımı ile çalışmak, etki ve sonuçlarının ne olacağını önceden öğrenmek gereklidir. Farklı nefesleri gereken bilgileri almadan kendi başınıza uygulamanız çok doğru olmayabilir…
Gündelik olağan doğru nefes alımı için ise dört temel kural vardır:
1- Burundan nefes alıp, burundan nefes vermek.
2- Sessiz, derin ve az sayıda nefes alıp vermek. (Dakikada 8-12 nefes)
3- Nefes alıp vermeyi dört aşamada uygulamak. AL- TUT- VER- TUT
4- Bütün ve geniş nefes alıp, vermek.
Burundan alınan nefes, solunum yolumuzun temiz kalmasını sağlar. Burun içi yapısı mukoza ve kıllar sayesinde zararlı toz ve organizmaların akciğere girmesini engeller. Ağız yoluyla alınan nefes ısınmadan ya da soğumadan akciğerlere indiğinden çeşitli rahatsızlıklara sebep olur. Burundan alınan nefes daha geniş hacimlidir, diyaframı da devreye sokar. Ağızdan alınan nefes üst solunum bölgesinde kısıtlı kalır.
Sessiz ve derin nefes almak, hacim ve hız açısından daha sağlıklıdır. Keskin ve hızlı olarak sürekli nefes almak, kanın kimyası üzerinde istemediğimiz değişiklikler yaratabilir. Hızlı nefes alımı, nefes teknikleri kullanma sırasında kullanılan özel bir durumdur. Az sayıda ama etkili, hacimli ve doğru nefes almak, bedenimizin yaşam süresinin daha tasarruflu kullanılmasını sağlar. Binlerce yıl öncesinin bilgeleri, nefes sayısı kapasitemizin beden formumuza uygun olarak doğduğumuz anda belirlenmiş olduğunu söyler.
Nefesi içimize çekme aşamasından sonra nefesi belirli bir süreliğine tutmak, hücre içindeki karbondioksit oranını yükseltir ve oksijenin servis edilmesi için uygun ortam oluşturur. Karbondioksit yükselmeden gerekli miktarda oksijen servisi yapılamaz. Nefesi verirken aldığımız zaman ve hacim miktarınca geriye vermek, akciğerlerimizin tamamen boşalmasını sağlar. Çoğunlukla nefeste yapılan en büyük yanlış, akciğeri tamamen boşaltamamaktır. Nefesi tam boşaltmak belki almaktan bile daha önemlidir. Akciğerini tamamen boşaltamayanlar hayatın yükünü de gereksiz yere üzerlerinde taşıyanlardır. Hatalı nefes bu noktada başlar ve tekrar nefes alırken boşalmayan alanlar nedeniyle akciğer, eksik nefes alır. Bu döngü gitgide bizi daha bir sığ nefese taşır. Al- tut- ver tut döngüsünde dördüncü aşama olan, akciğeri nefessiz olarak bekletmek, beyne giden damarların daha kuvvetli hale gelmesini sağlar. Bu damarların kuvvetlenmesi, zihin sağlığımız ve zekâmızda olumlu etkiler yaratır. Nefesi tutup bekletme sonrasında, hafızamızın devreye girmesi ve odaklanma sayesinde cevabını bulamadığımız sorular daha rahat çözümlenir. Sınavlar sırasında bilemediğimiz sorularda nefes tutma çalışması yapılırsa, o sorunun cevabı gelebilir. Beyin bu nefes tutma sonrası hafıza içinde geri bildirim alır ve soruyu çözer.
Nefessiz bekleme esnasında meydana gelen en ilginç gelişme, telepatik yeteneklerin artmasıdır. Kendi bazı devrelerini bu şekilde kapatan beyin, ayna nöronlarını devreye sokar ve dışardaki ortamdan kendisine bilgi transferi gerçekleştirir. Duru görü ve telepatik yetenekler ile nefesi tutma arasında ilginç bir bağlantı vardır. Nirvana kelimesi, dışarı üflemek, vermek anlamındadır, kurtuluşu ve zirveye ulaşmayı sembolize eder.
Bütün nefes, tüm akciğerin devreye sokulmasıyla gerçekleştirilen nefestir. Üst akciğer, orta bölge, alt diyafram bölgesi, hem öne, hem arkaya, hem yanlara, hem aşağıya doğru genişletilerek nefes alınmalı ve verilmelidir. Nefesi genişletebilmek için dört eşit zamanlı sayarak yapılan nefes çalışmaları, 5 sayısından başlanıp, sırasıyla 10-20-30 hatta 40 a kadar çıkarılabilir. Her artış kademesinde akciğerin atıl kalan bir bölgesi devreye girer. Örneğin 10’a kadar sayılarak alınan nefes alt bölgeye genişletilirken, 20 sayıya kadar genişletilmesi için yanlara doğru nefes alınır. Sonraki aşamada arka tarafa doğru nefesi yönlendirmekle, kürek kemiği hizasından başlayan nefesle, boyun ve köprücük kemiği genişletilerek ulaşılamayan köşelere ulaşılabilir. Bu erişim hem nefesin hacim olarak büyümesini sağlar, hem hâkimiyetimizden uzak olan bölge ve organlarımızın bizim kontrolümüze girmesini sağlar. Nefesin tüm yeteneklerini devreye sokabilmek için öncelikle doğru nefes alınması konusunda alıştırmalar yapılmalı, nefes genişletilmeli, döngüsünün kademeleri uygulanmalıdır. Doğru nefese ulaştıktan sonra diğer özelliklerini kullanmak için teknikler denenmeye başlanılabilir. Birtakım teknikler ile bedensel şifanın özel çalışmaları yapılabilir. Organların hastalık yaratan blokajları çözüldüğünde mucize iyileşmeler gerçekleşmesi hayal değildir, denenmiştir.
Nefes ile ruhsal çalışmaların yapılması aşamalıdır. Meditatif hale gelip, beyin dalgalarını değiştirmek alt kademelerde kolayca başarılabilir. Duru görü, rüya, derin trans, bilinmeyen diğer boyutlar ile iletişim için uzmanlaşmış kişilerden teknik danışmanlık almak gereklidir. Eski öğretilerin bilgileri içinde uygulanan değişik uygulamalar ile bilimin yaptığı yeni araştırmalar nefesin zengin bir kaynak olduğunu gösterir. Bu kaynak doğru kullanılmalıdır.
Nefes, bizi gitmek istediğimiz her yöne götüren, sihirli, gizemli ve etkili bir köprüdür…Nefes köprüsünün üzerinde yürüdüğümüz adımların niceliği ve niteliğince yaşarız hayatı…

Fotoğraflar: Gülcan Çakır
Yazar: Nesrin Dabağlar

Farkındalığınızı Artıracak 5 Kişisel Gelişim Kitabı Bir Ömür Nasıl Yaşanır? – İlber Ortaylı “Kendimi geliştirmek istiyoru...