4 Aralık 2014 Perşembe

Küçük Tavsiyeler

Küçük Tavsiyeler
1- Bilinçaltınızda her sorunun cevabı vardır.Uykuya dalmadan önce bilinçaltına ” Sabah altıda kalkacağım” emrini verirseniz sizi tam saatinde uyandıracaktır.
2- Her gece yatarken kendi kendinize söylediğiniz olumlu ifadeler sağlığınızın ve yaşantınızın kusursuz olması yönünde olsun; bilinçaltınız Bu ifadeyi buyruk olarak algılayıp buyruğunuzu yerine getirecektir.
3- Bir kitap ya da harika bir tiyatro eseri yazmak, fevkalâde bir konuşma yapmak istiyorsanız, bu fikri sevgiyle hissederek bilinçaltınıza iletin;o da size istediğiniz karşılığı verecektir.
4- Asla “bunu yapamam” ya da “şunun olması imkânsız” gibi sözler söylemeyin. Bilinçaltınız bunu yalın anlamlarıyla alacak ve bu düşüncelerden dolayı yapmak istediğiniz şey için yeteneğiniz olmadığını kabul edecektir.
5- Size zarar verecek ya da canınızı yakacak şeyler düşünmeyin. Çünkü neye inanırsanız onunla karşılaşacaksınız.
6- En doğru şekilde düşünüp hissetmeye başlarsanız huzurlu bir zihne sahip olmanız kaçınılmaz olur. Bilinçaltınız, zihninizden geçirip doğru olduğunu iddia ettiğiniz her şeyi kabul edecek ve size bunu yaşatacaktır.
7- Bilinciniz kapıdaki bekçidir. En önemli işlevi bilinçaltını, yanlış izlenimlerden korumaktır. İyi şeylerin olabileceğini ve şu anda olmakta olduğunu düşünmeyi her zaman tercih edin….

4 Kasım 2014 Salı

UMUT HEP OLMALI….
Yaşama küsme hakkınız yoktur.
Neden böylesine mutsuzsunuz ?
Nasıl bu denli karamsar olabiliyorsunuz ?
Belki işinizden memnun değilsiniz,
belki çevrenizden…
Maaşınızı az buluyor,
ya da kendinizi beğenmiyorsunuz…
Oysa…
Öylesine değerlisiniz ki.
Örneğin gözleriniz…
Gözlerinizi kaça satarsınız?
1 trilyon?
2 trilyon?
5 trilyon?
Satarsınız…
İşte zenginsiniz…
Ama…
Bu servetle erişeceğiniz dünyayı görmedikten sonra,
paranın bir değeri var mı?
Ya da derdiniz para değil…
Başarı ve saygınlık.
Size gözlerinizin karşılığında bulunduğunuz şirketin
genel müdürlüğünü verseler kabul eder misiniz?
Cevabınız “Hayır” değil mi?
O halde siz; aslında hem zengin, hem başarılısınız.
Yeter ki,
Allah’ın size verdiği bu değerlerin bilincinde olun.
Bunları görebileceğiniz bir başarı için hayata geçiriniz.
O halde….
ASLA UMUTSUZLUK YOK !
Leo Buscaglia

17 Ekim 2014 Cuma

Ne güzel birşeydir evdeki HUZUR..
Sıcacık, SENDEN olan; SENİN olan evin..
Ocakta yeni DEMLENMİŞ çay,
Fırında, mis gibi bir KEK kokusu..
Hele bir de dışarıda;
Bir SONBAHAR YAĞMUR’u çiseliyorsa,
Ve dinlediğiniz ŞARKI’lara;
Bahçenizdeki KUŞLAR eşlik ediyorsa..
ODA’sında MIŞIL MIŞIL uyuyan,
Bir EVLADIN varlığı ile doluysa yüreğiniz..
Çalan bir kaç TELEFON’da,
Merhaba DOST.. nasılsın dilekleri almışsanız eğer ve,
Yaptığı KIZARTMA bile, sizsiz boğazından geçmeyen
Bir de DOST KOMŞU’ ya sahipseniz..
Başka şeye GEREK YOK..
KRAL’da sizsiniz, KRALİÇE’de..
Alıntı
Mutlu Hayırlı cumalar.. 

13 Ekim 2014 Pazartesi



Huzurlu..Mutlu..Sevgi Dolu bir hafta ve gün olması dileğiyle...
Mutlu Haftalar....:) ♥♥

 




Mutluluk, bir yaz denizinin karşısında, bir ağaç gölgesindedir. Tedirgin edilmeden üstünde uyunan bir toprak parçasındadır. Bir bahar sabahında çıplak ayakla koşulan ıslak çimenlerdedir. Sıcak bir günün bitimine doğru, birdenbire esiveren serin bir yeldedir. Güvenli bir düşüncenin aydınlığında, uygun bir sesin titreşimindedir. İstekle ısırılan bir peynir diliminde, yanarak içilen bir yudum suda, özlemle aranan bir fincan kahvededir. Bakkaldan alınan bir paketi taşırken dergilerden yapılmış kesekağıdında göz ucuyla okunuveren güzel bir sözdedir. Günün ilk aydınlığında, gecenin son karanlığındadır. Özlenen sevgilinin dudaklarındadır. Bir annenin okşayışında, bir babanın bakışında, bir çocuğun gülüşündedir.
Orhan Hançerlioğlu – Düşünce Tarihi

9 Ekim 2014 Perşembe

OTOHİPNOZ İLE STRESTEN ARINMA


OTO HİPNOZ İLE STRESTEN ARINMA






TEMEL OTOHİPNOZ İŞLEYİŞİ


Faz-1

Öncelikle rahatsız edilmeyeceğiniz, mümkünse dış gürültülerden (trafik,telefon ya da televizyon sesi) uzak bir mekanda bulunun. Bulunduğunuz odada ışıkların azaltılmış - loş olması, giysilerinizin rahat olması önemlidir. Uzanmak istemiyorsanız, rahat bir koltukta oturabilirsiniz. Oturmak sizi daha da iyi hissettirebilir. Bu durum size; kontrolün tamamen sizde olduğu ve bedeninizi, hayatınızı iyileştirmek için iyi bir şeyler yaptığınız hissini verir. Otohipnoz’da ki tekrarlarınız arttıkça, bütün bu ritüellere ihtiyacınız kalmayacaktır. Egzersizin faydaları sizi şaşırtacaktır. Başlangıçta istediğiniz kadar derin rahatlama yaşayamazsınız bu sizi hayal kırıklığına uğratmasın. Birkaç çalışmadan sonra, egzersizin ne kadar faydalı olduğunu daha çok deneyimleyeceksiniz.

Faz-2

Doğal ritmik solunum. Gözlerinizi kapatıp, dikkatinizi vücudunuzun doğal solunum ritmi üzerine odaklayın. Sadece doğal nefesler alıp-verin. Nefes alın, nefes verin. Gerginlikten uzak nefes alın. Gevşek biçimde nefes alın.

Faz-3

Bilimsel vücut gevşemesi. Aldığınız her nefesle kaslarınızın gevşemesine izin verin. Siz aldığınız nefeslerle bilinçli olarak bedeninizi gevşetmeye izin verdikçe, daha da rahatladığınızı hissedeceksiniz. Ses kaydında ki yönlendirmeler ile bahsedilen bölgelerde alacağınız derin nefesler, o bölgede ki tüm gerginliğin, sıkışmış enerjinin salıverilmesini mümkün kılacaktır.

Faz-4

Olumlu hayal kurma. (imajinasyon) Yine ses kaydında ki yönlendirmelerde, bahsedilen durumları hayal gücünüzü kullanarak kurgulamak zihninizi bir noktaya odaklayacak ve bedeninizin tamamen gevşemesine izin verecektir.

AMAÇ: Zihni telkinler yoluyla bir noktaya odaklayarak, fiziksel bedenin derin rahatmasına izin vermektir.

NOT: Bu çalışma herhangi tıbbi uygulama yerine geçmemektedir.Çalışma subliminal mesaj içermemektedir. (Subliminal mesaj veya Bilinçaltı mesaj, başka bir objenin içine gömülü olan bir işaret ya da mesajdır ve normal insan algısının limitlerinin altında kalmak, o anda fark edilmemek üzere tasarlanmıştır.) Verilen telkinler fiziksel rahatlamaya yönelik olup, duyulabilecek düzeydedir. Yine de, telkin çalışmalarında "kontrol" düzeyi her kişide farklı işlediği için; çalışma sizi iyi hissettirmez ise çalışmaya devam etmeyin.





29 Eylül 2014 Pazartesi

Dünyanızdaki herkesin orada olması için bir neden vardır... 

Tüm ilişkiler, en zor görünenleri bile, engelleri, yetenekleri ve tek başınıza keşfedemeyeceğiniz yeni yönleri bulmanıza yardım etmesi için ruhunuzun size sunduğu hediyelerdir. Bazı insanlar ilgi alanlarınızı paylaşarak ve yeteneklerinizi onaylayarak özgüveninizi geliştirmenize yardımcı olabilir. Bazıları hayat derslerinizi öğrenmenizde yardımcı olacak katalizörlerdir. Kimileri sizleri yeni fikirlere ve potansiyele ulaştırır. Yine de bazıları da sadece bunun keyfi için sizinle beraberdir çünkü ruhlarınız beraber olmaktan hoşlanıyordur. Sorunlu ilişkiler sizleri sağlıksız duygu alışkanlıklarından kurtarmak için vardır…
İlişkiler Dönüşüme Giden Yoldur.
İlişkiler dönüşümünüzü hızlandırır çünkü kendinizi; hem olumlu yönlerinizi hem de engellerinizi, daha hızlı ve daha net görmenize yardımcı olur...
Sevginin ve korkunun etkileri ilişkiniz boyunca anında size geri bildirilir, böylece kimin, sizin hayatınıza, daha çok ruh getirip getirmeyeceğini sınamak kolaylaşır. Ve ilişkiler; sorunu olanın sadece siz olduğu, sadece sizin belirli bir potansiyeliniz olduğu fikirlerinden öteye taşıyarak empatinizi geliştirir. Deneyimlediğiniz her şeyin başkaları tarafından da yaşandığını ve bunun tam tersini görürsünüz -ve bu güçlendiricidir…
Artık dönüşüm içindesiniz. Bu da enerjiden ibaret titreşen bir varlık olduğunuzun ve hepimizin birbirimizin içine işleyen farkındalık alanları bulunduğunu bilebilecek durumda olduğunuz anlamına gelir.
Şu an siz artık gerçekten nasıl her şeyi paylaştığımızı, bir diğerimiz hakkında bilgimiz olduğunu, bir başkasının varoluşunu desteklediğimizi, birbirimize bağlı olarak evrimleştiğimizi, asla yalnız olmadığımızı anlayabiliriz. Karmaşık gibi görünse de, birbirimizle olan ilişkimizin ne kadar zarif bir sadelikte olduğunu hissedebilirsiniz: özünde, hepimizin içsel frekansı birbiri ile tek bir içsel frekansta birleşir. Hepimiz sevginin evrensel titreşiminde titreşiriz.
Hayatınızdaki İnsanlar Sizin Frekans Eşlerinizdir.
Duygusal olarak üzücü de olsa, mükemmel bir uyumla geçiyor da olsa ilişkilerinizde karşınızdaki insanın sizinkine benzer bir frekans kalıbı bulunur. Dünyanızda bulunan insanlar sizin frekans eşlerinizdir. Hayatınıza biri girer ve içsel algılayıcınız onu fark ederse, ortak bir kişisel titreşimi paylaşıyorsunuz demektir. Onlar sizin dünyanızda ortaya çıkıyorsa, siz de onların dünyasında ortaya çıkarsınız. Ortak bir amaç için birbirinizi beraberce yaratıyorsunuzdur. Tabii ki sizinle aynı değiller ama benzer frekansları paylaşırsınız. Bir kere biraraya geldiğinizde kişisel alanlarınız birleşir ve bir ilişki alanı var olur. Bu ilişki alanı, enerji, eski tecrübelerden edinilmiş bilgiler gibi ortak kaynakları size sunarak bir çift olarak yaşayacağınız deneyimleri besler ve yeni yeteneklere ulaşmanızı sağlar. Bunun sayesinde diğer kişinin bildiklerini bilmek mümkündür. İlginç bir şekilde, fazlaca uyumsuz titreşim tarzlarına ve çok az ortak noktaya sahip insanlar birbirlerinin gerçekliğinde yer almaz...
İstediğimizi değil, benzerimizi kendimize çekeriz.
İlişkiler hep ortaklaşa yaratılır ve yok edilir…
Ruhunuzun birine bağlanmaya ihtiyacı yok ise, ne kadar olumlama yaparsanız yapın bu gerçekleşmez…
Bir sevgili, öğretmen ya da arkadaşa şiddetli bir çekim duyuyor ya da ondan etkileniyorsanız, bunun nedeni, ikinizin de gerçekten tıkanmaları temizlemek ve benzerlikleri doğrulamak istediğinizdendir…
Hayatınızda sorunlu insanlar olması yüzünden cezalandırılmıyor, kendinizi seri bir şekilde dönüştürme fırsatını yakalıyorsunuz...
İlişkileriniz Değişip Bittiğinde.
İki benzer şekilde titreşen kişisel alan birleşip bir ilişki yarattığı gibi, ilişkiler değişir ve birinin kişisel alanındaki titreşimi değiştiğinde de sıklıkla biter. Eğer alanınızın titreşimi, bir ruhsal çöküntü durumunun sonrasında olabileceği gibi değişirse, benzer bir çöküş yaşamamış bazı belirli kişiler artık alanınızda barınamaz ve büyük ihtimalle yok olurlar. “çok sıkıcılar” ya da “bir sebepten artık beni sevmiyorlar” gibi yorumlarla bu durumu söze dökeriz. Arkadaşlıklar biter ve bambaşka bir yerden yenileri doğar. Karmasal bir dönem bittiğinde, bir kişinin kişisel alanının titreşimi, ilişkinin formundaki ani değişimi yoğunlaştırarak, anında değişir…
İlişkiler eşlerin titreşim ayrılığından ötürü değişir ya da sona erer -çünkü ruhlar başka aşamalara geçerler. Bitmiş bir ilişkinin ardından üzülmeye gerek yoktur çünkü birbirinizi geliştiremediğiniz bir ilişkinin iki tarafa da yararı yoktur…
"Frekans-İnsan Titreşimlerinin Etkisi ve Anlamı”
Penney Peirce

17 Eylül 2014 Çarşamba


Kendinize Yapacağınız Basit Masaj İle Metabolizmayı Dengeleyin

canstockphoto42827452

Evrendeki her şey bir denge içindedir. Tekrarlanan negatif duygu ve düşünceler, yanlış beslenme ve yaşam tarzı bu enerjinin bedendeki akışını bozar. Sonuç, erken yaşlanma, hastalıklar ve dirençli kilo olarak karşımıza gelir. Bu durum kadınları daha çok etkiler ve adet düzensizliği, erken menopoz, kist gibi problemleri olabilir. Bunlar olurken duygusal problemler de (depresyon, öfke) oluşabilir.
Akapunktur mucize yaratmaz, hastayı iyileştirir. Bütünsel akapunktur ve doğru beslenme, masaj bedendeki enerji blokajının çözülmesine yardımcı olur.
Hormon sisteminin dengelenmesi, bedenin ve duyguların dengeye kavuşmasını sağlar.
Bedeninize İyi Bakın
Güne başlarken ilk olarak kulaklarınıza masaj yapın. Ama acele değil, sakin ve rahat bir şekilde.
Gün içinde el ve yüzdeki bazı noktalara düzenli olarak masaj yapın
Akşamları ayaklarınızı topuğun üstüne gelecek kadar ılık tuzlu suda 20 dakika tutun
Arada 3-5 defa derin nefes alın
Aşağıda belirtilen parmaklara uçlara olacak şekilde masaj yapın.
Parmaklarınız her zaman yanınızdadır.
Baş parmak : Zihinsel faaliyetler için
İşaret parmağı : İrade ve kendine güven artışı
Orta parmak : Duygusal denge
Yüzük parmağı : Depresyon, enerji düşüklüğü, stres
Serçe parmak : Kalp dengesi
Bu noktalara düzenli masaj yapmak genel enerji dolaşımını düzenler, metabolizmayı dengeler ve rahatlık verir
Burun kanatlarının bittiği yer
Kolunuzu bükünce ortadaki tendonun hemen dış yan tarafı
İşaret ve başparmak arasındaki alan
Başparmak tırnağının hemen yan tarafı
Kaynak: Dr.Ali Rıza Avkar-Hay Güzellik Merkez

16 Eylül 2014 Salı

Huzurlu ve Sağlıklı Olmak için;
AZALTIN:
yediğiniz yemeği,
yemeğin tuzunu,
çayın şekerini,
kullandığınız eşyaları,
harcadığınız parayı,
boş yere geçen vaktinizi,
gözyaşlarını,
en yakın arkadaşlarım dediklerinizi,
kıyafetlerinizi,
ayakkabılarınızı,
kuruntularınızı,
bilgisayar başında harcadığınız vakti,
telefonla uğraştığınız süreyi,
bırakın:,
hayatınızı zehreden işinizi,
sigarayı,
mızmızlanmayı,
çekingen olmayı,
rezil olma korkusunu…

ÇOĞALTIN:
kuş seslerini,
ayaklarınızın toprakla olan misafirliğini,
yeşil renk kullanmayı,
soğukta yaşamayı,
sizi iyi hissettiren müzikleri,
içtiğiniz su miktarını,
çocuklarla geçirdiğiniz vakti,
teşekkür etmeyi,
selam vermeyi,
özür dilemeyi,
mazur görmeyi,
alttan almayı,
sevginizi hak edene vermeyi,
istikrarınızı…

Ve Günaydın En Huzurlusundan…

11 Eylül 2014 Perşembe

Endişe Göreceli Bir Durumdur

Bir dinleyicisi Einstein’dan, zamanın göreceliği kavramını, kolay bir şekilde anlatmasını istemiş.
O da şu cevabı vermiş:
''Güzel bir kızla yan yana oturduğunda, bir saat, sana bir dakika gibi gelirken, sıcak bir sobanın üzerinde bir dakika oturman, sana bir saat gibi gelecektir. İşte budur, zamanın göreceli olması!''
Endişe, zihnimizin tehdit alarmıdır.
Ve o da, aynen zaman gibi, göreceli bir durumdur.
Endişe, kişiye, zamana, koşullara göre değişim gösterir.
Aşırı endişeli birisi için, güzel bir kızla bir dakika yan yana oturmanın verdiği tedirginlik, sıcak sobanın vereceği rahatsızlıkla yarışır.
Aynı insan, tehdit algısına, çeşitli zamanlarda farklı tepkiler verebilir.
Okul gösterilerinin yıldızı olan birisi, zamanla arkadaş sohbetlerinde bile söz almaktan kaçınmaya başlayabilir.
Evinde son derece rahat olan bir kişi, sokağa çıktığında büyük endişe yaşayabilir.
Aynı tehdit unsuru, farklı insanlarda farklı endişe tepkilerine yol açabilir.
İstanbul depremi, kimi insan için çoktan unutulmuş bir anıyken; kimi insanı hala sabahlara kadar uyanık tutabilen bir tehdit olmaya devam etmektedir.
Yamaç paraşütü düşüncesi bile bir insanı endişeye sürüklerken, bir başka insanın en sevdiği eğlence aktivitesi olabilir.
Endişenin derecesi, kişinin tehdidi nasıl algıladığına ve ne şekilde tepki verdiğine bağlıdır.
Bir iş görüşmesine gitmek, önemli bir sunum yapmak, sevgiliyle ilk buluşma gibi durumlar, hemen herkeste endişe yaratabilir.
Bu durum, normal ve gereklidir.
Yararlı bir endişedir.
Bizi harekete geçirir.
İş görüşmesine, sunuma veya buluşmaya odaklanmamızı ve gerekenleri yerine getirmemizi sağlar.
Kaygısız birisi, kolaylıkla sorumsuzluğun ve özensizliğin kollarına düşecektir.
Her ne kadar modern çalışma hayatında, hep sakin, serinkanlı ve ''cool'' görünmemiz, bir zorunlu özellik gibi dayatılıyor olsa da, tamamen endişesiz yaşamak, hayatın doğasına terstir.
Bunu beklemeyin!
Endişenizin mesajına kulak verin!
Sizi daha iyi olmaya yönlendiren, yararlı bir endişe mi?
Eğer öyleyse, ondan yararlanın!
Endişeden endişelenmek ise, zararlıdır.
Yararlı bir endişenin, zararlı bir endişeye dönüşmesinde, genetik yapımız kadar, hayata dair bilgilerimizin eksik ya da yanlış olması, beklentilerimizin gerçeklikten kopması gibi faktörler rol oynayabilir.
Bu faktörlerin hepsi, çeşitli derecelerde düzeltilebilir.
Endişe bozukluğu, daha gelişmiş ve özgüvenli birisi olma yolculuğunu başlatmanıza neden olabilir.
Düzenli günlükler tutmak, endişenizi neyin tetiklediğini, herhangi bir zaman dilimiyle ilişkili olup olmadığını, size ne tür mesajlar verdiğini anlamanıza yardımcı olacaktır.
Doç. Dr. Şafak Nakajima

9 Eylül 2014 Salı

9 Eylül…
Türk Tarihi’nin en şanlı evresini oluşturan “Zafer Koşusu”nun Kordon rıhtımında
sona erdiği, istilâcı emperyalizme son darbenin vurulduğu kutlu gün… Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde ulusal bağımsızlık için başlatılan Kurtuluş Savaşı'nın tam anlamıyla kazanıldığı o büyük zaferin adıdır Dokuz Eylül...
26 Ağustos 1922'de başlatılan Büyük Taarruz sonucunda Yunan ordusunu bozguna uğratan Türk ordusuna 1 Eylül 1922 günü Mustafa Kemal: "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!.." tarihi emrini vermişti. Bu emri yerine getiren Türk ordusu 9 Eylül 1922'de İzmir'i Yunanlardan temizledi...
19 Mayıs 1919'da Samsun'da başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı süreci, 9 Eylül 1922'de İzmir'de nihayete erdi...

PSİKOLOJİNİZ NASIL?
 
İnsan yaşamının ana hedefi mutlu olmaktır.

İyi bir yemek, derin bir uyku, sevgi dolu ebeveynlerle geçen bir çocukluk, kaliteli eğitim, anlayışlı, sadık ve güzel bir sevgili/eş, başarılı çocuklar, maddi güvence, özgür bir ülkede yaşamak, yüksek manevi değerler gibi pek çok kavram, mutlu olmada önemli rol oynar.

Peki, tüm bunlar, bir kişinin psikolojisinin iyi olması için yeterli midir?

Bu sayılanların hemen çoğuna sahip olmasına rağmen, psikolojisi pek de iyi olmayan çok insan görmüşsünüzdür mutlaka.

Ya da tam tersini!

Son derece olumsuz koşullara karşın, psikolojik sağlığı mükemmel denebilecek insanlarla da karşılaşmışsınızdır elbette.

Bu durumda, sadece koşullar yerine, psikolojisi sağlıklı olan kişilerin ortak özelliklerine bakmanın, bize daha güvenilir bilgiler sağlayacağını söylemek mümkün.

Psikolojisi gerçekten iyi olan kişilerin özelliklerine beraberce göz atalım.

Aşağıda sıralanan özellikleri okurken, lütfen kendinizi ve önem verdiğiniz kişilerin psikolojilerini gözden geçirin!

Eksik olan özellikler varsa, bunların neler olduğunu ve hangi yollarla düzeltilebileceğini düşünün!

Araştırmalar, hayatlarının güzel olduğuna inanan ve psikolojik durumlarından memnun olan insanların ortak özelliklerini şu şekilde tanımlıyor:

1. Dikkatlerini olumsuzdan çok, olumlu şeylere odaklıyorlar

2. Elindeki değerlerin farkındalar ve bunlar için şükran duygusu taşıyorlar

3. Yetenekli oldukları alanları biliyor ve yeteneklerini değerlendiriyorlar (yeteneklerin, mutlaka deha düzeyinde olması gerekmiyor)

4. Kendilerini meşgul eden, üretici ve yararlı uğraşılara sahipler

5. Sosyal ilişkilerinde başarılılar; aile, arkadaşlar, meslektaşlar ve komşularla sağlıklı bağlar kurabiliyorlar

6. Yaşadıkları topluma ve dünyaya duyarlılar; sorunların çözümü için sorumluluk alıyorlar

7. Yaşamlarının bir amacı var ve bu amaç uğruna çaba gösteriyorlar

8. Duygularının, düşüncelerinin ve bedenlerinin farkındalar, özenliler ve kendilerini sürekli biçimde bütünsel olarak geliştirmeyi sürdürüyorlar.

Çoğu kişi, depresyon, panik atak ve ilişki sorunları için psikiyatrist ve psikologlara başvurup, çoğu kez eline bir ilaç tutuşturulmuş halde veya derinlikten yoksun bir tavsiye dizisini dinledikten sonra düş kırıklığı içinde evine döndüğünde, sorunlarının çözülmeden kendisini beklediğini hayretle görür.

Oysa bu şaşırtıcı bir durum olmaktan uzaktır!

Çünkü psikolojimizin iyi olması, ilaçlarla veya basmakalıp tavsiyelerle elde edilebilen bir ''şey'' değildir.

Duygularımızı, düşüncelerimizi, davranışlarımızı ve hayatı tanımak, ilişkilerimize özen göstermek, ruhen ve bedenen gelişmek, gerekli değişimleri yapabilmek için cesaret sahibi olmak üzere sarf edilecek çabanın ve emeğin ürünüdür, sağlıklı psikoloji.

Ve bu özellikleri bize kazandıracak hap veya kapsülleri satışa sunabilen bir ilaç firması henüz yok!

İş, bizlere düşüyor!
Doç Dr Şafak Nakajima

2 Eylül 2014 Salı

Sonsuza Kadar Yürümek İsteyeceğiniz 28 Büyüleyici Patika

Bu patikalarda yürümek istemek için doğa aşığı olmaya gerek yok. Her yaştan ve ilgi alanından insanın ortak noktası olabilecek güzellikteki patikalar adeta sizi çağırıyor. Şehir hayatının monotonluğundan kurtulmak ve içimizdeki doğa aşkına kulak vermek için mümkün olan en kısa zamanda kendinize yürünesi bir patika bulun ve gücünüz yettiğince yürüyün!
İyi eğlenceler dileriz...

1. Baharda Hallerbos Ormanı, Belçika

www.boredpanda.com

2. Ormangülü Tüneli, Reenagross Park, İrlanda

www.boredpanda.com

3. White Carpathians’da sonbahar, Çek Cumhuriyeti

www.boredpanda.com

4. Ormangülü Patikası, Rogers Dağı, Virginia, ABD

www.boredpanda.com

5. Kış aylarında orman yolu, Çek Cumhuriyeti

www.boredpanda.com

6. Padley Vadisi, Peak Bölgesi, İngiltere

www.boredpanda.com

7. Spencer Smith Parkı’nda sonbahar, Burlington, Ontario, Kanada

www.boredpanda.com

8. Dog Mountain, Washington, ABD

www.boredpanda.com

9. Jacaranda ağaçlarıyla kaplı yol

www.boredpanda.com

10. Rainier Dağı, Washington, ABD

www.boredpanda.com

11. Woodburn’de bahar, Oregon, ABD

www.boredpanda.com

12. Bombax ağaçlarıyla bezenmiş patika, Tayvan

www.boredpanda.com

13. Dark Hedges, İrlanda

www.boredpanda.com

14. Taiping Dağ Yolu, Tayvan

www.boredpanda.com

15. Hitachi Sahil Parkı, Japonya

www.boredpanda.com

16. Bavyera’da orman yolu, Almanya

www.boredpanda.com

17. Rusya’da bir orman yolu

www.boredpanda.com

18. Campigna Milli Parkı’nda kış, İtalya

www.boredpanda.com

19. Migliarino San Rossore Parkı, Pisa, İtalya

www.boredpanda.com

20. Kyoto’da bulunan bambu patikası, Japonya

www.boredpanda.com

21. İnanılmaz sonbahar patikası

www.boredpanda.com

22. Halnaker yel değirmeni yolu, Sussex, İngiltere

www.boredpanda.com

23. Kyoto, Japonya’dan sonbahar manzarası

www.boredpanda.com

24. Aşk Tüneli, Ukrayna

www.boredpanda.com

25. Morsalkım Tüneli, Japonya

www.boredpanda.com

26. Hollanda’da bir bahar sabahı

www.boredpanda.com

27. İlkbaharda çiçek açan bahçe

www.boredpanda.com

28. Sonbahar patikası


28 Ağustos 2014 Perşembe


HAYATI KENDİNİZE KOLAYLAŞTIRIN!!!
1 - Ufak şeyleri dert etmeyin.
2- Erkenden kalkmaya alışın.
3- Hayatı olduğu gibi kabul edin.
4- Tenkit etme isteğinizi bastırın.
5- Bırakın ara sıra canınız sıkılsın.
6- Rast gele İyilikler yapmaya çalışın.
7- Başkalarını suçlamayı artık bırakın.
8- Her şeye hâkim olmaya çalışmayın.
9- Her an bir şeyler öğrenmeye/açık olun.
1O-İnsanlarm gözlerine bakın ve gülümseyin.
11-Bırakın, çoğu zaman başkaları haklı olsun.
12-Herkesin onayını alamayacağınızı unutmayın.
13-Her gün biraz vaktinizi, minnettarlık için harcayın.
14-Hizmeti, hayatın değişmez bir parçası haline getirin.
15-Sevgi kapasitenizi geliştirip, hayatınızı sevgi ile doldurun.
16-Gerçeği olduğu gibi kabul edin, çünkü hayat adil değildir.
Margo Daniel

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Sex Hakkında…
Bugün sex konusuna değinmek istiyorum. Çünkü bu oldukca önemli bir konudur. Bu yazıyı okurken çoğu insan önce kalkanlarını çıkaracak sonra da önyargı içinde bu yazıyı okuyacaktır. Çünkü bu yazıda sex’den bahsediliyor! Öyle ya yüzyıllardır, dini kurumlar tarafından; rahipler aracılığıyla azizler ve hocalar aracılığıyla sex’in çirkin bi şey olduğu, günah olduğu ve bu yüzden bastırılması gerektiği söylendi.
Erkek ve kadın bir araya geldiğinde kısa bir sürede olsa zihinsizlik anına ulaşır ve o kısa zaman zarfında ego ortadan kalkar ve Tanrısallığı deneyimlersiniz! Çünkü sex, bir tür meditasyondur. Ve meditasyonlar içinde en etkilisi olanıdır. Çünkü; meditasyonlar, Zen rahipleri tarafından sex enerjisinden yararlanılarak oluşturulmuştur. Sex enerjisi o kadar güçlüdür ki, orgazm sırasında evrenler yaratacak kadar muazzam bir enerji açığa çıkarır! Ancak din adamları tarafından insan bu gücünden uzaklaştırılmıştır. Tanrı’nın yarattığı bir şey neden abest ya da kötü olsun. Her şey bizim içindir. Biz onu alıp olumsuza çevirdik ve günah etiketini yapıştırdık. Aslında sex tohum, sevgi de onun çiçeğidir. Ancak insanlar sevgiyi bilmiyorlar ki, sex’i yaşayabilsinler!
Sex hormanal dürtüler sonucunda meydana gelen bir eylem olmamalı, o ruhen de haz duyulacak bir meditasyon olmalı. Egoist insanlar sevgiyi bilemezler ve onların sevgiyle işi de olamaz. Onlar kontrol etmeyi, kâr etmeyi ve güç sahibi olmayı isterler. Sevgi de amaç yoktur, sevgi onlara göre zayıflıktır. İşte bu yaşam biçimini kabul eden toplumlar sevgisiz bireylerden oluşur. İşte bu toplumlarda sevgilerini ifade etmek için sevişen insanları taşa tutarlar! Sex günah değildir, sevmek günah değildir. Tanrı’nın yarattığı hiç bir şey günah değildir. Günah eğer varsa, bunu insanlar zihinlerinde yaratmaktadırlar. Ve Tanrı’nın eserlerini dönüştürerek ona çirkin ve kötü yaftası vurmaktadırlar.
İnsanlar sürekli çevreleri tarafından zihinsel olarak aşılanırlar. Onlara şu doğru da bu yanlış denir. Böylece birey zamanla bir çok kalıba sahip olur ve biz buna karakter deriz. Bu şekilde insan sınırlanmış olur, gücü elinden alınmış olur. Düşünmeyen, başkalarının sözlerine göre hareket eden biri haline gelir. Ancak biz Tanrı suretinde yaratıldık! Ve biz de ondan ayrı değiliz. Biz de O’yuz. Bu sebeple bizler sınırsız varlıklarız. Ama ne zaman ki başkalarının sözlerine göre hareket etmeye başladık, işte o zaman sınırlandık ve kalıplar içine girdik.
Beyin yıkayıcılar tarafından sex’in kötü olduğu söylendi ve bizde şartlanma içine girdik. Bu konu üzerine espri bile yaptığınızda sizi sapık olarak görebilecek insanlar çıkacaktır. Sorun bu bilinci yaratanlardadır. Bu bilinç ortadan kalkmadan sevgiye ulaşamazsınız. Sex, iki insanın bir olmasıdır. Siz okyanusu yüzerek tek başınıza da geçmeye çalışabilirsiniz ama başaramazsınız. Eğer bir olursanız, o zaman gemi olursunuz ve okyanusu geçersiniz, Süper bilince ulaşırsınız.
Ruhsal olarak, kalbinizde sevgi duyduğunuz kişiyle sex yaptığınızda, siz eylemi yapan olmaktan çıkar ve eylemin kendisi olmaya başlarsınız ve o zaman sevgi olursunuz, sevmek olursunuz! Ve bir kez sevgiyi keşfettiğinizde, damarlarınızda kan değil, sevgi akar ve baktığınız yerde sevgiden başka bir şey görmezsiniz.
Saygılarımla
Kahin1980

22 Ağustos 2014 Cuma

Evrensel kanun…

Evrensel bir kanun vardır; insanın içi neyse, dışı da o’dur…!
Kendi içindeki kasırgalar, fırtınalar dinmediği sürece, hayatının da kasırgaları, fırtınaları dinmez.
Hayatı suçlamak, kendi sorumluluklarını üstlenmemektir. Hayal kurmak, rüya görmek, hedef koymak güzeldir. Ama onları gerçekleştirmek için önce uyanman gerekir. Uyanmak ise, her şeyi nihayetinde olduğu gibi gör/e/bilmektir. Yorumsuz, katıksız ve yargısız. Ve her şeyi olduğu gibi gördüğünde bir gün, hiçbir şeyin değişmesi gerekmediğini anlarsın. Her şey ve herkes her an tam olması gerektiği yerde ve olması gerektiği gibidir…

Bir de cesaretini toplayıp, seni sürekli çağıran değişimlere hoşgeldin dersen, hayatın sana sunmayacağı şey yoktur. Eskileri ve alışılagelmişleri, alışkanlıkları ve bildiklerini, insanları ve çevreleri geride bırakmak ve yeni ufuklara, deryalara yelken açmak – ama yalnız, ama bir dost ile, eş ile beraber – ve seni sürekli geçmişte esir tutan prangaları söküp atmak büyük cesaret ister. Bunu yapanlar azınlıktadır.
Bu yüzdendir ki, o bilinmez, sonsuz deryalara açılan yollar tenhadır, sessizdir…
Unutma; yalnızlık kutsaldır. O yalnızlığın içinde tüm kainata kucak açar ve varlığın sırrını çözebilirsin. Seçim senin…
BenSiz
http://www.flameofsophia.com/


NE KADAR ÖNEMLİ OLDUĞUNU UNUTMA!!!



Bir ağaç bir ormanın başlangıcı olabilir.
Bir kuş, baharın müjdecisi olabilir.
Bir gülümseme bir dostluğu başlatabilir.
Bir tokalaşma moralinizi yükseltebilir
Bir yıldız, denizde bir gemiye yön gösterebilir.
Bir tek kelime, büyük bir ideali anlatabilir.
Bir oy, ülkenin kaderini değiştirebilir.
Bir huzme güneş ışığı, bir odayı aydınlatabilir.
Bir mum , karanlığı yırtabilir.
Bir gülüş, hüznü fethedebilir.
Bir adım, uzun bir yolculuğu başlatabilir.
Bir dua, bir kelimeyle başlar.
Bir umut ışığı ruhumuzu besleyebilir.
Bir dokunuş, ne kadar önemsendiğinizi hissettirebilir.
Bir ses, bilgelikle konuşabilir.
Bir yürek, gerçek olanı anlayabilir.
Bir yaşam çok şeyi değiştirebilir.
Görüyorsun ya.
Her şey sana bağlı!.
Ne kadar önemli olduğunuzu asla unutmayın.

                                                                                                                                 ~Margo Danıel~

12 Ağustos 2014 Salı


 

 

Empatik Düşünceden “Sağduyu”ya

Empati yerine sağduyu…
Karşınızdakinin yerine kendinizi koyarak empati sergilemek onu anlamaya yeterli olmayabilir ancak, ona sağduyu ile ulaşmanız mümkün olabilir.
empati-indigodergisi
Uzmanların “Empati” kelimesine yükledikleri anlama göre iletişimde oluşan sorunların çözümünde önemli bir bakış açısı olduğu yönündedir.
Bu açıklamalara göre empati; kişinin olayları değerlendirirken, kendisini karşısındakinin yerine koyarak değerlendirmesi olarak tanımlanır. Ancak bu tanımın ne kadar sağlıklı bir bakış açısını içerdiği tartışmaya açıktır.
Gelin şimdi kendimizi karşımızdakinin yerine koyarak olayları değerlendirelim: Karşımızdaki kişi; yaşadıklarından hiçbir şekilde memnun olmayan, sürekli başkalarını eleştiren, kendinde kusur aramak yerine diğerlerini suçlayan biri olsun. Şimdi bu duruma kendinizi onun yerine koyarak bakınız. Karşınızdaki kişinin yaşadıkları, birikimi, sosyal ve kültürel altyapısı, kavrayışı sizinkinden farklı bir bakış açısına sahip olsun. Onun penceresinden bakmak ve onun gibi düşünmek ne kadar mümkün ve doğru olabilir? Eğer empati anlayışını yukarıdaki tanım üzerinden sürdürürsek ihtimaldir ki, karşınızdakini bir süre dinledikten sonra ona hak verip onun gibi düşünmeye başlarsınız. Karşınızdakinin ne düşündüğünü anlamak için kendinizi onun yerine koymak yerine, dışarıdan bakarak onun ne düşündüğünü anlamaya çalışmak farklı bir açıdan bakmanıza yardımcı olacaktır. Aslında önemli olan da bu bakış açısını kurabilmektir. Ancak o zaman onun karşınızdakinin ne düşündüğünü anlamanız mümkün olabilir. Oysa tavsiye edilen empatide kişinin kendisini onun yerine koyması,  konuyu bu şekilde çözmeye çalışması, o sorunun çözülmesine yeterli olmayacak, tersine o sorunun ertelenmesine ve gecikmesine sebep olacaktır.
Sağlıklı bir etkileşimin kurulabilmesi için sempati ve antipati üzerinde de durmak gerekir. Bu iki kelimenin ortak yönü “Pathos”tur. Grekçe’den gelen bu kelimenin anlamı şu şekilde açıklanır: Duygulandırma yeteneği, acı çekmek, hissetmek, dayanmak, duyular, cefa veya sefa, sabır anlamına gelir. Antipati; bir duygunun karşısında olmak anlamını içerir. Sempati ise; aynı duygunun içinde olmak anlamındadır.empati
Bizim dışımızda bizimle ilişkili olan herhangi bir öznenin ya da nesnenin, bizde yarattığı olumlu duyguları sempatik duygular olarak algılarız. Duygularımızı harekete geçiren durumlar,  bedenimizde serotonin, dopamin vb. mutluluk kimyasallarının salgılanmasına sebep olur. Buradan sevimli, sıcak, cana yakın gibi duygulara ulaşırız.  Örneğin ilk kez gördüğümüz bir kişiyle kurduğumuz ilişki, hem bizim hem de karşımızdaki kişinin genel karakteristik özellikleri olmak üzere o ana özgü davranışları sonucunda oluşan duyguların hoşumuza gitmesi, ilgimizi çekmesi sempatiyi uyandırır. Ancak nedense oldukça coşkulu başlayan ilişki kısa süre sonra tersine dönmeye hatta ilişki rahatsızlık vermeye başlar ve hemen yerini antipatiye bırakır! Burada görünmeyen ya da dikkate alınmayan, her iki tarafın beklentilerinin karşılanmamasından doğan etkidir. Görüldüğü gibi duyu merkezine dayanan bu etkileşim gereken sağduyu ile olgunlaşmadığında, ilişki bir süre sonra karşı duyuya geçerek antipatiye dönüşür. Altında yatan nedenlerin başında gelen bu farkındasızlık duygunun negatif ve ya pozitif olmasına ortam hazırlar. Sempati ve antipatinin ortak özelliği, ikisinin de duyulara bağlı hareket etmesidir. Temelinde her şekilde ihtiyaçlara yöneliktir. Sonuçta ben merkezli olan bu iki farklı duygu hali ihtiyaçlara bağlı değişkenlik gösterir. Ne zaman hangisinin ağır basarak öne çıkacağı belli değildir.
Aynı şeylere farklı zamanlarda farklı tepkiler verilmesinin anlaşılmaması da bu duygu değişikliklerine bağlıdır.  Yaptığınız güzellikler göreviniz olurken, en ufak bir eksikliğinizde sizi düşmanı olarak görebilir. 
İnsan duyularıyla dünyaya, sezgisel yönüyle ruhuna ve ruhu üzerinden Evren’le ilişkidedir.  Bedeni üzerinden Dünya’yla/maddeyle olan ilişkisinde duyuları üzerinden seçim yapma önceliğindedir. O nedenle yaşamsal istekleri önde gelmektedir. Elbette bu yaşamsal ihtiyaçlar maddesel planın bir gerekliliğidir. Ancak bu gereklilik kendi yaşamsal ihtiyaçlarının başkasından daha önde olmasını gerektirmez. Kendi varlığına tanıdığı hakkı diğer canlıların varlığına da tanıma sorumluluğunu unutmaması gerekmektedir.
İlle de bir empatiden bahsedeceksek olursak; diğer bir kişinin duygularını dıştan fark edebilme, karşısındakinin davranışlarının anlam ve önemini sezebilmektir.
Sempatik ya da antipatik davranışlarımızın nedenlerini bilmek bizi empatiye doğru götürür. Sempatik veya antipatik duygularımızın dışında değerlendirebildiğimiz farklı bir bilince ise sağduyu ile ulaşmak mümkündür.  Sağduyu; akla uygun yargılar verme yeteneği, akl-ı selîm, hiss-i selîm. Doğru ile yanlışı birbirinden ayırma ve doğru yargılama gücüdür. Dolayısıyla sağduyuda bence, bana göre, sence, sana göresi yoktur, “olması gereken” vardır. O halde kendimizi başkasının yerine koyarak olayları değerlendirmemiz doğru bir bakış açısına taşımaya yeterli değildir.
Sağduyu, kişilerin ve olayların dışında, beynin sağ yarımküresiyle değerlendirme yetisinin işletilmesiyle devreye giren evrensel bir bilinç halidir.
Empati+Sempati+Antipati =Sağduyu
Sağduyu en az üç zamanlıdır. Geçmiş, şimdi ve geleceği barındırır. Sağduyuda ne sempatideki pozitiflik ne antipatideki negatiflik ne de empatideki duygudaşlık yoktur. Sağduyu hepsini kapsar fakat tek başına bir taraf değildir.
Duygularımızın davranış üzerinden yansımalarının tek bir yönde olmadığından emin olmamız önemlidir. Görmek istediğimiz şekilde mi, yoksa olduğu gibi mi bakmakta olduğumuzun cevabından emin olmak durumundayız.  Aksi halde empatinin empozesi sorunların giderilmesinde yeterli olmayacaktır.
Sonuçta tek yönlü bir bakış açısın dışında olan “sağduyu”  sorunların üstesinden gelmemize olanak sağlayacaktır.
Bir sonraki ayda görüşmek dileğiyle…

27 Temmuz 2014 Pazar

AH O ESKİ BAYRAMLAR

Bayram denılince;
Annemın bir hafta önceden başlayan tertemız evı ısrarla dip bucak temızleyıp müzeye çevırmesı,,,:)
Arıfe gunu mutlaka cok kalabalık olduğunu bıldıgımız halde Kemaraltı ‘na (Izmır’ın tarıhı alışverıs yeri) gidilip yoğun kalabalıkta ayaklarınız yerden kesılırcesine sürüklenerek alışverıs yapma macerası ve aksam ustu şiş ayaklarla eve dönüşümüz…
Kavanozdaki Akide şekerleri,,
Mis gibi kalbura bastı tatlısı,,,
Bayram sabahı babamın,,dayımların ve amcalarımın bayram namazına gidişleri ,,
Annemin tertemiz mendiller hazırlayıp , yeğenlerine mendil içinde bayram harçlığı vermesi,,
Radyoda bayram sabahları çalan neşeli Klasik Türk müziği parçaları,,
Bayramlık kıyafetlerım ,,,
Süreklı saydığım harçlıklarım,,
Dedemın dızınde oturuşum,,
Bayramın ik gunu akşam yemeğinde anneannemın yaptığı mis gibi yemekler ve bütün aılenın bir arada oluşu,,
Lunapaktakı eğlencelı anlarım,,
Evimizdeki şen kahkahalar,,
Bayram denilince beni gülümseten ve geçmişe yolculuk yaptrıran bu mutlu hatıralar…
Hayatımdan eksılenler annem, dedem, ananem, babanem hepsı huzur içinde olsun. İyiki bizlere o güzel bayramları yaşattınız..
Lütfen sevdiklerinizi, büyüklerınızı, dargın olduğunuz akrabalranızı bu bayram arayın bağışlayın. Bayramlar sevginin, paylaşımın, dostluğun, birliğin yaşandığı sıcacık duyguların iç içe geçtiği özel günlerdir.
Sevgi ve paylaşım içerisinde geçireceğiniz mutluluk dolu bir bayram diliyorum.
Serpil Sztutr
27.07.2014

Farkındalığınızı Artıracak 5 Kişisel Gelişim Kitabı Bir Ömür Nasıl Yaşanır? – İlber Ortaylı “Kendimi geliştirmek istiyoru...