Empati yerine sağduyu…
Karşınızdakinin
yerine kendinizi koyarak empati sergilemek onu anlamaya yeterli
olmayabilir ancak, ona sağduyu ile ulaşmanız mümkün olabilir.
Uzmanların “Empati” kelimesine yükledikleri
anlama göre iletişimde oluşan sorunların çözümünde önemli bir bakış
açısı olduğu yönündedir.
Bu açıklamalara göre empati; kişinin
olayları değerlendirirken, kendisini karşısındakinin yerine koyarak
değerlendirmesi olarak tanımlanır. Ancak bu tanımın ne kadar sağlıklı
bir bakış açısını içerdiği tartışmaya açıktır.
Gelin şimdi kendimizi karşımızdakinin
yerine koyarak olayları değerlendirelim: Karşımızdaki kişi;
yaşadıklarından hiçbir şekilde memnun olmayan, sürekli başkalarını
eleştiren, kendinde kusur aramak yerine diğerlerini suçlayan biri olsun.
Şimdi bu duruma kendinizi onun yerine koyarak bakınız. Karşınızdaki
kişinin yaşadıkları, birikimi, sosyal ve kültürel altyapısı, kavrayışı
sizinkinden farklı bir bakış açısına sahip olsun. Onun penceresinden
bakmak ve onun gibi düşünmek ne kadar mümkün ve doğru olabilir? Eğer
empati anlayışını yukarıdaki tanım üzerinden sürdürürsek ihtimaldir ki,
karşınızdakini bir süre dinledikten sonra ona hak verip onun gibi
düşünmeye başlarsınız. Karşınızdakinin ne düşündüğünü anlamak için
kendinizi onun yerine koymak yerine, dışarıdan bakarak onun ne
düşündüğünü anlamaya çalışmak farklı bir açıdan bakmanıza yardımcı
olacaktır. Aslında önemli olan da bu bakış açısını kurabilmektir. Ancak o
zaman onun karşınızdakinin ne düşündüğünü anlamanız mümkün olabilir.
Oysa tavsiye edilen empatide kişinin kendisini onun yerine koyması,
konuyu bu şekilde çözmeye çalışması, o sorunun çözülmesine yeterli
olmayacak, tersine o sorunun ertelenmesine ve gecikmesine sebep
olacaktır.
Sağlıklı bir etkileşimin kurulabilmesi için
sempati ve antipati üzerinde de durmak gerekir. Bu iki kelimenin ortak
yönü “Pathos”tur. Grekçe’den gelen bu kelimenin anlamı şu şekilde
açıklanır: Duygulandırma yeteneği, acı çekmek, hissetmek, dayanmak,
duyular, cefa veya sefa, sabır anlamına gelir. Antipati; bir duygunun
karşısında olmak anlamını içerir. Sempati ise; aynı duygunun içinde
olmak anlamındadır.

Bizim dışımızda bizimle ilişkili olan
herhangi bir öznenin ya da nesnenin, bizde yarattığı olumlu duyguları
sempatik duygular olarak algılarız. Duygularımızı harekete geçiren
durumlar, bedenimizde serotonin, dopamin vb. mutluluk kimyasallarının
salgılanmasına sebep olur. Buradan sevimli, sıcak, cana yakın gibi
duygulara ulaşırız. Örneğin ilk kez gördüğümüz bir kişiyle kurduğumuz
ilişki, hem bizim hem de karşımızdaki kişinin genel karakteristik
özellikleri olmak üzere o ana özgü davranışları sonucunda oluşan
duyguların hoşumuza gitmesi, ilgimizi çekmesi sempatiyi uyandırır. Ancak
nedense oldukça coşkulu başlayan ilişki kısa süre sonra tersine dönmeye
hatta ilişki rahatsızlık vermeye başlar ve hemen yerini antipatiye
bırakır! Burada görünmeyen ya da dikkate alınmayan, her iki tarafın
beklentilerinin karşılanmamasından doğan etkidir. Görüldüğü gibi duyu
merkezine dayanan bu etkileşim gereken sağduyu ile olgunlaşmadığında,
ilişki bir süre sonra karşı duyuya geçerek antipatiye dönüşür. Altında
yatan nedenlerin başında gelen bu farkındasızlık duygunun negatif ve ya
pozitif olmasına ortam hazırlar. Sempati ve antipatinin ortak özelliği,
ikisinin de duyulara bağlı hareket etmesidir. Temelinde her şekilde
ihtiyaçlara yöneliktir. Sonuçta ben merkezli olan bu iki farklı duygu
hali ihtiyaçlara bağlı değişkenlik gösterir. Ne zaman hangisinin ağır
basarak öne çıkacağı belli değildir.
Aynı şeylere farklı zamanlarda
farklı tepkiler verilmesinin anlaşılmaması da bu duygu değişikliklerine
bağlıdır. Yaptığınız güzellikler göreviniz olurken, en ufak bir
eksikliğinizde sizi düşmanı olarak görebilir.
İnsan duyularıyla dünyaya, sezgisel yönüyle
ruhuna ve ruhu üzerinden Evren’le ilişkidedir. Bedeni üzerinden
Dünya’yla/maddeyle olan ilişkisinde duyuları üzerinden seçim yapma
önceliğindedir. O nedenle yaşamsal istekleri önde gelmektedir. Elbette
bu yaşamsal ihtiyaçlar maddesel planın bir gerekliliğidir. Ancak bu
gereklilik kendi yaşamsal ihtiyaçlarının başkasından daha önde olmasını
gerektirmez. Kendi varlığına tanıdığı hakkı diğer canlıların varlığına
da tanıma sorumluluğunu unutmaması gerekmektedir.
İlle de bir empatiden bahsedeceksek
olursak; diğer bir kişinin duygularını dıştan fark edebilme,
karşısındakinin davranışlarının anlam ve önemini sezebilmektir.
Sempatik ya da antipatik davranışlarımızın
nedenlerini bilmek bizi empatiye doğru götürür. Sempatik veya antipatik
duygularımızın dışında değerlendirebildiğimiz farklı bir bilince ise
sağduyu ile ulaşmak mümkündür. Sağduyu; akla uygun yargılar verme
yeteneği, akl-ı selîm, hiss-i selîm. Doğru ile yanlışı birbirinden
ayırma ve doğru yargılama gücüdür. Dolayısıyla sağduyuda bence, bana
göre, sence, sana göresi yoktur, “olması gereken” vardır. O halde
kendimizi başkasının yerine koyarak olayları değerlendirmemiz doğru bir
bakış açısına taşımaya yeterli değildir.
Sağduyu, kişilerin ve olayların dışında,
beynin sağ yarımküresiyle değerlendirme yetisinin işletilmesiyle devreye
giren evrensel bir bilinç halidir.
Empati+Sempati+Antipati =Sağduyu
Sağduyu en az üç zamanlıdır. Geçmiş, şimdi
ve geleceği barındırır. Sağduyuda ne sempatideki pozitiflik ne
antipatideki negatiflik ne de empatideki duygudaşlık yoktur. Sağduyu
hepsini kapsar fakat tek başına bir taraf değildir.
Duygularımızın davranış üzerinden
yansımalarının tek bir yönde olmadığından emin olmamız önemlidir. Görmek
istediğimiz şekilde mi, yoksa olduğu gibi mi bakmakta olduğumuzun
cevabından emin olmak durumundayız. Aksi halde empatinin empozesi
sorunların giderilmesinde yeterli olmayacaktır.
Sonuçta tek yönlü bir bakış açısın dışında olan “sağduyu” sorunların üstesinden gelmemize olanak sağlayacaktır.
Bir sonraki ayda görüşmek dileğiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder