7 Ocak 2014 Salı

Dinler Bir Tek Yerden mi
Kaynaklanmaktadır? 

Ergün Arıkdal
Spiritüel bilgilerin bize vermiş olduğu kanaate göre dinler bir tek yerden kaynaklanmaktadır. Dinler, spiritüel bir plan tarafından tesis edilmiştir. Bu plan kısaca RiM dediğimiz RUHSAL iDARE MEKANiZMASIDIR. 
Ruhsal idare Mekanizması, dünyamıza bağlı tekamül sistemlerine hükmeden bizlerin başlangıçtan sona kadar her türlü tekamül yükünü üzerine alarak, bizleri qeliştiren ve mütekamil kılmak için her türlü kozmik imkanı seferber eden, bizim tasavvur edemiyeceğimiz kadar geniş kapsamlı büyük imkanlara sahip ve bu imkanları sırf insanların çıkarları ve yararları için kullanan yüksek bir ruhi plandır.
Ruhsal idare Mekanizmasının vermiş olduğu bilgilerin tümü dinleri teşkil eder. Bu bilgiler çeşitli açılardan, çeşitli zamanlarda, çeşitli ihtiyaçlara göre değişik şekillerde verilmiştir.
Bize göre Dinler bir tek kaynağa sahiptir bu kaynak ta Ruhsal idare Mekanizmasıdır, Doğal olarak her din, kutsal kitabında kaynağının Tanrı olduğu fikrini belirtir. Dinlerin vermiş olduğu Tanrı kavramı ile bizim bu anlattıklarımız  arasında aslında hiç bir çelişki yoktur.
Çünkü yaratılmış, var edilmiş olan her şey bir müteaI gücün etkisiyle, bilgisiyle ve kudreti ile tesekküI eder. Bu güce ne isim verdiğimiz aslında çok önemli değildir. Çünkü bu güç, biz kabul etsek de' etmesek de vardır.
Bütün kainatları yaradan KADiR-İ MUTLAK OLAN ALLAH’TIR.
Kainat çok muntazam ve mükemmel bir şekilde birbirine bağlı olan sistemlerden mütesekkildir. Bu sistemler içerisinde tekamül seviyesi bakımından ortanın çok daha altında bulunan bizim gibi seviyeler için Ruhsal İdare Mekanizması RAB'tir. Rab demek, Tanrı yani Yaradan demek değildir.' Rab bizi gözeten, bize rehberlik eden, bize bilgi veren, bizi terbiye eden, ve bize çok yakın bir sistem demektir. Kainatımızda, bizim tasavvur edemeyeceğimiz kadar fazla sayıda bu tip RUHSAL sistemler vardır. Bu RUHSAL sistemlerin hepsi Yaradanın amelesi, memurudur. Tanrı’dan türemiş, onun yakını, onun parçası, sağ kolu, değil sadece ve sadece işçisidir. Bizler de işçisiyiz. Yaratıcılık yalnız ve yalnız Kadr-i Mutlak ALLAH'a özgüdür. 
Onun yaratıkları ise onun koyduğu sistemlere uyarak tekamül etmek, yükselmek zorunda olan varlıklarız.
Tanrıya İnanıpta tek bir Allah’ın kuluna hayırda bulunmamış bir insan olacağınıza, hiç Tanrı’ya inanmayıp çok insana hayırda bulunan biri olun daha iyidir. Çünki kul ile Tanrı arasındaki mesele bizi ilgilendirmez. İslam da, Allah kendine ait olanı bağışlar ama kullarına ait olanı bağışlamaz, diye. bilinir.
Tanrı indinde sizin telafi edilecek bir durumunuz olabilir. İnanmamanızın bir sebebi belki o andaki bir ihtiyacınızdan bir bilgi eksikliğinizdendir ama yaptığınız hareket daha üstün bir harekettir. Davranışlarınız hep iyiye dönüktür. Öbürü ise Tanrı’ya herşeyden evvel inanıyor ve koşuyor ama elinden bir tek doğru iş çıkmamış. Bu nasıl bir inançtır sorarım size? Tanrıya inanmanın en büyük müeyyidesi şudur: Siz, sizden çok daha yüksek bir iradenin ve gücün varlığını kabul ediyorsunuz, baş eğiyor ve hareketlerinizi ona göre tanzim ediyorsunuz.
Sizin üstünüzde, sizin iradenizden, sizin gücünüzden daha üstün bir kuvvet var buna inanıyorsunuz ve hareketlerinizi ona göre dürüstçe, vicdanlı, sevgiye bağlı, ahlaklı bir şekilde, insanca bir biçimde yürütmek için kendinizi devamlı kontrol altında tutuyorsunuz; eğer bunlar yapılmıyorsa inancınız bir fantaziden, bir kendini tatminden ibarettir. Bu demek değildir ki Tanrı’ya inanılmasa da olur, yeter ki hareketler, iyi düzgün; ahlaklı olsun. İnsan ben Tanrı’ya bütün samimiyetimle inanıyorum ama elimden de bir türlü hayırlı işler gelmiyor dememelidir. Bu bir nevi egoistçe kendini sigorta etmektir ve bencilliktir. Aksiyona geçmemiz gereklidir. Kuru kuruya inanmak olmaz. Hiç inanmayıp düzgün bir aksiyonda kalmak bu nedenle daha makbuldur.
Düzgün aksiyonda bulunan bu insanlar Tanrı kavramını nasıl olsa öğreneceklerdir ama düzgün hareketi kendi egonuzu, kendi düşüncenizi kozmik bir tarzda çalıştırmayı öğrenmek çok daha zordur. Tanrı adına pek çok kötülük yapanlar vardır. Vururlar, öldürürler, kırarlar ama onlara sorarsanız bunlar Tanrı adına yapılmaktadır. Bu tamamen saçma ve yanlış bir inanış tarzıdır. Tanrıya böylesine saçma sapan bir yakınlık asla kurulamaz.
Kutsal kitaplarda bu konuya pek çok örnek bulunmaktadır. Bir örnek verelim; Hz. Musa Tanrı’ya bana kendini göster, neredesin diyor. Ona cevap olarak «sen beni göremezsin benim tesirime dayanamazsın ama tesirimin bir kısmını karşıdaki dağa yansıtacağım bak bakalım ne olacak deniyor ve dağ alev alıyor.» Bu örneğin anlamı şudur; hiç bir mahluk, hiç bir yaratık Tanrı’siyle bir yakınlık, bir birleşme teşkil edemez. İnsan ancak inanabilir, içinde duyar, hisseder. Duygularımızla ne kadar, neyi kavrayabilmişsek onu hissederiz. Tahayyülümüz, imajımız yeterli olamaz, yani gözümüzün önüne bir şey getiremeyiz, sadece duyarız. Doğuda ve Batıda Mistikler bunu anlamışlardır, Tanrısal ve vecd içinden çıktıktan sonra hiç bir şey söyliyemezler. Böylesine koyu bir duyguyu cümlelere, kelimelere sığdıramazlar. 
Biz Tanrıya inansak da, inanmasak da bilinmesi gereken en önemli husus şudur.
Evrenin bir Yaratıcısı Vardır
Tanrı fikri müteal bir fikirdir. Bir bilgi olarak insanların zihnine giremez o yüce bir duygudur ancak hissedilir., 
Ruhsal İdare Mekanizması Allah’ın izni ile, onun koyduğu ilah'i yasalar içerisinde dünyanın Rabb’idir. Dünya’yı görüp gözetir, bize yol gösterir ve bizlerin tekamül etmesini sağlamaya çalışır. Mevcut bütün dinler RiM tarafından bu TANRISAL Plan aracılığı ile bize verilmiştir.
Konferans Özeti

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Farkındalığınızı Artıracak 5 Kişisel Gelişim Kitabı Bir Ömür Nasıl Yaşanır? – İlber Ortaylı “Kendimi geliştirmek istiyoru...