29 Eylül 2012 Cumartesi

Bugün cesaret edemediğin için yapamadığın şeyleri, yarın zamanın olmadığı için yapamayabilirsin." Paulo Coelho


POZİTİF ENERJİ YAYMANIN 11 SIRRI
1- Gülümseyin: Gülmek sizi ve çevrenizdekileri pozitif bir moda sokar. Kötü hissediyor bile olsanız 30 saniyeliğine de olsa gülümsemeyi deneyin ve yaratacağı farkı görün.
2- İltifatlarınız samimi olsun: İltifat ve komplimanlarınızda içten olun, abartıya kaçmayın. Kişinin görünümü ya da herkesçe bilinen özellikleri yerine pek bilinmeyen yönlerini öğrenin. Mesela soul müziğe olan ilgisini… Ve iltifat edecekseniz bunun hakkında güzel şeyler söyleyerek takdirinizi sunun.
3- Sarılın: Sarılmak da gülmek gibi basit ama etkisi büyük sihirli davranışlardandır. Yakınlık ve samimiyet derecesine göre sarılmaktan, kucaklaşmaktan çekinmeyin.
4- Cesaretlendirin: Dünyada cesaret kırıcı yeterince şey var zaten. Haberler, gazeteler, konu-komşu, eş-dost kötü haberler verip durmuyorlar mı? Yüksek potansiyeli olan çok kişi, sırf cesaret kırıcı şeylerden dolayı başarısızlığa uğramakta. Bu nedenle çevrenizdeki kişilere destek olun, cesaretlerini kırmayın, hayallerine saygı duyun.
5- Pozitif duygular geliştirin: Duygular bulaşıcıdır. Pozitif düşünceyi bulaştırmak için de pozitif ve iyimser yaklaşım geliştirin. Gülümsemek yanında yaşama değer verin, olumlu hatıralarınızı hatırlayın, gündeminizde onlar olsun. Böylece pozitif duygu ve düşünceye doğru sıçrayış gerçekleştirirsiniz.
6- Hızlı ve pratik çözümler getirin: Bazen karşınızdaki kişinin cesarete değil de pratik çözüm yollarına ihtiyacı vardır. Bir kağıt mendil, bir bardak su ya da serinlemek için bir yelpaze olabilir ihtiyacı… Belki de arabadan inerken dengesini yitirmemek için elinizi tutmak istiyor. Bu tür pratik yardımlarda uyanık ve istekli olun.
7- Dinleyin: Bazen yardım falan değildir karşınızdaki kişinin istediği... Sadece konuşmaya ve birilerinin kendisini dinlemesine ihtiyacı vardır. Bu tür durumlarda yargılamadan ve sorgulamadan sadece dinleyin.
8- Perspektifinizi paylaşın: Bazen pireyi deve yaparız. Bazen de ciddi konuları hafife alırız. Karşınızdaki kişinin bu hataya düştüğünü görürseniz kendi görüşünüzü paylaşın. Böylece muhatabınızın kendisini çok üzen durumun aslında gülüp geçilecek bir şey olduğunu görmesini sağlarsınız.
9- Bunalım şarkılar dinlemeyin: Dinlediğimiz müzik ruhsal durumumuz üzerinde son derece etkilidir. Sizi depresifleştiren, bol acılı, bunalım şarkılar yerine canlandıran, mutlu eden şarkılar tercih edin. Bu şarkıları çevrenizle de paylaşın.
10- Küçük nezaket kurallarını es geçmeyin: Kapıdan içeri girerken önceliği yanınızdaki kişiye verin, çerez, bisküvi gibi şeyler yiyorsanız ikram edin, otobüste yaşlı ya da ihtiyaç halinde olanlara yer verin, kapıdan geçtikten sonra hemen ardınızda birinin olduğunu fark ederseniz kapıyı tutun (hızla içeri dalıp kapının yüzüne kapanmasını önleyin). Bunlar küçük ama ince şeylerdir; dikkat ettiğiniz takdirde nezaketinizle muhatabınızı memnun etmekle kalmaz, büyülersiniz.
11- Pozitifi başkalarına bulaştırın: Bir arkadaşınız size pozitif bir şey söyledi ya da böyle bir eylemde bulunduysa size geçen bu pozitif ruh halini siz de başkalarına bulaştırın. Güzel bir şey söyleyin, bir jest yapın ki pozitif zincir hızla büyüsün çevrenizde.

28 Eylül 2012 Cuma


Kendimize Oynadığımız Oyunlar!

Hayatımızın en çok şikâyet ettiğimiz alanlarına bir bakalım. Hani o hep düzeltmeye çalıştığımız, elimizden gelen her şeyi yaptığımız, karşımızdakileri değiştirmek için yıllardır çabaladığımız ama hiçbir sonuç alamadığımız ve devamlı şikâyet ettiğimiz durumlara bir göz atalım.

Çok çaresiz gözüküyor değil mi? Oysa herşeyi denediniz.
Peki, neden çözüme gidemiyorsunuz? Şimdi lütfen kendinize karşı çok dürüst olun.
Bütün maskelerinizi kaldırın ve içtenlikle kendinize sorun. Şikâyet ettiğim durumlar aslında benim yarattığım ve onlardan beslendiğim durumlar mı?
Yani aslında şikâyet ettiğim durumları ben; kendi gücümü bulmak, başardığımı ve sorunları halledebildiğimi görmek ve bundan dolayı kendimi iyi hissetmek için mi yaratıyorum?

Örneğin, karşımdakinin güçsüzlüğü benim kendimi güçlü hissetmemi mi sağlıyor?
O zaman çevremde güçsüz insanlara ihtiyacım var demektir.
Ya da herkesin benden çözüm beklediğinden şikâyet etsem de aslında bu olaylara çözüm getirerek başkalarının takdirini kazanmak kendimi iyi mi hissettiriyor?
O zaman çevremde çözüm bulamayan insanlara ihtiyacım var demektir.
Evliliğin/işin zorluğundan şikâyet ederek aslında böyle bir evliliği/işi yürütebiliyor olduğumu ispatlamak ve bundan dolayı çevremden takdir almak benim gururumu mu okşuyor?
O zaman zor işlere ve zor insanlara ihtiyacım vardır. Bütün sorumluluğun tek başına omuzlarımda olduğundan şikâyet edip aslında herkese her şeyi tek başıma becerebildiğimi mi ispatlamaya çalışıyorum?
O zaman hayatımda zor ve tek başıma olacağım durumların yaratılmasına ihtiyacım vardır.
Etrafımda hep sorunlu insanlar olduğundan şikâyet edip aslında herkese bu sorunlu insanlarla geçinebildiğim için ne kadar uyumlu olduğumu mu göstermeye çalışıyorum? O zaman çevremde sorunlu insanlar olmalıdır.

Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz.
Burada görmeniz gereken şey; aslında kendinizi daha iyi hissetmek için kendinize oynadığınız oyunlardır. Bu oyunları da aslında hiç memnun değilmişsiniz, istemiyormuşsunuz da mecburmuşsunuz gibi oynamanız ve çoğu zaman da oyunu unutup gerçekmiş gibi yaşamanız.

Bu örneklerdeki bizi iyi hissettiren durumları deneyimleyebilmemiz için
etrafımıza güçsüz, çözüm bulamayan, anlaşması zor, uyumsuz insanlar çekmeye ihtiyacımız vardır ki kendimizin güçlü, çözüm bulabilen, herkesle kolay anlaşan yanımızıdeneyimleyip, her defasında başardığımızı görüp kendimizin ve çevremizdekilerin takdirini kazanalım ve bütün bu zorlukların içinde dahi çok iyi hissedelim.

Bu arada da yaşadığımız her durumdan şikâyet edip enerjimizi bize bu zorluklarıyaşatan kişileri değiştirmeye adayarak ömrünüzü geçiririz. Hayatımızda yarattığımız her durum bizim eserimizdir. Hayatımızın içinde olan her olay ve kişi tesadüf değildir. Kendiliklerinden gelmezler.
Biz kendimizi deneyimlemek için bu şartları hayatımıza çekeriz.
Bu farkındalıkla; yaşayanlarımız şikâyet etmek yerine olayın dışına çıkıp bu olayın içindeki gerçek rolümüzü görüp şartları seçimlerimizle değiştirme gücüne sahip oluruz. Esas güç budur. Diğerlerimiz ise sadece bulundukları durumlardan şikâyet ederek, karşımızdakileri suçlayarak, kendi yarattığımız hayatın sorumluluğunu kabul etmeyerek mutsuz bir ömür geçirebiliriz.

Bu oyunun farkına vardığınız anda kendinizi güçlü hissetmek için artık bu oyuna devam etmenin bir anlamı olmadığını kavrarsınız. Enerjinizi başkalarınıdeğiştirmeye adamaktan çekip, tek değiştirebileceğiniz kendinize çevirirsiniz.
Fakat her şeyden önce kendinize dürüst olmanız gerekir.
Yukarıdaki sorulara açık yüreklilikle cevap vermeniz gerekir. O zaman görünenin aslından çok farklı olduğunu kavrarsınız. Her olayın, durumun sizin yarattığınız bir senaryo olduğunu görürsünüz. Lütfen başkalarını değiştirmeye çalışarak ömrünüzü harcamayın. Onlar sizin yazdığınız senaryoda rollerini çok iyi oynayan oyunculardır. Memnun değil misiniz? O zaman senaryoyu değiştirin, baştan yazın.

Başkalarına harcayacağınız enerjiyi; kendi hayatınızın sorumluluğunu almada ve istediğiniz gibi yönlendirmede kullanın. Hayat bir oyun sahnesi.
Neyi, nasıl ve kimlerle oynamak istiyorsunuz siz ona karar verin.
Ancak ne oynadığınızı unutmadan ve dürüstçe …

Violet Alalof

27 Eylül 2012 Perşembe


KALBİNİ HİSSET

Düşünmek uydurma bir faaliyettir, geçici bir faaliyettir.
Düşünmek bir şeyin olduğuna ilişkin sana yanıltıcı bir duygu verir, oysa hiçbir şey olmaz.
Bu yüzden düşünmeden, hissetmeye geç.

Bunun için yapılacak en iyi şey kalpten nefes almaya başlamak olacak.


Gün içinde hatırına geldikçe, derin bir nefes al.
Bu nefesin tam göğsün ortasına çarptığını hisset.
Bütün varoluşun adeta içine, kalp merkezinin olduğu yere aktığını hisset.
Bu merkez insandan insana değişir; genellikle sağa yatıktır.
Fiziksel kalple hiçbir ilgisi yoktur. Tamamen farklı bir şeydir; görünmeyen bedene aittir.

Derin nefes al ve her seferinde, derin nefeslerle en az beş kez yap.

Nefes al ve kalbi hisset.
Tam ortada hisset, o varoluşun kalp yoluyla aktığını hisset.
Canlılık, yaşam, tanrısal, doğa, herşey içine akıyor.
Sonra derin bir nefes ver, yine kalpten ve sana verilenlerin hepsini varoluşa, tanrısala geri akıttığını hisset.
Bunu gün içinde birçok kere yap ama her yapışında bir seferde beş defa nefes al.



Bu senin kafadan kalbe geçmene yardımcı olacak.



Giderek daha duyarlı olacaksın, daha önce farkında olmadığın birçok şeyi giderek daha fazla fark edeceksin.



Daha çok koklayacak, daha çok tadacak, daha çok dokunacaksın.



Daha çok görecek, daha çok duyacaksın; herşey yoğunlaşacak.



Bu yüzden kafadan kalbe geç, bütün duyuların birden bire berraklaşacak.



İçinde yaşamın içinde, fırlamaya ve akmaya hazır bir halde gerçekten attığını hissetmeye başlayacaksın.

____OSHO_____

HUZURLU BİR YAŞAM İÇİN İPUÇLARI

• Sürekli olarak dik dur! Gözlerin daima yukarıda olsun.
• Kendinle olan konuşmalarını kontrol et.
• Negatif konuşmaları hemen anında kes!

• Duygularını izle. Olumsuz duyguları vücudundan hemen at
• Her fırsatta derin nefes alıp ver. Burundan al uzun süre tut, ağızdan nefes ver.
• Hedeflerine odaklan. Hedefe ulaşıncaya kadar pes etme.
• Her zorluğun içindeki fırsatı gör. Daima umudunu koru. En zor durumlarda bile.
• Kararlı ol! En kötü karar bile kararsızlıktan daha iyidir!
• Kendine her durumda inan. Kimse sana inanmasa bile.
• Her zaman ŞİMDİ’ yi yaşa. Geçmişe takılıp kalma!
• Düşünme, sadece YAP!
• Cesur ol.
• Çözüme odaklan, sorunlara değil
• Doğru soruları sor.
• Geçmiş başarılarını hatırla. Ama onlara sığınma. Daha iyisini yap.
• Meraklı ol. Sürekli yenilikleri takip et.
• Kendini geliştirecek ve motive edecek kitaplar oku.
• Kendine inan. Kendine %100 inan.
• Sorunları birer meydan okuma olarak gör.
• İki işi yarım yapacağına, bir işi tam yap.
• Sabretmeyi bil.
• Her zaman farklı alternatiflerin olsun.
• Enerjik ol.
• Sorunu parçalara böl, öyle çöz.
• Çözüm dışındaki tüm alternatifleri sil.
• Sabah kalkarken o gün yapılacak işlere keyifle bak.
• İşleri oyuna çevir.
• Heyecanın diğer insanlara bulaşsın.
• Çalışırken şarkı söyle veya gülümse.
• Algılarını aç.
• Her sonunun bir çözümü vardır.
• Yaptığın işin en iyisini yap.
• Hakkını ara.
• İşleri teker teker yap.
• Daima dürüst ol.
• Sorunlarından kaçma – yüzleş.

25 Eylül 2012 Salı


Görünmeyeni Görmek: Karanlıkta Diyalog

Gözlerimiz görmediğinde yada tamamen karanlık bir ortamda neler hissedebileceğim ve gözleri görmeyen insanların neler hissettiğine dair merakım beni bir bireysel farkındalık çalışmasının içine çekti. Tamamen karanlık bir ortamda dokunarak, hissederek, neler yapabileceğimi deneyimleyeceğim bir çeşit maceraydı içine çekildiğim.


İnsanın gözleri açıkken bilinçli olma halinde dış dünya odağımız olmakta ve dışarda ne varsa onlara dikkat kesilmekteyiz. Dışardaki olan ne ise bizim ilgi odağımıza girenler, algılarımız tarafından farkedilenler iç dünyamızda bir şeylerin tetiklenmesine neden olmakta ve bunlara bağlı olarak da bazı duyguları deneyimlemekteyiz. Ya gözlerimiz kapalıyken dışarda olanları görmeden sadece seslerle ve hislerimizle algılamaya çalışırken içimizde neler olmakta?
İşte böyle bir deneyimi yarım saatlik süre içinde yaşadım ve körlükle ilgili çok farklı farkındalık süreçleri deneyimledim. Katıldığım çalışma katılımcının dünyayı evvelce hiç görmediği bir çerçeveden bakmasını sağlayan bir çeşit bireysel gelişim çalışmasıydı. Farklı olan tamamen karartılmış bir mekanın içinde, körlerin rehberliğinde bir yarım saat geçirmek ve bu süreç içinde oyun oynamak, yürümek, birşeyler yemek gibi aktiviteler de vardı. Çalışma mekanına girmeden bizlere beyaz baston verildi ve ilk olarak karanlık bir sofaya alındık. Bir kaç dakika kendimizi dinlememiz ve panik atak, klostrofobi ( bireyin kapalı, basık yerlerde yaşadığı mantık dışı yoğun korku ) deneyimi olanların o esnada çalışmayı terketmeleri istendi. Geçmişte bir kaç kez panik atak deneyimi yaşamıştım. Sıkışmışlık hissi ile nefessiz kalmak oldukça zor anlardı. Bu sefer bu karanlık ortamda zihnim bulanmaya başlamış ve yine sıkışmışlık hissiyle buluşmuşken kendi kendime telkinle beni durduracak ilk tetiklenmeyi bertaraf ederek çalışmanın yapılacağı alana alındık.
Her yer simsiyahtı. Karanlık öylesine baskındı ki sanki içime bir şey çökmüştü. Elimde bastonum ve bana eşlik edecek rehberimden başka bir de ben vardım kendimle. Hiç bir şey görmüyordum, gözlerim alışır diye de boşuna bekledim başlangıçta. Yaşama karanlığın içinden bakmak farklı bir duyguydu. Duyduğum ses bana ne yapmam gerektiği konusunda yönlendirmelerde bulunuyordu sadece. 25 kişilik çalışma arkadaşlarımın homurdanmalarını duyuyordum ara sıra.
İçerideki süre ilerledikçe sanki benim de içim genişliyor ve içimi tarif edilmez bir huzur kaplıyordu. Gözlerim açık olmasına rağmen sanki kapalılarmış hissine kapılıyordum. Ara sıra gözlerimi açıp kapadığımda ne zaman açıklar ne zaman kapalılar algılayamıyordum. Artık açık veya kapalı farketmiyordu. Adeta gökyüzüne, yıldızlara bakar gibiydim. Kendi iç uzayıma açılmış gibiydim ve nereden geldiğini bilmediğim bir aydınlık içindeydim sanki. İçimi müthiş bir huzur duygusu kaplamıştı. Zihnim adeta susmuştu. Gözlerim açıkken ne çok konuşurmuş iç sesim. Onun sustuğunu farkettim. Duygularımda huzur hakimdi. Oysaki gözlerim açıkken bir sürü farklı duygu içine girerdim. Meğer dış dünyadan ne kadar çok etkileniyormuşum , bunu farkettim. Karanlıkta beni etkileyen bir şey yok gibiydi.
Sonra hep beraber bir masanın etrafına gelmeyi ve oradaki koltuklara oturmayı başardık. Şimdiki eylemimiz masadaki çay ve kurabiyeleri yemekti. Bize tarif edilen yerlerde yiyecek ve içecekleri bulup , çaylarımızı koyup , kurabiyelerimizi yemeğe koyulduk. İçsel tetiklenmelerin yapılan eylemlerle de ne kadar ilişkisinin olduğunu gördüm. Yapmakta zorlanacağını zannettiğimiz herşeyi ne kadar çabuk ve kolay yapabileceğimizi farkettim. Herşey mümkündü. İçerde huzur giderek artıyordu. Bu son aktivitede diğer insanlarla olan yardımlaşmada çok etkileyiciydi. Aynı gerçeği paylaşan insanların dayanışması vardı. Şekilcilik devre dışı kalınca bireylerin birbirine karşı sevgi duyması da çok doğal ve kolaydı.
Sonrası çalışmanın sona erdiği anonsu ile tekrar başa dönerek deneyimi tamamladık. Dışarda bizlere rehberlik eden , doğuştan kör olan arkadaşları gördüğümde dikkatimi çeken yüzlerinin aydınlık ve güleç olduğuydu. Bizim dışardan onlara bakarken birşeylerden mahrum kaldıkları düşüncesindeyken, benzer bir deneyimden sonra onların iç huzurlarının gören bizlere nazaran çok daha fazla olduğunu farkettim.
Bu deneyim bana yaşamımı yeniden gözden geçirmemi sağladı. Hiç bir şey göründüğü gibi değildi ancak bizim algıladığımız gibiydi sadece…
Reha Yüksel

Meleklere İnanınız....Albert Pauchard

Melekler çok kalabalıktır, dezenkarne olmuş ruhlardan tamamiyle değişik bir özdedirler. Siz onları kanatlı görüyorsunuz, çünkü düşünce hızıyla yer değiştirirler. Onları güzel görüyorsunuz, çünkü saf sevgiyi yayarlar. Onları saydam görüyorsunuz, çünkü maddeden değil saf ruhtan oluşurlar. Düşüncelerinin her hareketiyle, her duyguyla görünüm ve renk değiştirirler.Melekler vardır, onlara inanınız, onlar alemlerimizin nimetleridir, sizin için çalışırlar. Dünya iyi ve güzel olduğu zaman bunun temelinde daima bir melek vardır. Melek, şair, ressam, heykeltıraş ve müzisyenin ruhuna kadar ulaşır ve kalbine biraz güzellik koyar. Şimdi diyeceksiniz ki eserleri uyumsuz, karmakarışık sanatçılar var. Bu sanatçılar spiritüel alemle, yani meleklerin ilahi alemiyle temas halinde değillerdir. Onların kalıcı bir eser yaratma arzuları vardır, ama ilhamları ancak insanca bir muhakeme düzeyindedir. Doğayı örnek almak yerine zihni zırvalarını görülür ve işitilir kılmaya çalışırlar!
 Albert Pauchard
Sizinki, insanın özgürlük yolunda yürüyüşte olduğu, değişen bir dünyadır. İnsan, ruhu tutsak eden eski paraloları, mezhep ve töreleri, kanun metinleri ve kuru teolojiyi büyük ölçüde yıkmıştır.Özgür bırakılmakta olan elemantal güçlerin büyük yükselişiyle insanlık ona yol gösterebilecek olan ruhun gerçeklerine hazır durumda.O, eskiye güvenmiyor, çünkü eskidir. O, kendi kuşağı içinde dünyanın alt üst olduğunu görmüştür ve içlerinden kabul etmedikleri doktrinlere laf ile saygı sunanlara artık itifat etmiyor.Bu sebeple, dünyanızda bugünün koşullarına kaçınılmaz şekilde eşlik eden sorunlara çare sağlayacak şeyleri arayan, atılan, zorlayan, talep eden ruhlar var.Gelecek günler, konvansiyonel teolojicilerin değildir. Onların sunacağı hiçbirşey yok. Gelecek, ruhun gerçeklerine susamış olan herkesin zihnini ve gönlünü doyuracak olan ruhun gerçeklerine aittir.

Silver Birch

19 Eylül 2012 Çarşamba

Mutlu olmak

Bence, mutlu olmak en büyük cesarettir.
Mutsuz olmak, çok korkakçadır.
Aslında mutsuz olmak için hiçbir şeye ihtiyaç yoktur.
Her korkak başarabilir; her aptal başarabilir.

Herkes mutsuz olma kapasitesine sahiptir;
Ama MUTLU olmak için büyük bir CESARET gerekir

_____OSHO______

18 Eylül 2012 Salı



Epiktetos yirmi asir önce demistir ki: "Kader önünde sonunda söyle veya böyle günahlarimizin bedelini önümüze koyar." Görünen ya da görünmeyen zaman içinde herkes günahlarinin bedelini öder. Ektigini biçer.

Bunu bilen adam kimseye kizmaz, gücenmez, kimseyi asagilamaz, kimseyi itham etmez, kimseden nefret etmez, kimseye kin tutmaz. Bunu bilen adam karsilastigi aksiliklere sasmaz. Önüne çikan maddi-manevi engellerin kendi günahlarindan baska bir sey olmadigini bilir."

Düsmanlarinizi düsünmek için ayiracaginiz bir dakika bile düsmanlarinizdan daha degerlidir. Nefret ve intikam hissi size büyük zararlar verir.

Aristo söyle diyor: "Ideal insan iyilik yapmaktan zevk alir. Kendisine iyilik yapilirsa mahcubiyet duyar. Çünkü iyilik yapmak üstünlük isareti, bir iyilige muhtaç duruma düsmek zaaf isaretidir."

Karsilasacagimiz nankörlükten dolayi üzülmemek için hazirlikli olalim. Karsilik beklemeden iyilik yapalim.

Mutluluk minnet beklemekte degil, minnet gösterilmesinden rahatsizlik duyulacak olgunluga erismektir.

8 Özel Armagan
1) Dinleme... Ama gerçekten dinleyin. Kesmeden, hayal kurmadan, vereceginiz cevabi düsünmeden... Can kulagiyla dinleyin.
2) Sevgi... Kucaklamalar, öpücükler, sirt sivazlamalar ve el tutmalar konusunda cömert olun. Bu ufak hareketler, aileniz ve dostlariniza olan sevginizi daha açik göstermenizi saglayabilir.
3) Kahkaha... Fikra anlatin, neseli hikâyeleri paylasin. Bu armaganiniz "seninle birlikte gülmeyi seviyorum" anlamina gelir.
4) Yazili bir not... Basit bir "Yardimin için tesekkürler" notu, ya da belki bir siir... Kisa, elle yazilmis bir not bazen ömür boyu hatirlanir.
5) Iltifat... Basit, içtenlikle söylenen bir söz ("Bu renk sana ne çok yakismis", "Harika bir is çikardin", "Yemek nefis olmus" gibi) karsinizdakinin içini aydinlatir.
6) Iyilik... Her gün, rutininizi kirip birisine hos, nazik bir sey yapin.
7) Yalnizlik... Bazen tek istedigimiz yalniz kalmaktir. Bu anlara duyarli olun ve ihtiyaci olana yalniz kalma armaganini verin.
8) Neseli bir yapi... Birine tatli bir söz söylemek gibisi yoktur. Selâm vermek veya tesekkür etmek o kadar zor mu?

17 Eylül 2012 Pazartesi

Bir erkek neyi bekler? 

 
 
Gercek 1 kadin bekler,annesinin besledigi gibi onu besleyen, 


 
Evini temiz,pak ve sicak tutan,

 

 
Dir dir nedir bilmeyen, 


Paranin kiymetini bilip alisveris etmeyen,

Bütün gün calisip, 



Bütün gece dans edebilien, 


Ve asla HAYIR! demeyen, 


Asla basi agrimayan; 


Ve her zaman tedbirli, 


Yalniz kendisini sevecek, 


Ve şımartacak bir kadın


BEKLER............................................... 


ÇOK BEKLER.............

 

Yaşam-durumunuz zamanda bulunur.
Yaşamınız ise ŞİMDİ'DİR.
Yaşam  -durumunuz zihnin ürünüdür.
Yaşamınız ise gerçektir.
''Yaşama götüren dar giriş kapısını '' bulun.
Ona ŞİMDİ denir.
Yaşamınızı bu AN'A daraltın.
Yaşam -durumunuz sorunlarla dolu olabilir.
-Ki çoğu yaşam durumu öğledir.-
Şu anda herhangi bir sorununuz olup olmadığına bakın.
Yarın ya da on dakika sonra değil,ŞİMDİ..
ŞİMDİ bir sorununuz var mı?

ECKHART TOLLE(Şimdinin Gücü' nden alıntı)

15 Eylül 2012 Cumartesi

Kendimizle barışık olduğumuz zaman hayatımız her yönüyle düzene girer... Bedenimizde “Hastalık” denen şeyin üreticisi biziz...
Kendi hakkımızda düşündüklerimiz kendi gerçeklerimizdir. 

LOUISE HAY

NE KADAR ÖNEMLİ OLDUĞUNUZU UNUTMAYIN!



Bir ağaç bir ormanın başlangıcı olabilir.
Bir kuş, baharın müjdecisi olabilir.
Bir gülümseme bir dostluğu başlatabilir.
Bir tokalaşma moralinizi yükseltebilir
Bir yıldız, denizde bir gemiye yön gösterebilir.
Bir tek kelime, büyük bir ideali anlatabilir.
Bir oy, ülkenin kaderini değiştirebilir.
Bir huzme güneş ışığı, bir odayı aydınlatabilir.
Bir mum , karanlığı yırtabilir.
Bir gülüş, hüznü fethedebilir.
Bir adım, uzun bir yolculuğu başlatabilir.
Bir dua, bir kelimeyle başlar.
Bir umut ışığı ruhumuzu besleyebilir.
Bir dokunuş, ne kadar önemsendiğinizi hissettirebilir.
Bir ses, bilgelikle konuşabilir.
Bir yürek, gerçek olanı anlayabilir.
Bir yaşam çok şeyi değiştirebilir.
Görüyorsun ya.
Her şey sana bağlı!.
Ne kadar önemli olduğunuzu asla unutmayın.

MARGO DANIEL

HAYATTAN KOPMAYACAKSIN!


Bize sunulan yaşam süresinde karşılaştığımız sorunlarla …
Mücadele edebilme gücü aşılamakla başlayacaksın kendine…
Çekilen çile ve sıkıntılara rağmen sabredeceksin ve hayattan kopmayacaksın
Her çıkışın bir inişi de olduğunu bileceksin
Her şeye rağmen hep umutlu olacaksın
Seveceksin tüm canlıları

Ve severek sevildiğini de anlayacaksın

Sevmeden sevilmek olmaz bileceksin
Hayatı iyi günde ve kötü günde seveceğine dair bir evlilik ant’ı yapacaksın
Züleyha’nın Yusuf’a baktığı gözlerle bakacaksın hayata
Hayatla el ele hayatla sarmaş dolaş olacaksın
Sarıldın mı tam sarılacaksın ve delicesine
Ve her günün ayrı ayrı kıymetli olduğunu bileceksin.
Tüm sıkıntılara rağmen yıkılmayacaksın
Zoru başarmanın zevkine varacaksın
Kolayları elinin tersiyle iteleyip zorları kucaklayacaksın
Hayatı bir ayna gibi olduğunu unutmayacaksın
Sen ona nasıl bakarsan onunda sana aynı şekilde karşılık verdiğini göreceksin
Eğer hayattın sana güzel yansımasını istiyorsan,
Önce sen hayata pozitif ve mutlu bir şekilde bakacaksın…
alıntı

13 Eylül 2012 Perşembe


NEFESİNİ TUTTUN MU HİÇ?

Nefes alış şeklimiz, kendimizi hayatın akışına ne denli bıraktığımızı ve hayata olan bakış açımızı gösterir. İstersek kendimizi hayatın akışına bırakıp, nefesimizi önüne ENGEL çıkarmadan ÖZGÜR bırakabilir; istersek kendimizi kısıtlayıp, ancak hayatta kalmamızı sağlayacak kadar minimum bir yaşam enerjisiyle yetiniriz. 

NEFESİMİZ, 
ŞU ANKİ RUHSAL VE BEDENSEL 
DURUMUMUZUN DA GÖSTERGESİDİR.


Solunum şeklimiz, 
ruhsal sorunlar yaşandığında da değişir. 
Hepimizin bildiği gibi, 
korktuğumuzda “NEFESİMİZ KESİLİR”, 
stres altında olduğumuzda 
hızlanır ve sığlaşır. 
Büyük bir sıkıntıdan kurtulduğumuzda, 
derin bir nefes alırız. 
Gevşemiş ve rahat isek, 
nefesimiz sakin ve düzenlidir. 

Günlük konuşma dilinde, 
nefes ile korku, 
acı ile sevinç gibi duygular arasındaki bağı 
gösteren pek çok deyim yer alır:
“NEFESİM KESİLDİ”, 
“NEFES ALMAYA KORKTUM”, 
“SONUNDA DERİN BİR NEFES ALDIM”, 
“NEFESİMİ TUTTUM”

Çocukluktan itibaren yaşam boyunca karşılaşılan kısıtlayıcı, korku ve dehşet dolu olaylar, yüzeysel bir nefese alışarak bu durumu tamamen normal bulmamıza yol açar.
Doğru nefes almadığımızda bedenimiz daha az oksijenle dolar. Böylece yaşam faaliyetimiz ve verimliliğimizin kısıtlanmasıyla, yaşam sevincimiz ve kendimize güvenimiz de azalır. Bunun sonucunda, türlü bedensel ve psikolojik bozukluklar ve hatta HASTALIKLAR oluşabilir. 

Enerji yollarının çoğu, 
onlardan haberdar olmamamız, 
hayat tarzımız ve hastalıklar nedeniyle 
zaman içerisinde tıkanır. 
Bilinçli solunumla yapılan 
bir REİKİ meditasyonu, 
sisteme yeniden büyük enerji sağlar. 

Enerji, tıkanmış bir noktaya 
yani blokaja çarptığında, 
bu blokaj, bilinçli ve güçlü bir şekilde 
nefes alınmasıyla çözülebilmektedir.
Nefesle birlikte, 
derin bilinç düzeyleri açığa çıkar. 
Bu yolla, yaşanmış ve bilinçaltına atılmış, 
yani çözülmemiş olaylar 
tekrar bilinç düzeyine çıkartabilir. 
Bilinçaltına atılarak görmezden gelinen olaylar, 
hayat enerjimizi bloke ederler. 
Reiki ile meditasyondan sonra ise, 
daha önce bloke edilmiş olan bu enerji, 
bu defa beden, zihin ve ruhumuza 
hayat enerjisi olarak hizmet eder. 
Bedenimiz bu şekilde 
zehirlerden arınarak gevşeme haline girer. 

Böylece kişinin kendini iyileştirme gücü 
harekete geçerek, bağışıklık sistemi güçlenir. 
Zihnimiz berraklaşır ve problemleri 
başka bir açıdan görebilecek duruma gireriz. 
Bunun sonucunda da 
içsel dengeye kavuşarak 
kendimize güven kazanır 
ve daha fazla yaşam sevinci duyarız.


izmirliahmetkaya

12 Eylül 2012 Çarşamba



Sadece " Gerçek" Anlamlı Kılar Yaşananları...Onun Dışında...Boş Herşey Boş...

İki sene kadar önceydi…
Bir sabah uzun,upuzun bir maille güne başladım…
Lise biteli 20 sene olmuştu, ben Meriç’Ie öyle uzun uzun konuşmayalı da  bir o kadar neredeyse…
Karşılaşmıştık, sarılmıştık, özden kaybetmediğimiz samimiyetimizin önüne anlık kimliklerimiz ucundan girmiş olsa da hemen ardına geçip öyle sarmalayıp ayrılmıştık… Ama uzun uzun hiç konuşamamıştık…
O sabah maili okudum, sonra bir daha okudum, sonra bir daha peşinden…
Ne oldu da yazdı acaba dedim… Yazdıklarının hepsinin arkasından…
Uzunca cevap verip  ‘’yazdıklarını duydum’’ demek istedim…Sonra durdum… Muhtemelen duyanı çok vardı; konuştuğu, tartıştığı, cevap aldığı, cevap verdiği… O kadar dosttu ki hep… 20 yılda eskileri tatlandırırken yenileri de adlandırmıştır dedim… Ama o yirmi yıl sonra telefon acıp konuşmak yerine yazmayı seçtiyse yazdığı kal dedim… Kendimce öyle karar verdim…
Kısacık bir cevap verdim;’’ Burdayım. Hep burdayım…’’
Sonraki günlerde O yazdı, ben okudum…
Sonra bir gün ‘’buluşalım artık’’ dedi…
Geçen sene öylece ve apansız birden tekrar giriverdi hayatıma…
Uzun uzun sohbetlerde hayranlıkla dinledim onu;
Güzelliğini, kendine ve bedenine gösterdiği ilgiyi, yediği, içtiği ve sporuyla kendisine gösterdiği özeni,
İşini, yaptığı işten aşkla keyif alırken her yenı adımında heyecanını,yanında ve beraber çalıştığı herşeyi ve herkesi sahiplenişini,
Hayata bakışını, insanları sevişini, sevmeyi değil ama hoşlanmayı beceremediği insanlara gösterdiği sevgi ve saygı dolu mesafeyi,
Ailesine bağlılığını, özenini, onları anlatırken sevgiden gözlerinin dolmasını,
Evinin her yerinin onu nasıl sarıp sarmaladığını, evde olan her eşyasına o anda aşkla bağlanışını ama asla hiç bir eşyaya bağımlılık yaratmamasını….
Aşktan bahsederken…. Gözlerinin dolmasını…
Herşeyi…
………………….
Bugün bilgisayarımı açtığımda onun güzel gözleriyle facebook da paylaşılan bir haberde karşılaşınca donana kadar…. Bir sonraki kahve saatimizi bekliyordum…
……….
Meriç dün, 10 Temmuz 2012 de, evinde ölü bulundu…
Muhteşem bir güzellik, muhteşem bir zeka…. Ama …Muhteşemliğinin farkında Muazzam bir ruh 10 Temmuz 2012 de dünyadan ayrıldı…
…………………
Kalbimde kocaman bir minnet, gönlümde kocaman bir sevgi, dilimde söylenmemiş hiç bir şey yokken O’na… Sadece yaşanmamışlar varken belki dahasında…. Meriç dün evinde ölü bulundu….
……………..
Kafamda yüzlerce soru…
-Hepimiz bir gün öleceğimizi bilirken bu haklı haksız savaşı neden?
-Andan başka ne var elimizde?
-Ertelemek nereye kadar?
-Kime ne kadar söylenmemiş sözümüz var?
-Yaşayacağımız günlerin hesabından her gün ve her saniye yerken ve hesabı kontrol etme şansımız yokken bu saçmalıklara yapılan bonkörlük ne?
-Sevginin ötesinde ne var ki elimizde, sevmeyip de ne yapacağız, korkunç, sevgisiz, kavgacı, nefret dolu, öfkeli insanlara dönüşmenin ne faydasını gördük, ruhumuzun en kökünü, en derinindeki sevgiyi oturduğumuz masaya koymayacaksak ne demeye oturuyoruz o masaya, ya da ne işimiz var bu dünyada?
-Kimi kandırıyoruz?
-Kime söylüyoruz yalanlarımızı?
-Neye koyuyoruz önceliğimizi?
-Neyi paylaşamıyoruz, neyi kınıyoruz, neyi beğenmiyoruz…? Nedir derdimiz??
-Mutlu mutlu yaşamak, sarılmak, özen göstermek, gösterilmeye izin vermek varken ne yapıyoruz yahu???
…………
Ölüme kızgın değilim…
Doğduğumuz anda süresi belirsiz bir zamanda yaşamımızın sona ereceğini bilerek yaşıyoruz hepimiz…
Şu an…
Ölen sevdiklerime de değil kızgınlığım…
Seçtikleri zamana saygıda duruyorum derin özlemimde..
Yaşayan sevdiklerime kızgınım ama sanırım biraz ……
Kendilerini yaşamadıkları her saniye belki de…
Yaşarken özden değil, sözden masada yer tuttukları için bazen belki de…
Duruyorum…Nefes alıyorum…. Sonra özün üstüne sinmiş her türlü acıdan gelen pisliklere takılıyor sonra gözüm kendimde, en sevdiklerimde… Onlara takılıp kalıp kararlar verdiğimiz her ana dönüyorum peşinden… Duruyorum…. Ve bir derin nefes daha alıyorum …..
………………………..
Meriç’im…
Yolun hep aydınlık oldu senin…
Yine öyledir eminim…
Ölünce kalbinin feneri ışığın olur derler…
O kadar aydınlıktı ki sevgiyle büyümüş, özenle beslenmiş ,saygıyla süslenmiş kalbin….
Mekanın bilirim ki istediğin yerdir…
Ben sadece sözümü tekrarlayabilirim olduğum yerden;
Yaşadığım her anı olabildiğimce saygı, sevgi, aşk, samimiyet, şeffaflık,dürüstlük, verimlilik, özen ve keyifle dolduracağım…
Ve ne zamansa zamanı…. Perdenin ardına geçtiğimizde hepimizin ordalığını hatırlayacağım…
……………………………..
Seni Seviyorum Canım…
Banu Kalaycı..

11 Eylül 2012 Salı



Yeniye...Düşlenene

Yaratım sürecinin tavan yaptığı günlerin içinden geçiyoruz…
İstediklerimiz olumlu ya da olumsuz algısına ve yargısına girmeden hayatımıza girmek için koşturuyorlar bu günlerde…
Düşünüklerimiz ve inandıklarımız daha çabuk görünür oluyorlar kanlı canlı günlük hayatımızda…
Ve içine enerji akıttığımız her şey çok hızlı bir şekilde büyüyüp meyve veriyor…
……..
Yer açmak lazım…
İstediklerimizin hayatımıza kendi farkındalığımızda dolabilmesi için…
İmkan vermek, alan tanımak lazım…
İstediklerimizi bilip, onları ağarlayacak enerji boşluğunu hazırlayıp, boşluğun kendince değil, nasıl olsa dolacak ‘kendimce’ dolmasına imkan vermek lazım.-))
……
Ne yapalım en güncelde?
-Telefon rehberinizi temizleyin..Artık görüşmediğiniz,kim olduğunu hatırlamadığınız, korkudan ‘ya lazım olursa’ diye tuttuğunuz her numara bilgisini silin…
-Maillerinizi gözden geçirin.Eskiye dair ve artık size hizmet etmeyen ama yer tutan her maili temizleyin..
- Facebook kişi listenizi gözden geçirin;laf olsun diye listenizde olan ,histe arkadaşınız olmadığı halde görüntüde olan kişileri ayıklayıp yer açın.
-Kitaplarınızı artık okumayacağınız çıkartın evinizden; aldığınız bilgilere teşekkür edip sizi siz yapan, size yeniyi taşıyacaklara yer açın…
-Seyrettiğiniz ve bir daha seyretmeyeceğiniz tüm filmler hediye edin… Kalabalığı dağıtın ve yeniye hazırlanın.
-Etrafınızdaki insanlara dündürün yüzünüzü; artık alış verişinizin kalmadığı, sevgi dışında herhangi bir hisle yönetilen tüm özel ilişkilerinizle temiz temiz vedalaşın. Sadece sevgiden olan tüm ilişkilerinize bu zamanı ve enerjiyi yönlendirin ve böylece daha da çoğaltın…
-Giymediğiniz her eşyayı… Hediye edin bir mutlu olacak kişiye.
Ve bunu herşeye uygulayın bu günlerde…
Özellikle bu önümüzdeki üç günde…
Yer açın ve yerlerine ne koymak istediğinizin hayalini kurun bolca..
Sonra da mucizelere inanın…
Demedi demeyin.-))
Dedim….-))
Ve sarıldım bir de…
Banu Kalaycı'dan....

7 Eylül 2012 Cuma


HER AN sanki son anmış gibi yaşayın….


Yaşamanın temel kuralı şudur: ne yaparsanız o size aynen geri gelir.Eğer sert sözcükler kullanırsanız geri geleceklerdir.Eğer insanları incitirseniz, bu size geri gelecektir.Bir defasında bir kaç arkadaşımla Matheran’daydım.
Yankı Noktası denilen bir yeri gezmeye gittik. Bizimle beraber olan bir adam köpek gibi havlamaya başladı ve etraftaki tüm vadiler ve dağlar sanki oralarda binlerce köpek varmış gibi havlamaya başladı.
Adama şöyle dedim, “Neden bir şarkı söylemiyosun? Çünkü bu dağlar sadece verdiğini geri veriyorlar. Eğer bir köpek gibi havlarsan onlar da köpek olur.Neden bir şarkı söylemiyorsun? Ve adam bir şarkı söylemeye başladı…ve üstümüze onun bu güzel şarkısı yağdı.
Tüm vadilerden ve dağlardan bu şarkı bize geri gelmeye başladı.”Oradaki insanlara yaşamın da bir yankı noktası olduğunu söyledim.Size onu geri verir. Daha önce ektiğiniz ürünü biçmelisiniz. Zehir tohumları ekerek nektar biçmeyi ummayın; zehir tohumlarıyla nektar elde edemezsiniz.Zehir daha çok zehir getirecektir. Nektar tohumları ekin ve nektar biçin.
Her durumda onu sevebileceğiniz yollar ve vasıtalar bulun,Size çok iğrenç gelen birinin bile onda sevebileceğiniz birşeyi vardır.
Tanrı bir mevcudiyetti;eğer Tanrı ile paylaşım içinde olmak istiyorsanız, sadece varoluşunuzu gerçekleştirmeniz gerekir ve çilekeşlik, yoga, oruç v.s. yoluyla değil – yaratıcılık yoluyla olur bu.
Sevgisiz yaşam yaşamsız yaşama benzer.Bir insan azami noktada yaşamalıdır.En üst derecede yaşamalıdır, yoğun tutkulu, her an ilgili – o derece ki hiç bir şeyi geride bırakmadan, sanki o an son an olacakmış gibi.
Her an sanki son anmış gibi yaşayın. Herşeyi ortaya koyun, herşeyi riske atın, çok şaşıracaksınız yaşam müthiş bir mucize olur o zaman.
Osho / Yaşam…

6 Eylül 2012 Perşembe


STRESTEN KURTULMAK İÇİN BASİT ENERJİ DEĞİŞİMİ


Yazar Danzae Pace’e göre stres modern yaşamın çöpüdür. Hepimiz onu üretiriz; ama ondan uygun bir biçimde kurtulmazsanız, birikir ve yaşamınızda önemli bir baskı unsuru olur.”
21. yüzyıl insanı için, stressiz bir yaşam sürmek neredeyse imkansızdır. Sevdiğiniz bir işi yapsanız ve tatmin edici bir ilişki yaşasanız bile, fark etsek de etmesek de, stres günlük çöp gibi birikir.
Ciddi bir hastalık , boşanma, evlilik, mezuniyet ya da yeni bebek gibi yaşamı değiştiren olaylar karşısında kendini stresli hissetmek doğaldır.
Ama genellikle dışa ya da içe patlamamızın nedeni, baskıların, ertelemelerin ve beklenmedik taleplerin zaman içinde birikmesidir. Yapılacak işler listelerimiz uzadıkça, e-posta ve sesli mesaj kutularımız taştıkça, sevdiklerimiz daha fazla ilgi istedikçe ve hedeflerimiz büyüdükçe, stresten kurtulmak, imkansız bir hayal gibi görünebilir.
Yazarlar Susan Mitchell ve Catherine Christie (“Bir Kurabiye İçin Adam Öldürürdüm”), “bazen sürekli artan yapılacaklar listenizin kendinizi tamamen çürümüş hissetmenize yol açtığı görülür.” diyerek kederlerini paylaşıyorlar. Kırılma noktasına ulaşıncaya kadar çok az insanın strese karşı düzenli önlem aldığını duymak şaşırtıcı değildir.
Dolayısıyla, henüz stresli değilken, stres yönetimine yönelik basit tekniklerle deneme yapmak yararlıdır. Bir yaşam dengesi koçu ve sertifikalı hipnoterapist olarak, stresi azaltmanın, müşterilerimin kendi kendine tedavi süreçlerinde önemli bir yer tuttuğunu gördüm. Düzenli olarak bebek adımları atmak, onları stresten kurtarıyor ve günlük yaşamın önlenemez yeni stresleriyle çok daha kolay ve hızlı başa çıkmada yardımcı oluyor.
Stres yönetiminde favori tekniklerim şöyle:
Bakış açınızı değiştirin:
Saatlerce bilgisayar başında çalıştıktan ya da telefonda durmaksızın konuştuktan sonra “aşırı bilgi”yle yüklendiğinizi hissettiğinizde, ortamınızı değiştirmek, hem fiziksel hem de zihinsel stresi anında ortadan kaldıracaktır.
İçerideyseniz dışarı çıkın ve yakın civarda yürüyüş yapın. Bu, hem kan dolaşımını ve daha derin nefes almayı teşvik ederek stresi azaltır, hem de yaratıcılığınızı desteklemek için yeni beyin sinapsları yaratır.
Toprağa dokunun:
Çoğu insan, son günlerde uyanık olduğu saatlerin önemli bir bölümünü iç mekanlarda geçiriyor. Dolayısıyla, artık çok nadir olarak toprağa doğrudan temas ediyoruz. Hepimiz toprağın enerjisinden daha hızlı ve sürekli hareket eden elektronik enerjiyle ayakta duruyoruz. Toprak enerjisinin gel gitleri vardır ve insanın enerji ritimleriyle daha uyumludur. Öyleyse, bahçeyle uğraşarak, uzun bir yürüyüşe çıkarak, yüzerek ya da yalnızca bir parkta ağaç ve çiçeklerin yanında oturarak stresi yönetmek, kendimizi tükenmiş hissettiğimizde bizi hızla yenileyebilir. Toprağın enerji ritimlerine uyum sağlamak – suyun sakin sakin akması, ağaç ve bitkilerin yavaşça büyümesi, yıldız ya da bulutların huzurla hareket etmesi gibi – fiziksel enerjimizi yeniden doldurur ve bize duygusal denge ve zihinsel açıklık kazandırır.
Olumsuz düşünceler, gerilim ve beklentilerden kurtulun:
Kendimiz, başkaları ve genel olarak yaşam hakkındaki fiziksel gerilim ve gerçekçi olmayan beklentilerden kurtulmak, düşünce ve duygularımızı bir anda olumsuzdan olumluya çevirebilir.
Her tür meditasyon, derin nefes alma, gerinme ya da yoga (özellikle Kahkaha Yogası), fiziksel ve zihinsel stresi bir sihir gibi yok eder. Aktif zihinleri Zen ya da Doğu stili meditasyon teknikleriyle “sakinleşip rahatlayamayacak” kadar “dolu” olan insanlarda, hipnoz ya da güdümlü betimleme işe yarar. Müzik dinlemek –sizi sakinleştiren hafif ezgiler ya da sizde dans etme isteği uyandıran enerjik ritimler- de ruh halinizi tükenmişlikten dinamiğe çevirebilir.
Enerji toplamak için yiyin:
Stresliyken daha fazla protein almak ve taze sebze yemek, güçlü kaslarınız olmasını sağladığı gibi, düşüncelerinize de açıklık kazandırır. Yüksek şeker ya da karbonhidratlı atıştırmalar, çoğu insanın kan şekeri seviyelerinin düşmesiyle sonuçlanır. Bu da fiziksel endişe ve ardından duygusal / zihinsel baskı hissi yaratır.
Yoğurt, peynir, dilimlenmiş hindi ya da tavuk, badem gibi yüksek proteinli yiyecekler atıştırmak, yalnızca fiziksel enerjiyi artırmaz, aynı zamanda endişeyi ortadan kaldırır. Öyleyse kendinizi endişeli hissettiğinizde, kan şekerinizi sağlıklı bir biçimde yükseltecek birşey yiyin ve endişenizin ne kadar çabuk buharlaştığını görün.
Mışıl mışıl ve derin uyuyun:
Çok çalıştığımızda, geceleri doğal olarak iyi uyumak isteriz. Ama elektronik enerjiyle ayakta durduğumuzda ve kan şekeri seviyelerimizi fırlatan yiyeceklerle beslendiğimizde, özellikle yatmadan önceki saatlerde uykuya dalmak ve gece boyunca huzur içinde uyumak genellikle zordur. Zihinlerimiz ve duygularımız, hatırlasak da hatırlamasak da, rüyalarımız kanalıyla “evi temizlediğinden” – başka bir deyişle, stresi yok ettiğinden- en az 6, tercihen 8 saat deliksiz uyumak, uyandığımızda kendimizi sakin ve dengeli hissetmek açısından önemlidir.
Barbara Schiffman

Farkındalığınızı Artıracak 5 Kişisel Gelişim Kitabı Bir Ömür Nasıl Yaşanır? – İlber Ortaylı “Kendimi geliştirmek istiyoru...