28 Ağustos 2014 Perşembe


HAYATI KENDİNİZE KOLAYLAŞTIRIN!!!
1 - Ufak şeyleri dert etmeyin.
2- Erkenden kalkmaya alışın.
3- Hayatı olduğu gibi kabul edin.
4- Tenkit etme isteğinizi bastırın.
5- Bırakın ara sıra canınız sıkılsın.
6- Rast gele İyilikler yapmaya çalışın.
7- Başkalarını suçlamayı artık bırakın.
8- Her şeye hâkim olmaya çalışmayın.
9- Her an bir şeyler öğrenmeye/açık olun.
1O-İnsanlarm gözlerine bakın ve gülümseyin.
11-Bırakın, çoğu zaman başkaları haklı olsun.
12-Herkesin onayını alamayacağınızı unutmayın.
13-Her gün biraz vaktinizi, minnettarlık için harcayın.
14-Hizmeti, hayatın değişmez bir parçası haline getirin.
15-Sevgi kapasitenizi geliştirip, hayatınızı sevgi ile doldurun.
16-Gerçeği olduğu gibi kabul edin, çünkü hayat adil değildir.
Margo Daniel

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Sex Hakkında…
Bugün sex konusuna değinmek istiyorum. Çünkü bu oldukca önemli bir konudur. Bu yazıyı okurken çoğu insan önce kalkanlarını çıkaracak sonra da önyargı içinde bu yazıyı okuyacaktır. Çünkü bu yazıda sex’den bahsediliyor! Öyle ya yüzyıllardır, dini kurumlar tarafından; rahipler aracılığıyla azizler ve hocalar aracılığıyla sex’in çirkin bi şey olduğu, günah olduğu ve bu yüzden bastırılması gerektiği söylendi.
Erkek ve kadın bir araya geldiğinde kısa bir sürede olsa zihinsizlik anına ulaşır ve o kısa zaman zarfında ego ortadan kalkar ve Tanrısallığı deneyimlersiniz! Çünkü sex, bir tür meditasyondur. Ve meditasyonlar içinde en etkilisi olanıdır. Çünkü; meditasyonlar, Zen rahipleri tarafından sex enerjisinden yararlanılarak oluşturulmuştur. Sex enerjisi o kadar güçlüdür ki, orgazm sırasında evrenler yaratacak kadar muazzam bir enerji açığa çıkarır! Ancak din adamları tarafından insan bu gücünden uzaklaştırılmıştır. Tanrı’nın yarattığı bir şey neden abest ya da kötü olsun. Her şey bizim içindir. Biz onu alıp olumsuza çevirdik ve günah etiketini yapıştırdık. Aslında sex tohum, sevgi de onun çiçeğidir. Ancak insanlar sevgiyi bilmiyorlar ki, sex’i yaşayabilsinler!
Sex hormanal dürtüler sonucunda meydana gelen bir eylem olmamalı, o ruhen de haz duyulacak bir meditasyon olmalı. Egoist insanlar sevgiyi bilemezler ve onların sevgiyle işi de olamaz. Onlar kontrol etmeyi, kâr etmeyi ve güç sahibi olmayı isterler. Sevgi de amaç yoktur, sevgi onlara göre zayıflıktır. İşte bu yaşam biçimini kabul eden toplumlar sevgisiz bireylerden oluşur. İşte bu toplumlarda sevgilerini ifade etmek için sevişen insanları taşa tutarlar! Sex günah değildir, sevmek günah değildir. Tanrı’nın yarattığı hiç bir şey günah değildir. Günah eğer varsa, bunu insanlar zihinlerinde yaratmaktadırlar. Ve Tanrı’nın eserlerini dönüştürerek ona çirkin ve kötü yaftası vurmaktadırlar.
İnsanlar sürekli çevreleri tarafından zihinsel olarak aşılanırlar. Onlara şu doğru da bu yanlış denir. Böylece birey zamanla bir çok kalıba sahip olur ve biz buna karakter deriz. Bu şekilde insan sınırlanmış olur, gücü elinden alınmış olur. Düşünmeyen, başkalarının sözlerine göre hareket eden biri haline gelir. Ancak biz Tanrı suretinde yaratıldık! Ve biz de ondan ayrı değiliz. Biz de O’yuz. Bu sebeple bizler sınırsız varlıklarız. Ama ne zaman ki başkalarının sözlerine göre hareket etmeye başladık, işte o zaman sınırlandık ve kalıplar içine girdik.
Beyin yıkayıcılar tarafından sex’in kötü olduğu söylendi ve bizde şartlanma içine girdik. Bu konu üzerine espri bile yaptığınızda sizi sapık olarak görebilecek insanlar çıkacaktır. Sorun bu bilinci yaratanlardadır. Bu bilinç ortadan kalkmadan sevgiye ulaşamazsınız. Sex, iki insanın bir olmasıdır. Siz okyanusu yüzerek tek başınıza da geçmeye çalışabilirsiniz ama başaramazsınız. Eğer bir olursanız, o zaman gemi olursunuz ve okyanusu geçersiniz, Süper bilince ulaşırsınız.
Ruhsal olarak, kalbinizde sevgi duyduğunuz kişiyle sex yaptığınızda, siz eylemi yapan olmaktan çıkar ve eylemin kendisi olmaya başlarsınız ve o zaman sevgi olursunuz, sevmek olursunuz! Ve bir kez sevgiyi keşfettiğinizde, damarlarınızda kan değil, sevgi akar ve baktığınız yerde sevgiden başka bir şey görmezsiniz.
Saygılarımla
Kahin1980

22 Ağustos 2014 Cuma

Evrensel kanun…

Evrensel bir kanun vardır; insanın içi neyse, dışı da o’dur…!
Kendi içindeki kasırgalar, fırtınalar dinmediği sürece, hayatının da kasırgaları, fırtınaları dinmez.
Hayatı suçlamak, kendi sorumluluklarını üstlenmemektir. Hayal kurmak, rüya görmek, hedef koymak güzeldir. Ama onları gerçekleştirmek için önce uyanman gerekir. Uyanmak ise, her şeyi nihayetinde olduğu gibi gör/e/bilmektir. Yorumsuz, katıksız ve yargısız. Ve her şeyi olduğu gibi gördüğünde bir gün, hiçbir şeyin değişmesi gerekmediğini anlarsın. Her şey ve herkes her an tam olması gerektiği yerde ve olması gerektiği gibidir…

Bir de cesaretini toplayıp, seni sürekli çağıran değişimlere hoşgeldin dersen, hayatın sana sunmayacağı şey yoktur. Eskileri ve alışılagelmişleri, alışkanlıkları ve bildiklerini, insanları ve çevreleri geride bırakmak ve yeni ufuklara, deryalara yelken açmak – ama yalnız, ama bir dost ile, eş ile beraber – ve seni sürekli geçmişte esir tutan prangaları söküp atmak büyük cesaret ister. Bunu yapanlar azınlıktadır.
Bu yüzdendir ki, o bilinmez, sonsuz deryalara açılan yollar tenhadır, sessizdir…
Unutma; yalnızlık kutsaldır. O yalnızlığın içinde tüm kainata kucak açar ve varlığın sırrını çözebilirsin. Seçim senin…
BenSiz
http://www.flameofsophia.com/


NE KADAR ÖNEMLİ OLDUĞUNU UNUTMA!!!



Bir ağaç bir ormanın başlangıcı olabilir.
Bir kuş, baharın müjdecisi olabilir.
Bir gülümseme bir dostluğu başlatabilir.
Bir tokalaşma moralinizi yükseltebilir
Bir yıldız, denizde bir gemiye yön gösterebilir.
Bir tek kelime, büyük bir ideali anlatabilir.
Bir oy, ülkenin kaderini değiştirebilir.
Bir huzme güneş ışığı, bir odayı aydınlatabilir.
Bir mum , karanlığı yırtabilir.
Bir gülüş, hüznü fethedebilir.
Bir adım, uzun bir yolculuğu başlatabilir.
Bir dua, bir kelimeyle başlar.
Bir umut ışığı ruhumuzu besleyebilir.
Bir dokunuş, ne kadar önemsendiğinizi hissettirebilir.
Bir ses, bilgelikle konuşabilir.
Bir yürek, gerçek olanı anlayabilir.
Bir yaşam çok şeyi değiştirebilir.
Görüyorsun ya.
Her şey sana bağlı!.
Ne kadar önemli olduğunuzu asla unutmayın.

                                                                                                                                 ~Margo Danıel~

12 Ağustos 2014 Salı


 

 

Empatik Düşünceden “Sağduyu”ya

Empati yerine sağduyu…
Karşınızdakinin yerine kendinizi koyarak empati sergilemek onu anlamaya yeterli olmayabilir ancak, ona sağduyu ile ulaşmanız mümkün olabilir.
empati-indigodergisi
Uzmanların “Empati” kelimesine yükledikleri anlama göre iletişimde oluşan sorunların çözümünde önemli bir bakış açısı olduğu yönündedir.
Bu açıklamalara göre empati; kişinin olayları değerlendirirken, kendisini karşısındakinin yerine koyarak değerlendirmesi olarak tanımlanır. Ancak bu tanımın ne kadar sağlıklı bir bakış açısını içerdiği tartışmaya açıktır.
Gelin şimdi kendimizi karşımızdakinin yerine koyarak olayları değerlendirelim: Karşımızdaki kişi; yaşadıklarından hiçbir şekilde memnun olmayan, sürekli başkalarını eleştiren, kendinde kusur aramak yerine diğerlerini suçlayan biri olsun. Şimdi bu duruma kendinizi onun yerine koyarak bakınız. Karşınızdaki kişinin yaşadıkları, birikimi, sosyal ve kültürel altyapısı, kavrayışı sizinkinden farklı bir bakış açısına sahip olsun. Onun penceresinden bakmak ve onun gibi düşünmek ne kadar mümkün ve doğru olabilir? Eğer empati anlayışını yukarıdaki tanım üzerinden sürdürürsek ihtimaldir ki, karşınızdakini bir süre dinledikten sonra ona hak verip onun gibi düşünmeye başlarsınız. Karşınızdakinin ne düşündüğünü anlamak için kendinizi onun yerine koymak yerine, dışarıdan bakarak onun ne düşündüğünü anlamaya çalışmak farklı bir açıdan bakmanıza yardımcı olacaktır. Aslında önemli olan da bu bakış açısını kurabilmektir. Ancak o zaman onun karşınızdakinin ne düşündüğünü anlamanız mümkün olabilir. Oysa tavsiye edilen empatide kişinin kendisini onun yerine koyması,  konuyu bu şekilde çözmeye çalışması, o sorunun çözülmesine yeterli olmayacak, tersine o sorunun ertelenmesine ve gecikmesine sebep olacaktır.
Sağlıklı bir etkileşimin kurulabilmesi için sempati ve antipati üzerinde de durmak gerekir. Bu iki kelimenin ortak yönü “Pathos”tur. Grekçe’den gelen bu kelimenin anlamı şu şekilde açıklanır: Duygulandırma yeteneği, acı çekmek, hissetmek, dayanmak, duyular, cefa veya sefa, sabır anlamına gelir. Antipati; bir duygunun karşısında olmak anlamını içerir. Sempati ise; aynı duygunun içinde olmak anlamındadır.empati
Bizim dışımızda bizimle ilişkili olan herhangi bir öznenin ya da nesnenin, bizde yarattığı olumlu duyguları sempatik duygular olarak algılarız. Duygularımızı harekete geçiren durumlar,  bedenimizde serotonin, dopamin vb. mutluluk kimyasallarının salgılanmasına sebep olur. Buradan sevimli, sıcak, cana yakın gibi duygulara ulaşırız.  Örneğin ilk kez gördüğümüz bir kişiyle kurduğumuz ilişki, hem bizim hem de karşımızdaki kişinin genel karakteristik özellikleri olmak üzere o ana özgü davranışları sonucunda oluşan duyguların hoşumuza gitmesi, ilgimizi çekmesi sempatiyi uyandırır. Ancak nedense oldukça coşkulu başlayan ilişki kısa süre sonra tersine dönmeye hatta ilişki rahatsızlık vermeye başlar ve hemen yerini antipatiye bırakır! Burada görünmeyen ya da dikkate alınmayan, her iki tarafın beklentilerinin karşılanmamasından doğan etkidir. Görüldüğü gibi duyu merkezine dayanan bu etkileşim gereken sağduyu ile olgunlaşmadığında, ilişki bir süre sonra karşı duyuya geçerek antipatiye dönüşür. Altında yatan nedenlerin başında gelen bu farkındasızlık duygunun negatif ve ya pozitif olmasına ortam hazırlar. Sempati ve antipatinin ortak özelliği, ikisinin de duyulara bağlı hareket etmesidir. Temelinde her şekilde ihtiyaçlara yöneliktir. Sonuçta ben merkezli olan bu iki farklı duygu hali ihtiyaçlara bağlı değişkenlik gösterir. Ne zaman hangisinin ağır basarak öne çıkacağı belli değildir.
Aynı şeylere farklı zamanlarda farklı tepkiler verilmesinin anlaşılmaması da bu duygu değişikliklerine bağlıdır.  Yaptığınız güzellikler göreviniz olurken, en ufak bir eksikliğinizde sizi düşmanı olarak görebilir. 
İnsan duyularıyla dünyaya, sezgisel yönüyle ruhuna ve ruhu üzerinden Evren’le ilişkidedir.  Bedeni üzerinden Dünya’yla/maddeyle olan ilişkisinde duyuları üzerinden seçim yapma önceliğindedir. O nedenle yaşamsal istekleri önde gelmektedir. Elbette bu yaşamsal ihtiyaçlar maddesel planın bir gerekliliğidir. Ancak bu gereklilik kendi yaşamsal ihtiyaçlarının başkasından daha önde olmasını gerektirmez. Kendi varlığına tanıdığı hakkı diğer canlıların varlığına da tanıma sorumluluğunu unutmaması gerekmektedir.
İlle de bir empatiden bahsedeceksek olursak; diğer bir kişinin duygularını dıştan fark edebilme, karşısındakinin davranışlarının anlam ve önemini sezebilmektir.
Sempatik ya da antipatik davranışlarımızın nedenlerini bilmek bizi empatiye doğru götürür. Sempatik veya antipatik duygularımızın dışında değerlendirebildiğimiz farklı bir bilince ise sağduyu ile ulaşmak mümkündür.  Sağduyu; akla uygun yargılar verme yeteneği, akl-ı selîm, hiss-i selîm. Doğru ile yanlışı birbirinden ayırma ve doğru yargılama gücüdür. Dolayısıyla sağduyuda bence, bana göre, sence, sana göresi yoktur, “olması gereken” vardır. O halde kendimizi başkasının yerine koyarak olayları değerlendirmemiz doğru bir bakış açısına taşımaya yeterli değildir.
Sağduyu, kişilerin ve olayların dışında, beynin sağ yarımküresiyle değerlendirme yetisinin işletilmesiyle devreye giren evrensel bir bilinç halidir.
Empati+Sempati+Antipati =Sağduyu
Sağduyu en az üç zamanlıdır. Geçmiş, şimdi ve geleceği barındırır. Sağduyuda ne sempatideki pozitiflik ne antipatideki negatiflik ne de empatideki duygudaşlık yoktur. Sağduyu hepsini kapsar fakat tek başına bir taraf değildir.
Duygularımızın davranış üzerinden yansımalarının tek bir yönde olmadığından emin olmamız önemlidir. Görmek istediğimiz şekilde mi, yoksa olduğu gibi mi bakmakta olduğumuzun cevabından emin olmak durumundayız.  Aksi halde empatinin empozesi sorunların giderilmesinde yeterli olmayacaktır.
Sonuçta tek yönlü bir bakış açısın dışında olan “sağduyu”  sorunların üstesinden gelmemize olanak sağlayacaktır.
Bir sonraki ayda görüşmek dileğiyle…

Farkındalığınızı Artıracak 5 Kişisel Gelişim Kitabı Bir Ömür Nasıl Yaşanır? – İlber Ortaylı “Kendimi geliştirmek istiyoru...