31 Ekim 2012 Çarşamba


KENDİME SÖZ VERİYORUM!

Aklımın dinginliğini hiçbir şeyin
bozmasına izin vermeyecek kadar güçlü olmaya,

Karşılaştığım herkesle sağlık,
mutluluk ve başarıdan söz etmeye,

Tüm arkadaşlarımın
kendilerini değerli hissetmelerini sağlamaya,

Her şeyin aydınlık yüzüne bakmaya ve
iyimserliğimin gerçeğe dönüşmesine çabalamaya,

Yalnız en iyiyi düşünmeye,
yalnız en iyi için çalışmaya ve
en iyiyi beklemeye,

Başkalarının başarısından
kendiminki kadar coşku duymaya,

Geçmişin yanlışlarını unutmaya ve
gelecekte daha büyük başarılara ulaşmak için
var gücümle çalışmaya,

Her zaman neşeli bir yüz ifadesine sahip olup,
selamladığım her canlı varlığa gülümsemeye,

Kendimi geliştirmeye,
başkalarını eleştirmeye
zaman bırakmayacak kadar çok zaman vermeye,

Kaygılanmayacak kadar yüreğim geniş,
kızgınlığa kapılmayacak kadar yüce,
bozguna uğramayacak kadar güçlü
ve üzüntüye kapılmayacak kadar
mutlu olmaya

KENDİME SÖZ VERİYORUM!

19 Ekim 2012 Cuma


Negatif Duyguların Olumlu Karşıtları :


Negatif bir duyguya kapıldığınızda, olumlu karşıtını, olumlama olarak tekrarlayın rahatladığınızı göreceksiniz……
  Kaygı – Uysallık
Huzursuzluk – Huzur
Stres – Gevşeme
Aşırı Hassaslık, Alınganlık – Sakinlik
Zihin Karışıklığı – Nezaket
Aşırı Korku – Aklın Rahat Olması
Öfke – Şefkat, Duygudaşlık (Empati)
İlgisizlik – Tutku
Sabırsızlık – Hoşgörü
Yanlızlık – Sevinç
Üzüntü – Neşe
Kin – Minnetarlık
Ürkeklik, Utangaçlık – Girişkenlik
Nefret – Sevgi
Öfke – İyilik, Sakinlik
Korku – Cesaret, Güvendeyim
Endişe – Sükunet
Gerginlik – Rahatlık, Gevşeme
Can Sıkıntısı – Coşku
Affedememe – Şefkat
Depresyon – Denge
Zihinsel Katılık, Ben Merkezcilik, Esnek olmamak – Sevecenlik
Kıskançlık – Özgürlük
Kırgınlık ve Kızgınlık – Uyum ve Barış

18 Ekim 2012 Perşembe


Kendinizi Tekrar Eden Durumdan Kurtarın..



Bazen hayat bir bilgisayar oyunu gibi geliyor. Bir seviyeyi atlamadan öbür seviyeye geçemiyorsunuz. O seviyeyi geçene kadar da hep aynı tipte karakterler karşınıza çıkıyor. Gelenin tipi değişse de sizi hep aynı yerinizden vuruyor, sizi hep aynı şekilde incitiyor.Sizi inciten şey her ne ise, onu bir de genellediniz mi, o zaman işler iyice karışıyor: “Bütün erkekler, kadınlar, patronlar birbirinin aynıdır” gibi. Halbuki onu birçokları içinden siz çektiniz ve seçtiniz. Onunla yola devam etmeye siz karar verdiniz.
İşin püf noktasını keşfedip bulunduğunuz seviyeyi atlayana kadar hep aynı tiplerle oynamaya devam ediyorsunuz. Gözden kaçırdığınız şeyi bulup düzeltene kadar…
Bütün bu aynıların içinde artık yeniye merhaba demek istiyorsanız, yapabileceğiniz birkaç şeyi hemen burada sıralayayım:

Tepkilerinizi değiştirin. Karşınızdaki kişiye kızmaya başladığınızı fark ettiğinizde genelde ne yapıyorsanız, gidin hiç yapmadığınız bir şey yapın. Mesela gidip dişlerinizi fırçalayın. Böylece kendini tekrar eden döngüyü kıracak, otomatik tepki vermeyi bırakacaksınız. Tepkileriniz sizi yönetmeyecek, siz tepkilerinizi yönetmeye başlayacaksınız.
İletişimle ilgili neyi farklı yapabileceğinize bakın. Her olumsuz duygu, karşılanmamış bir ihtiyaçtan doğar. Diyelim ki çok sinirlendiniz, kendinize sorun: Benim aslında neye ihtiyacım var? Hangi ihtiyacım karşılanmadığı için sinirlendim? Bulduğunuz cevabı karşınızdaki kişiyle de paylaşın. “Şuna ihtiyacım vardı ve bu ihtiyacım karşılanmadığı için şu davranışın karşısında sinirlendim” gibi. Ve sonra ihtiyacınızı giderin.
Önceki ilişkilerinizden getirdiğiniz birikmiş üzüntü ya da öfkeyi temizleyin. Bunu yapmadığınız sürece, yaşadığınız her olayı sizi yaralayan olaya benzetip otomatik tepki vermeye devam edeceksiniz. Geçmişle ilgili depoladığınız yükü temizlemeden hayatınızın değişmesini beklemeyin.
Olaylara büyük pencereden bakın. Kişiselleştirmeyin. Büyük resimde olan bitenin o an hiç bilmediğiniz bir anlamı olduğunu hatırlayın. O anki çatışmanın 10 sene sonra hiçbir anlamı kalmayacağını düşünün. “Yaşadığım bu durum bana ne öğretiyor, bundan ne ders çıkarabilirim?” diye kendinize sorun.
Varsayımda bulunmayın. “Bana çiçek getirmedi, demek ki beni sevmiyor.” Neden çiçek getirmediğini öğrenmeye, anlamaya çalışın.
Beklediğiniz şeyi önce siz verin. İlgi bekliyorsanız, ilgi; anlayış bekliyorsanız anlayış… Yani bulmak istediğiniz şeyi önce kendinizde yaratın.
Bu yazıyı okuduktan sonra, “söylemesi kolay ama” diyerek söze başlamayın. Yazıyı tekrar okuyup gerçekten küçük küçük de olsa neleri değiştirebileceğinize bir daha bakın.
alıntıdır…

‎** FARKINDALIĞIN IŞIĞI **


“İnsan duygusal belleğinde kayda geçmiş “anı”ları
tekrar tekrar hatırlayarak acı çeker.
Bu yüzden de geçmişte yaşar.

Geçmiş ve Gelecekte yaşayan kişi de an’a dikkatini veremez.
An’da kendisini, “şimdi ve burada” yaşayamaz.
Farkındalık ışığını an’a yöneltemeyen kişi,
bir an sonra geçmiş olacak anların karanlığında kalmaya
kendisini mahkûm eder. İşte bu karanlık,
Cehaleti, bencilliği, bağımlılığı doğurur.

An’da tüm farkındalığımızla dolu dolu yaşadığımızda
hiçbir eksiklik kalmayacağı için bir an sonra “geçmiş” olacak bu an,
eksikliği tamamlamak için bizi kendisine (geçmişe) doğru çekmez.
Ve biz yeni bir An’ı deneyimlemek üzere tümüyle Özgür oluruz…”

Jiddu Krishnamurti…

16 Ekim 2012 Salı


Alışkanlık ve 21 Gün Kuralı


Alışkanlıklar beyinde 20 günde oluşmaktadır. 20 gün boyunca aynı
şeyi yapan insan 21. günde alışkanlık kazanmış olur. Tıpkı sigara alışkanlığı gibi.
Araba kullanmaya başladığımızda vitesi, debriyajın yerini,
sinyali verirken düşünürüz ama belli bir süre sonra beyin bunu otomatiğe bağlar hani kişisel gelişim kitaplarında hep yazar ya 20 gün aptalım diyen, 21. gün aptal olur.

Alışkanlık, bir halata benzer. Her gün bir lifi örer ve sonunda onu koparamayacak kadar güçlü yaparız.
Horace Mann

Alışkanlıklar bırakılmazlarsa, zamanla ihtiyaç haline gelirler.
St. Augustine

Alışkanlıkların zincirleri, önce duyulmayacak kadar hafif, sonra kırılmayacak kadar güçlü olur.
Benjamin Disraeli

Alışkanlıktan daha büyük bir şey yoktur.
Ovidius

Hiç kimse bir alışkanlığa veda etmek cesaretini gösteremez.
Balzac

İlk gördüğümüz zaman korktuğumuz nice şeyler vardır ki, zamanla alışır, hiç aldırmaz oluruz.
Aisopos

İnsan alışkanlıklarının çocuğudur.
İbn-i Haldun

Mademki alışkanlıklar hayatımızın en ileri gelen hakimleridir, öyle ise ne yapıp yapıp iyi birini edinmeye çalışmalıyız.
Francis Bacon

Tilki, derisinden vazgeçer de, alışkanlıklarından vazgeçmez.
Suetonius

21 GÜN KURALI
Sadece irade kullanarak alışkanlık değiştirme çabaları ancak kısa bir süre işe yarar. Sonra eski alışkanlıklara geri dönülür. Çünkü bilinç ile bilinçaltı çatıştığında kazanan daima bilinçaltıdır. Örneğin, siz bilinçli olarak sigarayı bırakmak isteyebilirsiniz ama bilinçaltınızda sigarayla ilgili olumlu bir kayıt olduğu sürece iradenizi kullanarak sigarayı bir süre bıraksanız bile bir müddet sonra yine başlarsınız. Bilinçli zihin dakikada dokuz düşünceyi bilinçli olarak algılayabilir; ama bilinçaltı bir dakikada 2.3 milyon bilgi parçacığını prosesten geçirir.
Olumlu ve olumsuz alışkanlıkların, yaşam deneyimlerinin, inançların belleği bilinçaltındadır.
Bir alışkanlığı ondan kurtulmaya çalışarak değiştiremezsiniz ama yeni bir alışkanlık yaratabilirsiniz. Kötü alışkanlıkları yok etmek, yeni bir şeyi öğrenmekten daha zordur. Yeni bir alışkanlığı yerleştirmek için 21 gün boyunca hiç ara vermeden tekrar gerekir. Çünkü yeni alışkanlığın zihinde ve hücresel bellekte kalıcı olarak yerleşmesi 21 gün sürer. Alışkanlıklar tekrarlana tekrarlana kazanılır. Yeni alışkanlığın da zihinde kalıcı sinir ağı “otoyolu” yaratması 21 gün tekrar edilerek oluşur. Zihniniz ve kaslarınız tekrar edilen bir şeyi otomatiğe bağlar. Dişinizi fırçalamak, yürümek ya da ayakkabınızı bağlamak için düşünmüyorsunuz değil mi?
Bireysel gelişim yolculuğunuzda bilinçaltınıza belirli bir olgunlaşma süresi tanımanız gerekir; bunu kuluçka dönemi olarak düşünün. Unutmamanız gereken, bu 21 günlük kuluçka dönemini hiç sekteye uğratmadan tamamlamanız gerektiğidir.
alıntıdır…

12 Ekim 2012 Cuma

3 Psikologdan Mutluluk Üçlemesi...



Düşüncelerinizi ve hislerinizi değiştirin. Olumsuza yönelmek olumsuz sonuçları beraberinde getirir. Öyleyse olumluya yönelin. Kendinizin gözlemcisi olur. Psikolog Richard Carlson özellikle stresle baş edebilme ve mutlu olma konularında yaptığı çalışmaları ve konferanslarıyla tanınmıştır. Sürekli gelişmeye dayalı bir yaşam ve mutluluk terapisi için ‘Mutluluk Terapisi İçin 10 Kısa Yol” adlı kitabında on önemli ilke saptanmıştır.

1. Kendinizi Mutlu Edin

Ruh Halinize Göre Hareket Edin.
Düşüncelerinizi düşünün, onları serbest bırakın.
Her şeye iyi tarafından bakmaya çalışın.
Başkalarının sizin gibi düşünmesini beklemeyin.
Şimdi, yaşama zamanıdır.
Bilgelik için derine inin.
Sahip olduğunuz nimetlere değer verin.
Kendinizin gözlemcisi olur.
Mükemmel olmanız gerekmiyor.
Psikolog Richard Carlson, mutsuzluktan kurtulmanız ve yaşamınızı olumlu yönde değiştirebilmemiz için ‘Mutluluğa Giden Yol’ adlı kitabında şu stratejileri önerir :
Olasılıkları değerlendirin. Bilincinizi değiştirin. Düşüncelerinizi ve hislerinizi değiştirin. Olumsuza yönelmek olumsuz sonuçları beraberinde getirir. Öyleyse olumluya yönelin. Sağlıklı psikoloji. Varlığınızın merkezinde doğuştan gelen bir özellik olan ‘Sağlıklı Psikolojik işleyiş’ vardır. Huzur halidir. Bütünlük hissi sağlar. Düşüncelerden arınma. Negatif ve acı dolu düşünceler aklınızdan silindiğinde rahatladığınızı hissedersiniz. Akıl.Tarih boyunca akıllı denilen kişiler, gerçekliğin hayatın kendisi olduğunu, sorunların ise düşüncelerin ürettiği birer yanılsama olduğunu görebilenlerden çıkmıştır.
Düşünce, gereğinden fazla önem verildiğinde büyür. Düşünce sisteminizin sınırlarından kurtulun. Tercih noktalarından vereceğiniz kararları sevgi yoluna uygun belirleyin. Düşünme alışkanlığınızı değiştirin. Korku yerine sevgiyi seçin.
Ruhsal durumlarınızdaki iniş çıkışları kabullenin. Olumsuz düşünce ve sözlerle bunalım yaratmayın. Anı yaşayın. Düşünce engellerinden kurtulun. Ruh halinizin bilgisini öğrenin. Yaşam bir sarkaca benzer. Sağlıklı işleyişi seçin. Neşeli olun. Yaşamı bütünüyle bir deneyim kabul edin. Ruh sağlığını ve mutsuzluğun dinamiklerini öğrenin. İçinizden gelen huzur duygularına önem verin. Saygı gösterin. Pek çok soruna tek çözüm. Sorun yaratan düşünce alışkanlığından kurtulun.
hedef2012 3 psikologdan mutluluk üçlemesi
Mutsuzluk sizin yazgınız mı? Yaşamınızın bir anlamı olabilmesi için olaylardan dersler çıkarın. İçsel huzura kavuşun. İyimserlik sanatını öğrenin. Mutluluk ve minnettarlık duyun.
Ünlü yazar Josef Kirschner ‘Mutlu Yaşama Sanatı’ adlı kitabında size yaşamınızı başkalarının arzularına ve keyiflerine göre yaşamaktan kurtulmanızın ve yaşamınızın sorumluluğunu üstlenmenizin yollarını gösteriyor :
1. Gerçek mutluluk gündelik hayatı belirleyen tüm unsurlar arasında oluşacak bir ‘Uyum’ sonucunda ortaya çıkar.
2. Yalnızca iyi bir geleceği arzulayan ve o uğurda yaşayan bir kişi, bugün elde edebileceği mutlulukları kaçırıyor demektir.
3. Hayatınızın geri kalan bölümü için bir plan yapın.
4. Başkalarına değil, ‘kendinize’ inanma konusunda kesin kararlı olun.
5. Sağlığınızla ilgilenmeye, hastalıklara yenik düşmeden önce başlayın.
6. Kendinize ‘Ben Kendimi Seviyorum’ demeniz, size çok şey kazandıracak.
7. Yemek, içmek ve doğru yaşamak üzerine bize en doğru şeyleri kim söyleyebilir?
8. Önemliyi, önemsizden ayırın.
9. Evlilik kurumu ve birlikte yaşama konusunu yeniden düşünün.
10. Her gün karşılaştığınız, ‘yönlendirme’ oyununun kurallarını öğrenin.
11. Korkularımızla başka çıkmayı becerirseniz, kimse onları kullanarak size baskı yapamaz.
12. Başarı, önce onu yeterince ‘Zihinde Canlandırma’ ile, ‘Hayal Etme’ ile kazanılır.
13. Cinsellik ve erotizmi dünyanın en doğal şeyi haline getirmenin en basit yolunu öğrenin.
14. Hayaller ile günlük hayatın gerçeklerini birleştirebilmenin stratejisini öğrenin.
15. Ölümle dost olursanız, hayattan korkmazsınız.
16. Soru sormaktan sıkılmazsanız, gerçek bilgiye giden yolun kapısı daima açık kalır.


11 Ekim 2012 Perşembe


Sofranızdan Doğal Balı eksik Etmeyin!..


Balın faydaları bitmiyor
Birçok derde deva olduğu bilinen balın, beyin kanaması geçiren hastaların tedavisinde iyileştirici etki yaptığı belirtildi.

Balın beyin kanamasında iyileştirici etkisi olduğu ortaya çıktı. Balın, beyinde meydana gelebilecek hasarları ortadan kaldırdığını söyleyen uzmanlar, “Hayvanlar üzerinde yapılan incelemede, beyin kanaması olanlarda beyin damarlarında ciddi olarak kasılma ve dolayısı ile beyin hasarı görüldü. Bal mumu ekstresi verilen grupta ise beyin damarı kasılmasının sağlıklı hayvanların seviyesine geldiğini tespit edildi.
Bu da B1, B2, B3, B4, B5, B6 ve C vitaminlerini, kalsiyum fosfor, potasyum, kükürt, sodyum klorür ve magnezyum gibi minarellerin yanı sıra bakır, iyot, demir, manganez ve çinkoyu barındıran balın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Yüzde 70’lik kısmı doğrudan kana karışan balda her türlü mikrobun üremesini engelleyen birçok madde bulunuyor.
Bal, vücudun erken yıpranmasını engelleyen bir besindir. Bal sinir bozukluğu nedeniyle uyuyamayan insanların sinirleri teskin eder. Mide ülserine de balın faydası vardır. Bal damarları genişletip, yüksek tansiyonu, düşürür. Kalbi kuvvetlendirir ve çarpıntıları giderir. Kalbin her tarafının bol kanla beslenmesini sağlayan bal, karaciğerin en iyi dostlarından birisidir” diye konuştu.


Bırakmanın vakti gelmedi mi…


Bilim Teknik Dergisi’nin psikoloji bölümünde “Bırakın gitsin” başlıklı bir yazıyla karşılaştım.
Yazıda diyordu ki; uzun süre sıkı sıkıya tutmaya çalıştığınız bir şeyi bazen şöyle bir bırakıvermek, “pes” demenin rahatlığını tatmak istediğiniz hiç olmadı mı?
Gregory Miller ve Carsten Wrosch isimli psikologlar bu sorulardan yola çıkarak uzun süren deneylerle, bırakan ve tutunan iki kişilik tipini incelemeye almışlar. Yararlandıkları gösterge ise CRP adı verilen, vücutta yangı varlığının ispatı olan bir proteinmiş. Neyse, uzun lafın kısası, bir yılın sonunda ulaşılması zor hedeflerde inat etmeyen (bırakan), yine yazıya göre engelin tepesinden değil de çevresinden dolaşan insanlarda bu proteine düşük oranda rastlanmış.Hem fiziksel, hem de zihin sağlığı açısından bırakmanın ve yeri geldiğinde pes etmenin yararlı ve en uyumsal tepki olduğunda hemfikir olmuşlar… Tabii makale, bıraktıktan sonra yeni bir hedef seçme konusunda istekli olmamızın, yaşama yeni baştan başlama cesareti göstermemizin çok önemli olduğunun da altını çizmekte… Onlara göre yeni hedefler saptamak, başarısızlığın duygusal sonuçlarına karşı tampon görevi görüyor. Özellikle de yenilgiyi kabul etmede zorlananlar için…

Vazgeçmek, pes etmek zordur, özellikle küçüklüğümüzden bu yana adam olmak için verdiğimiz uğraşıların, insanlığımızı unutmamıza neden olduğu bu dünyada… Bazen umut dediğimiz şey aslında suçluluk duygusundan başka bir şey değildir…Yeterince yapmadığına, çaba harcamadığına inandığın suçluluk duygusu… Çok yorulduysanız, karşılığını alamıyorsanız, istediğinize sahip olamıyorsanız neden daha başka bir yoldan gitmeyesiniz ki! Üstelik bilim de bunu söylerken…
Bir düşünün, tutunduğumuz şeyleri önünde sonunda bırakmayacak mıyız?
O halde, sizce de mi?…bırakmanın vakti gelmedi
alıntı..

9 Ekim 2012 Salı

Bilinçaltınız sizinle konuşabilir mi?

Evet. Sezgileriniz aracılığıyla.

Bilinçaltınızdan rehberlik veya yardım istediğinizde,belli bir işi yapmak için bir dürtü, bir ilham veya önsezi hissedersiniz.

Cevabı, rüyanızda veya aklınıza birden geliveren bir imge ile görebilirsiniz. Sezgisel olarak, size bir mesaj olduğunu anlarsınız.

İçinizden bir kitap okumak veya biri ile konuşmak geçer, cevapları buralarda bulursunuz.

Bilinçaltından, değişik insanlar değişik seçilmiş veya doğal yöntemlerle mesaj alırlar. Kimi his, kimi görsel, kimi duyum formundadır.

Bu konularda uzman değilsem de bazı tecrübelerimden bahsedebilirim. Ben ,genellikle mesajlarımı içimin sesinden dışsal olaylarla alırım. Eğer bilinçaltımı programlarsam, rüyalar şeklinde cevaplar da alırım.

Meditasyonun, sizin bilinçaltınızla olan iletişimi geliştirildiğine inanıyorum. Ne kadar fazla meditasyon yaparsanız sezginiz o kadar gelişir.

Bilinçaltınızdan mesaj almanın yolu şudur; Etrafınızda olup bitenlere duyarlı olun ve kendinize, hislerinize ve içinizin sesine güvenin.

Şu anda sezginin çok özel veya ruhsal olduğunu düşünebilirsiniz. Aslında öyle değildir. Harvard Business Scholl dan Prof. Dr. Isenberg, karar verme teknikleri üzerine 2 yıllık bir çalışmada, üst kademe yöneticilerinin %80 inin karmaşık ve insanlarla ilgili kararlarında sezgilerini kullanmayı tercih ettiklerini keşfetti. Başarılı iş adamlarına nasıl karar aldıklarını sorun. Çoğu içgüdülerini söylemişlerdir.

İçgüdü nedir? Sizin sezginizdir.

Sezgi günlük değerlendirme sürecinin bir parçası olmalıdır. Siz onu kullandıkça ve güvendikçe, size daha iyi hizmet edecektir.

* Kenneth Koh'un "Intuition”

8 Ekim 2012 Pazartesi


İnancınızı değiştirin ki hayat değişsin!



"Bilinçaltınıza yalnızca siz emir verebilirsiniz. Başka birinin sizinle ilgili düşüncelerinin kararlarınızı etkilediğini düşünebilirsiniz. Ancak bu etki yalnızca siz kabul ettiğiniz için oluşmaktadır.



İnancınızı değiştirin ki hayatınız değişsin.Bu hayatta öğreneceğiniz en önemli şey budur! Düşüncelerinizi yalnızca siz seçiyorsunuz. Ve bu düşünceler hayatınızı biçimlendiriyor."


"% yüz düşünce gücü" kitabından alıntı.


* * *

[ Olumlaması ]

Düşüncelerimi seçme hakkım olduğunu idrak ettim.
Başkalarının benimle ilgili düşünceleri beni bağlamaz.
Ben izin vermedikçe kimse benim düşüncelerimi biçimlendiremez.
Kendim için sağlık, mutluluk, refah, sevgi ve anlayış düşüncelerini seçiyorum.
Korku ve nefrete düşüncelerimde yer yok!
Bu andan itibaren hayatımın hakimi benim!  

AFFETME MEDİTASYONU

Kendimizi affetme meditasyonuGözleriniz kapalı, rahat bir şekilde oturun. Derin bir nefes alıp verin.
Ben kendimi affetmeye niyet ediyorum. Ben kendimi affetmeyi kabul ediyorum. Yaptığım ve yaşadığım her şey için kendimi onaylıyorum. Yaşadığım her şey benim seçimin. Verdiğim her karar benim seçimin. Ben kendimi tüm kararlarım ve seçimlerim için onaylıyorum. Beni bir başkasının onaylaması gerekmez. Ben kendimi onaylıyorum. Yaşadığım her şeyin ruhsal gelişimim için bir deneyim olduğunu kabul ediyorum. Kendimi bu yolda sevgiyle serbest bırakıyorum. Kendimi seviyorum. Kendimi affediyorum.

Şimdi kalbinizden kendi kalbinize pembe ışıklar yollayın. Pembe ışıkları giderek yoğunlaştırın ve tüm bedeninizi pembe sularla yıkayın. Görüntünüze pembe kıyafetler giydirin. Ona sarılın. Ona dokunun. Onu sevdiğinizi hissettirin.
Ben kendimi seviyorum.


Başkasını affetme meditasyonu
Affetmeye niyet ettiğiniz kişinin görüntüsünü imgeleyin. Kalbinizden onun kalbine pembe ışıklar yollamaya başlayın. Ona bakarak yüksek sesle ya da içinizden şöyle söyleyin:

Ben seni affetmeye niyet ediyorum. Ben seni şu anda affetmeyi kabul ediyorum. Seninle yaşadığım her şeyi tam olduğu haliyle kabul ediyorum. Seninle yaşadığım her şeyin benim deneyimim olduğunu kabul ediyorum. Seninle yaşadığım her şeyin benim en yüce hayrıma ve en yüksek ruhsal gelişimim için olduğunu kabul ediyorum. Seninle yaşadığım her şey için şükrediyorum. Bu dünyada oyun arkadaşım olduğunu kabul ediyorum. Benim en yüce hayrım ve en yüksek ruhsal gelişimim için hayatıma bu şekilde girmeyi kabul ettin. Varlığına şükrediyorum. Bu yolda seni sevgiyle serbest bırakıyorum. Ben kendimi senden özgürleştiriyorum. Seni affediyorum. Kendimi affediyorum.

Şimdi kalbinizden çıkan pembe ışıkları iyice yoğunlaştırın. Tüm bedenini pembe sularla yıkayın. Ona pembe kıyafetler giydirin. Yanına gidip ona sarılın. Ona dokunun. Onu pembe ışıklar altında bırakın. Yüzündeki değişimleri izleyebilirsiniz. Derin bir nefes alıp verin ve gözlerinizi açın.

Affetmeye niyet ettiğiniz kişiyi tamamen affettiğinizi hissedene kadar -her gün bir kere olmak kaydıyla- bu meditasyonu yapmaya devam edin.
kaynak: Içimdeki Yolculuk - Fatih Koçak

6 Ekim 2012 Cumartesi


Hayata daha mutlu bakmak için 10 tavsiye...

Herkesin hayatında iyi günleri gibi kötü günleri de olabilir. Zor günleri atlatmak için moralinizi yükseltecek ve hayata daha mutlu bakmanızı sağlayacak 10 öneri...

Hayata daha mutlu bakmak için 10 tavsiye...
1- Siyaha değil beyaza odaklanın
Şikayet etmeyi bırakıp pozitif duygular üzerine yoğunlaşın. Böylece Amerikalı psikolog Martin Seligman’ın "öğrenilmiş çaresizlik" dediği "kabullenme" tuzağına düşmeyin. Olumlu yönlerinizin altını çizin, zenginliklerinizi, potansiyelinizi fark edin. Kaliforniya Üniversitesi’nde yürütülen bir araştırmaya göre mutluluğumuzun ve huzurumuzun yüzde 40’ı tercihlerimizin ve hayata bakışımızın sonucu. Kendi kendinizi şu şekilde telkin edin: Önemli değil, iyiyim, harikayım…

2- Elinizdekine sevinin bir kere…
Moralinizi sıfırlamak çok kolay, bunun için kaybeden psikolojisine girmeniz yeterli. Dün bugünden çok daha iyiydi, arkadaşım benden daha şanslı, hayal kurmak neye yarar zaten, gerçekleşmeyecek! Bunlara zihin kirliliği deniliyor. Elinizdekinin kıymetini bilmenizi engelleyen, ulaşılabilir hedeflere ve mutluluğa erişmek için harekete geçmenize mani olan "bölücü ve yıkıcı" fikirlerdir. Unutmayın, 1992 Barselona Olimpiyatları sırasında yapılan bir araştırma bronz madalya alan üçüncülerin, gümüş madalya kazanan ikincilerden çok daha mutlu olduğunu gösteriyordu. Çünkü ikinciler "birinciliği kaçırdım" diye başarılarının tadını çıkaramazken, üçüncüler podyuma çıkmaktan mutluydular.

Yanlış karşılaştırmalardan kaçının. Mesela "Şule ne kadar şanslı, arabası var" diye hayıflanacağınıza, "Ben şanslıyım, kardeşim bir fakülte kazanamadı konfeksiyon atölyesinde küçük bir işe girmek zorunda kaldı" diye düşünün.

3- Arkadaş, illa iyi arkadaş
Bütün anketler ne para ne de başarının tek başına mutluluk verebileceğini söylüyor. Önemli olan çevrenizdekilerle olan ilişkilerinizdir. Yalnız yaşayan insanlarda depresyon riskinin evli veya bir arkadaşıyla oturanlardan daha yüksek olmasının sebebi budur. Hatta arkadaş ilişkilerinin aileden bile daha iyi bir "pozitif duygu kaynağı" olduğu söyleniyor. Avusturyalı Ernst Gehmacher "İnsanın kendini iyi hissetmesi için en az 4 (azami 12) sağlam arkadaşı olması şart ve çok güvendiği, her şeyi paylaşabildiği ve yardım alacağını bildiği arkadaşlar"" diyor.

Cep telefonunuzun adres defterini yenileyin ve sadece gerçekten değer verdiğiniz insanları kaydedin. Sık ve düzenli haberleştiğiniz, birbirinizi gönülden arayıp sorduklarınızı…

4-Yaptığınız işe yoğunlaşın
Kısa vadeli de olsa, kendini iyi hissetmenin yollarından biri yaptığımız işe iyice yoğunlaşmaktır. Zaman durmuş gibi olur, sorunlarımızı unuturuz. Amerikalı Psikolog Mihaly Csikszentmihalyi’nin flow (akış) dediği an budur. Peki bu "mutluluk anı" nasıl yakalanır? Yetkinliklerimizle uyumlu bir aktivite seçerek…

İş ortamında akış yakalamak tatilde veya boş zamandakinden çok daha kolaydır. Bu tekrar gerektiren, monoton işler için bile böyle. Kendi kendinizi motive edecek şekilde hedefler koyun: Şu konuda nasıl daha iyi olabilirim? Daha az yorularak şu işi nasıl yapabilirim?

5-Çocuklar gibi oynamak…

Araştırmalar oyuncuların sadece performansının değil, iyimserliğinin de daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bir uzman "Eğer oyun oynamaktan vazgeçersek zihnimiz mekanikleşir, adeta kurur" diyor. Eğer hayatı çok ciddiye alırsanız, eğip bükmekten vazgeçer, değiştirebilme fırsatını da kaçırırsınız.

Eşinizle, çocuklarınızla, arkadaşlarınızla oyun oynayın. Kağıt oyunları, bilgisayar oyunları, Pictionnary, Tabu… ne olursa! Hep sosyalleşin, hem uzmanların dediği gibi "gerçekleri şekillendirmeyi" öğrenin, hem de sıkıntılarınızı bir süre için unutup gevşeyin…

6-Her gün bir işi bitirin
Pozitif psikoloji uzmanı Ilona Boniwell "Zamanını iyi kullanmış olmanın verdiği mutluluk, insanın kendini iyi hissetme sebeplerinden biridir" diyor. Sürekli işini bitirememe, yetişememe hissi ise insanı mutsuz eder. Daha az çalışıp, kendine daha çok zaman yaratmak bir yöntem tabii ki ama bahaneye dönüşmesi riski var. Boniwell daha kolay bir yöntem öneriyor: "Eğer her gün bir şeyi istediğimiz gibi sonuçlandırabilirsek, bir büyük projenin her gün bir küçük parçasını tamamlarsak, kendimizi çok mutlu hissidiyoruz".
Yani kendinize her gün için mümkün ve tutturması sadece size kalmış bir hedef koyun: Başladığınızın kitabı bitirmek, bir yemek tarifini denemek, kaç gündür masanızda duran radyoyu tamir etmek… Sonra da bir işi yapıp bitirmiş olmanın verdiği hazzı yaşayın.

7-Vipassana metodunu deneyin
Uzmanlara göre her 5 Amerikalı şirket yöneticisinden biri meditasyon yapıyormuş ve en çok uygulanan metod da Vipassana imiş. Yani "derinlemesine görmek" ya da "olanı olduğu gibi görmek". Buddha’nın bu yöntemle nirvanaya ulaştığı söyleniyor. Burada yöntem beyni boşaltmak değil aksine çevredeki objeleri tam olarak ve olduğu gibi algılamak. Mesela çanta sadece bir çantadır. Böylece açgözlülüğe, hasete, kıskançlığa, kızgınlığa bir son verir ve daha az üzülürsünüz.

8-Kötü bir durumdan faydalanın
İnsanın zor bir durumdan sonra yeniden toparlanma kapasitesi için uzmanlar "elastikiyet" kavramını kullanıyorlar. Dayanma, problem ile yaşamayı öğrenme hatta atlatma değil, "faydalanma" yani yaşadığı zorluktan pozitif bir şey çıkarmaktan bahsediyoruz. Her şeyi hazır bulan insanlar en küçük şeyden bile mutsuz olurlar ve küçük bir sorunu bile büyütürler. Oysa bir sıkıntı yaşamış ve bunu "elastikiyet"leri sayesinde olumluya çevirmiş insanlar bunu başarmış olmanın verdiği mutluluk ve güvenle kendilerini daha iyi hissederler.

9-Temizlik teparisini uygulayın
Düzensiz bir yaşam ortamı stres ve sinir sebebidir. Karmaşa zaman kaybettirir, sabrımızı zorlar, moralimizi bozar. Yani gereksiz eşyalara manevi değerler yüklemeyin, atın gitsin. Size kötü hatıraları sürekli hatırlatmalarına, içinizi karartmalarına, sizi geçmişe döndürmelerine izin vermeyin. Temizleyin, atın... Aynı şekilde bilgisayarınızda, belgelerinizde, fotoğraflarınızda, cebinizin adres defterinde de sağlam bir temizlik yapın.

10-Kafanızda da temizlik yapın
Hedonist adaptasyon, insanın gündelik küçük mutluluklara alışması ve kıymetini bilmeme durumudur. Keyif almak, zevk almak demek beyinde enforfin gibi hormonlarının salgılanması demek. Oysa zamanla bu alıcılarımız dolar, zevk almaz oluruz. Her gün aynı şeyleri yapmaktan vazgeçin, hayatınıza yenilikler, yeni zevkler katmaya çalışın.

Bunlar çok basit şeyler olabilir… Mesela yarın sabah kahvaltınızı balkonda yapın, işe farklı bir yoldan etrafınıza bakarak gidin, 3 ayda bir salonun mobilyalarının yerini değiştirin. Basit değişiklikler işe yarar.

3 Ekim 2012 Çarşamba


Refah Hakkında 37 Sır ( 3 ve 4)

3. ZENGİN İNSANLAR FAZLA DİNDAR İNSANLAR DEĞİLDİR
Zengin insanların mutlaka dindar insanlar olması gerekmez ama derinde manevi insanlardır. Dogma ve doktrinlere sıkı sıkıya bağlanmanın onları gerçek doğalarından uzaklaştırdığını bilirler. Hayal etmekten hayata geçirmeye kadar bütün refah yolunda asil bir sadelik vardır. Ve gerçek refah dışsal değil içseldir.

4. ZENGİNLİK SİZİN BAŞINIZA GELMEZ. SİZ ZENGİN OLURSUNUZ
Evet kendisine büyük bir servet miras kalan ya da at yarışında çok kazanan ender insanları duyarsınız. Ama gerçek zenginlik size daha kasıtlı bir süreç sonucu gelir ve sizinle kalır. O sizin başınıza gelmez. Siz onu gerçekleştirirsiniz. Siz zihninizde zengin bir insan haline gelirsiniz; sonra zenginliği çeken bir insan haline gelerek fiziksel düzlemde onu gerçekleştirirsiniz. 



2 Ekim 2012 Salı


Refah Hakkında 37 Sır ( 2.si)

2. BEDAVA PEYNİR SADECE FARE KAPANINDA VARDIR
Bu ifade kulağa sanki saygısızca davranıyormuşum gibi geliyor, ama aslında refah kurallarının nasıl işlediğinin çok kısa ve etkileyici bir özeti. Piyangoyu kazanarak, miras alarak veya arka bahçenizde petrol bularak zengin olmazsınız. Bütün bunlar fakir insanların başına gelebilir ve onlara geçici bir zenginlik getirebilir. Ama zenginlik kalıcı olmayacaktır, ya da siz gerçek refahı bedava elde edemezsiniz. Her zaman ödenecek bir bedel vardır, ilk sırda ele aldığımız adil bir değer alış verişi söz konusudur. Refah içinde olmak için ödediğiniz bedelin büyük bir kısmı, refahı sorumlu bir şekilde ele alan bir insan olmaktır. Yapılan çalışmalar tekrar tekrar göstermiştir ki; piyangodan yüklü miktarlar kazanan fakir insanların çoğu, on yıl sonra parasız ve zor durumda olmaktadır. Ve biz on, yirmi veya hatta kırk milyon dolar kazanan insanlardan söz ediyoruz. Paraları oldu ama refah bilinçleri yoktu. Böylece para hiç kalmadı ve refahın diğer öğeleri hiç ortaya çıkmadı. Hiçbir şey bedava gelmez. Kasiyerin size yanlışlıkla fazladan 5 dolar vermesine izin verirseniz, evinize para ödemeden bir kablo çektirmenin yolunu bulur ya da kimse görmeden fazladan bir gazete alırsanız kesinlikle kendinize bir karma borcu yaratırsınız. Ve bu borçlar her zaman ödenir. Zengin insanlar hiçbir zaman bedava bir şey aramazlar. Her zaman her şey karşılığında bir değer vermekten mutlu olurlar. 

Refah Hakkında 37 Sır ( 1.si)

1. EVRENE KARŞILIKSIZ VEREMEZSİNİZ
Bu refahın birinci temel sırrıdır ve çoğu insanın gözden kaçırdığı bir sırdır. Onlar refaha bir 'bana ver' durumu olarak yaklaşırlar ve onu çevreleyen gerçek enerjiye hiç uyumlanmazlar. Bu evrendeki her şey, bir değere karşılık bir değer değiş-tokuşu prensibine dayanır. Ama bu dengesiz bir terazidir. Verdiğiniz şey size kat be katı olarak geri döner. Genellikle on katı. Bu yüzden iyilik tohumları ektiğinizde çok daha fazla iyilik size geri gelecektir. Bu bağışladığınız para, verdiğiniz sevgi ve yaptığınız iyilik için geçerlidir. Ne kadar çok denerseniz deneyin evrene tek taraflı bir şey veremezsiniz. Öyleyse dışarı çıkın ve düzenli olarak bir iyilik yapın, ihtiyacı olan birine bir tohum ekin, sizinle ilgilenen görevliye fazla iyi davranın. Çok daha fazla refah size doğru geliyor!

1 Ekim 2012 Pazartesi


BANA CÜMLENİ SÖYLE, SANA KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM:


HAYAT ÇOK ZOR: 
Zorluklarla dolu bir hayat yaşar. Terslikler nedense hep bu kişileri bulur. Etrafında kolaylıkla amaçlarına ulaşan insanları büyük bir hayretle karşılarlar.
HAYAT MÜCADELEDİR:  
İstediklerini büyük bir çaba ve emekle elde eder çünkü hayatı savaş arenası gibi düşünür. Sürekli koşturan ama hedeflerine ya tam olarak ulaşamaz ya da çok zaman geçtikten sonra erişir.   
İNSANLARA GÜVENİLMEZ:   
İşinde veya ilişkilerinde ihanet, aldatma ve iflas gibi güçlüklerle karşılaşır. Paylaşımdan hoşlanmayan, temkinli ve titiz insanlardır. Genellikle yalnızlıktan hoşlanır. Bu kararını sabitleyip çoğalttıkça da sonunda yalnız bir hayatı olur.  
NE ZAMAN İYİLİK YAPSAM KÖTÜLÜK BULURUM:  
Önceliği hep başkalarına vererek beslenir. Böylece kendi taleplerini erteler, beklediği takdiri ve teşekkürü göremediği için üzüntü ve öfke dolu hayatı olur. Genellikle yetiştiği ve kendi kurduğu aile içinde evin reisliği rolünü üstlenerek aşırı sorumluluk alır ve hayır demeyi beceremez. Benzeri diğer cümleler; Herkes mutlu olursa mutlu olurum, Ben olmazsam başkaları kendi başına başaramaz. İnsanları kırarsam sonunda yapayalnız kalır mıyım? 
BEN LAYIK DEĞİLİM:    
Mütevazi bir hayatı olur, genellikle kendine zor yetecek kadar kazancı ve sevgi alışverişi olur. Hayatı hak etmediğini düşünen derinlerdeki suçluluk kararı ona karşılaştığı tüm güzellikler ve fırsatlar için daima bir soru sorar; hak ediyor musun?   
KEŞKE ERKEK OLSAYDIM:  
Erkek rolünü üstlenen bir kadın olur ve mutlu ilişkiler yaşayamaz. Genellikle pasif role bürünmüş eş seçerken erkek arkadaşları da kendilerini ‘harbi hatun’ olarak tanır. Hep bir yerlere yetişme amaçlı telaşlı bir ruh hali vardır. Ama kendi varlığını ispat için çıktığı bu yolda geç kalmışlık, öfke ve beğenilmeme duygularından bir türlü kurtulamaz. Benzer durum keşke kadın olsaydım talebi ile de ortaya çıkmaktadır.   
NEDEN VARIM:  
Varlığından hoşnut olmayan bu kişiler aslında ‘keşke doğmasaydım’ şeklinde düşünürler. Genellikle istenmeyen bir bebek olarak dünyaya gelmiş ya da sonradan reddedilmişlerdir. Bu nedenle varlıklarını ortaya koyacak ve kendilerini ön planda tutacak her konudan kaçınarak kendilerini gizlemeyi uygun bulurlar. Bazen de varlıklarını acı veya isyan dolu bir yaşam serüveni ile gösterirler. Çünkü her an var olmak gibi bir suç işlediklerine inanmaktadırlar. 
YA KAYBEDERSEM:  
Başarı odaklı insanlardır. Herhangi bir konuda kaybetme ihtimali bile kendilerini kaybetmeye yetmektedir. Çünkü kaybetme duygusu onların zihninde bir arabanın yoldan çıkması halinde nereye gideceğinin bilinmediği ve endişe edildiği bir duruma benzeyen kontrolü kaybetme, ne yapacağının tayin edilememesi anlamına gelmektedir.. Hayata güvenmeyen, titiz ve mükemmeliyetçi kişilerdir. Ama bu korku onlara mutlaka kaybettirir.
Kişisel Gelişim. 

Farkındalığınızı Artıracak 5 Kişisel Gelişim Kitabı Bir Ömür Nasıl Yaşanır? – İlber Ortaylı “Kendimi geliştirmek istiyoru...