31 Ocak 2013 Perşembe


MESAJLARI GÖRELİM


Arabanızda frenler tutmuyorsa evren size nerde durmasını bilmiyorsun’ diyor..
Silecekleriniz çalışmıyorsa neyi görmek istemiyorsun? diyor..
‘Telefonunuz arızalıysa iletişim kanallarında sorun var, kime söylemek istiyorsun da söyleyemiyorsun?’ diyor..
‘Arabanızda vuruklar, çarpmalar varsa öfkelisin, kendini ve kızgın olduğun herkesi affet’ diyor..
Evinizde su boruları devamlı patlıyorsa, musluklardan su sızıyorsa yaşamındaki kaçakları gösteriyor.. (Para, sağlık, huzur vs.) elektrikle ilgili sorun varsa karanlıktasın, aydınlat kendini diyor..
Veee bedenimiz işte harika makinemiz..
Biz hayatımızdaki kullandığımız araçlar arızalanınca
insanlarla ilişkilerimiz bozulunca,
yaşamın bize verdiği mesajları hala anlamadıkça…
Yaşam, son çare olarak mükemmel bir makinemiz olan bedenimizle hayatımızdaki sorunları göstermeye çalışıyor..
Ancak hastalanınca duruyoruz.. Bana ne oluyor böyle diyoruz..
Neden hasta olunca farkına varıyoruz? Çünkü yaşamla ilişkimiz bir şekilde kesiliyor..
İşimize gidemiyoruz veya ağrılar içinde dolaşıyoruz hayattan keyif alamıyoruz..
‘Evet yaa, bu işim beni çok strese sokuyordu, sonunda hasta etti beni’ diyorsunuz..
Yaşamın size söylediklerini dinlemek için illa hasta olmayı mı bekliyorsunuz..
Kanser olduğunuz zaman mı en nefret ettiğiniz kişiyi affedeceksiniz..
Öleceğinizi bilirseniz mi yapmak istediğiniz şeyler için kendinize zaman ayıracaksınız, kızmayı, söylenmeyi bırakacaksınız..
Hastalıklar sizin düşüncelerinizle yaşamınızda yaratmış olduğunuz sıkıntıların sonuçları ve bu düşünceler sahip olduğunuz yaşam alanlarınızı güçlü bir şekilde etkiliyor..
Öncelikle şunu da belirtmek isterim, yaşamımızdaki bu nedenleri görmemek için kendimize bahanelerde uydururuz..

soğuk bir şeyler içtim bu yüzden boğazım ağrıyor..
acılı yedim bu yüzden midem ağrıyor vs..
Daha önce neden soğuk içtiğinizde veya acı yediğinizde bu ağrılar yoktu..
Kendinize dürüst olun ve yaşamın size verdiği bu ipuçlarını kullanın..
Sonuçta sadece kazançlı çıkarsınız…
Aşağıda hastalıkların zihinsel nedenleri ile ilgili birkaç örnek vermek istiyorum..
Hastalıkları kalıcı bir biçimde ortadan kaldırabilmek için
bu hastalığa neden olan düşünce kalıbınızı iyileştirmeniz gerekir..
Aşağıda hastalıkların nedeni,yerine koymanız gereken olumlu düşünce şekli yer alacak..
Eğer bu hastalıklara sahipseniz lütfen bunu yapın..
Devamlı onaylamaları tekrar edin..
İyileşmenin ne kadar hızlı olduğunu,
olumlu düşünce şeklinizin de hayatınızdaki diğer problemleri nasıl hallettiğini,
ilaç tedavinize de nasıl destek olacağını göreceksiniz.
Başınız ağrıyorsa; Kendinizi hangi konuda yargılıyorsunuz sorusunun cevabını bulun..
Kendini eleştirme, değersiz görme ile ilgilidir..
Migren türü ağrılar ise mükemmelliyetçi olan ve bu yüzden kendilerine çok baskı yapan kişiler tarafından yaratılır..
Migrende yoğun olarak bastırılmış kızgınlık vardır..
Onaylaması; Kendimi çok seviyor ve onaylıyorum, kendimi affediyorum.. Emin ellerdeyim..
Sinüs ağrıları; Burunun çok yakınında hissedilir.
Hayatınızda size çok yakın olan birisinden duyduğunuz rahatsızlığı gösterir,
o kişi tarafından ezildiğinizi hissediyor olabilirsiniz..
Onaylaması; Hayatın bütünüyle birim.
Huzur, uyum ve dengenin her zaman içimi kapladığını ve beni kuşattığını ilan ediyorum.
Herşey yolunda. Ben kendi gücüme sahip çıkıyorum.
Boyun ağrıları, tutulma; Düşüncelerimizde esnek olma,
sorunun öteki yüzünü görme,
başka bir kişinin bakış açısını anlamayı temsil eder.
İnatçılığı ve hep haklı çıkma isteğini bırakmak gerekir.
Olumlaması; Hayatla barış halindeyim, rahatım.
Bir meselenin her yönünü esneklikle ve kolaylıkla görüyorum.
Başka bakış açılarını da sevgiyle algılıyorum, güvendeyim.
Boğaz; Kendimizi doğru bir şekilde ifade edemiyoruz, “istediğim şeyi söyleyemiyorum..” düşünce kalıbını içerir.
Kendimizi ifade etme korkumuzu, hakkımızı aramaktan çekinme korkumuzu, “ben buyum” deme cesaretimizin olmayışını gösterir.
Kızgınlık boğaz ağrılarının nedeni.
Eğer soğuk algınlığı da varsa zihinsel karışıklık yaşıyoruzdur..
Larenjit konuşamayacak kadar öfkeli olduğumuzu gösterir.
Yaratıcılığımız engellendiğinde boğazla ilgili sorunlar olur.
Hayatlarını başkaları için yaşayan anne/ baba/çocuk/eş/sevgili/patron vs.
kendi istediklerini hiç yapamayan bir çok insan
BADEMCİK ve TİROİD sorunları yaşarlar.. Engellenmiş yaratıcılığın sonucudur.
Ayrıca boğazdaki enerji merkezimiz bedende değişimin olduğu yerdir..
Değişime karşı koyduğumuzda, değişmeye çalıştığımızda genellikle boğazımızda sorun yaşarız..
Öksürdüğünüzde ya da biri öksürdüğünde dikkat edin.. Ne konuşuluyordu?
Neye tepki gösteriyoruz? Direnç ve inatçılık mı yoksa değişim süreci içindemisiniz?
Öksürdüğünüz an elinizle boğazınızı tutun “değişmeye hazırım” “değişiyorum” deyin…
Olumlama; Düşündüklerimi, isteklerimi, hissettiklerimi rahatlıkla ve özgürce ifade ediyorum.
Yaratıcıyım, sevgiyle konuşuyorum.
Değişmeye hazırım. Kendim olmakta özgürüm. Emin ellerdeyim.
Sırt; Destek sistemimizi temsil eder.
Sırt ile ilgili sorunlar genellikle yeterince destek görmediğimizin ifadesidir.
Yalnızca bizi işimizin, ailemizin, eşimizin desteklediğini düşünürüz.
Bu yanlış bir inanış şeklidir.. Gerçeği ise, evren ve hayat bizi destekler.
Onaylama; Hayatın her zaman beni desteklediğini biliyorum ve kabul ediyorum..
Üst sırt ağrıları; Duygusal destekten yoksunluk.. “Eşim, ailem vs beni anlamıyor ve desteklemiyor.”
Onaylama; Kendimi seviyor, beğeniyor ve onaylıyorum. Hayat beni seviyor ve destekliyor.
Orta kısım; Suçluluk duygusuyla ilgili.. Geçmişimizde arkamızda kalan bir şey.
Sırtınızdan bıçaklandığınızı mı düşünüyorsunuz,
arkanızda ne bıraktığınızı görmekten mi korkuyorsunuz
ya da arkada bıraktığınız bir şeyi mi gizliyorsunuz?
Onaylama; Geçmişi geride bırakıyorum.
Geçmişin geleceğim üzerimde hiçbir etkisi yok.
Yüreğimde sevgiyle ilerlemek için özgürüm..
Alt bölüm ise; Bitip tükendiğini hissetme,ekonomik sorunlarla bir çıkmaz içinde olma, ekonomik endişelerin ifadesidir..
Parasızlık ya da parasal korkular bu bölümle ilgilidir..
Onaylama; Yaşam sürecine güveniyorum.gereksindiğim her şey daima sağlanacaktır. Emin ellerdeyim.
Sinir Bozukluğu; Sinirler İletişimi temsil eder.
Ben merkezcilik (sadece kendini düşünme). İletişim kanallarını kapatma
Onaylama; Yüreğimi açıyor ve sadece sevgi dolu iletişim biçimleri yaratıyorum.
Güvenlik içindeyim ve iyiyim. Rahatça ve keyifli iletişim kuruyorum.
Akciğerler; Hayatı içine alma kapasitesini temsil eder.
Akciğer rahatsızlıkları, zatürre nedeni;
depresyon, keder, hayatı içine almaktan korkma,
kendinde hayatı dolu dolu yaşama hakkını görmeme..
Hayatı reddediş..
Olumlama; Hayatı kusursuz bir dengeyle içime alıyorum.
Hayatın bütünlüğünü içime alma kapasitesine sahibim.
Hayatı sevgiyle ve dopdolu yaşıyorum.
Kalp; Sevgi ve güvenlik merkezini temsil eder.
Kendimizi sevgi ve sevinçten yoksun bırakma..
Çoktan beri süren duygusal sorunlar.
Kendini yalnız ve panikte hissetme.
“Ben yeterince iyi değilim, yeterli değilim, asla başaramayacağım” inancı ile yaşayanlar kalp hastası olurlar.
Onaylama; Kalbim sevgi ritminde vuruyor.
Neşe ve sevinci kalp merkezime geri getiriyorum.
Herkese sevgi gösteriyorum.
Sevinç içinde yaşıyorum. Sevincin, zihnimden, bedenimden ve deneyimlerinden akmasına sevgiyle izin veriyorum.
Tüm hayatla birim ve evren beni bütünüyle destekliyor. Her şey yolunda.
Yüksek Tansiyon; Çoktan beri süren, çözülmemiş duygusal sorun.
Onaylama; Geçmişi sevgiyle geride bırakıyorum. Huzur içindeyim.
Düşük Tansiyon; Çocukken yeterince sevgi görmemiş olma.
“Ne anlamı varki?”
“Nasıl olsa işe yaramayacak” yaklaşımı içinde yaşama.
Onaylama; Artık daima sevinçli olan ŞİMDİ de yaşamayı seçiyorum.
Hayatım bir sevinç kaynağıdır.
Mide; Besinleri taşır. Tüm yeni düşünce ve deneyimlerimizi sindirir..
Bu hayatta hazmedemediğiniz, kabul etmediğiniz nedir?
Yeniliklere kolaylıkla adapte olamıyoruzdur.
Mide bulantısı; Bir fikri ya da deneyimi reddetme..
Ekşimesi; Korku, korku.. Sıkıştırıcı korku..
Gastrit; Büyük korku, dehşet.. Yeniden korkma, yeniyi özümseyememe..
Ülser; Yeterince iyi olmadığına inanma. Kendini sevmeyi redetme.
Birilerini hoşnut etmeye çalışma.
Olumlama; Hayatı rahatça sindiriyor ve özümsüyorum. Güvendeyim, yaşam sürecinin bana yalnızca iyi şeyler getireceğine
inanıyorum. Hayat benimle anlaşma ve uyum içinde. Her gün, her an yeniyi özümsüyorum. Kendimle barış içindeyim. Kendimi seviyor beğeniyor ve onaylıyorum.
Bacaklar; İleriye doğru atılan adımlar.adım atmaktan korkma,
bir şeyleri yapmak istemediğimiz zaman bacaklarımızda sorunlar çıkar.
Gelecekten korkma.
Olumlama; Hayat benim için var.
Geleceğimde her şeyin iyi olduğunu bilerek güven ve neşeyle ilerliyorum.
Dizler; Boyun gibi esneklikle ilgilidir.
taviz verme, gurur, ego ve inatçılığı ifade eder.
İleri doğru adım atarken taviz vermekten korkar, katılaşırız.
Bu eklem yerlerini sertleştirir.
İlerlemek isteriz ama değişmek istemeyiz.
Bu yüzden dizin iyileşmesi uzun süre ego devrededir.
Huzurlu olmak için esnek olmalı, takılıp kalmamalıyız..
Olumlama; Ben esnek ve akıcıyım..
Şefkat ve merhamet, bağışlama ve anlayış içindeyim.
Kolaylıkla eğiliyor ve akıyorum.
Kazalar; Kızgınlık ifadesidir.
Birikmiş öfke, otoriteye karşı çıkma arzusu.
O kadar kızgınız ki birisine vurmak isteriz ama birisi bize vurur(çarpar). Şiddete inanma..
Onaylama; Bu durumu yaratan düşünce kalıbımı terk ediyorum.
Barış halindeyim, ben değerliyim.
Kanser; Derin bir biçimde incinme, yaralanma.
Uzun zamandır süren kızgınlık.
İnsanı yavaş yavaş yiyip bitiren derin bir sır ya da üzüntü.
Nefretleri taşıma.
Olumlama; Tüm geçmişi sevgiyle bağışlıyor ve serbest bırakıyorum.
Dünyamı sevinçle doldurmayı seçiyorum.
Kendimi seviyor ve onaylıyorum.
Bu hastalıklar sadece birkaç çalışma örneği,
yurtdışında hastanelerde tıbbi tedavi ile birlikte bütünsel tedavi altında kullanılan
ve hastalara tavsiye edilen çalışmalardır..

alıntıdır..

30 Ocak 2013 Çarşamba

Her şeye baş kaldırıyorum. Başka insanların kendilerini üzerimde yetke saymalarına, başkaları tarafından egitilmeye, başkalarının bildiklerini bana kabul ettirmeye çalışmalarına baş kaldırıyorum. Kendim bulmadıkça hiçbir şeyi doğru kabul etmiyorum. Başkalarının benden farkli düsünmesine karşı değilim, ama onların bana düşüncelerini, yaşamla ilgili görüşlerini zorla kabul ettirmeye çalışmalarına katlanamıyorum. Daha küçük bir çocukken de baş kaldırıyordum. Dinliyor, izliyor, ama bir yandan da sözlerin yanılsamasının ardindaki hakikati arıyordum.” Jiddu Krishnamurti

28 Ocak 2013 Pazartesi


Mutluluk öğrenilebilir… Okuyun, öğrenin…

Bilim adamları, mutlulukla insanın alın yazısıı arasında hiçbir ilişki olmadığını savunuyorlar. Bilim adamlarına göre mutluluk, öğrenilebilir. Bir başka deyişle mutlu olmak için lotodan çıkacak milyarlara ya da genlere ihtiyaç yok. İsteyen herkes mutluluğu bulabilir. Dokunarak, gevşeyerek ve hatta stres halinde mutluluğu bulmak mümkün.
Alman Bunte Dergisi’nin son sayısında Alman uzman Wilhelm Schmid-Bode’nin 15 maddelik mutluluk reçetesi açıklandı:
ÇOCUKLAR Bütün anketlerde aynı sonuç çıkıyor. Bir insan için en büyük mutluluk çocuğuyla birlikte olmak. Böylelikle dünyayı çocuk gözleriyle algılamak için ikinci bir şans elde ediyoruz. Daha mutlu, daha heyecanlı, sınırsız ve pespembe. Bol bol çocuklarla oynayın ilgilenin.
KIRMIZI BİBER Acı kırmızı biber, önce insanda cehennem duygusu uyandırır. Ancak hemen arkasından ödülü gelir. Biberdeki ‘‘Capsacin’’ adlı madde, damakta endorfin salgılanmasına yol açar. Endorfin acıları dindirir ve insanı mutlu kılar. Bol acılı yiyen Asyalılar bunun için mutludur. GÜNLÜK TUTMAK İnsanın gerçek mutluluğu dışarıda değil, iç dünyasındadır. Günlük tutmak, insanın pusulası olabilir. Başımızdan geçen olaylar arasında mutlu anıları özellikle vurgulayarak kağıda dökersek, bunları kalıcı kılmış oluruz.
JOGGİNG Açık havada koşu yapmak ya da sıkı bir yürüyüş, mutluluk hormonu serotonin salgılanmasını sağlıyor. Bulduğunuz her fırsatta temiz havada koşu ya da yürüyüş yapın.
MEDİTASYON Gevşeme teknikleri insanın ruhundaki sıkıntıları atar. Gevşemiş bir insan yaşadığı anın tadını çıkarır, çevresinde küçük mutluluklar bulabilir.
EVCİL HAYVAN Kuş, kedi, köpek ya da balık… Ev hayvanlarıyla uğraşan insanların çok daha mutlu ve sağlıklı yaşadığı bilimsel bir gerçek. ev hayvanları, gün içinde nice küçük mutluluklar tattırırlar insana.
EV İŞLERİ İnanılır gibi değil ama gerçek: Erkeklerin yüzde 12′si, yemek pişirip ütü yaparak, ev temizleyerek mutlu olduğunu söylüyor. İşin çok daha iyi yanı, erkekler iş yaptığı zaman kadınlar da mutlu oluyor.
SEKS Focus dergisinin anketine göre seks, en önemli mutluluk kaynaklarından biri. Cinsel ilişki sırasında salgılanan hormonlar insanın ruhunu da kanatlandırıyor.
GÜLMEK Her şeyi ciddiye alanlar baştan kaybediyor. Gülmek, gülümsemek ve mizah insanı sağlıklı ve mutlu yapıyor. Bir kahkaha, bin porsiyona bedeldir sözü, kesinle doğru.
ÇİKOLATA Flört etmek gibi bir şey. Bir kalem yemek yeterli, mutluluk hormonu ‘‘serotonin’’ anında beyinde dolaşıma çıkıyor. Çikolatanın içerdiği ‘‘penilatilamin’’ insanı bulutlara çıkarıyor.
MUZ Kendinizi güçsüz ve sinirli mi hissediyorsunuz, hemen bir muz yiyin. Magnezyum ve kalsiyum içeren bu meyve strese karşı birebir. O da mutluluk hormonu serotonini kışkırtıyor.
DOSTLUK Almanya’da yapılan araştırmalara göre insanların yüzde 45′i kendini arkadaşıyla mutlu hissediyor. Dostluğun en önemli belirtileri, krşılıklı güven ve birbirini dinleme yeteneği.
MOR RENK Mor renk insanı neden mutlu yapar? Renk araştırmacıları bu soruya şu yanıtı veriyor: Kırmızı insanı aktif yapar, mavi dinlendirir. Kırmızı ve mavinin karışımı olan mor ise insan ruhunu dengeye kavuşturur.
ÇİÇEKLER Doğaya saygı gösteren insanlar, küçük şeylerle mutlu olmayı da bilir. Araştırmalara göre çiçek, insanın mutluluk düzeyini yüzde 100 oranında artırıyor.

25 Ocak 2013 Cuma

VARSAYIMDA BULUNMAYIN

Olmuş ve olacaklar hakkında varsayımlarda bulunmak, yaşamayı engeller ve enerjiyi tüketir. Bu durum en çok belirsizlikler karşısında yaşanır. Varsayım, herşeyi kişisel algılamak, dünyanın merkezine kendimizi oturtmak ve kişisel önemi abartmak sonucu oluşur.
Örneğin sevdiğiniz kişi (anneniz, sevgiliniz) sizi aramadı. Burada tetiklenen varsayımlar, “benden sıkıldı, kurtulmak istiyor, bana kızgın” diye başlar ve “ben değersizim” e kadar uzanan bir sürü varsayım silsilesi ile kendimize yeni zehirli anlaşmalar yapmamıza neden olur. Oysa yukarıdaki durumda bir sürü başka varsayım da mümkündür: “düşünmek istiyor, zaman istiyor, böylesi en iyiysi, yalnız kalmaya ihtiyacı vardır, benim dışımda bir sorunu vardır, bana kıymet vermiyorsa kendi bilir, canı isterse” … Yine de en iyisi hiç varsayıomda bulunmamaktır. Çünkü evrenin merkezi biz değiliz.
Hayvanlar, hataları yüzünden ceza çekerler, ama sadece bir kez… İnsansa, her olumsuz algıladığı durumda, geçmiş hatalarını kendine hatırlatarak yeniden yeniden ceza çeker ve kendini suçlar. Zaten Toltekler de “kendine acımanın” altını kazıdıklarında, “kendine aşırı önem vermeyi” bulmuşlardır. 
Alıntıdır...

Evlilikler ve ilişki üzerine (Çoğu kişinin kendini görebileceği) kısa bir FARKINDALIK. -P’taah-


İki insan evlilik ya da benzeri bir ilişki içinde bir araya geldiklerinde ve sadakat yemini ettiklerinde, daha sonra bu sadakat, çoğunlukla suçluluk veya görev duygusuyla sürdürülür. Görevin nasıl ağır bir yük,nasıl bir içerleme nedeni haline geldiğini daha önce de söylemiştik. Öyleyse, söyleyeceğimiz, bir ilişkinin gerçekten yürekten geldiği zaman sevinç yolu olacağıdır. Bir ilişki sorunlu bir bağ haline geldiği ve orada artık gerçekten gönül bulunmadığı zaman, bu sadece cinselliğe değil, tüm veçhelere yansır. Cinselliğinizi Nasıl kullandığınıza bakın. Cinselliği iç sıkıntısından kurtulmak için mi?, hayatınız artık heyecandan yoksun olduğu için bir heyecan yaratmak niyetiyle mi kullanıyorsunuz; yoksa onu, çekiciliğinizden, yani bir başkasının ilgisine, sevgisine ya da sizi arzulamasına ne kadar layık olduğunuzdan kuşku duyuduğunuz için bir kanıt arama niyetiyle mi kullanıyorsunuz -ne dediğimiz anlıyor musunuz? Bu o zaman gerçekten gönülden gelen bir sevinç ifadesi değildir, bu korkudan gelmektedir. Söyleyeceğimiz, Nedenine bakmanızdır. Daima Nedenine bakmanız. Ve biliyor musunuz,Gerçekten, kaç kişiyi Sevebileceğiniz konusunda bir sınır Yoktur. Bakın, cinsellikten konuştuğumuz zaman dipte, derinde yatan pek çok mesele vardır. İki insan arasında gerçek bir bağ olduğu zaman, bunun görevle bir ilgisi yoktur. İnsanlar BENLİK ile gerçekten uyum içinde oldukları zaman, kıskançlık Yoktur ve hiçbir kişi bir diğerini sahiplenmez. Sahiplenici olduğunuz zaman bu, kaybetmekten dehşet duyduğunuz anlamına gelir, anlıyor musunuz? Biz insanlığın her şeyi bir yana atıp her kimle ve her nasıl olursa olsun mümkün olduğunca çok cinsel deneyim yaşamasını asla teşvik ediyor değiliz. Sizden istediğimiz, cinselliğiniz konusunda size Sevinç, mutluluk getirmeyen, sizi doyumsuz bırakan şeyin ne olduğuna bakmanızdır -çünkü siz Kim olduğunuzun ayırdında değilsiniz.
Siz kendinizi bile ölünceye kadar sevemezken, bir kimseyi ölünceye dek seveceğinize dair yemin ettiğinizde pek de gerçekçi davranmıyorsunuz. Aslında hepinizin yapmakta olduğu şey kendinizi ölünceye dek sevmemektir.
Soru: Yeminler alınıp verildikten sonra, eğer sizi bir şeyin kısıtlamakta olduğunu hissederseniz, bu bir şeylerin yolunda olmadığının işareti sayılmalı mıdır?
P’taah: Tabii, fakat genellikle, kısıtlayan şeyin ne olduğunu anlamak için Dışa DEĞİL, Kendi İÇinize bakmak gerekir. Çünkü sizi kısıtlayan sadece bir tek şey olabilir ki O da SİZsiniz. Bir başkası ile olan ilişkinizde kendinizi kısıtlanmış hissettiğiniz zaman, kendi içinizdeki kısıtlamalara bakmalısınız, çünkü bu bir birlikte-yaratımdır. Durumu açık ve seçik olarak gördüğünüzden emin olursanız ve bu durum size doyum vermiyorsa, o zaman şöyle diyebilirsiniz: ”SEvgili, artık birlikte olmamamızın vakti geldi,” veya ”Senin, durumu kendi yönünden gözden geçirmenin vaktidir.” Anlıyor musunuz? Durumu açık seçik görebilmeniz, sorumluluk alabilmeniz için görüş alışverişi, iletişim gereklidir. Durumu sizinyarattığınızı bilmek gerek, ve eğer kendi hayatınızda kısıtlamaya yol açan bir kimse yaratmış iseniz, o zaman bilin ki, sevgili dost, Ne kadar sınırlı olduğunuzu gösteren bir aynayı kendi hayatınıza kendiniz sokmuşsunuzdur. Yine bilinmelidir ki, berraklık kazandığınız, uyum içine girdiğiniz zaman, o sınırlılığı yansıtacak herhangi bir kimseyi kendinize çekmeyeceksiniz. Anlıyor musunuz?
-P’taah-

24 Ocak 2013 Perşembe

Ben yokum.

Hristiyan değilim ne de musevi, ne müslüman ne de hindu, Budist, sufi ne de zen. Hiç bir dine ait değilim. Hiçbir din ya da kültür düzenine ait değilim. Ne doğu, ne batıdan geldim, ne deniz, ne de yerden çıktım.
Ne tabii, ne havai, ne de çeşitli maddelerden oluştum.
Ben yokum.
Ne bu dünyada varım, ne de öteki dünyada.
Ne Ademden, ne Havvadan, ne de başka bir başlangıc masalından çıktım.
Yerim yersiz, izim izsiz.
Ne vücut ne de ruhum.
Sevgiliye aitim.
İki dünyayı bir gördüm,
Bir onu çağırdım, bir onu bildim.
Önce, sonda, dışta, içte,
Sadece o,
nefes alan,
Ve nefes veren
İnsanım.
Mevlana

23 Ocak 2013 Çarşamba


1.GÖKKUŞAĞI RENKLERİNDE YİYİN Parlak renklerdeki meyve ve sebzeler, serbest radikallerle mücadele etmenizi sağlayacak antioksidanlar açısından da çok zengindir. Serbest radikaller cildimizdeki ve vücud…umuzdaki yaşlanmanın temel sebeplerinden biridir. Doğal sebze ve meyvelere beslenmenizde kocaman yer verin.
2.ŞEKERİ AZALTIN, DAHA AZALTIN, DAHA. Bir sürü işlemden geçirilmiş ve masamızda yer alan şekerin toksik ve geniş bir yelpazede hastalığa sebep olduğunu hepimiz biliyoruz. Cildi de daha çabuk yaşlandırdığını, kırışıklıklara sebep olduğunu da biliyor muydunuz? Şeker için meyve ve sebzelere başvurun, hem de yanında bir sürü antioksidan da ikramiyesi olsun:)
3.KURU FIRÇA İLE CİLDİNİZİ FIRÇALAYIN Gerçek kıla sahip bir fırça alın ve cildinizi henüz kuruyken ve banyo öncesinde haftada bir kere küçük ve yumuşak dairesel hareketlerle fırçalayın. Bu haftada birkaç kez yapacağınız basit uygulama, kan dolaşımınızı hızlandıracak ve cilt üzerindeki ölü hücrelerden arınmanızı sağlayacaktır. Parlak bir cildiniz olacağı garanti:)
4.YAĞ YİYİN VE BU KONUDA SEÇİCİ OLUN Nemli ve kırışıkları mümkün olabildiğince az bir cildimiz olması için-ve daha birçok nedenle-iyi yağlara ihtiyacımız var. Hindistan cevizi yağı tüketin, avokado yiyin, somon balığı yiyin. Zeytinyağı yiyin hatta sabah aç karnına iki çorba kaşığı için, tabi taş bakı ve soğuk sıkma ise. İşlenmiş yağlardan ise kurtulun, uzaklaşın, aranıza mesafe koyun:) –Ayçiçeği, mısır, soya, kanola vb. Bunlar oksitlenmeye ve vücutta iltihaplanmaya yol açıyor ve hastalıklara davetiye çıkarıyorlar. Ve güzelliğinize de en ufak katkıları yok.
5. SAUNAYA GİRİN Terlemek bizim için güzel birşey. Oysa terlememek için terleme önleyici deodorantlar bile kullanıyoruz (Aman dikkat! İçeriğinde neler var, hiç baktınız mı?!?) Derimiz boşaltım sistemimizin organlarından birisi. Terleme de, nefes almasına yardımcı oluyor. Tıpkı kuru fırça ile fırçaladığımızda, ölü deriden kurtulup nefes alabildiği gibi.
6. EGZERSİZ YAPIN Kanınızın dolaşmasına bir tür egzersiz ile yardımcı olun. Cildinize renk getirecek, endorfin salgısını arttıracak ve kendine güven yüzünüzde mükemmel görünecektir. İster spor salonuna gidin, ister bol oksijenli bir yerde yürüyüş yapın. Başınızı dik tutun, bu anı yaşayın (geçmişi, geleceği bırakın) ve gülümseyin-harika görünüyorsunuz! Ve bugün yeni 2 madde ile devam ediyoruz:
7. YEŞİL İÇECEK İÇİN Yeşil içecek müthiş bir içecek! Yeşillikler Sizi alkali yapar ve vücutlardan toksinlerin atılmasına destek olur. İçine koyduğunuz yeşillik ya da yeşil sebzelerin faydaları da cabası. Hergün bir tane içmeyi alışkanlık haline getirin ve kendinizi nasıl bomba gibi hissedeceğinizi izleyin, bize de haber verin:)
8.CİLDİNİZİ GERÇEK YAĞLARLA BESLEYİN Toksik parfümlerden, içinde paraben ve katkı maddeleri içeren kremlerden kaçının. Vücudunuzu %100 saf yağlarla besleyin: hindistan cevizi yağı, jojoba yağı gibi. Vücudunuza sürdüğünüz kremlerin %60′a kadar vücudunuzca emildiğini unutmayın. Haftasonu geldi, yaşasın! Bu seride Katrine van Wyk’ın bir yazısından faydalanılmıştır
Alıntı. Kundo

21 Ocak 2013 Pazartesi


OSHO *** Gerçekle KALMAK ***


Neden çabasızca bilemeyesin? Neden herhangi bir sorun olsun? Sen varsın, var olduğunu biliyorsun… O zaman neden kim olduğunu bilemiyorsun? Nereyi ıskalıyorsun? Bilinçlisin. Bilinçli olduğunun bilincindesin. Orada bir yaşam var; canlısın.
Neden kim olduğunun farkında değilsin? Engel olan ne? Seni bu temel kendini bilişten alıkoyan ne? Engeli anlayabilirsen, engel büyük bir kolaylıkla çözülebilir. Demek ki asıl sorun insanın kendini nasıl bileceği değil. Asıl sorun nasıl olup da kendini bilemediğin; böylesine açık bir gerçekliği, sana bunca yakın böylesine temel bir gerçeği nasıl ıskaladığın, nasıl görmemeye devam ettiğin.
Bir araç yaratmış olmalısın; aksi halde insanın kendinden kaçması güçtür. Duvarlar yaratmış olmalısın; bir anlamda kendini kandırıyorsun. O zaman insanın kendinden kaçmak, kendini bilememek için kullandığı hile nedir? O hileyi anlamıyorsan, ne yaparsan yap hiçbir faydası olmaz… Çünkü hile kalır ve sen insanın kendini nasıl bileceğini, gerçeği nasıl bileceğini, gerçekliği nasıl bileceğini sormaya devam edersin ve sonuç olarak engellerin kalmasına yardım etmiş olursun. Engel yaratmaya devam edersin; bu yüzden, ne yaparsan yap hiçbir faydası olmaz.
Aslında, insanın kendini bilmesi için olumlu hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Yalnızca olumsuz bir şeye ihtiyaç vardır. Bir açıdan, kendi inşa ettiğin engeli yıkman yeterlidir. O engel orada olmadığı an bileceksin…
OSHO

20 Ocak 2013 Pazar

Paylaşmak için özel bir gün veya anlamlı bir gün olması gerekmez.

18 Ocak 2013 Cuma



ŞEMS DER Kİ…
Eğer hala KIZIYORSAN,
Kendin ile olan kavgan bitmemiş demektir.
Eğer hala KIRILIYORSAN,
Gönül evinin tuğlaları pekişmemiş demektir.
Eğer hala KINIYORSAN,
Düşüncelerin yeterince berraklaşmamış demektir.
Eğer hala KARŞILIKSIZ SEVMİYOR ve SEVGİNDE AYRIM YAPIYORSAN,
Hala akıl ve mantığını kullanıyor, içindeki sevginin boyutlanmasına engel oluyorsun demektir.
Eğer hala ” BEN ” demekten vazgeçmiyorsan,
…Dizginlerin hala nefsinin elinde ve sen bu esarete boyun eğiyorsun demektir.
VE EĞER HALA ” ŞİKAYET ” EDİYORSAN, HAKİKATİ GÖREMİYORSUN DEMEKTİR!

17 Ocak 2013 Perşembe


vazgeçmeyin


İşler kötü gittiğinde, ki bazen gidecektir,
Tırmandığınız yol size çok dik geldiğinde,
Elinizdeki para az, borçlarınız çok olduğunda,
Gülümsemek isteyip, iç çektiğinizde,
Biraz daha endişe, sizi daha da kötü yaptığında,
Gerekirse dinlenin, ama vazgeçmeyin.
Hayatın dönemeçleri olduğunu
Öğreniriz hepimizin zamanla,
Ve birçok başarısızlık tersine döner,
Sonuna kadar dayanıp, kazandığınızda;
Vazgeçmeyin adımlarınız ne kadar ağırlaşsa da,
Esecek bir rüzgarla başarıya ulaşabilirsiniz.
Tersine döndürülmüş başarısızlıktır, başarı,
Gümüşe çalan şüphe bulutlarının altında,
Anlayamazsınız hedefinize ne kadar yakın olduğunuzu,
Çok uzak gibi görünürken, hemen yanı başınızda olabilir;
Öyleyse, devam edin mücadeleye, en kötü anınızda,
İşler kötü gidiyor gibi göründüğünde,
Vazgeçmemelisiniz.
-C. W. Longenecker-

Bu dünya üzerindeki her varlığın, her nesnenin bir ruhu vardır.


Tüm ruhlar tek bir ruha akar. Bu evrenin ruhudur. Kendi zihnini ve ruhunu beslediğin zaman, aslında evrenin ruhunu beslemiş olursun.Kendini daha iyi duruma getirdiğinde, etrafındaki herkesin yaşamlarını iyileştirmiş olursun….Çoğu insan ile hayalleri arasındaki engel başarısızlık korkusudur.
Başarısızlık, başarı için şarttır. Başarısızlık gelişmemizi sağlar. Her zaman cesur ve iyi ol, evren cesur olanın yanındadır. Hedef koyun. İrade gücünü açığa çıkardığında, kişisel dünyanın efendisi olursun. Böylece, hayatın seni savuran dönemeçlerinde, üstesinden gelemeyeceğin hiçbir engel kalmaz. İrade gücünün yoksunluğu, bir akıl hastalığıdır. İnsan böyle bir durum içerisindeyse, bundan bir an önce kurtulmalıdır. İrade gücü ve disiplin, güçlü karakterlere ve harika yaşamlara sahip olan kişilerin ana özellikleridir. Çelikten disiplin ile cesaret ve huzurun zenginleştirdiği bir karakter yarat. Hayal ettiğin şey ister maddi, isterse manevi zenginlikler olsun,içinde uyuyan irade gücü kaynaklarını geliştirdiğinde, tüm bunlara erişebilirsin.
Yaşamına, kendini kontrol etme becerisi ve disiplin katmak sana muazzam bir özgürlük duygusu verecektir. Çok fazla sayıda insan, kendi içgüdülerinin kölesidir. Tepkisel davranırlar, akıntı onları nereye götürürse oraya giderler. Zihninin efendisi olmak, düşüncelerini kontrol edebilme becerisi ile başlar. Tüm zayıf düşünceleri bir kenara atıp sadece olumlu ve iyi olan düşüncelere odaklanma becerisini geliştirdiğinde, pozitif ve iyi eylemler onların ardından gelecektir. Kısa süre sonra, olumlu ve iyi olan şeyler yaşamına girmeye başlar.Düşüncelerini kontrol ettiğinde, zihnini kontrol edebilirsin. Zihnini kontrol ettiğinde, yaşamını kontrol edersin. Yaşamını kontrol edebildiğinde, kaderinin efendisi olursun. Aynı anda iki ayrı düşünce bir arada bulunamayacağı için, negatif düşünceler aklımıza üşüştüğünde, önceden bir kenara not ettiğimiz keyifli anılarımızı düşünerek, negatif olanın yerine pozitifi geçirebiliriz.Zihnini umut sözcükleriyle doldurduğunda, umut dolu, neşe sözcükleriyle doldurduğunda neşeli, nezaket sözcükleriyle doldurduğunda nazik, cesaret sözcükleriyle doldurduğunda cesur olursun. Kelimeler güçlüdür.
Çoğu kimse gerçekten neyi istediğini ve bunu nasıl elde edebileceğini anladığında artık çok geç olmuştur. “Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse” deyişi bunu çok güzel özetler.Zaman, senin en değerli varlığındır. Zamanı erken yaşlardan itibaren akıllıca kullananlar zengin, üretken ve tatmin edici bir yaşamla ödüllendirilirler. Zamanı kontrol etmek, yaşamı kontrol etmektir. Teksas’ta da, Tokyo’da da yaşasak, hepimize sadece 24 saatlik günler verilmiştir. Kazananları kaybedenleri ayıran, zamanı kullanma şekilleridir.Gününü ve haftanı programlamak, yaşamının anlamlı ve huzurlu olmasını garantiler. Hayatta şu ana kadar sahip olduğumuz başarıları zamanımızın yüzde yirmisini kullanarak elde etmişizdir. Zamanı daha verimli kullandığımızda, elde ettiğimiz başarıları kat be kat arttırabiliriz.
Zamanımız söz konusu ise, acımasız olabilmeli, “hayır” demeyi öğrenmeliyiz. Yaşamını önemsiz şeylerden arındırırsan, görkemli mucizelerden keyif almak için daha fazla zamanın olacaktır.Bazı insanlar başkalarının hatalarından da birşeyler öğrenebilirler. Onlar akıllı kişilerdir. Bazıları da derslerin sadece kişisel deneyimlerden elde edileceğine inanırlar. Böylece gereksiz acı ve ıstırap çekerler.
Yaşayacak daha 500 yılın varmış gibi davranmayı bırak. Bir fidanın tohumunu ekmek için en iyi zaman 40 yıl öncesiydi; en iyi ikinci zaman ise bugündür. Hergün son günmüş gibi dolu dolu yaşa.Evin ne kadar büyük, araban ne kadar gösterişli olursa olsun, yaşamının sonunda yanında götüreceğin sadece vicdanın ve elde ettiğin tekamüldür. Vicdanının sesini dinlemeye alış;o sana neyin doğru olduğunu söyleyecektir.
Nazik ol. Hergün karşılıksız bir iyilik yapmaya çalış. Yaşam kaliteni, yaşama yaptığın katkılar belirleyecektir. “Sana gül veren elde hep biraz koku kalır.” Başkalarının yaşamlarını iyileştirmek için çalışırsan, dolaylı olarak kendi yaşamını da iyileştirirsin. Hergün iyilik yapma alışkanlığını edinirsen, yaşamın çok daha zengin ve anlamlı hale gelir, her gününe kutsallık ve yücelik katmış olursun.
İyimser ol. Bardağın dolu kısmını gör. Mutluluğu dışarıda değil, kendi içinde ara. Çevremiz bizi mutlu edebilecek şeylerle dolu olduğu halde, onların farkına varamayabiliriz, onların varlığı bize mutluluk vermeyebilir. Mutluluğu içimizde aramak, bir bardak çayın bize keyif vermesi gibi bir şeydir.Yaşamının anlamını bulmaya çalış. Her insan dünyaya kendine has özel bir yetenekle gelmiştir. Yapabileceğin en soylu davranış, başkalarına birşeyler vermektir. Bu, ruhunu zincirlerinden kurtarma sürecidir. Bu, bencilliğinden uzaklaşmak ve daha üstün bir amaca odaklanmaktır. Gerçek anlamda mutlu ve doyurucu bir yaşam, ancak “anı yaşamak” adı verilen süreçle mümkündür. Her günün sana sunduğu özel anların tadını çıkar. Çünkü sahip olduğun tek şey “bugün ve şu an”dır.
=Ferrarisini Satan Bilge=

16 Ocak 2013 Çarşamba


Altın Kurallarla Altın Zamanlar”
Altın Gün:
Günlük plana ”Altın Gün” adını vererek başlıyoruz…
Mutlaka günlük plan yaparak güne başlayın… Günlük plan yapmanın verimliliğini kısa zaman sonra farkedeceksiniz…
İlk önce yapılacaklar listesi hazırlayın. Yapılacaklar listesinde önemli olan; sıralamayı öncelik sırasına göre kodlamanız.
Acil işler için; KIRMIZI
Önemli ama acil olmayan işler için; MAVİ
Aciliyeti ve pek de önemli olmayan işler için; YEŞİL
”Hiç bir iş önemsiz değildir.” düşüncesini unutmadan da önemsiz işler için; SARI rengini verebileceğiniz gibi harflerle, rakamlarla ve renklerle de kategorilere ayırabilirsiniz. Bu işlerinizi oyun gibi görmenize ve sıkılmamanıza yarar… Ben renkleri tercih ettim.
Birinci sıradaki KIRMIZI işi bitirdikten sonra MAVİYE, ikinci sıradaki MAVİYİ bitirdikten sonra YEŞİLE sonra da SARIYA geçmenin keyfini yaşarken bir yandan da hayatınızın günlük muhasebesini tutmuş olacaksınız… Bunu yaparken aslında zamanı iyi kullanmayı öğrenmiş olacaksınız… Unutmayın ki ”başarılı kişiler zamanı iyi kullandıkları için başarılı olmuşlardır.”
Günlük plan; günü uzatmak değil, kısaltmak içindir… Günün sonunda bakacaksınız ki kendinize ve sevdiklerinize ayıracağınız bir zaman dilimi kalıyor… İşte o zaman dilimine ben; ”ALTIN ZAMAN” diyorum… Onun değerini de yine sizlere bırakıyorum…
Altın zamanların ve altın kuralların bir diğerinde buluşmak ümidiyle ”Melekler Yüreğinizden Öpsün”
Sabiha Rana

15 Ocak 2013 Salı


Ve biz ‘bunlar benim düşüncelerim’ deriz.Ama hisset onlar gerçekten sana mı ait? ‘Benim’ diyebilir misin?
Ne kadar çok hissedersen,onların sana ait olduğunu söylemen o kadar az mümkün olur.
Onların hepsi ödünç alınmıştır,hepsi dışarıdan gelmiştir.Onlar sana gelmiştir ama sana ait değildir..Yalnızca birikmiş toz.
Bu düşüncenin sana nereden geldiğini bilmesen bile,hiçbir düşünce sana ait değildi…r.
Belki çabalarsan bu düşüncenin sana nereden geldiğini bulabilirsin.Yalnızca içsel sessizlik sana aittir.Onu sana kimse vermemiştir.Sen onunla doğdun ve onunla öleceksin.
Düşünceler sana verilmiştir,sen onlara göre koşullanmışsın…
Osho

13 Ocak 2013 Pazar

Hayatta en çok yaşanan 20 pişmanlık şöyle:

525513_3006708923155_1817007504_n[1]
yaptığınız veya yapmadığınız kimi şeyler için hayatta en az bir kere de olsa pişmanlık duyduğunuz olmuştur.
Sebepler çok çeşitli olsa da, Britanya’da yapılan yeni bir araştırmanın sonuçlarna göre hayatta en çok yaşanan 20 pişmanlık şöyle:
Daha çok seyahat etmeme ve dünyada daha çok yer görmemek.
Geçmişten daha çok arkadaşla görüşmemek.
Çok az egzersiz yapmak.
Yeterli para biriktirmemek.
Sigara içmek.
Daha sıkı ders çalışmamak.
Kariyer seçimi.
Yanlış partner seçimiyle kaybolan yıllar.
Sağlıksız beslenme.
Dede ve nineler ölmeden önce onlara hayatlarıyla ilgili daha çok soru sormamak.
Yabancı bir dili düzgün bir şekilde öğrenmemek.
Aile ve arkadaşlarla yeterli zaman geçirmemek.
Ölmeden bir akrabaya sevdiğini söylememek.
Çok fazla alkol tüketmek.
Hayat zorluğunu bir kez üstlenmemek.
Bir müzik aletini çalmayı düzgün şekilde öğrenmemek.
Bir arkadaşa aşık olup bir şeyleri onarmamak.
Öğrenim hayatında yanlış konuları seçmek.
Bir zorbaya karşı koymamak.
Öğrenim hayatına bir yıl ara vermek.


11 Ocak 2013 Cuma


Verebildiklerimiz kadar insanız


Zaman hızla akıp gidiyor. İnsan hayatı çok kısa. Hiç bir şeyi geciktirmeye gelmiyor. Bir de bakıyorsunuz, iş işten geçivermiş. Geç kalmışınız. Üstelik bu durum, hiç de öyle işe ya da derse geç kalmaya benzemiyor. Çünkü çoğu gecikmelerin telafisi olmuyor, olamıyor. Yarını yok bu işin Ne yapacaksak bugünden yapılmalı, yarına yarınlara bırakmamalıyız.
Gülleri düşünün, budandıkça gürleşen. Ağaçları düşünün, budanmayı bekleyen ve her bahar yeniden filizlenen, büyüyen. Ama ağaçların, güllerin budama mevsimi vardır. Ancak o zaman budanırlarsa, dallanır, budaklanır, daha gürleşir. Mevsimi kaçırırsanız eğer, tersine döner her şey. Vermeleri yarına bırakmayın. Gün gelir o sakladıklarınız size yaramaz.
İnsanların sıkıntılarına katlanmak, güzel ahlakın belirtisidir. Vermenin ve iyilikte bulunmanın en büyük ödülü,kalbinize verdiği hazdır, mutluluktur. Bu huzuru tatma adına yapılan bencillik bile güzeldir. En güzel dua, dil ile değil el ile yapılandır. Asıl olan, hayattan yalnızca almak değil, aldıklarımız karşılığında sizin de bir şeyler vermenizdir. Veren, başkasına yardım eden yükselir. Vermeyen,, başkasına yük olan alçalır. Önemli olan açık yüreklilikle ve sevgi ile vermektir. Mutluluk adına bir eylemde bulunmaktır. Verebildiklerimiz kadar insanız. Veremediklerimiz safralarımız. Atalım o fazlalıkları , hafifleyelim biraz. Aslında bilmeliyiz ki verilen şey eksilmez. Belki de kemikleşen, taşlaşan fazlalıklar, tortular, paslar gider üzerimizden Geriye kalanlar daha berraktır, daha huzur vericidir.


10 Ocak 2013 Perşembe


Aşkın Metafiziği-Artur Schopenhaure

Farklılıklara rağmen sevmek ne zordur bilir misiniz?
Aynı olanla çabuk kaynaşır, hızla sarmaş dolaş oluruz. Çünkü benzerinde kendi yansımanı görmek kolaydır. 


Aynı filmleri izleyip, aynı kitapları okuduğunuzla, aynı müziği dinlediğinizle paylaşımınız da çoktur ve onunla arkadaş olabilmek bundan dolayı da daha kısa süre alır...


Sevgi üretmek de zor değildir, benzerler arasında. Çünkü; karşında gördüğün zaten kendinden izler taşır, sana benzer ve insanoğlu en fazla kendini sevdiğinden ötürü de, bir benzerini de kolay sever...


Zamanla fark edersiniz ki; aslında benzer olduğunuzu düşündükleriniz bile sizden çok farklıdır ...
Benzemez birinin ne yüzündeki ışık, ne parmak ucundaki iz ötekine... 
Benzemez aslında bir diğerindeki ne bir çizgi, ne de bir kırışık bir diğerine...
Benzemeyiz hiç birimiz, kardeş de olsak, aynı kandan da birbirimize...


Aynı şeyler de olsa bizi ilgilendiren; sonra sonra görürüz ki, ilgi duyma nedenlerimiz ayrıdır... 
Aynı filmi izlediğinizde ikinizde beğenseniz de; haz alma sebepleriniz farklıdır...
Aynı resme bakmaktan keyif alırsınız; ancak gördükleriniz, algıladıklarınız, hissettikleriniz ve o resmin size çağrıştırdıkları ve kattıkları ile benzerinize verdikleri başkadır...


Çünkü: Dünya yüzeyine serpiştirilmiş altı milyar nüfusun tamamı her açıdan farklıdır...
Duygu, algılayış, düşünce yapısı, değerler, yaşanmışlıklar, hisler, beklentiler, idealler, sevindikleri, mutsuz oldukları, kaşı, gözü, gülüşü, bakışı, parmak izi farklıdır...


Ve siz de tam da bu farkların en fazla olduğuna, tutar aşık olursunuz...
Belki de zaten bu farklılıklardır aşık olma da ki ana sebebimizdir... 
Siz ne dersiniz?


Farklar çekime neden olur. Aynınızla beraberlik istemezsiniz. Çünkü bir benzeriniz sizi pekala yansıtsa da; tamamlayamaz. Aşk ise; bütünlenme itkisidir...


Bir bilimsel teoriye göre: İlkel bazda, var oluşun devamlılığı için üreme güdüsünün tetiklenmesi uyarınca kimyasal bazda kanımıza enjekte edilen farklı hormonların etkisinde geçirilen sürece; aşk denir. 


Bundan ötürü de sizi tamamlayacak olan, eksik bulduğunuz özelliklerinizi gidereceği güdüsüyle biolojik olarak yöneldiğiniz fiziksel, ruhsal ve duygusal kutbunuz olanı çeker ve onun tarafından da çekilirsiniz.


Farklılıklardır; soyu çeşitlendiren, dünyayı renkli ve benzersiz kılan...
Kendini tekrar eden hiç bir varlık gelişim kaydedemez. Varoluşun mükemmeliyete doğru taşınabilmesi içinse gelişim gerek şarttır. Çeşitlilik ve farklılık olmaksızın da, gelişim mümkün olamaz.


Aşkta da, farklılıklar maksimumda olduğunda; aşık olunan gözde büyür, ulaşılmaz gibi gözükür ve bu yönelim tutkuya dönüşür. Erişilebilirliği hissedildiğinde, çoğunlukla düşüş trendine giren hislerimizin de sebebi ekseriyetle budur. 


Çünkü kolay erişilebilir olan zayıf; zayıf olan soyun devamlılığı için kalitesiz olandır. Evrimsel bazda bakıldığında, en çok yorularak elde edilen av; aynı zaman da en güçlü yapıya sahip olan soydandır. Güçlü olan o dur, hayatta var kalabilecek de olan o olacaktır. Canlı soyunun devamlılığında da, asıl olan budur.

Aşkın Metafiziği-Artur Schopenhaure


Kendinizi Olumsuz Olarak Yargılamaktan Nasıl Kurtulursunuz?


Birçok insan, başarılı olan kişilerin kendileri hakkında daima iyi hissettikleri, güvensizlik ve kendinden emin olmama gibi sorunları hiç yaşamadıkları yanılgısına sahiptir. Çok başarılı, yaptıklarıyla kendilerini herkese hayran bırakan birçok danışanım oldu ve onların da kendilerine karşı ne kadar acımasız olabildiklerini gördüm. Kendileriyle ilgili pek çok kötü düşünceye sahip olmalarına rağmen, kıskanılacak bir yaşam sürmeyi başarıyorlardı. Ancak kendileri hakkındaki olumsuz hisleriyle dış dünyadaki başarıları arasındaki kopukluk, onları daha huzurlu ve daha tatmin edici bir yaşam sağlayacak değişimler gerçekleştirmekten alıkoyuyor. Bu nedenle değişim onlara kendini dayatana kadar hareketsiz kalıyor ve karşılarına çıkan hemen her krizde yıkılıyorlar.
Kendini olumsuz yargılamanın yıkıcı gücü
Ne kadar başarılı olursak olalım, ne kadar mutlu görünürsek görünelim, hepimiz kendimizle ilgili bazı olumsuz yargılara sahibizdir. Bu olumsuz yargılar bizim hayatımızı daha iyiye doğru değiştirmemiz için gerekli olan gücü keşfetmekten bizi alıkoyar. Ancak daha olumlu düşünce kalıplarına geçtiğimiz zaman, krizler yıkıcı olmaktan çıkar ve tutkulara ve iç kaynaklara yönelmek çok daha kolay olur ve güvenle ilerlersiniz.

Olumlu düşünce gerçekten de güçlüdür ancak kendinize gerçekçi olmayan hedefler koymayın ve yıllardır etkisinde olduğunuz düşünce alışkanlıklarını hemen değiştirebileceğinizi düşünmeyin. Burada amaç, bu kendini yargılamalara bir anlam yüklemekten vazgeçmektir. Çünkü ancak onları dikkate aldığınızda onlar sizi aşağı doğru çekmeyi becerebilirler. Farkındalık alıştırmasıyla kendinizi ne zaman alaşağı ettiğinizi fark etmeyi öğrenebilir ve kendini eleştirme alışkanlığınızı değiştirmeye başlayabilirsiniz.
Aklınızda dönüp duran hikâyeler
Çoğu zaman, akılcı tarafınız gerçeği çarpıtma eğilimindedir. Sadece “Ben utangacım” demek yerine akıl şöyle düşünceler üretir: “Ben utangacım ve bu yüzden hiç bir zaman sevgili bulamayacağım. Utangaçlığım beni sevimsiz kılıyor” Aynı şekilde dışa dönük bir kimsenin de aklında onu güçsüz düşüren şu tür bir hikâye olabilir: “Ben dışadönüğüm. Annem bu yönümden hiçbir zaman hoşlanmadı ve bu durum kardeşlerimi de utandırmışa benziyor. Belki de birçok zaman kendimi küçük düşürdüm. Diğer insanlarla iletişim kurmaya fazla istekliyim. Bu da duygusal olarak onlara muhtaçmışım gibi algılanmama ve bu insanların bana yukarıdan bakmasına neden oluyor.” Kendinizi sağlıksız bir şekilde olumsuz yargılara boğduğunuzun farkında olmayabilirsiniz bile.

Kendinizle ilgili olumsuz yargılamalara yeni bir bakış açısı ile bakmak
Farkındalık ve kendini keşfetme alıştırmalarıyla, olumsuz yargıları nötr hale getirebilir hatta onları olumluya çevirebilirsiniz. Kendinize odaklı olmak ve iç çatışmalarınıza odaklanmak bencilce gelebilir ancak zaman zaman dikkatinizi kendinize ve kendi ihtiyaçlarınıza yöneltmek çok önemlidir. Eğer kendinizi “duygusuz” hissediyorsanız bu özelliği “cesur” veya “girişken” olarak yeniden tanımlayabilirsiniz. Eğer kendinizi “güçsüz” buluyorsanız, bir de kendinize “diğerlerinin duygularına duyarlı” biri olarak bakmayı deneyin.

Şimdi size “Wise Mind, Open Mind” kitabımdan olumsuz yargılarınıza yeni bir açıdan bakmanızı sağlayacak bazı aşamaları paylaşmak istiyorum.
1. Yargıyı tespit edin ve etiketleyin. Ona “samimiyetsiz” ya da “insanları memnun etmeye çalışan” gibi basit isimler verin.
2. Yargının kalitesini keşfedin. Kendinize “Bu yargı şu an benim kendimi nasıl hissetmemi sağlıyor?” diye sorun. Örneğin beni utanmış, kızgın ya da suçlu mu hissettiriyor? Bu duygunun size iyi gelip gelmediğine veya huzurunuzu kaçırıp kaçırmadığına dikkat edin.
3. Bu huzursuz edici düşünce ya da his için bir çare bulun. Kendinize “Daha farklı bir şekilde düşünebilir miyim veya hissedebilir miyim?” “Hangi his veya düşünce beni bu sağlıksız düşünce durumundan çıkarırdı?” gibi sorular sorun.
4. Yeni bir düşünce, his veya imge oluşturun ve onu sıkıca tutun. Onu gözünüzde canlandırın ve vücudunuzda hissedin. Rahatlama, heyecan veya tamamlanma gibi hislere kendinizi bırakın.
5. Bir değişim yaşayıp yaşamadığınızı değerlendirin. Kendinize “Bana iyi gelmeyen o histen, düşünceden uzaklaşıp olumsuz yargılamayı bir kenara bırakabildim mi?” diye sorun. Eğer yapabildiyseniz, çare olarak bulduğunuz yeni hislerin, düşüncelerin tadını çıkarın. Eğer olmadıysa, geriye dönün 1. maddeden 4. maddeye kadar her şeyi tekrarlayın.

Hiçbir zaman tam olarak kendinizle ilgili olumsuz yargılardan kurtulamayabilirsiniz. Ancak onların üzerinizdeki etkisini azaltabilir, onlardan bir şeyler öğrenebilir ya da onları dönüştürebilirsiniz. Böylece daha fazla sizin huzurunuzu kaçıramazlar ve sizin için bir engel olmaktan çıkarlar. Olumsuz yargılarınızdan kurtulduğunuzda gizli bir hazine karşınıza çıkacak. İçinizde saklı kalmış yönlerinizin farkına varacaksınız. Farkındalık sayesinde, bu yönlerinizin size ilham verdiğini ve sizi canlandırdığını keşfedebilirsiniz.
Yazan: Ronald ALEXANDER

7 Ocak 2013 Pazartesi


Endişeli misiniz?


Sık sık “eğer … olursa, ne olur?” diye düşünüyor musunuz? Eğer öyleyse siz, kendini gelecekteki hayali bir duruma projekte eden ve korku yaratan zihninizle özdeşleşmişsinizdir.
Sizin böyle bir durumla başa çıkmanızın hiç bir yolu yoktur, çünkü o mevcut değildir. O zihinsel bir hayalettir.
Siz sadece şimdiki an’ı kabul ve tasdik ederek bu sağlığı ve yaşamı kemiren deliliği durdurabilirsiniz. Soluk alıp verişinizin farkında olun. Havanın bedeninize girip çıkışını hissedin. İçsel enerji alanınızı hissedin.
Zihnin hayali projeksiyonlarının tersine, gerçek yaşamda başa çıkmanız gereken tüm şey bu andır.
Kendinize gelecek yıl, yarın yada beş dakika sonra değil, şu anda hangi “soruna” sahip olduğunuzu sorun. Bu anda yolunda olmayan ne var?
Siz Şimdi ile daima başa çıkabilirsiniz, ama gelecekle asla başa çıkamazsınız, bunu yapmak zorunda da değilsiniz.
Ne önce, ne de sonra, ancak ona ihtiyacınız olduğu anda yanıt, güç, doğru eylem ya da kaynak ortaya çıkacaktır.”
(Eckhart Tolle)

6 Ocak 2013 Pazar


BAŞARABİLİRSİNİZ…..!!!!!

Hayat ZORDUR..Bu herkesçe bilinir.Ayağa kalktığınızda yere geri itilirsiniz.Düştüğünüzde ise üzerinize basarlar.Size vereceğim tavsiyeyi boş laflarla süslemeyeceğim.Bu bir SIR  değil.Tökezleyecek,düşecek,çelme yiyeceksiniz ve iki seksen yere kapaklanacaksınız.Ama bu her olduğunda yeniden ayağa kalkacaksınız.Gücünüz yettiğince hızla doğrulacaksınız.Bunu kaç kez yapmak zorunda kalırsanız kalın..Şunu asla unutmayın..”Başarı yere düştüğünüz her seferde bir kez daha ayağa kalkabilecek gücü kendinizde bulmanızdır..Hayata  tecrübesi bana birşey öğrettiyse o da hayatın kolay ve hiçbirşeyin de bedava olmadığıdır. Hayat zordur,gerçekten zordur,inanılmaz derecede zordur..Eğer kazanmaktansa daha sık kaybeden biriyseniz kimse size birşey vemez.Omuzlarınızı dikleştirip tüm zorlukları yenmek sizin elinizdedir.

Tüm o kötülüklerden,ahlaksızlıklardan ve adaletsizlikerden..

Şu an içinde bulunduğunuz durumdan daha fazlasını istiyorsanız.Bunu kanıtlayın.Yapacağınız işin en iyisi olmak istiyorsanız.Gidin bunu hak edin ve kazanın.Olmak istediğiniz yerin neresi olduğunu bildiğinizi,asla vazgeçmeyeceğinizi söylemenizi istiyorum ve oraya ulaşana dek ilerlemeye cabalamakdan..Çünkü hayatta kazananların sırrı budur!!

Sonuçta hepimiz başarılı olmak istiyoruz.Hepimiz kazanmak istiyoruz.Ve bu yarışın eninde sonunda kazananı oalcak.İşte orası KESİN!!

O zaman HAYDİ!!!

Zirveye TIRMANIN..

Daha hızlı KOŞUN…

Daha büyük hayaller KURUN…

Daha önce hiç yaşamadığınız kadar iyi YAŞAYIN..

BUNUN HEPSİ SİZİN İÇİNİZDE..BUNU BAŞARABİLİRSİNİZ!!BUNU KENDİNİZ İÇİN YAPIN..BUNU KENDİNİZE KANITLAYIN…

Alıntıdır…

Farkındalığınızı Artıracak 5 Kişisel Gelişim Kitabı Bir Ömür Nasıl Yaşanır? – İlber Ortaylı “Kendimi geliştirmek istiyoru...