26 Şubat 2014 Çarşamba

Hayatınızda Varolan Yoklar ve Varlar

Beklentiler ve istekler hayatınızda bir şeylerin yok olduğunu gösterir. Bütünleşmek için bu dünyadaysak elbette eksikliklerimiz, yoklarımız olacaktır. Önemli olan yok düşüncesini içselleştirip yaşam biçimimiz haline getirmemektir.
Hayatınızdaki Varlar ve Yoklar
Beklentiler ve istekler hayatınızda bir şeylerin yok olduğunu gösterir. Bütünleşmek için bu dünyadaysak elbette eksikliklerimiz, yoklarımız olacaktır. Önemli olan yok düşüncesini içselleştirip yaşam biçimimiz haline getirmemektir, ama o kadar çok yok bilincine alışmışız ki imkansız olarak gördüklerimizin gerçekleşmesini bile bir mucize olarak nitelendiriyoruz. İmkansız ve yok inancı yalnızca bize zarar veren düşüncelerimizdedir.
Bir yanımız eksikken bir yanımız tamamlayıcılarla doludur. Bu tamamlayıcılar, içimizdeki olumlu yönler olduğu gibi çevremizde karşılaştığımız her şey olabilir. Eksikliklerimizi tamamlar ve giderirler. İşimiz yoksa şayet bu eksikliğimizi giderecek yaratıcılığımız, yeteneklerimiz olduğu gibi bize yardımcı olacak arkadaşlarımız mevcuttur. Yani hayat aslında yoklarla değil varlarla dolu. Her şeyi yoktan var eden yaradan varken ve onun nefesi ile nefes bulmuşken, imkansızdan ve yoktan söz etmek ve buna inanmak olur mu?
Öyleyse sizi, kendinize getirecek karamsarlıktan sıyrılıp olumlu düşünmenizi sağlayacak bir egzersiz ile tanıştırmak istiyorum. Ne zaman umutsuzluğa düşecek olursanız kendinize bu egzersizi uygulayabilirsiniz.
Yok Yok – Var Var Egzersizi
1) Hayatınızda ‘yok’ olduğuna inandığınız her şeyi bir kağıda yazın.
2) Teker teker her birini, o konudaki ‘varları’ bulmak için inceleyin ve yazın.
3) Ve bu ‘varlar’ için şükretmeye odaklanın.
Para konusunda yokluk fikirlerinizi yazın.
- – - – - – - – - – - – - – - – - – - – - – -
Para konusunda hayatınızda var olan bir şeyler bulmaya çalışın ve yazın, ne kadar az olursa olsun:
- – - – - – - – - – - – - – - – - – - – - – -
Zaman konusunda yokluk fikirlerinizi yazın.
- – - – - – - – - – - – - – - – - – - – - – -
Zaman konusunda hayatınızda var olan bir şeyler bulmaya çalışın ve yazın, ne kadar az olursa olsun:
- – - – - – - – - – - – - – - – - – - – - – -
Saygı konusunda yokluk fikirlerinizi yazın.
- – - – - – - – - – - – - – - – - – - – - – -
Saygı konusunda hayatınızda var olan bir şeyler bulmaya çalışın ve yazın, ne kadar az olursa olsun:
- – - – - – - – - – - – - – - – - – - – - – -
Arkadaşlar konusunda yokluk fikirlerinizi yazın.
- – - – - – - – - – - – - – - – - – - – - – -
Arkadaşlar konusunda hayatınızda var olan bir şeyler bulmaya çalışın ve yazın, ne kadar az olursa olsun:
- – - – - – - – - – - – - – - – - – - – - – -
İş konusunda yokluk fikirlerinizi yazın.
- – - – - – - – - – - – - – - – - – - – - – -
İş konusunda hayatınızda var olan bir şeyler bulmaya çalışın ve yazın, ne kadar az olursa olsun:
- – - – - – - – - – - – - – - – - – - – - – -
Sağlık konusunda yokluk fikirlerinizi yazın.
- – - – - – - – - – - – - – - – - – - – - -
Sağlık konusunda hayatınızda var olan bir şeyler bulmaya çalışın ve yazın, ne kadar az olursa olsun:
- – - – - – - – - – - – - – - – - – - – - -
Burada temel konular verilmiş olup, sizden beklenen kendi hayatınızdaki yok olanları ele alıp her birine bu egzersizi uygulamanızdır. Şayet varları bulmakta zorlanıyorsanız, varları bulmaya istekli olun ve niyet edin. Size her an yardım etmeye hazır olan içinizdeki sese kulak verin. O sizi hayatınızdaki varları bulmak için yönlendirecektir.
Bu egzersizi yaparken bir önerim daha var.  Bunun sayesinde yoklarınızı varlara dönüştürüp çözüm bulmanız da kolaylaşacaktır. Örneğin; sağlık konusundaki yokluk fikirlerinizi yazıp sağlık konusunda varlarınızı da bulduktan sonra, sağlık konusunda her yok dediğiniz konuyla ilgili varlarınızı bulun. Bu uygulama, sorun olarak gördüğünüz konuyu çözmeniz için farklı bakış açıları kazandıracaktır.
Her istediğimize belki sahip olamayız ama yoklar içindeki varlara odaklandığımızda bu bize şükretmeyi öğretecektir. Şükretmenin verdiği olumlu enerjiler ile harekete geçme ve mücadele gücümüz artacak ve en önemlisi hayatımıza sevgi girecektir.
Yazar: Deniz Taşkın (İndigo dergisi)

24 Şubat 2014 Pazartesi

Kaynak Sensin



Bilgi ve bilge olan sensin..tüm evren sana bakıyor,senin kendine bakışınla şekilleniyor ve seni kaynak olarak alıyor..varoluş her an ’seni’ referans alıyor ve seninle genişliyor..durum böyle iken senin kendi içsel hazineni yadsıyıp kaynak için çevrene bakınman bir nevi kendi ‘aczini’ onaylamandır..kendini bulabilmen adına kendinin dışında bir bilgiye ve bilgeye başvurman kendi ‘eksikliğini ve yetersizliğini’ onaylaman ve tekrar tekrar yaratmandır..bunu fark’ediyormusun?..varoluş şimdi senden bu farkındalığı bekliyor!..
doğal olarak,içindeki hazineyi uyandırabilmen ve açığa çıkartabilmen adına birtakım tetikleyici bilgilere,kişilere ve yöntemlere ihtiyacın oldu..ve bu da zaman içerisinde sınırlı bir inanç kalıbı,gücünü dışarıya verme, kolaycı bir alışkanlık ve bir yataydan beslenme modeli haline geldi..ve belki artık o uyandırıcı etkisini yitirip daha da uyutucu, bağımlılaştırıcı ve sıkıcı bir hal almaya başladı..bunu fark’etmiyormusun? ama artık koltuk değneklerine ihtiyaç duymak zorunda değilsin çünkü özünde sağlıklı birisin..ihtiyaç,(geçici olarak) yalnızca hatalı bir algılamanın ürünüydü..(şimdi) bu döngüyü farketmen eşiği atlamanı sağlıyacaktır!
artık,temel yanılgı olan ‘iç ve dış’ ayrımınından sıyrılman,kendi içsel ‘biliş’ hazineni ortaya çıkarman gerekiyor ki, varoluşun sana özgü olan çeşnisi BÜTÜN içerisinde bilinçlice yerini alsın ve bütünü daha da renklendirsin ve çeşitlendirsin.Senden beklenen SEN olmandır ve bu öz’gürlüktür.
http://farkindalikatolyesi.blogcu.com/farkindalik_alg

21 Şubat 2014 Cuma

Bir Kitap Cafe'nin Hissettirdikleri

İşte yine başlıyor. Ayaklarım, ben ne olduğunu anlamadan yine o şirin kitap cafe'ye götürüyor beni. Bir süredir kendimi en huzurlu hissettiğim yer burası. Fırından çıkan taze kekin ve dumanı tüten kahvenin kokusu kitapların kokusuna karışıyor. Bu baş döndüren aroma, çocukluğumu hatırlatıyor bana. Masumiyeti, umudu hatırlatıyor. Bu acımasız dünyada, bir süreliğine bile olsa bir sığınak bulabileceğini gösterircesine insana.

Çocukken olaylara ve günlere renkler verirdim kafamda. Eğlenceli günler pembeydi. Okul günleriyse ilk başlarda koyu griydi. Alışınca ve arkadaşlarımı sevince sarı, mavi ve yeşil oldu sırasıyla. En sonunda da kırmızı.

Bu kitap cafe ise benim için gizemli bir mor. Bazen bej ve kahvenin tonlarıyla dans eden, yarı hüzünlü, ama hep umut dolu, canlı bir yer. Dinamik değil belki, ama nefes alıyor. O da içindeki kitaplarla, değişen ziyaretçileriyle birlikte değişiyor.

Burası hem şimdiki anın tüm gerçekliğiyle yaşandığı, hem geçmişin türlü tortularının kitapların sayfalarından taşarak havayı doldurduğu, hem de geleceğin ipuçlarını, tohumlarını taşıyan bir zaman odası gibi. Bir insan gibi, onun da ruh hali dalgalı. İçinde bulunan insanların enerjileriyle var oluyor adeta.

Fonda Rachmaninov çalıyor. Bu rüyadan hiç uyanmak istemiyorum. Belki de bu yüzden sürekli yeni kitaplar alıyorum, aldıklarımı okuyup bitirmeden. Zamanla yarışır gibi, sürekli yeni dünyalar keşfetmek istiyorum. Ne demiş Yunus Emre? "Hiçbir gemi, bizi bir kitap kadar uzağa götüremez." Çünkü yazarların ve okurların hayal güçlerinin sınırları yoktur...

Günes Demirel

19 Şubat 2014 Çarşamba

Neden Hasta Oluruz ?



Erkek ve dişiden gelen iki hücre birleştikten sonra, 4, 8, 16, 32… katları şeklinde çok hızla büyümeye başlar. Kök hücre şekillenip diğer vücut hücrelerine dönüşür ve cenin insan şeklini alır. Doğduktan sonra da 21 yaşına kadar hızla büyümeye devam eder. Yeni doğan bebek yaşama merhaba demiş, mutlu ve umutlu bir şekilde hayat yolunun kendine sunacaklarını deneyimlemek üzere hazırdır. Ne korkusu ne de hüznü vardır.
Ancak fiziksel büyüdükçe zihinsel ve duygusal büyümesi, çok gülen, neşeli, korkusuz, mutlu ve doğru sözlü olmanın olamayacağı ve bunların insanların yaşadığı toplumda kendisine zarar vereceği öğretisiyle yaralanır. Artık bitki ve hayvanlardan doğrudan elde edilen doğal besin ve içeceklerden değil, kimyasal katkı maddeleriyle zehirlenmiş yapay maddelerle hücrelerine kaynak gönderir olur. Bir de üstüne sübtil enerji dengesini bozan radyasyon ve kirli manyetik alan yaratan elektronik araçlar, aşırı çalışma, yorgunluk, stres ve moralsizlik eklenince, hücrelerin genetik yapısı tamamen bozulmaktadır.
Evrende her şey enerjidir. Evrendeki her şeyin özü kuant dediğimiz enerji zerrecikleridir. Gördüğümüz, algıladığımız canlı cansız her şey kuant dediğimiz enerji zerreciklerinin belli sayılarda yoğunlaşmasıdır.

Evren bir enerji okyanusudur. Nesneler arası boşluklar dediğimizde enerjidir. Sürekli titreşim halinde olan kuantlar özel programa organize olup şeyleri oluşturur. Vücuda gelen oluşumları biz isimlendiririz. Beş duyu ile algılayabildiklerimiz kadar, duygu ve düşüncelerde enerjidir. Onların titreşim sayılarının yoğunluğu, niteliğini ve kalitesini belirler.
Bizlerde belli titreşimlerin “kan-kemik-kas-sinir-doku vs.” birleşimi ile organize olmuş enerji varlıkları olduğumuz kadar bizi canlı kılan özel bir enerji sistemi ile donanmış durumdayız. Evrensel enerji ile sürekli bağlantıda olan ve ondan beslenen vücudumuzdaki enerji sistemimiz özgün bir yapı oluşturur.
Enerji akışımızı değiştiren, sekteye uğratan, hastalığa sebep olan unsurları incelediğimizde bunların; negatif düşünceler, zihinsel karışıklık, doğru nefes almama, düzensiz beslenme, hareketsizlik olduğunu görüyoruz. Ve böylece hastalığı bizim yarattığımız ortaya çıkıyor.
Hemen pozitif tarafından gözden geçirelim. “Eğer hastalığı biz yaratıyorsak o zaman tekrar yok edebilir, iyileştirebiliriz.”
alıntı

18 Şubat 2014 Salı

Kendinizi nasıl hafifletebilirsiniz?

Evrenin size sunduğu bütün güzellikleri, yenilikleri sevgiyle ve farkındalıkla hayatınıza katabilecek kadar boşalmanız, yüklerden, fazlalıklardan kurtulmanız mümkün.

 
kadin mutlu nefes mnk

Kendinizi nasıl hafifletebilirsiniz? Zihnin dağınık odalarını nasıl temizlersiniz?
Bu aralar kendimi, zihinsel ve duygusal bedenimde boşaltmaya çalışıyorum. Yaşam denilen oyunda zihnin kontrolü altındayken kendimizi hep eksik hissedip doldurmaya çalışan bizler için biraz anlamsız uygulama gibi görünüyor değil mi?

İlk olarak bir itirafla başlamalıyım: Bu çalışmaya başladığımda fark ettim ki ben tam bir koleksiyoncuymuşum. Sevdiklerimi biriktirmeyi, bana onlarla yaşadığım anları hatırlatacak anıları, düşünceleri, şarkıları hep depolamışım. Sırf bunlar olsa neyse, bir yığın gereksiz senaryolarım, keşkelerim, ya şöyle olsaydılarım da vardı.
Bu durumu fark ettiğimden beri kendimi boşaltmaya, bir gayret eski alışkanlıklarıma tutunmamaya, ihtiyaçlarımı depolamadan anda gidermeye, daha çok eylemde olmaya çalışıyorum.

Zihinsel ve duygusal bedenim böyle karışık olunca bir de baktım ki fiziksel bedenim üzerimde duran 4-5 kilo fazlam var. Bu kilolar da öyle az yiyerek, çok hareketle gidecek gibi değiller. Bu kiloların temsil ettikleri değerleri bulmak, vücudumun bana söylediklerini duymak, anlamak gerekti. Yoksa sorun düşününce çok basit değil mi? Az ye, çok hareket et, kilo ver. Ama eğer bu basit formül herhangi bir sebeple uygulanamıyorsa, o sebepleri bulup sistemden atmak gerektiğini fark ettim.

Nasıl hafifledim? 

Hafiflemek için ilk adımım üzerime aldığım gereksiz yüklerden kurtulmak oldu. Başkalarına ait olan işleri çözme gayretimi, geçmişe ait oyuncaklarımı; hayal kırıklıklarımı, kızgınlıklarımı, kırgınlıklarımı, incinmişliklerimi, kesin kurallarımı, önyargılarımı, korkularımı fark ettikçe bırakmaya başladım. Ödünç aldıklarımı iade ettim. Hiç kolay olmadı. Bunları paket edip zihnimden uzaklaştırdığımda ise kendimi olduğum yere ait hissetmemeye başladım. Hafifledikçe, özgürleşiyor, bulunduğum odanın duvarları yok oluyordu.

Herhangi bir konuda ustalaşmaya başladığımda ise mükemmeliyetçi yanım ortaya çıkıyor, sahiplendiği işleri delege etmek istemiyordu. En kalın duvarlar buradaydı. İşim zordu. Sürekli bahane üretiyordu. Hiçbir işin yapılış tarzını beğenmiyordu. Kimse çiçekleri onun gibi özenle vazoya koyamıyor, kimse domates çorbasını onun kadar lezzetli yapamıyor, kimse herhangi bir işi dogru düzgün yapamıyordu.

Bunun dışında bir de tam da bunun karşı ucunda duran başka bir ben vardı ki off asıl onun hareketsizliği bana fenalık getirmişti.

Bir ben ne kadar mükemmelin peşindeyse öbür ben de o kadar vurdum duymaz ve tembeldi. Yapmak yerine yapmamayı, bir işte ustalaşmadan hep yardım olmayı seçiyordu. Zihnimin asıl dağınıklığının sebebi buydu. Geçmişe ait her ne varsa; gerekli, gereksiz elinin altında olsun istiyordu. Asıl dağınıklığın, düzensizliğin, dengesizliğin sebebi bu tarafımdı.

Onun odasından ne çok koli topladım. En sonunda da erteleme, üşenme, bastırma, yorgunluk, amaçsızlık adı altında karşıma çıkan tembel beni kapı dışarı ettim.

Zihnimde ve duygu bedenimde boşaldıkça, hafifledikçe fark ettim ki, büyümem ve yeni zeminlere geçmem için evrenin bana sunduklarını kabul etmem gerekiyor. Sunulanları sevgiyle alabilmek içinse; yeni alanlara ihtiyacım var.

İşte bu sebeple ben boşaldıkça aslında genişlediğimi ve büyüdüğümü fark ettim. Yeni zeminlere geçmenin bu şekilde olduğunu idrak ettim.

Siz de eğer isterseniz yaza fiziksel bedeninizi hazırlarken zihinsel ve duygusal bedende de kendinizi hafifletebilirsiniz. Sizlerle bu alanda uyguladığım bir diyeti paylaşıyorum. Umarım hoşunuza gider.

Evrenin size sunduğu bütün güzellikleri, yenilikleri sevgiyle ve farkındalıkla hayatınıza katabilecek kadar boşalmanız, yüklerden, fazlalıklardan kurtulmanız dileğiyle...

Sevgiyle yazdım,
Saba Deniz
Yaşam koçu

İşte size farklı bir rejim tarifi... Bu sefer kilolardan önce sınırlarımızdan, korkularımızdan, öfkelerimizden, bedenimize hapsettiğimiz düşük frekanslı titreşimlerden kurtulacağız. 


HAFİFLEME REJİMİ PLANI

Sabah
Güne farkındalığı uyandırmak için 100 neşe nefesiyle başlayın. Ağızdan nefes alıp verin. Her nefeste karnınızı şişirin.
İzin ver farkındalığın bütün gün seninle olsun.

Kuşluk ve ikindi
Kendini geçmiş veya geleceği düşünürken yakaladığında: “ Bu düşünceler bana ait değil, zihnimin oyuncakları. Onları sevgiyle evrene teslim ediyorum. Ben anda ve şimdideyim. Huzuru, neşeyi, keyfi, çoşkuyu , aşkı, sevgiyi seçiyorum “ deyin.

Öğlen ve akşam 
Kendinizi alkali duygularla besleyin. Yani keyifte, neşede, çoşkuda, sevinçte, sevgide ve aşkta olun...

Bu diyetin alış veriş listesi için ufak bir hatırlatma...
Aradığınız alkali duyguların hepsini ''Anda Market''te bulabilirsiniz. Bu marketin adresi ise Evren...

17 Şubat 2014 Pazartesi

Eş Seçiminde Yapılan Yanlışlıklar



Doğrusu aşık olduğumuz bir insanla evlenmek güzel bir şeydir. Ancak bu iyi bir evlilik ilişkisine sahip olacağımızı garantilemez. Eş seçiminde sevgi son derece önemli ve gerekli olmakla birlikte yeterli değildir.
Bu nedenle eş seçimine karar verirken kişi hem kendini hem eş adayını iyice tanımaya çalışmalı ve değerlendirmelidir. Konu hem duygusal açıdan hem mantıksal açıdan enine boyuna iyice tartıp biçilmelidir.
Evleneceğimiz kişinin kim olduğuna karar vermek demek bundan sonraki uzun yaşam yolculuğunu kiminle yapmak istediğine karar vermek demektir. Bu nedenle eş seçimi kişinin hayatta vereceği en önemli kararlardan biridir. Eş seçiminde yanlış kararlar almak kişiyi mutsuz bir hayat yaşamakla yüz yüze getirebilir.
Doğrusu aşık olduğumuz bir insanla evlenmek güzel bir şeydir. Ancak bu iyi bir evlilik ilişkisine sahip olacağımızı garantilemez. Eş seçiminde sevgi son derece önemli ve gerekli olmakla birlikte yeterli değildir. Bu nedenle eş seçimine karar verirken kişi hem kendini hem eş adayını iyice tanımaya çalışmalı ve değerlendirmelidir. Konu hem duygusal açıdan hem mantıksal açıdan enine boyuna iyice tartıp biçilmelidir.
Evlilik terapisi seanslarında eşler daima ötekinin değişmesini talep ederler. Çünkü her şey ona göre eşinin başının altından çıkıyordur. Tabi öteki de berikinin düşündüğü gibi düşünüyor. Oysa kişinin iyi bir evlilik ilişkisine sahip olabilmesi için önce kendini iyi tanıması sonra da eş adayını tanıma safhasına geçmesi gerekir.
Peki eş seçimine karar vermeden önce kişi neler yapmalı:
Öncelikle evliliğe karar vermeden önce kişi kendini iyice tanımalıdır. Çünkü ben kiminle evleniyorum onunla anlaşabilecek miyim? şeklindeki sorulara vereceği cevaplar kişinin kendini tanımasına bağlıdır. Genelde kişinin evleneceği kişi üzerinde durması eş seçiminde yapılan hatalardan biridir. Kişi kendini tanıyıp tahlil etmediği için evleneceği eş adayı ile anlaşıp anlaşamayacağının cevabını sağlıklı bir şekilde veremez. Dolayısı ile kişi önce kendini tanımakla işe başlamalı gerçekten kendini tanımalıdır.
Gelgelelim işin en can alıcı noktası da burasıdır. Can alıcıdır çünkü kişinin kendini tanıması ilişki karşısındaki eş adayını tanımaktan çok daha zordur. En genel anlamı ile kişinin kendini tanıması farkındalıktır. Aile ortamında, iş yaşamında, ikili ilişkilerde kendimle olan ilişkilerimde nasıl biriyim sorusuna cevap bulunmasıdır.
Bu soruya cevap bulunması kesinlikle kişinin kendi içinde zaman zaman yüreğinin burkulacağı, zaman zaman sevinç ve coşku duyacağı uzun ve yorucu bir iç yolculuğa çıkması demektir. Bu yolculukta kişinin anne karnından başlayarak çocukluk döneminde şekillenen kendi duygusal kalıplarını farketmesi, hissetmesi ve ayırt etmesi gerekir. Bu kalıplara örnek olarak korku, nefret, öfke, sevinç, coşku vb. duyguları verebiliriz. Kişi ancak bu şekilde zayıf ve güçlü yönlerini görebilir.
Kişinin kendini tanıma yolculuğunda şu iki yanlışı yapma potansiyeli daima vardır. Kendi benliğini olduğu gibi göremeyip şişirme. Bu durumda kişi en iyi evliliği en iyi kariyeri ister. Bununda hayal kırıklığı ile sonuçlanma olasılığı oldukça yüksektir. Diğer taraftan kendini olduğundan değersiz görebilir ki bu da kendine güvenmemesine ikili ilişkilerde olumsuz yaşantısal deneyimlere zemin hazırlar.
Kısacası kişi önce kendini tanımalı ve benim önceliklerim neler diyebilmeli ve önceliklerini belirlemelidir. Bu konularda farkındalık geliştirmelidir.
Kişi kendini tanıma sürecini tamamladıktan sonra ikinci olarak eş adayını tanıma sürecine girmelidir. Eş adayını tanımanın:
Birininci yolu: Onun geçmiş yaşantısına bakmak, geçmiş yaşantısını tanımak ve öğrenmektir.
İkinci Yolu: Eş adayının arkasında neler bıraktığına bakmaktır. Çevresinde nasıl bir izlenim bıraktı. Şimdiye kadar neler ortaya koymuş, onun alışkanlıkları nelerdir? Alışkanlık deyip geçmeyin alışkanlıklar hayatımızdır.
Üçüncü yolu: Etkileşim halinde kişi hakkında izlenimler edinilmelidir. Kişi ben bu kişiyi seviyorum deyip ilk iki nedeni atlar ve etkileşim sırasındaki izlenimlerini baz alarak karar verirse yanılma payı hatırı sayılır derecede artar. Çünkü genellikle evlenecek kişiler olaya duygusal yaklaştıkları için birbirlerinin sadece olumlu taraflarını görürler. Olumsuz taraflarını ise evlendikten sonra bir arada yaşamaya başlayınca görürler. Bu da evlilikte yaşanan hayal kırıklıklarının en önemli nedenlerinden biridir. Aynı şekilde evlilikte yaşanan hayal kırıklıkları da evlilik sorunlarının en önemli nedenlerinden biridir.
Evlilikte aşk ve sevgi önemlidir. Ancak aşk ve sevginin iyi bir ilişkinin meyveleri olarak ortaya çıktığının altı iyice çizilmelidir.
Bu nedenle evlenecek kişinin olumlu ve olumsuz tarafları iyice tanınıp kişinin kendi öncelikleri ile kıyaslanmalıdır. Aksi takdirde kaçınılmaz hayat dalgaları evlilik gemisine çarpmaya başladığında eşler arasındaki anlaşmazlıklar evlilik ilişkisinin gündemine oturur.
Evleneceğimiz kişiyi tanımaya çalışırken kendimize,
Evleneceğimiz kişi neyi seviyor?
Nelerden hoşlanıyor?
Nelerden nefret ediyor?
Fikirlerinde, hayat felsefesinde ve kişiliğinde benimki ile örtüşen taraflar var mı? gibi sorularla yaklaşarak farklılıklar ve benzerlikler tahlil edilmelidir.

Ayrıca sevgide test edilmelidir. Seven kişi fedakarlık eder. Birbirini sevmek ve tanımak yeterli değildir. Kişilerin iyi bir evlilik ilişkisine sahip olmaları için karşılıklı çaba sarfetmeleri gerekir. Doğrusu evliliğin kader çizgisini çeken şeyde eşlerin karşılıklı çaba göstermeleridir.
Evlilik öncesinde çoğu kişi duygularının güdümünde hareket eder. Açıkcası burada bir sevgi ve duydu köprüsünün olması çok istendik bir durumdur. Ancak kişilerin aşık olma döneminde duyguları ile hareket ederken karşıdaki kişiyi yanlış değerlendirme olasılığı çok yüksektir.
Toplumda eş adaylarının flört etmeleri gerekir gibi genel bir kabul olsada flört döneminde bazı eş adayları bazı yönlerini gizleyebiliyorlar. Bu dönemde eş adayları duygusal nedenlerle birbirlerine objektif  bakamazlar. Dolayısı ile flört dönemi gerçek manada adayların birbirini tanımasını garantilemez. Evlilik terapilerinde tarafların birbirlerini bağımsız ve tarafsız gözleyemediği ya da bazı şeyleri birbirinden gizleyebildiklerini, birbirlerine nesnel yaklaşmadıklarını gözlemlemekteyiz.
Eş seçiminde önemli yanlışlıklardan biri de karar verirken sevginin birinci plana alınmasıdır. Oysa evlilik kararı verirken birinci plana alınması gereken şey evlenecek kişilerin ortak yönlerinin, değerlerinin olup olmadığıdır. Hayat felsefesinin azami noktalarda uyuşup uyuşmadığıdır. Kişi benim gerçek önceliklerim neler diyebilmeli ve eş adayının gerçek öncelikleri ile karşılaştırarak bu gibi konularda farkındalık geliştirmelidir.
Evlilik öncesi dönemde kişiler baştan aşkı yakalamış olabilirler. Ancak bu aşkın iyi bir ilişki ile korunup kollanmaması durumunda kısa zamanda yok olacağını kafalarının arka planında tutmalıdırlar. Çünkü iyi bir evlilik ilişkisi ancak emekle gün be gün ve saat be saat inşa edilebilen bir şeydir.
Evlilik döneminde nişalılık sürecine dikkat edilmelidir. Bu dönem evlilik ilişkisi için olumlu veya olumsuz sınyellerin verildiği dönemdir.

Evlilik öncesi dönemde nişanlılık süreci en çekici en hoş dönemlerden biridir. Çünkü insanın kendisini düşünen birisinin olması çok hoş bir duygudur. Diğer taraftan evlilik hazırlıklarının oluşturduğu stres ve birbirlerini daha iyi tanımaya başlamaları ile aynı zamanda bazı problemlerinde yaşandığı bir dönemdir.
Evlilikte ortaya çıkma ihtimali olan olası problemlerden bazıları ama asla hepsi değil bu dönemde baş gösterebilir. Ve bu aslında çiftin problemleri birlikte aşıp aşamayacakları konusunda veri veren yaşantısal bir deneyimdir. Çift nişanlılık döneminde yoğun problemler yaşaması ve bunların aralarında halledilememesi durumund bu problemlerin evliliğe taşınarak evlilik ilişkisini zehirleme olasılığı her zaman vardır. Ama en çokta çiftlerden biri için problematik bir durum diğeri için değilse ve kişi tek başına bunu içinde yaşıyorsa.
İkili aşk ilişkilerinin tölerans aşamasında kişilerin en çok yaptıkları yanlışlardan biri partnerinin hoşuna gitmeyen taraflarını görmezden gelip evlenince değişir ya da ben onu değiştiririm şimdi karşı çıkarsam ilişkimi kaybederim düşüncesidir. Diğer taraftan da çiftler ilişkinin kuruluşu, nişanlılık aşamasında birbirlerini tanırken ortaya çıkacak farklılıkları büyütme eğilimine de kapılabilirller. partnerlerin yüzde yüz uyumlu olmasını beklemek iki insan arasındaki ilişki gerçekliğine uymaz. Taraflar arasında bazı konularda farklı hatta zıt görüşlerin olması kaçınılmaz ve doğaldır. Hatta bir zenginliktir. Her iki partner farklı bireyler olarak birbirlerinin farklı iç dünyalarının olduğunu kabullenmeli ve birbirlerinin iç dünyalarına kabul ve saygı ile yaklaşmalıdır.
Aynı şeyleri yapmaktan hoşlanma, olaylar karşısında benzer tepkiler gösterme eğilimi sıklıkla beklenir ve istenir. Ancak bu partnerin özel dünyasını yok saymaya farklılıkları görmezden gelmeye neden olursa farklılıklar ortak noktalar için feda edilir. Bu da beraberinde aşırı kontrolü, en kötüsü de kişinin bireyselliğinin sönümlenmesine ve ilişkide içtenliğin ölmesine neden olur. Çünkü kişiyi var eden şey kendine has iç özellikleridir. Yani evleneceğim kişinin her şeyi benim gibi olmalı yanılgısına düşülmemelidir.
Evlilik öncesi her ilişki bir tarafıyla bütün dış etkilere açık, kendi içinde zayıf bir dönemi yaşar. Henüz kök salmadığı için iklim şartlarının her türlü zararlı etkisine açıktır.
Diğer taraftan evlenecek kişiler olmaz, vaz geçerim, boşanırım düşüncesi ile yola çıkmamalıdır. Evlilik yetişkin yaşamına bir yolculuktur. Tereddütlü yolculuğa çıkılmaması tercih ve tavsiye edilir.
Güldane KAVGACI
Aile ve Evlilik Danışmanı&Cinsel Danışman

ÇOCUĞUMUZU TACİZDEN NASIL KORURUZ ?



*Çocuğunuzu, tanıdığınız herhangi birini (akrabanız, yakın arkadaşınız dahil) öpmesi, ona sarılması için zorlamayın. Bırakın bu konularda içinden gelen kişiye içinden geldiği gibi tepki versin.
*Çocuğunuza basit cinsel eğitimler verin; “buralar senin özel alanların, buralara kimse dokunmamalı, dokunursa o kişiye “hayır” diyebilir ve bana haber verebilirsin”
*Çocuğunuza vücudunun sınırlarını anlatın: “bu beden senin, eğer birinin seni kucaklamasını istemiyorsan bunu söyle, bunu söylemek senin hakkın, seni rahatsız eden en ufak bir fiziksel dokunmayı sonlandır”
*Çocuğunuza, istenmeyen bölgelere dokunmanın yasal olmadığını, bunu yapan bir yetişkinin yanlış yaptığını öğütleyin ki biri ona tacizde bulunmak isterse yasal haklarını bilerek rahatlıkla tepki verebilsin.
*Arkadaşlarını ve arkadaşlarının anne babalarını tanıyın.
*Sizin izniniz olmadan kimsenin aracına binmemesi gerektiğini söyleyin.
*Çocuğunuzla aranızda iyi bir iletişim kurun; yaşadığı şeyleri size anlatması için onu cesaretlendirin ve başından geçen olumsuz/ kötü bir deneyimi anlattığında abartılı tepki vermeyin ki anlatabilsin.
*Tüm çocukların “sevgi” – “kabul edilme” ihtiyaçları yoğundur.
*Bu duyguları ebeveynleri tarafından doyurulmazsa, kabul görmek ve sevilmek için başkasının ondan istediğini yapabilir.
*Dolayısıyla çocuğunuza ne kadar karşılıksız sevgi verirseniz ve onu ne kadar koşulsuz seversiniz, başkalarına karşı o kadar az yakınlaşma ihtiyacı duyacaktır.
alıntıdır..

16 Şubat 2014 Pazar

Ne yaparsanız yapın ama yaşama karşı iç motivasyonunuzu asla yitirmeyin. 
Zümrüdüanka kuşunun her seferinde küllerinden yeniden doğması gibi en sert düşüşten en güçlü darbeden en ağır kayıptan bile sizi yeniden ayağa kaldıracak ve kanatlandırıp uçuracak olan yine kendiniz olacaksınız. 
Aksini ise aklınıza bile getirmeyin."!!

~Nasuh Mahruki

14 Şubat 2014 Cuma

SEVGİ

Aşıklar sadece daha iyiyi umut etmeyi değil, 
onu yapmak için çaba göstermeyi de öğrenirler. 
Aşkı sıradan şeylerin tutsağı yapmak, onun tutkusunu almak 
ve onu sonsuza kadar yitirmek demektir.

Gerçek sevgi, kimin daha kârlı çıkacağını düşünmeden
bir insana vermeyi düşünmektir.

Engellere üzerinden aşılacak fırsatlar olarak bakarsak
sadece çözüm bulmakla kalmayız,
kendimizin genel sorun çözme yeteneklerimizi de artırırız.

Sevgi yetişmek için en verimli toprağı sunar bize.
Sevgi, eski yaraları açmak değildir, onları kapatmaktır.
Ayağa kalkıp yaşamaya devam etmek demektir.

Kalp; tutkularımızın yaşadığı yerdir.
Çok narindir, kolayca kırılır ama inanılmaz derecede esnektir.
Kalbi aldatmaya çalışmanın anlamı yoktur.
Onun yaşaması bizim dürüstlüğümüze bağlıdır.

Yaşam; sevgiyle de korkuyla da yürütülse her zaman
bir serüvendir. Korku; yaşamın sınırlandırılmasıdır, hayırdır.
Sevgi; yaşamın özgürlüğe kavuşturulmasıdır. "Evet" deyin.

Derdin ne kadar oturmuş, görünüşün ne kadar umutsuz,
yanlışın ne kadar büyük olduğu hiç fark etmez.
Sevgiyi yeteri derecede anlamak hepsini yok edecektir.

Olgun insan, pek çok yol, pek çok çözüm ve
pek çok sonuç olduğunu bilir. Sevgi kusursuzlukta ısrar etmez.
Ama kim olduğumuz ve nasıl davrandığımız arasındaki
önemli ilişkiyi fark etmemizi gerektirir.

Ne kadar akıllı ya da duyarlı olursa olsun
herkesin yanlışlık yaptığını ve herhalde de yapmaya
devam edeceğini görüp bilmek rahatlatıcı bir şeydir.
O yüzden; neden kusurlarımızı kabul edip,
insan soyuna katılmıyor ve rahatınıza bakmıyorsunuz?

Kendilerine inananlar ve yaşadıkları an'a güvenenler
yaşamı en keyifli bulanlardır. Bunlar, geçmişin pişmanlıklar değil,
anıları depolayacak bir yer olduğunu, geleceğin korku değil,
umutla dolu olması gerektiğini öğrenmişlerdir.
Ve bizim sadece günümüze ihtiyacımız vardır.

Sevmekle geçen bir yaşam; asla sıkıcı olmayacaktır.

"SENİ SEVİYORUM" demekten asla bıkmayın ve sakınmayın.

Sadece kalp için hasat zamanı yoktur.
Sevgi tohumu sonsuza dek yeniden ekilmelidir.

Leo Buscaglia

13 Şubat 2014 Perşembe

Özgür İnsan Olmak

Bir Hayal! İnsan

İnsan çok yönlü… Tıpkı bir kristalin her yönde parlayan, bazen kararan, bazen ışıldayan yüzleri gibi… Çeşitli ruh hallerinde her an.  Bazen çok mutlu, bazen kırgın, üzgün, sevinçli, kederli, tutkulu, âşık…
Kendimizi bir tek ruh haliyle tanımlayamayız. İnsanı insan yapan ruh halleridir. Bu duygu geçişlerini yaşamadan insan olmak… Bu mümkün müdür? Düşünmeden, gülmeden, kahkaha atıp, ağlamadan…
Kendimizi üzgün hissettiğimiz her seferinde yaşamımızda bıraktığımız bazı şeyler vardır ve biz de  üzülürüz. Ancak, hemen yanı başında neşenin ve mutluluğun tatlı, güzel enerjisi de vardır. Öfke içindeyken bir an belki farkında olmayız, sonra dönüp şöyle bir kendimize dışarıdan baktığımızda… Oysa ki öfkeliyiz ya da kızgınız diye kendimizi yargıladığımızda, mutlu, sevgi dolu sorunsuz, kabullenici bir enerji de bize gene eşlik etmektedir. Aslında her duygu bir tamamlayıcıdır farkına varabilsek. İç içe ve birbirine geçmiş bir örgü gibi insanın tüm duyguları.
özgürlük
İnsan yaşamın içinde yaşarken, kendini rollerine o kadar kaptırır ki, bazen oynadığı rol olur. Farkındalık burada devreye girmelidir.
Kendimizi dışarıdan bir gözle izleyerek ve duygularımıza odaklanarak ne anlatmak istediğini gözlemleyerek, bedenimizde hangi noktalara sinyaller yolladığımızı izleyerek… Gevşeyip, tüm kaygı, üzüntü veya korku duygularını üzerimizden atarken; mutlu olan bizi, sevinçli bizi, drama kapılan bizi fark edebiliriz. Ve o zaman, bu duygu hallerinin bizi kontrol altına almayacağının, yönlendiremeyeceğinin algısını da yaşarız. İşte o zaman, kendimizin tüm yönlerini, bir yönünü, birkaçını ya da hiçbirini seçebileceğimizi de biliriz…Zihnimize giderek, yaşadığımız bu duygu hallerini yargılarsak eğer, bu bizi sadece çıkmaza sokar, drama yönlendirir. Zihnimize böyle bir baskılama yüklediğimizde, iyi ve kötü gibi yargılamalara soktuğumuzda, kendimizi diğer duyguları görmezden gelme durumunda buluruz. Bu da bizi bir bütün olarak görememe, bilememe durumuna götürür, bir parçamızı reddetme haline geliriz. Ve kendimizi bütün olarak göremeyip, bir parçamızı dahi reddettiğimiz her seferinde, kendimizin o yönünü reddediyoruz demektir. Reddetsek de o başka giysiler içinde bize yine gelecek, kendini gösterecek, dikkat çekmek, özgürleşmek isteyecektir. Yaşamın içindeki rollerimize kendimizi fazlaca kaptırıp, dramlarımızdan beslenmeye çok alışmışız. Hatta yaşamdan böyle beslenen enerji yiyiciler aramızda bilmeden, bilemeden dolaşıyor ve enerjimizi tüketiyorlar. Bu farkındalıkta yaşamayı seçtiğimizde bizden beslenemeyeceklerdir ve tamamlanmış biz ortaya çıkacaktır.

Farkında insan, özgür insan!

özgür
Korkuysa korkuyu tanımaya ve üzerine gitmeye çalışmak, bu konuda bilgilenmek, üzüldüğümüz bir şeyse, kabul etmek, hoş görmek, direndiğimiz bir noktadaysak, direnci ortadan kaldırmak… Bunun bize sağlayacağı ilk şey, o anki duygu hallerinin, üzüntü, korku ve kaygıların üstesinden gelmemize izin vermek olacaktır. Kendimizi mükemmel olmaya zorlamak, bizi kısıtlar, ileriye götürmez. Aksine “Neden ben? Neyi yanlış yaptım? Kendimi mükemmelleştirmek için ne yapmam gerek?” (gibi sorgulamaların ya da yargılamaların) dışına çıkmamıza izin verir.
Üzüntü, Korku ve kaygıyı bıraktığımız o anda, gerçekten büyülü bir şey olur. Bu özgürleştirici bir deneyimdir.  Farkında insan özgür insanı yaratabilirse eğer, işte gerçek özgürlüğü yaşayabilecek olan insan odur. Özgürlük öyle dışarılarda bir yerlerde bulabileceğimiz, ya da bizlere verilebilecek bir şey değildir. İnsanın içindedir ve farkında insan bunu ortaya çıkarabilir ancak! 
Bunu yarattığımızda, kendimizi izlediğimiz ve gözlemlediğimiz için geriye yaslandığımız her seferinde, özgürlüğün içinde başka bir boyut olduğunu fark edeceğiz. Bu boyutluluk ve derinlik içinde yaşamımızı anlamlı ve heyecanlı kılmak için, tüm bu ruh hallerinden birine saplanıp, dramlar yaratmamıza gerek olmadığını da göreceğiz…
Her şeyin etkisizleşeceğinden (nötr) korkan pek çok insan bu bakış açısını saptırmaya çalışabilir ve diyebilir ki; “bu çok sıkıcı bir yaşam şekli olmaz mı?” İşte bu da insanın bir korku ve endişe halidir. Zihin sürekli araya girer, ego kendini göstermeye çalışır. Dramlardan beslenmediğimiz, zihinsel olmayan, daha derin bir boyuttan kendimizi izlemek için izin verdiğimizde, bu derinlik içinde özgürlüğü bulacak ve yaşayacağız. Bu insanın tam bir ifadesidir. Her yönünü kabul etmiş, farkında yaşayan, yaşamın sorumluluğunu alabilen, sevgi dolu, yaratıcı ve kendini yeniden yeniden yenileyebilen insandır. Özgürlüğün içinde bulduğumuz da yine kendimizin tamamı, tamamlanmış biz’dir.
Hale Karaarslan

Ahmet BATMAN’ın son çıkardığı Soğuk Kahve kitabından kısa kısa kesitler ve en güzel sözler.
  • Bazen sarılmak iyi gelir. Karşındaki ne hisseder bilmezsin ama sen iyi hissedersin.
  • Karşındaki seni çözene kadar varsın, çözüldükten sonrası hep bir sıradanlık.
  • İnsan başkalarının cümlelerinde de hayat bulabilir ama herkes seni onun kadar güzel yazamaz.
  • Seçeneksizliğim değil tercihimsin.
  • Ya oluruna bırak ya onu bırak. Onu bırakma, yeniden sevmek çok yorucu… Vaktin olursa kendine iyi bak.
  • İnsan unutmak istediklerini değil, hayatının ona unutturduklarını unutur.
  • Hayat, hayatımızda olan insanlara rağmen yalnız olduğumuzu anladığımız anda başlar.
  • Bazen ağlıyor senin için, kıyamıyorsun, ait değilsin ona ama seviyorsun, sevmek bir bakıma aitlik oluyor işte, kendine bile ait değilken…
  • Bazen o gitsin ama kimse gelmesin. Acının tadı daha başka…
  • Kocaman bir SON yazıyordu filmde. Beraber izlediğimiz SON film olacağını tahmin etmemiştik…
  • Gitmek kalmaktan daha kolay. Zor olanı başaramadık yani. Biz sadece gidiyoruz, kalmayı göze alanların yanında lafımız olmaz. Gidiyorsun, gidiyorum…
  • Bana nedenlerden bahsetme, sonuçları konuşalım.
  • Şimdi ben seninle yürüdüğüm yolları başkasıyla yürüyemiyorsam, bu o yolları unuttuğum için değil, seni unutamadığım içindir.
  • Elmacık kemiklerini öptüğümde tuz tadı gelsin istemiyorum. Bu seni nasıl sevdiğimi anlatan en havalı cümle olsun.
  • Kötü olan ne biliyor musun ? O gittikten sonra her şeyin daha güzel olması.
  • Bütün anlamların ona çıktığı zamanlar da olur.
  • Şarkılarda unuttuğumuz insanlar var.
  • Ben aynı ben ama eksildim biraz, kısaca senin dönecek yüzün olsa bile benim seni koyacak bir yerim yok.
  • Ve bir gün karşına iki biletle çıkarsam nereye diye sorma.
  • O yanında yoksa koskaca bir şehir bile yetmez sana.
  • Sen önce kendinle bir tanış, sonra taraf olmayı dene… Taraf olayım derken araf olma çocuk.
  • Hayat almadan vermez, sevdiğin her şey seni biraz daha yaklaştırır.
  • Farkın yoktu, ben farklı baktım.
Ve kitabın sonundaki muazzam son ; En güzel yerlerde, en doğru insanlarla yollarımızın kesişmesi ve her zaman en iyisinin değil, en hayırlısının olması dileğiyle…

11 Şubat 2014 Salı

ÖRÜMCEK AĞLARI...




Sesleri duyuyormusun… Gözlerini kapa ve dinle…
Hummalı bir çalışma telaşının sinsi seslerini farkettin mi?
Ne sesi diyorsun, her zaman ki uğultular, gürültüler…
Alışmışlığının sarhoşluğunda herşey aynı gibi geliyor biliyorum.. Etrafımıza örülen örümcek ağlarını bile görmemeye başladın…
Herşeye alıştık, alıştırıldık, hiçbirşey şaşırtmamaya başladı ama bu sinsice örülen ağın tutsaklığından çıkış mümkün olmadığında, iş işten geçmiş olacak..
Sabah gözünü açtığın andan itibaren hissettirilmeye çalışılan ümitsizlik, çaresizlik ve gelecek korkusu karabasanının içine sürükleniyoruz…Basamak, basamak hatta gümbür gümbür..
Önce senin doğduğun ailenin sana kattığı ırksal kimliğin kullanıldı…
Sonra inanışlarınla bölündün…
Giyim tarzın, görüşlerin ile bir taraf belirlemek zorunda kaldın…
Bizdik, bizler ve onlar olduk…
Yabancılaştırma, ayrılaştırma içinde şimdiye kadar gül gibi geçinip gittiklerinle ayrı kutuplara konuşlandırıldın,cepheleştirildin..
İş bitmedi bu sefer yaşam tarzına kadar inildi… Normal olan anormal konumuna sokuldu..
Alışkanlıkların kısıtlandırıldı..
Paran yoksa ruhban yetiştiren okullarda okuyacaksın diye diretilmeye başlandı….
Kadın kimliğin yerle bir edildi..
Erkek kimliğin olmadığı kadar agresif ve suça meyyal olarak yeniden tanımlandı…
Kadın ve erkeğin birlikte olduğunda olabileceklere kendi benliklerinde barındırdıkları eksik ve doyurulmamış dürtülerinin hastalıklı penceresinden yorumlar yapılmaya başlandı, kısıtlandırılmalar getirilmeye çalışılıyor…
Hepsinden daha da önemlisi bardağı taşıran son damla, evinde bile ne yaptığını, nasıl yaşadığını, nasıl sevdiğini, nasıl seviştiğini hem de kimsenin özgür alanına tecavüz etmeden, masumca dahi olsa kontrol etmeye çalışan zihniyet açık seçik kendini gösteriyor....Kendi inandığı sistemi hoyratça ve despot bir şekilde dikte ederek...
Sokağa çıktığında bir bak, artık eskisi gibi oradan buradan kahkahalar yükselmiyor.. Herkeste endişe, korku havası hakim..
Topluma katkı misyonunda omuz omuza beraber çalıştığın kadınınla, erkeğinle ayrıştırılmaya çalışılıyorsun, artık uyan..
Bunlar tehlikeli meseleleler… Kullanılan şeyler din, ahlak, milliyet gibi konular insanoğlunun yumuşak karnı… Arkasında neler yatıyor, neler planlanıyor biliyoruz, bunları anlamak için illa ki kitaplar yalayıp yutmak gerekmiyor…Bu konuları kullanarak amaca giderken toplumu değiştirmeye çalışırken, bir süre sonra kardeşin kardeşi gammazladığı, herkesin birbirini potansiyel suçlu olarak gördüğü, birbirinden korkan, güvensiz  kaotik bir düzene doğru gidildiğini farketmiyor musun?
Hayatım boyunca sözümle yazımla, ulaşabildiklerime birebir gönlümle hep BİRLİK BİLİNCİ aşılamak için uğraşan bir insan olarak artık toplumun ileriye değil geriye giden ters evrimine dur demenin zamanının geldiğini haykırmak istedim..
Benlerin zamanı geçti, artık BİZ’in zamanı..
Kadın, erkek yok, BİZ varız..
İdeolojiler, inanışlar, dogmalar yok, BİZ varız…
Gençler, yaşlılar yok, BİZ varız..
Bizler, onlar yok, BİZ varız..

Sevgilerimle
Erkan Sarıyıldız

Aydınlanmak ve Bütünleşmek Nedir?


Aydınlanmak, sadece psişik ve medyumik yeteneklere sahip olmak, geçmişi ve geleceği görebilmek değildir. Her varlığın potansiyel olarak sahip olduğu bu yetiler gerçeğinize uyanma sürecinizde size ayak bağı da olabileceği gibi, bu yetilere sahip "uyanmamış" kişiler tarafından "aydınlanma" pazarının kemikleşmiş tüketicileri haline de gelebilirsiniz.

Biliniz ki, böyle bir durumda dahi her deneyim uygundur. Her deneyim, sizi onların içerdiği anlam yanılsamalarının ötesine taşımak ve kendinize yaklaştırmak adına oradadır.


Tüm bu yetiler sizin kendinize uyanış sürecinizde ortaya çıkabilecek sonuçlardır. Eğer bu yetiler sizin için bir hedef veya amaç haline gelmişse, sizi bir süre uğraştıracak ve egonuzun bu veçhesiyle yüzleşmek durumunda kalacaksınız demektir. Aydınlanmış bir varlık egonun tetiklediği dalgalanmalardan muaf değildir.

Aydınlanmışlığınız, an be an önünüze gelen şeye nasıl karşılık verdiğiniz, seçimlerinizi hangi bilinç konumundan yaptığınızla orantılıdır. Aydınlanmak ve bütünleşmek içiçe geçmiş bir süreçtir.

Aydın olan tarafınız farkındalığınızın ışığı ile görürken, şefkat ve kabul ile sarmalanmış dişil tarafınız kucaklar, içine alır. 

Aydınlanma - Bütünleşme
Aydınlanmak sadece zihinsel bir farkındalığa sahip olmak demek değildir. Farkındalığınızın duyumsanışı "his-sezgi"kanalıyla ortaya çıkar, ki bu sizin dişil parçanızın en temel niteliğidir. Aslolan eril ve dişil doğanızın bütünleşmesi ve dengelenmesidir.

Sizi bu anlamda kendinize yaklaştıracak temel düstur basitliktir. Karmaşa sizi dualiteye gömmüşse, oradan çıkartacak olan şey de sadeliktir. Zihin ve duygu bedenlerinizde yaşanan karmaşa ile ancak bu sadelik konumunda yüzleşebilirsiniz. Tüm karmaşanın içinde farkındalığınızı ancak bu basitlik ve sadelik ölçüsünde keskin ve net kılabilirsiniz. Bu durum sizi çabasız, şefkat ve kabul duygularının hakim olduğu yola hizalar.

Evrende kayda değer değer tek bir anlam vardır. O da sizsiniz. Varlığınızın gerçeği, bir anlama haiz olan tek gerçektir. Diğer herşey ne kadar gerçekçi görünse dahi ikincildir ve yanılsamadır.

Aydınlanmak, asıl gerçeğinize (varlığınızın hakikatine) uyanma ve açılma sürecidir. Sizler doğal şartlarda, açılma ve çiçek-meyve verme potansiyeline sahip tohumlar gibisiniz. Fakat aynı doğal şartlar altında bu gerçeği an be an inkar ederek doğal olmayanı (yanılsamayı) yaratır ve gerçek kılar haldesiniz.

İhtiyacınız olan cevap ve içgörülere başka birisinin, sizden "daha aydın" birisinin sahip olduğu düşüncesi bir yanılgıdır.

İhtiyacınız olan şeye ulaşmak için belli bir yolu, yöntemi, metodu, düsturu izlemeniz gerektiği inancı bir yanılgıdır.

Bir şeye "ihtiyacınız olduğu" yanılgısı içindesiniz.

İhtiyaçsızlık hali, ihtiyaçlarınızın peşinde koşarak değil, "ihtiyaçlara" olan ihtiyacınızı farketmek ve bırakmakla ortaya çıkar.

İhtiyaçsızlık hali, ihtiyaç duyan ve ihtiyaçlardan beslenen insan parçanız için "ölüm" demektir.

Değerinizin tasdiklenmesi için hedeflerinizin olması ve onlara ulaşmanız gerekliliği bir yanılgıdır.

Kendi değerinize nedensizce sahip çıkmak, neden arayışı içinde olan insan parçanız için "ölüm" demektir.

Kendiniz olmanız için hiçbir nedene ihtiyacınız yok.

Fakat, nedensiz bir varoluş hali insan parçanıza ürkütücü, boş ve anlamsız gelir.

Sizi özgürleştirecek olan tek şey farkındalıktır. Saf farkındalık sizin asıl gerçeğinizdir.

Tüm anlam, neden, ihtiyaç, endişe ve beklenti yığınından özgürleşmek için onları değiştirip, dönüştürmeniz gerekmiyor.

Kendi üzerinizde psişik, enerjetik, metodik v.b. hiçbir işlem uygulamanıza gerek yoktur. Sizde yanlış olan, düzeltilmesi gereken hiçbir şey yoktur.

Değiştirilmesi, onarılması gerektiğini düşündüğünüz tüm şeyleri mevcut kılan, ilk planda varolmasını sağlayan şey, sizde birşeylerin yolunda olmadığı ve düzeltilmesi gerektiği inancıdır.

Eksiklik, ayrılık ve güçsüzlük inancıdır kabusunuzu gerçek kılan!

Ve tüm bunların farkındalığıdır sizi gerçek kılacak olan.

Görüp, yargısızca bırakma seçiminizdir sizi özgürleştirecek olan.

Çabalamak yerine, izin vermektir sizi asıl gerçeğinizle akışa hizalayacak olan.

Tek gerçek vardır, O da OLan.

Halil Gül

6 Şubat 2014 Perşembe

 Dün senın adına kendıme çok guzel bir hedıye aldım..senın sevdıgın model ve renkte,,,
Sabah kahvaltımı çok sevdiğin gevrekle yaptım,,
Günün karmasasına trafıgıne aldırmadım herkese gülümseyerek başladım güne,,bugün henüz bitmedi senın ıcın senın sevdıgın şeylerı yapmaya devam edeceğim,,
Papatya saçların,,,yasemin kokunla o şen ve içten gülüşünle, iyiki doğmuşsun iyiki benıde bu yaşama armağan etmissin..Bir yaş daha seninle bugün çocuklaştım,,bir yaş daha bugün seninle gençleştim.. 

Serpilce

5 Şubat 2014 Çarşamba

Hangi zamanda olduğunuzun farkında mısınız?

"Olanın farkındaysam biliyorum ki, işte ben o zaman, andayım" diyor Yaşam Koçu Saba Deniz. Peki, siz hangi zamandasınız?

 

zaman glr
Birden bire kan ter içinde çaresizce gizlenmeye çalışırken buluyorum kendimi. Anlıyorum ki keşkelerimden kaçıyorum. Peşi sıra takip etmişler beni, onlar varken ortalıkta nefes alamıyorum, sık sık daralıyorum. Mücadeleyi bırakıp kaçmaya çalışırken bir de bakıyorum ki; karalar çoktan bağlamışlar bile beni. Bu durumla baş etmeye çalışırken bu seferde birden bire hatıralar sarıyor dört bir yanımı.

“İmdat “ bile diyemeden güzel günlerimi acıyla anımsıyorum. Bir daha yaşanamayacakların olanın aynı şekilde olamayacağını düşünerek gözyaşlarına boğuluyorum. Yüzüp yaşların içinde ferahlamak isterken, ne mümkün! Bu sefer de çat kapı “kızgınlıklarım, öfkelerim” geliyor, karşıma dikiliyor. “Artık gidin, meşgulüm. Sizinle işim yok benim” desem de dinleyen kim…

Bir güzel kalıyorlar birkaç gün. Biraz yüz bulsalar kısımları “nefret"i de konuk edecekler. Kendimi fark edip ben neredeyim, hangi zamandayım diye sorunca anlıyorum ki; “ben geçmişteyim.”

Telaşlanıp apar topar kendimi “şimdi”ye getirdiğimi sanırken bu sefer de aklı evvel“yargılarım” izin vermiyor. Olana bakamadığım, anda kalamadığım gibi gelecek endişesi sarıyor bu sefer de beni.

“Telaş, korku, ya şöyle olursa, ya böyle olursa…”lar kendi aralarında yüksek sesle aşağı yukarı dolanıp bana huzur vermiyorlar. Bir bakıyorum geçmiş tecrübelerim uzun bir atlayışla geleceğin planlarında yer kapıyorlar. Bana yeni deneyim yaşamam için fırsat vermiyorlar. Kendimi fark edip ben neredeyim, hangi zamandayım diye sorunca anlıyorum ki; “ben gelecekteyim.”

Oysa ki ben yeni yaratımlarımın, yeniliklerin peşindeyim. Kendimi fark edip yapabilirliklerimi genişletme niyetindeyim.

Ama geçmiş ve gelecekte olduğum sürece, yaratımda olmam gereken zamandan uzakta kontrolsüzce dolanmaktayım. Hayatımda yeni bir sayfa açmaktan veya döngülerimden kurtulmaktan uzaktayım. Farkındalığımı büyütmeye, kalitesini artırmaya çalışacağıma, zihnin içindeki girdaplara takılıp kalmaktayım.

Ama şimdi fark ettim. Tekrar şimdiye geldim. Aldığım nefesi fark ederek tutunuyorum şimdiye. Anda keyif, mutluluk, neşe ve eylem içindeyim. Limitsizce özgürce yaratmaktayım. Olanın farkındaysam biliyorum ki, işte ben o zaman, andayım.

Hangi zamanda olduğunuzu fark etmeniz dileğiyle…


Sevgiyle yazdım,
Saba Deniz
Yaşam koçu

Farkındalığınızı Artıracak 5 Kişisel Gelişim Kitabı Bir Ömür Nasıl Yaşanır? – İlber Ortaylı “Kendimi geliştirmek istiyoru...