30 Ekim 2013 Çarşamba

Gelişmek ve Kendine Hakim Olmak için Alıştırmalar
Sri Aurobindo ve Anne
Bu hareketleri (varlığımızın hareketlerini) büyük bir özenle izleyerek, onları adeta en yüksek idealimizin huzuruna çıkararak ve orada samimi bir biçimde yargılanmasına izin verirsek, kendimizde, hiç hata yapmayan bir muhakeme yeteneğini eğitmeyi umabiliriz.
The Science of Living," On Education
Geriye Çekilmek
Çoğunuz, varlığınızın yüzeyinde yaşıyorsunuz ve dış etkilerin temasına maruz kalıyorsunuz. Adeta kendi bedeninizden dışarıya yansıtılmış gibi yaşıyorsunuz ve benzer bir biçimde yansıtılan nahoş bir varlıkla karşılaştığınızda, kızıyorsunuz. Bütün sorun geri çekilmeye alışık olmamanızdan kaynaklanıyor.
Her zaman geri çekilmeniz, derinlere inmeyi öğrenmeniz gerekir, bir adım geri çekildiğinizde güvende olacaksınız. Dış dünyada hareket eden yapay kuvvetlere kendinizi teslim etmeyin. Bir şeyi aceleyle yapmanız gerekse bile bir süreliğine bir adım geri çekilin. Çalışmanızı ne kadar daha hızlı veya ne kadar daha başarılı bir biçimde tamamladığınızı görünce şaşıracaksınız. Birisi size kızarsa, onun titreşimlerine kapılmayın, bir adım geri çekildiğinizde onun öfkesi de destek veya yanıt bulamadığı için kaybolacaktır.
Huzurunuzu daima koruyun, huzurunu kaçırmak isteyen nedenlere direnin. Bir adım geri çekilmeden hiçbir şeye karar vermeyin, bir adım geri çekilmeden asla ağzınızı açmayın, bir adım geri çekilmeden asla eyleme geçmeyin. Normal dünyaya ait olan her şey geçici ve sınırlıdır, bu nedenle üzülecek hiçbir şey yoktur.
Değer taşıyan, değeri olan, değeri hak eden şey kalıcı, sonsuz,  ölümsüz ve sınırsız olandır. Bu, Kutsal Işık'tır, Kutsal Sevgi'dir, Kutsal Hayat'tır; aynı zamanda da En Yüce Huzur, Kusursuz Mutluluk ve Eksiksiz Tezahür ile taçlandırılan Tam Hakimiyet'tir. Her şeyin göreliliğini anladıktan sonra, ne olursa olun bir adım geriye çekilip bakın, sakin kaim ve Kutsal Kuvvet'i çağırıp bir yanıt bekleyin. Bunun ardından, ne yapacağınızı tam olarak bileceksiniz. Unutmayın ki çok huzurlu hale gelmeden yanıt alabilmeniz mümkün değildir. Bu içsel huzuru pratik yaparak kazanmaya çalışın, en azından küçük bir başlangıç yapın ve bu sizde bir alışkanlığa dönüşene kadar pratiklerinizi sürdürün.
"Kendinin" Farkına Varmak
İnsan kendini kontrol etmek ve hatta sınırlı bir kendini bilmeye ulaşmak isterse, bu yapması gereken en önemli şeylerden biridir: kendi şuurunu lokalize edebilmeli ve varlığının farklı parçalarına yönlendirerek şuuru ve düşünceleri, hisleri, dürtülerim ayırt edebilmeli ve şuurun ne olduğunun farkına varabilmelidir. Böylelikle, insan bunu nasıl değiştirebileceğini öğrenir: insan, şuurunu bedene, yaşamsal parçaya, psişiğe yerleştirebilir (ki bunlardan sonuncusu en uygun yerdir); insan, şuurunu zihne yerleştirebilir, zihnin yukarısına yükseltebilir ve şuuruyla evrenin her bölgesine gidebilir.
Ama insanın öncelikle şuurunun ne olduğunu bilmesi, yani kendi şuurunun farkına varabilmesi ve onu lokalize edebilmesi gerekir.
Bu için yapılabilecek birçok alıştırma vardır. Ama içlerinden biri, çok iyi bilinir: bu alıştırmada insan kendini gözlemler, yaşarken kendini izler ve ardından malıdır, ama bunları şuur yerine koyma hatasına düşmemelisiniz. Bunlara şuur yerleştirdiğinizde, bedeninizin farkına varırsınız, yaşamsal parçanızın farkına varırsınız, zihninizin farkına varırsınız özdeşleşme iradeniz aracılığıyla tüm aktivitelerinizin farkına varırsınız ama bunun için öncelikle şuurunuzun tüm bu şeylerle birleşmemesi, karışmaması, dolup taşmaması gerekir; onları kendi yerine koymamalıdır, bu hataya düşmemelidir.
İnsan kendisi hakkında düşünürken (elbette ki milyonlarca insan içinde bunun tersini yapanların sayısı iki elin parmaklarını geçmez) şunları sıralar: "Ben... bu benim bedenim, 'ben' olarak adlandırdığım şey bu, bu nasılsa ben de öyleyim, komşum da benden. Başka bir insandan konuşurken, onun bedeninden söz ediyorum." İnsan bu halde kaldığı sürece, tüm olası hareketlerin oyuncağı olur ve kendini kontrol edemez.
Beden son enstrümandır ve insan düşünmeye başlamadıkça, çoğu zaman "ben" diye adlandığı şey bedenidir.
Kendi Kendini Gözlem ve Düzenleme
İnsan kendi hareketlerinin kökeninin farkında olmalıdır, çünkü varlıkta birbiriyle çelişkili hevesler vardır; bazısı sizi bir yöne itmeye çalışırken, bazısı başka bir yöne itmeye çalışır ve bu da hayatta kaçınılmaz olarak bir kaos yaratır. Kendinizi gözlemlerseniz, sizi biraz rahatsız eden bir şeyler yaptığınızda, zihninizin hiç vakit kaybeden sizi haklı çıkarmak için makul bir gerekçe sunduğunu görürsünüz, bu zihin her şeyi süsleyip püsleme yeteneğine sahiptir. Bu koşullar altında, insanın kendini tanıması güçtür. İnsanın bunu yapabilmek ve zihinsel varlıktaki tüm o küçük sahtelikleri net bir biçimde görebilmek için mutlaka samimi olması gerekir.
Zihninizde, her zaman aynı şeyi tekrarlar gibi, günün çeşitli hareketlerini ve reaksiyonlarını gözden geçirirseniz, ilerleyemezsiniz. Bu gözden geçirmenin sizi ilerletmesini istiyorsanız, kendi kendinizin hakimi olabilmenizi sağlayacak şeyi, kendinizin en iyi parçasını temsil eden şeyi, ışıklı ve iyi niyetli olan şeyi, ilerleme için vazgeçilmez olan şeyi bulmanız gerekir. Her şeyden önce, tüm yaptıklarınızı, tüm hissettiklerinizi, dürtülerinizi, düşüncelerinizi vs. tıpkı bir sinemadaymış gibi karşınıza alıp izleyin; daha sonra onları koordine etmeye çalışın, yani bir şeyi neden başka bir şeyin takip ettiğini bulmaya çalışın.
Önünüzdeki parlak ekrana bakın: belirli şeyler hiçbir gölge bırakmadan gelip geçer, bazıları küçük bir gölge bırakır, bazıları ise kapkara ve iç karartıcı bir gölge bırakır. Bunu çok samimi bir biçimde yapmalısınız, sanki bir oyun oynuyormuş gibi: bu tür koşullar altında, şunu şunu yaptım, şöyle hissettim ve şu şekilde düşündüm; kendimi bilme ve kendime hakim olma idealim önümde duruyor, peki bu eylem benim idealimle uyumlu mu, değil mi? Uyumluysa, ekranda hiçbir gölge bırakmaz, şeffaflığını korur ve onun hakkında hiçbir endişe duymaya gerek yoktur. Uyumlu değilse, bir gölge bırakır. Bu gölgeyi neden bırakır?
Bu eylemde, kendimi bilme ve kendime hakim olma irademe ters düşen şey nedir? Çoğu zaman, bunun şuurdışıyla ilgili olduğunu fark edeceksiniz; bunun üzerine, diğer şuurdışı şeylerin yanma kaldıracaksınız ve bir dahaki sefere harekete geçmeden önce şuurlu olmaya çalışacağınızı söyleyerek kararlılık göstereceksiniz. Ama bazı durumlarda, bunun küçük, yaramaz bir egoizm olduğunu, çok siyah olduğunu, eyleminizi ya da düşüncenizi çarpıtabileceğim görürsünüz.
Bu egoizmi "ışığınızın" önüne getirirsiniz ve kendi kendinize şu soruyu sorarsınız: "Beni bu şekilde hakaret ettirmeye, bu şekilde düşündürmeye ne hakkı var?.." Bu noktada herhangi bir tuhaf açıklamayı kabul etmek yerine, araştırmanız gerekir. Varlığınızın bir köşesinde şu şekilde düşünen ve konuşan bir şeyi bulursunuz: "Ah, hayır, bunu ölürüm de kabul etmem." Bunun kibir olduğunu, kendine duyulan aşk olduğunu, bir yerlerde gizlenmiş egoistik bir his olduğunu, daha yüzlerce şey olduğunu göreceksiniz.
İşte o zaman, bunlara idealinizin ışığında iyice bir bakın: "Bu hareketi kabullenmem kendimi bilme ve kendime hakim olma idealimle örtüşüyor mu? Bu küçük siyah köşeyi ışığın önüne getireceğim, ışık ona nüfuz edebilsin ve onu yok etsin diye." Bunun ardından, komedi son bulur. Ama bütün gününüzün komedisi henüz son bulmamıştır, çünkü bildiğiniz gibi ışığın önüne getirilmesi gereken bir sürü şey vardır.
Her şeye rağmen bu oyuna devam ederseniz -zira samimi bir biçimde yaparsanız bu gerçekten bir oyundur- altı ay içinde kendinizi tanıyamayacağınızı ve "Ne? Ben böyle yapmış olamam! Bu imkansız!" diyeceğinizi garanti edebilirim.
İster beş yaşında, ister yirmi yaşında, isterse de elli veya altmış yaşında olun, her şeyi bu içsel ışığın önüne getirerek kendinizi bu şekilde dönüştürebilirsiniz. İdealinizle örtüşmeyen unsurların, genellikle kendinizden tamamen dışarı atmanız gereken unsurlar olmadığını göreceksiniz (tamamen atmanız gerekenlerin sayısı çok azdır), bunlar aslında yerli yerinde olmayan şeylerdir. Her şeyi nişlerinizi, düşüncelerinizi, dürtülerinizi vs.- içsel ışık olan psişik merkezin etrafında organize ederseniz, tüm içsel düzensizliğin aydınlık bir düzene dönüşeceğini göreceksiniz.
Aynı adımlar bir ulus veya tüm dünya tarafından atılacak olursa, insanları mutsuz eden birçok şeyin ortadan kalkacağı gayet açıktır. Zira dünyanın sefaletinin büyük bir bölümü her şeyin yerli yerinde olmamasından kaynaklanır. Hayat bu şekilde organize edilirse, hiçbir şey boşa harcanmaz ve her şey yerli yerine oturur, böylece bu felaketlerin birçoğu ortadan kaybolur.
Eski bir bilge şunları söylemiştir:
"Kötülük yoktur. Sadece denge eksikliği vardır."
"Kötü diye bir şey yoktur. Yalnızca yerli yerine oturtulmamış şeyler vardır."
Uluslarda, maddesel dünyada, bireylerin eylemlerinde, düşüncelerinde ve hislerinde her şey yerli yerine oturtulursa, insanların çektiği ıstırabın büyük bir bölümü yok olacaktır.
İnsanın kendisinde, birbiriyle çelişen istekler vardır. Evet, hem de çok fazla. Bu ilk keşiflerden biridir. Bir parça belli bir şeyi önce bir türlü, sonra başka bir türlü ve üçüncü seferinde de bambaşka bir biçimde isteyebilir! Ayrıca şu da vardır: biri istenirken, bir başkası buna hayır der. O halde ne yapmanız gerekir? Kendinizi biraz olsun organize etmeyi arzuluyorsanız, yapmanız gereken tam da budur. Kendinizi sinemadaki gibi bir ekrana yansıtın ve kendinizde nelerin olup bittiğine bir bakın. Ne kadar ilginç olduğunu göreceksiniz! Bu ilk adımdır.
Kendinizi ekrana yansıtın ve orada olup bitenleri, gelişmeleri ve olayları görüp gözlemleyin. Küçük bir şema yapın. Böylece daha da ilginç hale gelecek. Sonra, bunu görmeye alıştığınızda, bir adım daha ileri gidin ve bir karar alın. Veya daha da önemli bir adım: organize edin, düzenleyin, her şeyi yerli yerine oturtun, öylesine organize edin ki içsel bir anlam taşıyan dosdoğru bir yol izlemeye başlayın. Böylece kendi doğrultunuzun farkına varacak ve şöyle diyebileceksiniz: "Güzel, bu şekilde olacak; hayatım bu yönde gelişecek, çünkü varlığımın mantığı bu. Şimdi, içimdeki her şeyi düzenlediğime ve her şey yerli yerine oturduğuna göre, doğal olarak, merkezi bir istikamet oluşuyor. Bu istikameti takip ediyorum. Bir adım sonra, bana nelerin olacağını biliyorum, çünkü buna kendim, karar veriyorum..." Bilmiyorum ama bunu size anlatırken bana çok ilginç geliyor, dünya üzerindeki en ilginç şey. Bundan daha çok ilgilim çeken hiç bir şey ama hiçbir şey olmadı. . . .
Bunu anlattığım gibi aynı tazelik ve samimiyetle yapan herkesin çok ilginç sonuçlar elde edeceğine inanıyorum... Tüm bunları önünüzdeki bir ekrana yansıtın ve nelerin olup bittiğine bakın. İlk adım, olup bitenleri öğrenmektir. Hoşunuza gitmeyen bir şey gördüğünüzde, gözlerinizi kapatmamalısınız! Her şeyi dört gözle izlemeli ve her şeyi bu şekilde ekrana yansıtmalısınız. İşte o zaman, çok ilginç bir keşif yaparsınız.
Bir sonraki adım kendi kendinize şunu söylemeye başlamaktır:
"Tüm bunlar benim içimde olup bittiğine göre, neden bu şeyleri olmaları gerektiğini düşündüğüm gibi düzenlemeyeyim?
Neden bir anlamı olan mantıklı bir şey yapmayayım?
Yolu kapatan bu şeyi, birbiriyle çelişen bu istekleri neden fırlatıp atmayayım? Neden? Peki, bu şey varlığımda ne temsil eder? O neden var? Başka şekilde olsaydı, bana zarar vermek yerine yardımı dokunmaz mıydı?" Bunun gibi daha pek çok soru. Adım adım, adım adım, daha net bir biçimde görmeye başlarsınız ve neden bu şekilde olduğunuzu, ne yapmanız gerektiğini ve ne için doğduğunuzu görürsünüz.
Sonra, çok doğal olarak, her şey buna göre organize edildiği için yol dümdüz hale gelir ve önceden şunu söyleyebilirsiniz: "İşte, bu şekilde olacak." Dışarıdan bir şeyler tüm bunları boşa çıkarmaya çalıştığında, şunu söyleyebilirsiniz: "Hayır, bunu onaylıyorum, çünkü bana yardımı dokunuyor, bunu ise reddediyorum, çünkü bana zarar veriyor." Birkaç yıl sonra, kendinize komuta edebilirsiniz, tıpkı bir ata komuta ettiğiniz gibi: İstediğiniz şeyleri istediğiniz şekilde yapabilirsiniz ve istediğiniz yere gidebilirsiniz. Bana kalırsa, onca sıkıntıya katlanmaya değer. Çünkü bunun en ilginç şey olduğuna inanıyorum.
İnsanın Varlığını Keşfetmesi için Vizüalizasyon
İnsan içsel varlığını, varlığının tüm farklı parçalarını keşfetmeye başladığında, genellikle uzun bir salon ya da odaya giriyormuş hissine kapılır. Renge, atmosfere, içerdiği şeylere göre, insan varlığın ziyaret ettiği parçasının net bir algısına sahip olur. Bunun ardından, bir odadan diğerine gidebilir, kapıları açabilir, daha derinlere inebilir ve her biri kendi karakterine sahip odalara bakabilir.
Genellikle bu içsel ziyaretler geceleyin yapılır. Sonra, bir rüya gibi, daha somut bir şekle bürünürler ve insan bir eve girdiğini hisseder, bu kendisine çok tanıdık gelen bir evdir. Zamana ve süreçlere göre, içsel olarak farklıdır ve bazen çok büyük bir karmaşa içinde, çok düzensiz bir halde olabilir, her şey birbirine karışmış, hatta bazıları kırılıp dökülmüş olabilir, tam bir kaos yaşanabilir. Bazen de her şey düzenli, yerli yerinde olabilir; bu sanki birinin ev işlerini yapması, ortalığı temizlemesi, her şeyi yerleştirmesi gibidir ama hep aynı evdir. Bu ev imajdır, içsel varlığınızın objektif bir imajıdır. Gördüğünüz ve yaptığınız şeylere uygun olarak, psikolojik çalışmanızın sembolik bir temsiline sahip olursunuz. Somutlaştırmak için çok faydalıdır. Bu, insanın kendisine bağlıdır.
Bazıları sadece entelektüeldir, onlar için her şey imajlarla değil, fikirlerle ifade edilir. Ama daha maddesel bir alana inecek olurlarsa, her şeyi somut gerçekliği içinde ele almayabilirler ve yalnızca fikirlerin alanında, zihinde, belirsiz bir biçimde kalabilirler. İlerlediklerini düşünürler, zihinsel olarak gerçekten de ilerlerler, ama bu tamamen belirsiz bir şeydir.
Zihnin ilerlemesi onlarca yıl alabilir, çünkü bu sürekli yenilenip duran çok uçsuz bucaksız ve çok belirsiz bir alandır. Ama insan yaşamsal ve fiziksel parçada da ilerlemek isti­yorsa, bu görüntülenen temsil, eylemi daha somut kılma ve sabitleme konusunda çok yararlı hale getirir. Doğal olarak, bu tamamen iradeyle yapılamaz; her insanın doğasına göre değişir. Ama imajları somutlaştırma gücüne sahip olanlar, ekstra bir kolaylığa sahiptir.
Meditasyonda kapalı bir kapının önünde oturun, bronzdan çok ağır bir kapı olsun, bu kapının önünde oturun ve onun açılmasını ve karşı tarafa geçebilmeyi isteyin; bütün konsantrasyonunuzu, bütün isteğinizi bir tek ışında birleştirin ve kapıyı itmeye çalışın. Gittikçe daha çok enerji sarf ederek kapıyı itin. Kapının birdenbire açıldığını ve içeri girdiğinizi imgeleyin. Bu çok güçlü bir izlenim yaratır. Böylece deyim yerindeyse ışığa daldığınızı, ani ve radikal bir şuur değişikliğinin mutluluğunu, sizi tamamen kaplayan aydınlığı ve giderek bambaşka bir insan olduğunuzu hissedeceksiniz. Bu, insanın psişik varlığıyla temas kurmasının çok somut ve çok etkili bir yoludur. 
*
. . . kendinizde derinlere inmenizi istediğimde, bazılarınız bir duyuma konsantre olursunuz, bazılarınız ise derin bir kuyuya iniyormuş izlenimine de sahip olursunuz ve gerçek­ten de karanlık ve derin bir kuyuya adım adım indiklerinin resmini görebilir. Gittikçe daha derinlere inerler, bazen bir kapıya rastlarlar, kapının önünde oturup açılmasını isterler ve bazen de kapı açılır ve içeri girerler, bir tür salon, oda, mağara veya başka bir şey görürler ve orada tekrar bir kapıyla karşılaşırlar ve dururlar, kapıyı açmak için çaba sarf edip yollarına devam ederler. Bu yeterli sabırla yapılırsa ve insan deneyimi sürdürebilirse, kendini birdenbire... çok sağlam veya ihtişamlı özel bir tür kapının önünde bulur ve büyük bir çaba sarf ederek kapıyı açmaya çalışır; kapı ansızın açılır,
insan aydınlık ve ışıklı bir odaya girer, kendi ruhuyla temas deneyimini yaşar...
İçsel Şuuru Uyandırmak
Zihinsel arayışı canlı bir spirituel deneyime dönüştürmek için hangi disiplinin takip edilmesi gerektiğini sordunuz. İlk şart, içinizdeki şuurunuzun konsantrasyonunu sağlamaktır. Sıradan insanın zihni gerçek Benliği örten yüzeyde etkilidir. Ama yüzeydekinin altında bir başka gizli şuur daha vardır ve insan bu şuurda gerçek Benliğin ve doğanın daha büyük, daha derin gerçeğinin farkına varabilir, Benliği kavrayabilir ve doğayı özgürleştirip dönüştürebilir.
Yüzeydeki zihni sessizleştirmek ve içeride yaşamaya başlamak bu konsantrasyonun amacıdır. Yüzeysel olmayan bu gerçek şuurda, iki ana merkez vardır: biri kalpte (fiziksel kalp değil, göğsün ortasındaki kardiyak merkezde), diğeri de kafadadır. Kalpte konsantrasyon içeriyi açar ve içeriye açılan ve derinlere inen bu yolu takip ederek, insan ruhunun veya psişik varlığının, yani bireydeki kutsal unsurun farkına varır. Açığa çıkan bu varlık, gittikçe daha çok ön plana gelir, doğayı yönetir, onu ve onun tüm hareketlerini Hakikat'e, Kutsal'a yönlendirir ve yukarıda olan şeyleri ona inmeye çağırır. Kendi varlığımızın En Yüce'ye adanmasıyla birlikte, onun şuurunu getirir ve bizi yukarıda bekleyen yüce Kuvvet ve Şuur'u doğamıza inmeye çağırır. Kalpte konsantre olarak, kendini Kutsal'a ve içeri açılan bu yola adamak ve kalpte onun var olmasını amaçlamak ilk yoldur.
Bu başarılabiliyorsa, doğal bir başlangıçtır; sonuçları elde edilmeye başlandıktan sonra, spirituel yol diğer yoldan çok daha kolay ve güvenli hale gelir.
Diğer yol kafada, yani zihinsel merkezde konsantrasyondur. Yüzeysel zihnin sessizliğini sağlayabilirse, bu spirituel deneyim ve spirituel bilgiyi almakta çok daha elverişli olan içsel, daha büyük, daha derin bir zihni açar. Ama insanın burada konsantre olduktan sonra, sessiz zihinsel şuuru zihnin üzerinde olan şeylere açması gerekir. Bir süre sonra, insan yukarı doğru yükseldiğini hisseder ve sonunda onu uzun süredir bedende kapalı tutan kapağın çok üzerine yükselir ve özgürleşip Sonsuz'a ulaştığı bir merkez bulur.
Orada evrensel Benlik, Kutsal Huzur, Işık, Güç, Bilgi ve Büyük Mutlulukla temas kurmaya başlar, onun içine girmeye ve o olmaya başlar, bu şeylerin doğaya inişini hisseder. Zihinde sükuneti ve yukarıdaki Benlik ve Kutsal'ın farkına varılmasını isteyerek kafada konsantre olmak konsantrasyonun ikinci yoludur. Ama şuurun kafada odaklanmasının, yalnızca yukarıdaki merkeze yükselmek için bir hazırlık olduğu unutulmamalıdır, aksi halde insan kendi zihninde ve deneyimlerinde kapalı kalabilir veya spirituel aşkmlığa yükselip orada yaşamak yerine, olsa olsa Hakikat'in bir yansımasına ulaşabilir. Bazıları için zihinsel konsantrasyon daha kolaydır, bazıları içinse kalp merkezinde konsantrasyon daha kolaydır, bazıları da her ikisine yapabilir, ama eğer mümkünse başlangıçta kalp merkeziyle başlamak daha uygundur.
Disiplinin diğer yönü doğanın, zihnin, yaşamsal varlığın ve fiziksel varlığın etkinlikleriyle ilgilidir. Buradaki prensip, doğayı içsel gerçekleşme ile uyumlu kılmak ve böylece insanın iki uyumsuz parçaya bölünmemesini sağlamaktır.
Burada, birkaç disiplin veya süreç olasıdır. Biri, insanın tüm etkinlik­lerini Kutsal'a sunması ve içsel rehberlik için onu çağırması, böylece kendi doğasını Daha Yüksek Güce teslim etmesidir. İçe doğru bir açılma olursa, psişik varlık ön plana çıkarsa, bunda çok büyük bir zorluk yoktur; psişik ayırt edebilme yetisi, sürekli bir ima ve nihayetinde de idare gelir; böylece tüm kusurlar giderilir ve sessiz ve sabırlı bir biçimde kaldırılır, doğru zihinsel ve yaşamsal hareketler gelir ve de fiziksel şuur yeniden şekillendirilir.
Bir diğer yöntem zihin, yaşamsal ve fiziksel parçanın hareketlerinden kendimizi ayırmak ve bunların etkinliklerini, gerçek varlığımızın parçası olarak değil, geçmişte bize empoze edilen bireyde, genel Doğa'nın alışılagelmiş oluşumu olarak değerlendirmektir, insan bunu yapmayı ne kadar başarırsa kendini ne kadar ayırabilirse, zihni ve etkinliklerini kendisinin olarak görmezse, yaşamsal parça ve etkinliklerini kendisinin olarak görmezse, beden ve etkinliklerini kendisinin olarak görmezse içimizdeki içsel Varlığın farkına varabilir; sessiz, sakin, bağımsız, bağlantısız içsel zihin, içsel yaşamsal parça ve içsel fiziksel parçayı fark eder; bu yukarıdaki gerçek Benliği yansıtır ve onun doğrudan temsilcisi olabilir.
Varlık bu içsel sessizlikte, reddedilmesi gereken her şeyi reddeder, yalnızca korunması ve dönüştürülmesi gereken şeyleri kabul eder, kusursuzluğu samimi bir biçimde ister ve Doğa'nm değişmesi için neler gerekliyse her adımı atarken Kutsal Gücü yardımına çağırır. Aynı zamanda zihin, yaşamsal ve bedensel parça en içteki psişik varlığa ve onun yönlendirici etkisine veya doğrudan rehberliğine açılır. Birçok durumda, bu iki metot birlikte çalışır ve nihayetinde birleşir. Ama insan bunlardan kendisine en doğal ve kolay gelenini tercih ederek başlayabilir.
Son olarak, kişisel çabanın yetersiz kaldığı tüm güçlüklerde, öğretmenin yardımı işe karışır ve atılması gereken ilk adım için her şey yapılır.
*
Okuyoruz, anlamaya çalışıyoruz, açıklıyoruz, bilmeye çalışıyoruz. Ama bir tek anlık deneyim bize milyonlarca sözcükten, yüzlerce açıklamadan daha fazlasını öğretiyor.
Bu nedenle ilk soru şudur: "Deneyimi nasıl yaşarız?"
Kendi içinize gidin, ilk adım budur.
Sonra kendi içinizde yeterince derinlere inin, böylece içeride olanın gerçekliğini hissedin, kendinizi sistematik olarak ve gittikçe daha çok genişletin, evren kadar engin olun ve sınır hissini yitirin.
Bunlar hazırlık niteliğindeki iki harekettir.
Bu iki hareketin, mümkün olabilecek en büyük serinkanlılıkla, huzurla ve sükunetle yapılması gerekir. Bu huzur, bu sükunet, zihinde sessizliği ve yaşamsal parçada dinginliği getirir.
Bu çaba, bu girişim, çok düzenli ve ısrarcı bir biçimde yenilenmelidir. Kısa veya uzun, belirli bir süre sonra, olağan dış şuurunuzda algılanan gerçeklikten farklı bir gerçekliği algılamaya başlarsınız.
Doğal olarak, Lütfün eylemiyle, içeriden perde aralanır ve birdenbire gerçek hakikate girebilirsiniz ama bu olduğunda bile deneyimin tam değerini ve tam etkisini elde etmek için kendinizi içsel bir açıklık halinde tutmanız gerekir. Bunu yapmak için de kendi içinize her gün gitmeniz şarttır.
Statik Gücü Harekete Geçirmek
Evet, statik bir güç vardır. Bunu size nasıl açıklayabilirim?
Statik güç ile dinamik güç arasındaki fark bir savunma ve saldırı oyunu arasındaki fark gibidir, anlayabildiniz mi? Statik güç savunma oyunuyla aynıdır, her şeye göğüs gerer, hiçbir şeyin onu etkilemesine izin vermez, hiçbir şeyin ona dokunmasına veya onu sarsmasına izin vermez; hareketsizdir, ama yenilmezdir.
Dinamik güç eylem halindedir, zaman zaman hamle yapar, zaman zaman da darbe alır. Bir başka deyişle, dinamik gücün her zaman galip gelmesini istiyorsanız, onu önemli miktarda statik güçle, sarsılmaz bir temelle desteklemeniz gerekir.
Ne demek istediğinizi biliyorum... insan, yalnızca dinamik olduğunda gücün farkına varır; insan bunu eyleme geçmedikçe güç olarak görmez; eyleme geçmezse, insan onun farkına bile varmaz ve bu eylemsizliğin gerisindeki muazzam kuvveti fark etmez ama bazen, hatta daha sık bir biçimde, bu kuvvet eylem halindeki güçten daha büyüktür. Ama bunu kendiniz deneyip görmelisiniz.
Çok nahoş bir şeyin önünde soğukkanlı, hareketsiz ve sarsılmaz bir biçimde durmak çok daha güçtür; bu size karşı yönelmiş sözler ya da eylemler olabilir, şiddet göstererek yanıt vermekten çok daha güçtür. Birinin sizi aşağıladığını varsayın, bu hakaretler karşısında hareketsiz durabilirsiniz (yalnızca dışsal olarak değil, aynı zamanda içsel olarak da), sarsılmazsınız ve hiçbir şekilde etkilenmezsiniz: insanın hiçbir şey yapamayacağı bir kuvvet gibi orada dikilirsiniz, yanıt vermezsiniz, bir hareket yapmazsınız, bir sözcük söylemezsiniz.
Size yöneltilen tüm hakaretler hiçbir şekilde, içsel veya dışsal olarak size dokunmadan savrulup gider. Kalp atışlarınızı mutlak bir biçimde sakin tutabilirsiniz, kafanızdaki düşüncelerinizi hareketsiz ve sakin tutabilirsiniz, varlığınız en ufak bir biçimde etkilenmez, yani kafanız aynı titreşimlerle derhal yanıt vermez ve sinirleriniz rahatlamak için birkaç karşı hamle yapma ihtiyacı duymaz; bu şekilde olabilirseniz, statik güce sahip olursunuz ve her harekete hakaretle, her darbeye darbeyle ve her kışkırtmaya kışkırtmayla yanıt vermenize neden olan bir kuvvete sahip olmanızdan çok daha güçlü olursunuz.
Gölgenin Farkına Varmak
Kendinize dikkatlice bakarsanız, insanın kendinde daima erdemin karşıtım da taşıdığını ve bunun farkına varması gerektiğini göreceksiniz (burada "erdem"i en geniş ve en yüksek anlamıyla kullanıyorum). Özel bir amacınız, özel bir misyonunuz, özel bir işiniz var, bu sizin kendinize özel. Bu işinizi kusursuz olarak gerçekleştirebilmek için gerekli tüm engelleri de kendinizde taşıyorsunuz.
İçinizde her zaman gölge ve ışığı eşit oranda göreceksiniz: bir yeteneğiniz var, ama aynı zamanda bu yeteneğinizin karşıtı da var. Çok büyük bir kara delik, kopkoyu bir gölge ile karşılaşırsanız, bir yerlerde büyük bir ışığın da olduğundan emin olun. Birini gerçekleştirmek için diğerini nasıl kullanmanız gerektiğini bilmek size kalmış.
Bu çok önemli olmasına karşın, üzerinde çok az durulmuş bir konudur. Dikkatlice gözlemlerseniz, bunun herkeste daima böyle olduğunu görürsünüz. Bu bizi paradoksal olmasına karşın kesinlikle doğru olan ifadelere yönlendirir: örneğin, en büyük hırsız, en dürüst insan olabilir (bu elbette ki sizi çalmaya teşvik etmek için değildir!) ve en büyük yalancı, en doğrucu insan olabilir. Bu nedenle, kendinizde en büyük zayıflığı keşfederseniz, umutsuzluğa kapılmayın, çünkü bu en büyük kutsal kuvvetin işareti olabilir. "Ben böyleyim, başka türlü olamam," demeyin. Bu doğru değildir. "Öylesiniz" çünkü tam olarak da karşıtı olmanız gerekir. Karşılaştığınız tüm güçlükler de onları gizledikleri gerçeğe dönüştürmeyi öğrenebilmeniz içindir.
Bunu anladıktan sonra, birçok endişeniz son bulur ve çok ama çok mutlu olursunuz. İnsan çok büyük kara deliklerle karşılaşırsa, bunu "çok yükseklere çıkabileceğinin bir göstergesi" olarak yorumlamalıdır. İnsan çok derin bir uçurumla karşılaşırsa, bunu "çok yükseklere tırmanabileceğinin bir işareti" olarak yorumlamalıdır. Evrensel açıdan da aynı şey geçerlidir, aşina olabileceğiniz Hindu terminolojisini kullanacak olursak, Işığın en büyük varlıkları, Asura'lar, yani Titan'lardan (düşman varlıklar) başkası değildir. Bu Asura'lar dönüştürüldükleri gün, evrenin en yüce varlıkları olacaktır. Bu, sizi Asura'lar gibi olmaya teşvik etmek için değildir, ama zihinlerinizi biraz genişletecek ve kendinizi iyi ve kötü karşıtlığından kurtarabilmenize yardımcı olacaktır zira bu kategoride kalırsanız, hiçbir umut yoktur.
Seni gerçekten de istemiyorum! Seninle işim olmaz! Burayı hemen terk ediyorsun, bir daha dönmemek üzere!"
(Bir sessizliğin ardından) İşte, böyle bir şey; insanın gündelik olarak yaşayabileceği bir deneyim ya da hemen hemen öyle... insan büyük bir şevk, büyük bir amaçla bağlantılı hareketler sergiler, kutsal amacın birdenbire farkına varır, Kutsal'a doğru bir istek duyar, kutsal çalışmaya katılmayı arzular, kendinin dışına çıkıp büyük bir mutluluk ve büyük bir kuvveti hisseder... birkaç saat sonra, küçük bir şeyin onu mutsuz etmesine izin verir, çok kötü, çok sığ, çok sıradan, çok bencilce bir şey yapar, çok kötü bir arzu duyar... ve daha önceki her şey adeta hiç olmamış gibi buharlaşıp kaybolur. İnsan bu tür çelişkilere alışkındır, buna dikkat etmez ve bu tür şeylerin, komşuları gibi birlikte rahat bir yaşam sürebilmesinin nedeni de budur. İnsanın bunları keşfetmesi ve bunların şuuruna bulaşmasını engellemesi gerekir. Bunları birbirinden ayırın, bir karar verin ve gölgeyi ışıktan ayırın.
İşte o zaman, gölgeden kurtulabilirsiniz.
Tutum Aracılığıyla Hakim Olmak
... herkese kendisi için en iyi ve en elverişli koşullar sunulur.
Geçtiğimiz gün, Tanrı'nın yalnızca dostlarına şiddetle davrandığını söylemiştik; bunun bir şaka olduğunu düşünebilirsiniz, ama doğrudur. En yüksek sonuçlara ulaşmak için elverişli koşullar, yalnızca umutla dolu olanlara, bu arındırıcı alevden geçecek olanlara sunulur. İnsan zihni bunu test edebilecek biçimde tasarlanmıştır, başınıza çok üzücü bir şey geldiğinde, kendi kendinize şunu söyleyebilirsiniz:
"Pekala, bu böylesine büyük bir sorunla karşılaşmaya değer olduğumu gösteriyor, içimde bu güçlüğe direnebilecek bir şeylerin olduğunu kanıtlıyor."
Kendinize eziyet etmek yerine, memnun olduğunuzu göreceksiniz, öylesine mutlu ve öylesine güçlü olacaksınız ki en nahoş şeyler bile size çok çekici gelecek! Bu deneyi yapmak çok kolaydır. Koşullar ne olursa olsun, zihniniz buna makul bir şeymiş gibi bakmaya alışırsa, bu artık size nahoş gelmeyecektir.
Bu gayet iyi bilinir, zihin bir şeyi kabul etmeyi reddeder, ona karşı mücadele eder, onu engellemeye çalışırsa, insan eziyetler, güçlükler, fırtınalar, içsel mücadeleler ve türlü türlü ıstıraplar yaşar. Ama zihniniz, "İyi, olması gereken buymuş, böyle olması gerekiyormuş," derse, başınıza ne gelirse gelsin hoşnut olursunuz. Bedenlerinin üzerinde bu türden bir zihin kontrolü sağlayarak hiçbir şey hissetmeyen insanlar vardır. Bazı mistikler hakkında size şunları söylemiştim: çektikleri ıstırabın aşamaları bir anda geçmelerine imkan tanıyacağını ve amaçlarına ulaşmak, yani Kutsalla birleşmek için bir basamak olacağını düşünürlerse, hiç acı hissetmezler.
Bu zihinsel kavrayış bedenlerinin etrafında adeta bir kalkan oluşturur. Bu çok sık gerçekleşen bir şeydir, gerçekten büyük bir şevk duyanlar arasında çok yaygın bir deneyimdir.
Özdeşleşme
Başka bir kişinin zihnine girip orada nelerin olup bittiğini öğrenmeyi hiç denemediniz, değil mi? Kendi şuurunuzu bir başkasına yansıtmaktan söz etmiyorum, çünkü o zaman kendinizi onun içinde bulursunuz ve bu hiç de ilgi çekici değildir.
Başka birinin içindeki şuuruyla ilişkiye geçip geçmediğinizi soruyorum. Örneğin, herhangi bir nedenden ötürü, karşınızdaki kişiyle aynı fikirde olmazsınız. Siz meseleyi bir şekilde görürken, o başka bir şekilde görür. İki kişi de mantıklıysa, münakaşa etmezler. Ama makul ve mantıklı değilseler, kavga etmeye başlarlar.
Kavga etmek yerine, yapılabilecek en iyi şey karşınızdakinin şuuruna girmek ve onun bu sözleri neden söylediğini, onu böyle davranmaya veya bunları söylemeye neyin ittiğini sormaktır.
İçsel neden nedir?
Onun bu tutumu takınmasına neden olan anlayışı nedir? Bu son derece ilgi çekicidir. Bunu yaparsanız, öfkelenmeye derhal son verirsiniz. Öncelikle, artık öfkeli olamazsınız. Bu bile başlı başına büyük bir kazançtır. Ama aynı zamanda karşınızdaki kişi öfkelenmeye devam ederse, bu sizin üzerinizde hiçbir etki yaratmaz.
Bir dahaki sefere, karşınızdaki kişiyle daha kusursuz bir biçimde özdeşleşebilir, ayrılıkların ve olumsuzlukların önüne geçebilir ve kavgaları durdurabilirsiniz.
Çok faydalı.
İnsan kendini özdeşleştirmeyi öğrenebilir. Bunu öğrenmelidir. Kendi egonuzun dışına çıkmak istiyorsanız, bunu yapmanız şarttır. Zira insan kendi egosunun içinde kapalı kaldıkça, hiçbir ilerleme kaydedemez.
Bu nasıl yapılabilir?
Birçok süreç vardır. Ben bunlardan birini size anlatacağım.
Paris'teyken, her türden insanın bir araya toplandığı, her türlü araştırma, spiritüel (sözde spiritüel) ve gizli araştırmalar vs. yapılan birçok yere gitmiştim. Bir bilgi edinme, öğrenme süreci geliştiren genç bir kadınla (sanıyorum İsveçliydi) tanıştırıldım.
Geliştirdiği yöntemi bana şu şekilde anlattı:. . .
"İşte böyle, bir nesneyi alıyorsun veya tahtaya bir işaret yapıyorsun ve bir çizim alıyorsun, -bunun hiçbir önemi yok- o an sana ne uygun geldiyse onu alıyorsun. Örneğin, senin için bu tahtaya bir desen çiziyorum."
Tahtaya yarı geometrik bir desen çizdi. "Bu desenin karşısında oturuyorsun ve tüm dikkatini ona odaklıyorsun, oradaki desene konsantre oluyorsun. Şuuruna bunun dışında hiçbir şeyin girmesine izin vermeyerek, tamamen buna konsantre oluyorsun. Gözlerini çizimden ayırmıyorsun ve hiç kıpırdatmıyorsun. Sanki bu çizim seni ipnotize etmiş gibi. Bakıyorsun (kendisi oturdu, bakarak), bakıyorsun, bakıyorsun, ne kadar süre gerektiğini bilmiyorum, ama alıştıktan sonra çok hızlı olabiliyor. Bakıyorsun, bakıyorsun ve sonunda baktığın o çizim oluyorsun. Dünyada bu çizimden başka hiçbir şey yokmuş gibi.
Sonra birdenbire öteki tarafa geçiyorsun ve öteki tarafa geçtiğinde yeni bir şuura giriyorsun, işte böyle." İkimiz de güldük, çok hoştu. Ama bir o kadar da doğruydu, uygulanması gereken harika bir yöntemdi.
( İçten Yaşamak - Sri Aurobindo ve Anne )

27 Ekim 2013 Pazar



Güzel bir güne uyanmak dileği ile İYİ GECELER! anda,onda,sevgide kalın.....

KARANLIKTA UYUMANIN FAYDALARI

Vücudun biyolojik saatini koruyup, doğal ritmini ayarlayan melatonin hormonu, ancak gece siz uyuduğunuz saatlerde ve karanlıkta salgılanabiliyor. …
Karanlıkta uyumak beynin melatonin hormonu salgılamasını sağlayarak kişiyi kanserden koruyor. Işıkta bu hormon salgılanmadığı için kanser hücreleri daha çabuk gel…işiyor. Melatonin’i tablet olarak da alabilirsiniz Melatonin hormonu saat 23.00 ile 05.00 arasında tam olarak salgılanıyor. Bu saatler arasında karanlıkta uyunduğunda hormon, hücreleri yeniliyor, bağışıklık sistemini düzenliyor. Vücudun biyolojik saatini koruyor, ritmini ayarlıyor. Üreme sistemini geliştiriyor. En önemlisi kanserli hücrelere karşı koruma sağlıyor.
MELATONİN HORMONU SAĞLIK İÇİN ÖNEMLİ Memorial Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Abdullah Özkardeş, “Melatonin, beyindeki epifiz bezinden özellikle geceleri karanlık ortamda salgılanan bir hormondur. Triptofan isimli bir maddeden elde edilir. Hormonun temel görevi, vücudun biyolojik saatini ve ritmini ayarlamaktır. Melatonin üretimi, gecenin uzunluğu ile ilgilidir, gece ne kadar uzarsa, üretim de o denli uzar. Karanlık fazın başlangıcında veya sonundaki ışık, melatonin üretimine engel olur. Işık kısa süreli de olsa yeterli şiddette ise, melatonin salınımını baskılar. Günlerin kısa olduğu kış mevsiminde melatonin üretimi artar, yaz günleri ise azalır.” diyor.
YAŞAM SÜRESİNİ UZATIYOR Depresyon hastalığında kortizol seviyesi yüksek ve melatonin seviyesi düşük bulunmuştur. Birçok depresyon ilacı, etkilediği beyin kimyasal maddeleri aracılığı ile melatonin salgılanmasını artırır. Melatoninin bağışıklık sistemini olumlu etkileyerek, stresi azalttığına, yaşam süresini artırdığına ve yaşlanma bulgularını azalttığına dair yapılmış çalışmalar var. Ayrıca başta kanser olmak üzere hastalıklar üzerinde baskılayıcı etki yapar. Gece çalışan kadınlarda melatonin salgılanması azaldığı için, gündüz çalışanlara göre meme kanseri gelişimi oldukça fazla bulunmuştur. Gece çalışılan yerlerde, karanlık ortamların aydınlatılması ve bu nedenle melatonin düzeyinin baskılanması ile de kanser riski artmaktadır. Görme engellilerin kansere daha az yakalanması bu durumu destekliyor. Bu sebeple çocukların gece kesinlikle ışıkta uyutulmaması gerekiyor.
SAĞLIĞINIZ İÇİN BUNLARA DİKKAT EDİN – Gece mutlaka karanlık bir ortamda uyuyun. – Gece lambası kullanmamaya özen gösterin. Mutlaka kullanılması gerekiyorsa, solgun kırmızı ışıklı olanlarını tercih edin. – Erken yatarak vücut hücrelerini yenileyen melatonin hormonunun tam salgılanmasını sağlayın. – Televizyon karşısında uyumayın. – Gece yatma vaktinde çalışmayın. – Vişne, lahana, badem gibi melatonin açısından zengin besinler tüketin.

23 Ekim 2013 Çarşamba

Her türlü seçiminiz ya sevgi ya korku düşüncesinden kaynaklanıyor.

Korku; daraltan, kapayan, içe hapseden, kaçan, gizleyen, biriktiren, yığan, zarar veren enerjidir.
Sevgi; genişleten, açan, yayılan, kalan, açık olan paylaşan, iyileştiren enerjidir.

Korku bedenleri giysilerle sararak gizler.
Sevgi çıplak olmaya izin verir.

Korku sahip olduklarına sımsıkı yapışır,
Sevgi sahip olduklarını paylaşır.

Korku zorba yakınlık ister,
Sevgi sevecen yakınlık.

Korku sımsıkı sarar, bırakmak istemez,
Sevgi özgür bırakır.

Korku kurutur,
Sevgi yumuşatır.

Korku saldırır,
Sevgi bağrına basar.

Her insan düşüncesi, sözü, davranışı bu duyguların birinden kaynaklanır. Bu konuda başka bir seçiminiz yok, çünkü seçeceğiniz başka bir şey yok. 

Ama bu iki duygudan hangisini seçeceğiniz konusunda özgürsünüz.

Neale Donald WALSCH

21 Ekim 2013 Pazartesi





1.    KABULLENME
2.    UYUM SAĞLAMA
3.    OLMA (BÜTÜNLÜK)
4.    YARDIMSEVERLİK
5.    İLETİŞİM (KALPTEN)
6.    YARATMA (GÜCÜ ELDE TUTMA)
7.    TANIMLAMA (KENDİ ENERJİNİZİ MERKEZLENDİRME)
8.    DÜRÜSTLÜK
9.    SEVGİ
10.   GÜVEN
11.   GERÇEK (BENLİK)
12.   ZARAFET
Yukarıdaki listeyi okurken, bu niteliklerin birinde ya da daha fazlasında kuvvetli bir çekiş hissedebilirsiniz. Bu çekişler genelde enkarnasyonda üzerinde çalıştığınız alanları gösterir. Daha önceleri her enkarasyon sürecinde bir ders üzerinde çalışılıp, öğrenilmese bile defalarca enkarnasyonda ayni dersi öğrenmeye çalışılırken, daha sonraları bir veya iki veya daha fazlasına çalışılmaya başlanmıştır.

Biz bu dersler üzerinde çalışırken, onlar doğal olarak bizim için çok kişisel olduklarından; kendi deneyimlerimiz konusunda objektif olmamız hemen hemen olanaksızdır. Kendi yaşam dersimiz söz konusu olduğunda, doğal bir kör noktamız vardır. Bu nedenle objektif birinin ya da bir danışmanın temel yaşam dersinizi tanımlamanıza yardım etmesi yararlı olur. Bu ders bir kere tanımlandığında, yaşamınızdaki tüm önemli olayların nasıl bir veya iki kör noktaya dayandığını görmek daha kolay olur.
Eğer bu on iki niteliğin herhangi biri sizin yaşamınızda tekrarlanıp duran bir zorluk gibi gözüküyorsa, halen yaşamakta olduğunuz bir yaşam dersi olduğunu bilin.

Bu on iki yaşam niteliğinin her birine hakim olmanın anahtarı yüksek amacı keşfetmekte yatar.
Bu dersleri okurken önce bunun size bir enerji matriksi mi, yoksa bir enerji damgası gibi mi geldiğini belirleyin. Eğer bir enerji damgasıysa, onu iyileştirmenin ve bırakmamanın anahtarı o damgayı yaratmış olan yaşam deneyiminin içinde bulunabilir. Ancak eğer matriksiyse, bunu asla iyileştirelemiyecek, ancak hakim olunacak bir nitelik olduğunu bilin.
Steve Rother

20 Ekim 2013 Pazar

KATAGORİZE ETMEDEN——->> ÖYLESİNE



Hayat enerjisinin sadece yedikleriniz, içtiklerinizde gizli olmadığının farkına varmalısınız. Sağlığın ‘bedensel ve ruhsal tambir iyilik hali’ olduğunu unutmayıp fiziksel metabolik süreçlere takılıp kalmamalısınız. …Yorgunluğunuz, durgunluğunuz, bitkinlik, halsizlik ve isteksizliğinizin, uyku bölünmeleri, çarpıntılar yürek sıkışmalarınızın, sırt-bel-boyun- göğüs ağrılarının, kaşıntı ve egzamalarınızın kaynağını ruhsal elektriğinizdeki kontak atmalarında aramalısınız. Saydığımız bu ve benzeri sorunlar, çoğu kez bedenden kaynaklanmıyor. Biraz korku, endişe, üzüntü veya güvensizlik dolu olan tabancayı biranda patlatıyor.Sen sevginin ışığısın Beynimize ne ekersek onu biçeriz Bilinçaltınız sahip olduğunuz tek yaratıcıdır.Faydalı ,faydasız veya iyi,kötü diye ayırmadan, her an ürettiğiniz düşüncelerinizi, hareketlerinizi, konuşmalarınızı sinyal halinde depolayan biliçaltınız,gerçek dediğiniz yaşamınızın oluşmasıyla doğrudan etkilidir.bizler buraya eskilerin deyimi ile sınava ,ama yenilere göre ise deneyimlemek adına geldik..buraya gelirken her ne kadar gücümüzü askıya almış olsak ta, asla alet edevatsız gelmedik…sahip olduğumuz ve olacağımız her şey bizimle….Bu sistemin çalışması kullandığınız bilgisayar sistemine benzer: Ne verirseniz,o doğrultuda bilgiler alırsınız.hiç düşündünüz mü? Düşüncenin maddesi nedir? Neden yapılmıştır …ben çok düşündüm ve kendimce düşüncenin bir mıknatıs olduğunu kabul ettim…sen ne düşünürsen ve neye inanırsan yaşamına o giriyor…korktuğumuz şeyleri de kendimize çekiyoruz,sevdiğimiz ve arzu ettiklerimizi de.. Bilinçaltınızın olaylara iyi veya kötü gibi anlamlar vermez,ne verirseniz depolayarak, gerekli olayları ve kişileri hayatınıza çeker ve olayların bu doğrultuda gerçekleşmesini sağlar.Yani bugünkü hayatınızdaki herşeyi, bilinçaltınız ile siz yarattınız…Sürekli param yok diye düşünürseniz,asla paranız olamaz.sen parasızlıkla ne öğrenmeyi hedefledin..Hedeflerinize ulaşamayacağınızı düşünürseniz,asla ulaşamazsınız,kendini güçsüz kabul ederek amacın neydi neyi öğrenmek istedin, şanssız olduğunuzu düşünürseniz,asla şansınız olmaz,şişman olduğunuzu düşünürseniz asla zayıflayamazsınız.Sistem bu kadar basit çalışır.Ayrıca aaa ben düşüncemi değiştirdim diye, bir gecede mucizede beklemeyin.Şu anki yaşamınızı oluşturmak kaç yılınızı aldı düşünün…nedenmi hemen değişim beklemeyin…..Doğduğumuz anda bize bir takım bilgiler yüklenmeye başlanır… beyin aynen bir bilgisayar ağı gibi .. nasıl ki bir bilgisayara belirli programları yüklemezseniz verim alamazsanız insan beyni de aynen öyledir. doğduğumuz anda adı anne yada baba olan sevdiklerimiz bize program yüklemeye başlarlar… erkeklerden uzak dur,kedilerden korkmalısın,sinekler kötüdür,ceryanda kalırsan hasta olursun..ve sen ne yaparsan yap farkında ol yada olma ceryanda kalacak olursan mutlaka önce hasta olur sonra aaa evet ben gecen açık cam önünde oturmuştum der sebebide bulursun…Beyin asla uyumaz. O hep bilgi kaydeder..farkında yada farkında olma bilinç altı dediğimiz yerde bize ait olmayan ne çok işimize yaramayan bilgi var… inanmıyorsan incelemeye başla…her inancının nedenini sor kendine..ve lütfen iyice bak,ya öyle dendiği için evet demiş ve inanmayı seçmişsindir.yada birileri senden bu davranışı yaparsan seni onayladıkları için..yada bazen ön yargılı olmuşsundur,aklı ve mantığın devreye girip bir inanç kalıbı edinmişsindir…toplumun geneli öyle kabul ettiğin için bazılarını sende kabul etmişsindir..şimdi zaman gücümüzü kuşanma zamanı… toplumsal inançlardan toplumun doğru yada yanlışlarından arınma zamanı… toplumsal bilinci değiştirmek ve bir fark yaratma zamanı..
HAYAT ENERJİSi

12 Ekim 2013 Cumartesi

GERÇEK SEVGİ

Arthur, Merlin 'in yanından ayrılmadan önce çok karamsarlaştı. Nerdeyse on beş yaşındaydı ama diğer insanları çok az görmüştü. "Onlara katılacağın için üzgün müsün ?" diye sordu Merlin. "Herşeyden önce sen de onlardan birisin."

Arthur uzaklara baktı. "Hüzünlüyüm ama sebebi bu değil."
"Peki ne öyleyse?"
"Sana bir şey sormak istiyorum ama nasıl soracağımı veya sorsam mı sormasam mı bilmiyorum."
"Durma"

Arthur kararsız bir şekilde baktı. "Bana öğrettiğin dersler hakkında değil.Ama her şeyden çok bilmek istediğim bir şey, yani bana söyler misin acaba..."Boğazı düğümlendi ve durdu.
"Belki de aşık olmanın nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istiyorsun?"

Arthur kafa sallayarak onayladı. Merlin 'in önsezisi ile kurtulmuş olmaktan mutluydu. Yaşlı büyücü bir süre düşündü ve "Her şeyden önce unutma ki gerçekten önemli bir şey sordun. Aşk hakkında sözlerle anlatılamayacak bir şey vardır, ama önce benimle gel" dedi.

Arthur 'u öğle güneşinin parladığı bir açıklığa götürdü. Merlin 'in elinde güneşe doğru tuttuğu, yanan bir mum belirdi. "Yanıp yanmadığını görebiliyor musun ?" diye sordu.
"Hayır" dedi Arthur. Güneş o kadar parlaktı ki mumun alevi görünmüyordu.
"Ama bak" dedi Merlin. Bir pamuk parçasını muma yaklaştırdı ve pamuk hemen yanıverdi.

"Bunun aşkla ne ilgisi var?" diye sordu Arthur, ama Merlin yanıtlamadı. Sadece yılan otunun çiçeğini alıp suyundan iki damla Arthur 'un parmaklarına sıktı. "Tadına bak" dedi.
Arthur yüzünü ekşitti. "Çok acı" dedi.
Merlin çocuğu göle götürüp ellerini yıkamasını söyledi. "Şimdi suyun tadına bak" dedi. "Acılık kaldı mı?"
"Hayır" dedi Arthur. "Ama bunun aşkla ne ilgisi var?" Merlin yine karşılık vermedi ve çocuğu ormanın daha da derinlerine götürdü. "Şimdi kıpırdamadan otur" dedi sessizce. Arthur söyleneni yaptı. Biraz ileriden bir fare açıklığa fırladı, ama daha hareket edemeden bir kartal fareyi kaptı ve avıyla birlikte yüksek sarp kayalıklardaki yuvasına uçtu.

Arthur şaşkınlıkla, "Ama bana aşktan bahsedeceğini söylemiştin. Tüm bu gösterdiklerinin aşkla ne ilgisi var?" dedi.

"Dinle" dedi ustası. "Güneşe tutulduğunda görünmeyen mum gibi egon da aşkın dayanılmaz gücünde eriyecek. Gölün suyuyla yıkandığında kaybolan acılık gibi, hayatının acılığı da aşkla karıştığında en berrak sular kadar tatlı olacak. Ve kartalın avını yakalaması gibi kendine verdiğin önem de, seni içine alan aşkın gözünde bir pırıltıdan ibaret kalacak."

Sevginin gücü, saflığın gücüdür. Sevgi kelimesi bir çok şekillerde kullanılır ama o, büyücü için kutsal bir kelimedir, çünkü onun için sevgi, "tüm kötülükleri yok ederek sadece asil ve gerçek olanı bırakan" demektir. "Korktuğun sürece gerçekten sevemezsin" diye uyardı Merlin. "Öfkelendiğin sürece gerçekten sevemezsin. Bencil egon var olduğu sürece gerçekten sevemezsin.

"Peki o zaman nasıl sevebilirim ki?" dedi Arthur,korku öfke ve bencilliğin sıkça deneyimlediği şeyler olduğunu bilerek.
"İşte işin gizemli kısmı burası" diye yanıtladı Merlin. "Saflıktan ne kadar uzak olursan ol, sevgi seni arayacak ve sen sevene kadar seninle uğraşacak."

Sevgi, kötülükleri ortadan kaldırmak için hep işbaşındadır. Sevgisiz insan diye bir şey yoktur; yalnızca, sevginin gücünü hissedemeyen insanlar vardır. Görünmeyen ve ebedi olan sevgi, duygu ve heyecandan öte bir şeydir; o, hazdan ve hatta bir vecd halinden de ötedir. Büyücünün gözünde o, soluduğumuz hava, her hücredeki devinimdir. Sevgi evrensel kaynağından herşeye nüfuz eder. O, mutlak güçtür. Çünkü zor kullanmadan herşeyi kendine çeker. Sevgi, acı çekilirken bile, zihin ve ego 'dan uzaklarda görevini yapar. Sevgi ile kıyaslandığında diğer tüm güç çeşitleri zayıftır.

"Sen bir kral kadar güçlü müsün?" diye Merlin'e sordu Arthur.
"Bir kralın güçlü olduğunu nerden çıkarıyorsun?" diye karşılık verdi Merlin. "Krala gücü, her zaman ayaklanıp bu gücü geri alabilecek halkı tarafından verilir. Bu yüzden tüm krallar korku içinde yaşar; bilirler ki sahip oldukları herşey ödünç alınmıştır. Ülkenin en fakir kişisi bile kraldan daha zengindir; ta ki kral, gücünü bırakıp sevgiye teslim olana kadar."

"Hayattaki gerçek güç içten gelir. Dünyayı sadece içten gelen sevginin ışığında görmek, zedelenmez bir huzurda korkusuz yaşamaktır."

Sevgi ile ilgili, insanların dikkatinden kaçan birçok sır vardır. Sevilmek için önce sevmeniz gerekir. Birisinin sizi koşulsuz olarak sevdiğinden emin olmak istiyorsanız, onu koşulsuz sevmeniz gerekir. Birini sevmeyi öğrenmek için önce kendinizi sevmeniz gerekir. Bunların çoğu açık gibi görünüyor. Peki o zaman niye böyle yapmıyoruz?

Büyücünün cevabı şudur: Sevgi ortaya çıkarılmalıdır; onu reçine gibi gizleyen öfke, korku ve bencillik katmanları soyulmalıdır. Tamamıyla sevgi dolu bir hayat için şu anda sahip olduğunuz hayatı saflaştırın. Sevgiye yaklaşmanın doğru ve yanlış bir yolu yoktur. "Ümitsizce sevgiyi arayan bir insan" dedi Merlin, "ümitsizce suyu arayan balığı hatırlatır." Yaşam çok sevgisiz gibi görünebilir, ama insanı sevgiden yoksun bırakan "dışarıdaki dünya" değil, onu algılayanın gözleridir.

Sevgiyi hayatınızın değişmez ve tam bir parçası haline getirmek istiyorsanız, önce şu an sevgi dediğiniz şeyi yeniden tanımlamanız gerekir. Çoğumuz sevgiyi birine duyulan çekim, önemsendiğimizi hissettiren bir beslenme kaynağı, haz ve keyif, güçlü bir his veya heyecan olarak düşünürüz. Her ne kadar bunlar sevginin birer yönüyse de, büyücü bunların en iyi ihtimalle tam olmadığını söyleyecektir.

"Ölümlülerin tarif ettiği sevgi, zayıflayıp yok olmaya mahkumdur" dedi Merlin. "Sizin sevgi dediğiniz şey gelir ve gider. Bir arzu objesinden diğerine atlar. Arzularınız reddedildiğinde çabucak nefrete döner. Gerçek sevgi değişmez. Onun bir objeyle ilgisi yoktur ve başka bir duyguya dönüşmez, çünkü en başta o, bir duygu değildir."

Tüm sahte sevgileri terkettiğinizde geriye ne kalır? Yanıtı kendini kabullenmeyle ortaya çıkmaya başlar. İçsel bir güç olan sevgi önce içinizde, yine kendinize yöneltilmiş olarak belirir. "Ölümlüler sevgi için huzursuz ve endişeli bir şekilde telaşlanıp dururlar" dedi Merlin. "Sevdiklerine sahip olamazlarsa öleceklerini zannederler. Ama gerçek sevgi sizi huzursuz etmez, çünkü onun ifade edilmeye ihtiyacı yoktur. En sevilen kişi bile sizin bir parçanızdır. Başkasından alacağınızı zannettiğiniz sevgi, farkındalığınızdaki bir sınırlılığın belirtisidir. Büyücü için tüm sevgiler benlikten gelir.

"Bu, kulağa çok bencilce geliyor" diye itiraz etti Arthur.
"Benliği ego ile karıştırıyorsun, ama gerçekte benlik ruhtur" diye yanıtladı Merlin. Bencillik ise sahiplenmek, kontrol etmek ve hakim olmak isteyen ego'dan kaynaklanır. Ego, "Seni seviyorum, çünkü sen benimsin" dediğinde sevgiden değil, üstünlük kurma ve sahiplenmekten bahseder. Gerçekten sevmeyi öğrenenler ilk önce bencilliği bırakmışlardır. İşte bundan sonra çok değişik bir deneyim başlar.

"Peki bu nasıl bir şeydir?" diye sordu Arthur. "Bunu hiç bilebilecek miyim?"

"Bir gün bu huzursuzca telaşın bittiğinde, ufak bir ışık göreceksin kalbinde. İlk önce bir kıvılcım büyüklüğünde olacak, sonra bir mum alevi ve nihayet cayır cayır yanan bir ateş. Sonra uyanacaksın ve bu ateş güneşi, ayı ve yıldızları kaplayacak. İşte o anda evrende sevgiden başka bir şey kalmayacak, ama yine de bunların hepsi kalbinde olacak.

DEEPAK CHOPRA - Büyücünün Yolu

10 Ekim 2013 Perşembe

HAYAT FELSEFESİ

Hergün üç kişiye iltifat et…
Yılda en az bir kez güneşin doğuşunu seyret….
İnsanların doğum günlerini hatırla….
İnsanların gözlerini içine bak…
Sık sık “lütfen” de…
Bir müzik aleti çalmayı öğren…
Duşta şarkı söyle…
Değerli takılarını saklama kullan…
Her baharda çimen ek…
İlk önce sen ” merhaba “de…
Ucuz otomobil kullan ama sahip olabileceğin en iyi evi al…
Hak ettiğini düşündüğünde maaaşına zam iste…
Hiçbir zaman asla umudunu yitirme, mucizeleer her gün oluyor…
Jackson Brown

Hayatınıza Yatırım Yapın


hayatınıza yatırım
Yatırım denince akla, önce finansal anlamda zenginlik gelir. Ancak sizi zengin kılan asıl yatırım; kendi büyümenizi ve gelişiminizi sağlayacak, daha iyi bir hayat kurmanıza yardımcı olacak, “kendi”nize yapacağınız yatırımdır.
İşiniz, sosyal hayatınız ve sevdikleriniz arasında seçim yapmak zorunda kalmadan; daha özgür, daha mutlu ve daha sağlıklı bir hayat yaşamak, sizin elinizde. Tek ihtiyacınız olan seçimleriniz doğrultusunda oluşturacağınız; çok yönlü, dikkatlice düzenlenmiş ve uzun yıllar sürdürülebilir bir yatırım planı. Planınızı oluştururken yapmanız gerekense;  sahip olduğunuz zaman ve enerjiyi, sahip olmak istedikleriniz arasında dağıtmak.
Kendinize yatırım yapın
Mutlu ve üretken bir hayat sürmenin yolu, kendi kendinize yetebilmekten geçiyor. Daha iyi hissetmek ve özgüven sahibi olabilmek için, kendinize yapacağınız yatırım, ilk sırada olmalı.
  • Sağlığınıza özen gösterin: Ruhsal, fiziksel ve zihinsel bir bütünlük içinde olmanıza yardımcı olacak bir hayat tarzı benimseyin. Dengeli ve düzenli beslenin, spor yapın, kötü alışkanlıklardan uzak durun ve yeterli uykuyu aldığınızdan emin olun.
  • İyi bir eğitim alın: Alacağınız eğitim; hem sizi yapmak istediğiniz iş konusunda uzmanlaştırmalı, hem de kişisel olarak geliştirebilmelidir.
  • Donanımlı olun: Öğrenmenin yaşı yoktur. Bilgi ve becerilerinize yenilerini ekleyerek,kendinizi sürekli geliştirin.
  • İyi görünün: Temiz ve bakımlı olmak, kendinize olan güveninizi arttıracak ve daha iyi hissetmenize yardımcı olacaktır.
  • Dolabınıza doğru parçalar ekleyin: Kıyafet alışverişinizi yaparken, modayı sıkı sıkıya takip etmek yerine, zamansız ve fonksiyonel parçalara yatırım yapın.
Ailenize ve sevdiklerinize yatırım yapın
Aileniz ve sevdikleriniz, iyi veya kötü, her anınızda yanınızda olacak ve hayatınızı güzelleştirecektir. Sizin için değerli olduklarını hissettirin.
  • Birlikte vakit geçirin: Ne kadar yoğun bir temponuz olursa olsun, sevdiklerinize gereken zamanı ayırarak, hayatınızda önemli bir yerleri olduğunu hissettirin.
  • Dürüst olun: Sağlam bir ilişkinin temelinde dürüst olmak yatar. Sonuçları ne olursa olsun, her zaman doğruyu söyleyin. Anlaşmazlıklar yaşansa da, zamanla birbirinizi anlayacaksınız.
  • Duygusal paylaşımdan kaçınmayın: Kötü hissettiğinizde ya da mutluluğunuzu paylaşmak istediğinizde, sizi her zaman dinleyecekler; aileniz ve yakın arkadaşlarınız olacaktır. Paylaşmaktan çekinmeyin.
  • Geride bırakabileceğiniz bir şeyler olsun: İyi bir itibar edinmeniz ve adınızın iyi anılıyor olması, ailenize ve sevdiklerinize yapabileceğiniz en iyi yatırımlardan biri.
sevdiklerinize yatırım
Sosyal hayatınıza yatırım yapın
Kişisel gelişimin sırlarından biri; yeni insanlar tanımak ve yeni kültürler öğrenmekten geçiyor. Kendi dünyanızdan dışarıya adım atın ve keşfetmeye başlayın.
  • Gezin: Yeni yerler keşfetmek ve yeni kültürler tanımak; ufkunuzu, oturduğunuz yerde yapacağınız herhangi bir aktiviteden çok daha fazla açar.
  • Yeni insanlarla tanışın: Tanıdığınız her yeni insan, size bir şeyler katacaktır. Kuracağınız arkadaşlıklar, sizi hem duygusal olacak besleyecek, hem de yeni fırsatlar sunacaktır.
  • Hobiler edinin: Yalnız kaldığınızda iyi vakit geçirebilmenin ve kendi kendinizi eğlendirmenin yolu hobiler edinmekten geçer. Hobiler, aynı zamanda, ortak zevklere sahip olduğunuz kişilerle keyifli zamanlar da geçirmenize yardımcı olur.
  • Alışkanlıklar geliştirin: Spor yapmak, sinemaya gitmek ya da kitap okumak gibi, sizi sosyal anlamda da geliştirecek alışkanlıklar edinin.
İşinize yatırım yapın
İş hayatında başarılı olmanın yolu, işinizi sevmek ve kendinizi geliştirmekten geçiyor.
  • Yapmak istediğiniz işi yapın: Maddi şartları ne olursa olsun, sevmediğiniz bir meslek ya da benimsemediğiniz bir iş ortamı sizi mutsuz eder. Aradaki dengeyi, ihtiyaçlarınızı göz önünden bulundurarak kurun.
  • Eğitimler alın: Finansal açıdan yapacağınız yatırımlar kadar, işiniz konusunda kendinizi geliştirmek de başarılı olmanızda etkilidir.
  • Gelişime açık olun: Gelecek planlarınız ve hedefleriniz mutlaka büyümek doğrultusunda olsun. Azla yetinmeyin, işinizi geliştirmeye çalışın. Yerinizde saymayın.
  • Risk alın: Risk almamak en büyük risktir. En büyük başarılar ve kazançlar, büyük risklerle atılan adımların sonucudur.
işinize yatırım
Geleceğinize yatırım yapın
Hayatınızı istediğiniz şartlarda yaşayabilmeniz için, maddi olarak da özgür olmanız gerekiyor.
  • Kendi işinizi kurun: Daha istekli çalışmak, daha verimli olabilmek ve sizden sonra gelen nesillere bir şeyler bırakabilmek adına, kendi işinizin patronu olmalısınız.
  • Ev sahibi olun: Yeterli birikiminiz olduğunda, bir ev alın. Kira stresinden kurtularak, yaşam alanınızı keyifle oluşturun.
  • Biriktirin: Zor zamanlar için mutlaka bir miktar birikiminiz olsun. Böylece, borç altına girme stresinden kurtulursunuz.
  • Doğayı koruyun: Temiz su ve temiz hava, sizden sonraki nesillere bırakabileceğiniz en güzel hediye. Geri dönüşüm yapın.
  • Gelişmelerinizi kaydedin: Hedeflerinize ulaşmak için attığınız adımların sonuçlarını düzenli olarak takip edin. Mantıklı ve ulaşılır hedefler koymanız konusunda yardımcı olacaktır.
  • Yazar: Merve Uvut

9 Ekim 2013 Çarşamba

Geride bırakmanız gereken 10 düşünce

Hayat karşımıza birçok olumsuzluk, kabullenemediğimiz değişiklikler ya da çaresizlik anları çıkarabilir. Ancak geçmişi geride bırakıp ilerleyebilmek istiyorsanız, bakış açınızı değiştirmeniz ve olumsuz düşüncelerinizi kafanızdan atmanız şart.

Uplifers olarak, sizi geçmişe bağlayan ve kurtulmanız gereken düşünceleri Marc and Angel blogunun yaratıcılarından Marc’ın kaleminden sunuyoruz.

1. “Başka seçeneğim yok.”

Geleceğinizi şekillendiren, yaptığınız seçimlerdir. Kişiliğiniz, düzenli olarak yaptığınız şeyler üzerine kuruludur. Hayat yolunda hangi yöne ve nasıl gittiğiniz ise, oraya hızlı şekilde varmaktan çok daha önemlidir.

Benzer problemlerle karşılaştığınızda, benzer şekilde karşılık vermek çok doğaldır. Ancak alacağınız sonuçları değiştirmek istiyorsanız, bakış açınızı ve davranışlarınızı da değiştirmeniz gerekir. Bu noktada cevap bulmanız gereken soru, “geçmişte takılı kalmak mı, yoksa geleceğe bakmak mı?” olmalı. “Karar verme zorluğu“

2. “Hayat çok kolay.”

Hayat kolay değil, aksine oldukça zor. İlerlemek ise, ancak bu gerçeği kabullendiğiniz zaman mümkün.

Hayatın kolay olmadığı düşüncesini kalbinizde ve beyninizde kabul ettiğiniz zaman, problemlerinizi çözmeniz daha kolay olur. Çünkü zorlukları kabul etmek, şaşırma, hayal kırıklığına uğrama ihtimalinizi azaltarak, pes etmemenize yardımcı olacaktır.

3. “Hiçbir şey değişmiyor.”

İlerlemek istediğiniz yolu, kaderinizle karıştırmayın. Şu an yaşadığınız zorluklar, gelecekte de devam etmek zorunda değil. Önemli olan, sabırlı olmak. Çünkü hedefinize ulaşmak ne kadar zaman alırsa alsın, sonunda yaşayacağınız mutluluk yaşadığınız zorlukların tümüne değecek. “Hayatınızı yönetebilmek için sorumluluk alın“

4. “Her şey kötü gidiyor.”

Hayatınızda her şey yolundayken, her şeyin bir sebebi olduğu düşüncesine tutunmak kolaydır. Ancak işler kötü gittiğinde, aynı düşünceye tutunmak ve güçlü kalmak birçoğumuz için oldukça zor.

Umudunuzu canlı tutun, cesur ve güçlü olun. Her şeyin bir nedeni olduğunu, her kötülükte bir iyilik olabileceğini kabul edin ve pes etmeyin. “Ruhun güçlenmesi“

5. “Herkes benden daha iyi.”

Siz güvensizliğinizi ne kadar beslerseniz, güvensizlik sizi o kadar tüketir.

Bazen güvensiz hissetmenizin nedeni, kendi koşullarınızı başkalarının “görünen” hayatlarıyla kıyaslamak; kendi iç sesinizi değil, çevrenizdekilerin ne söylediğini dinlemektir.

Bu noktada yapmanız gereken, karşılaştırma yapmayı bırakarak içinize dönmek ve kendi ruhunuzu dinlemektir. “Kendimizle pozitif iletişim kurmanın önemi“

6. “Gerçekçi olmalıyım.”

Başarılı olabilmek için, bazen gerçekçiliği bir kenara bırakıp biraz hayalperest olmanız ve koşulların değişebileceğine inanmanız gerekiyor.

Gerçekçi olmak hiçbir şeyi değiştirmez, ancak hayal kurmak değiştirebilir. Thomas Edison’un ya da nice bilim insanının yaptığı gibi.

7. “Keşke”

Kendiniz için atacağınız en olumlu adımlardan biri, “keşke” demeyi bırakmak. Sonrasında kendinizi “yapacağım”, “olacak” diyerek motive etmek ve harekete geçmek.

Hoşunuza gitmeyen durumları, değiştirmek için kararlı olmanız şart. Değişmek ve değiştirebilmek için, harekete geçin.

8. “Artık çok geç.”

Yapmak istediğiniz şeylerin zamanının geçtiğini düşünmek, yolun sonudur; kendinize inanmak ise sonsuz bir yolculuk. Kendinize inanın ve zincirlerinizi kırın. Hata yapmaktan korkmayın. Sizden şüphe duyanlara kulak asmayın.

9. “Yapamam.”

Hayat bazen sizi hazırlıksız yakalayarak, dibe vurmanıza neden olabilir. Ancak siz izin vermedikçe, orada tutamaz.

Önemli olan hayatın size ne kadar sert bir darbe vurduğu değil, sizin hayatın akışı içinde darbelere karşı ne kadar dayanıklı olduğunuzdur. Hayat mücadelesinde sizi öne geçirecek olan gerçek güç budur. “Kendimize olan inançsızlığımız“

10. “Daha kötüsü olamaz.”

Bir şeyi iyi ya da kötü yapan, sizin bakış açınızdır. Hangi durumda olursanız olun, mutlu ve neşeli olmak için kararlı olun.

Ve şunu aklınızdan çıkarmayın; mutluluk ya da mutsuzluk yaşadığınız koşullarla değil, karakteriniz ve bakış açınızla şekillenir. “Kaygı bozukluğu hayatınızı zorlaştırmasın“

Yazar: Uplifers

Farkındalığınızı Artıracak 5 Kişisel Gelişim Kitabı Bir Ömür Nasıl Yaşanır? – İlber Ortaylı “Kendimi geliştirmek istiyoru...