28 Temmuz 2013 Pazar

Düşünce Gücüyle Tedavi – ZENGİNLİK
“En iyiye layığım ve en iyiyi kabul ediyorum, şimdi…”
Yukarıdaki olumlu ifadenin sizin için doğru olmasını istiyorsanız, aşağıdaki cümlelerin doğruluğunainanmamalısınız…
  • Para ağaçta yetişmiyor
  • Para pistir, kirlidir
  • Fakirim ama kalbim temiz ve iyiyim
  • Zengin insanlar sahtekardır
  • Asla çok parası olan bir insan olamayacağım
  • Asla istediğim bir iş de çalışamayacağım
  • Fakir insanın şansı yoktur
  • Dürüst insanlar zengin olamazlar
  • Herkes benden önce gelir
  • Bu kadar yüksek ücret talep edemem
  • Layık değilim
  • Çok paralı olmak kim, ben kim
  • Bankada ne kadar param olduğunu kimseye söyleme
  • Asla ödünç para vermem
  • Damlaya damlaya göl olur
  • Her an parasız kalabilirim
  • Ancak çok çalışarak para kazanılır
  • Paramı kötü gün için saklıyorum
  • Hep borç içindeyim
  • Ailem de fakirdi, ben de fakirlikten kurtulamayacağım
  • Para dediğin geldiği gibi gidiyor
Bu inançlardan kaçı sizde var? Bunlara inanmanın size bolluk ve zenginlik getireceğini mi düşünüyorsunuz?
Bunlar eski sınırlı düşüncelerdir. Belki de ailenizin veya toplumun genel para hakkındaki düşünceleridir. Aile inançlarını bilinçli olarak değiştirmedikçe hap bizimle kalırlar. Bu olumsuz düşünce kalıpları her nereden geliyorsa gelsin zengin olmak istiyorsanız bunları bilincinizden temizleme ve atmalısınız.
Bana göre, gerçek zenginlik kendinle barışık olmakla başlar. Bu aynı zamanda istediğiniz şeyi istediğiniz zamanda yapma özgürlüğüdür. Asla sahip olduğunuz para miktarı değildir, bu bir zihin durumudur. Zengin veya fakir olmanız aklınızdaki düşüncelerin dışavurumudur.
Layık Olmak (Hak Etmek)
Zengin olmaya “layık değilim” diye düşünüyorsak, bol para kucağımıza bile düşse, bir şeklide onu reddederiz veya göremeyiz. Şu örneğe bakın; Kurslarıma katılan bir öğrencim, gelirini çoğaltmak üzerinde çalışıyordu. “İnanamıyorum. Ben hiçbir şey kazanamam” deyip duruyordu. Bu olayın onun değişen bilincinin yansıması olduğunu biliyorduk. Ama o hala hak etmediğini düşünüyordu. Ertesi hafta bacağını kırdığı için derse gelemedi. Doktor masrafları beş yüz dolar tutmuştu. Yeni “bolluk bilincine” doğru yol almaktan korkmuştu, layık olmadığını düşünüyordu ve kendini bu şekilde cezalandırmıştı.
Gelirimizi arttırma üzerinde yoğunlaşıyorsak, borçlarınızı düşünmeyin. Yetmezlik ve borçlar üzerinde yoğunlaşırsanız, daha çok borç ve darlık yaratırsınız. Evrende sonsuz kaynak var. Bunu anlamaya başlayın. Açık bir gecede gökyüzündeki yıldızları, bir avuç kum tanelerini, ağacın tek bir dalındaki yaprakları cama vuran yağmur damlalarını, domatesin içindeki çekirdekleri saymaya kalkın. Her çekirdek, üzerinde çok sayıda domates olan bir domates fidesini yaratma gücünü içinde taşıyor. Sahip olduğunuz şeyler için şükredin, çoğaldıklarını göreceksiniz. Hayatımdaki herşeye sevgimle şükranlarımı sunmak hoşuma gidiyor. Evimi, suyumu, elektriğimi, telefonumu, mobilyamı, giysilerimi, arabamı, işimi, paramı, arkadaşlarımı, görme, hissetme, dokunma, tatma, yürüme ve bu gezegenden zevk alma yeteneğini…
Kendi yetmezlik ve sınırlılık inancımız, bizi sınırlayan tek şeydir. Sizi hangi inancınız sınırlıyor? içsel sesinize daima güvenin bu konuda o size yardımcı olacaktır. Örneğin; sadece başkalarına yardım etmek için mi paranızın olmasını istiyorsunuz? O zaman da kendinizin değersiz olduğunu söylüyorsunuzdur.
Şimdi bolluğu, zenginliği reddetmediğinizden emin olun. Arkadaşınız sizi yemeğe davet ediyorsa, zevk ve sevinçle kabul edin. Arkadaşınızla sadece davet “değiş tokuşu” yapıyor olduğunuzu hissetmeyin. Biri size hediye veriyorsa, nezaketle kabul edin. Kullanamayacağınız bir hediye ise başka birisine verin. Bırakın, şeyler sizden akarak geçsin ve bunu sürdürün. Gülümseyerek “teşekkür ederim” deyin. Böylece evrene iyi şeylerin size verilmesine hazır olduğunuzu göstermiş bulunuyorsunuz.
Yeni İçin Yer Açın
Yeni için yer açın. Buzdolabınızı temizleyin, kenarda köşede alüminyum kağıda sarılmış küçük küçük yiyecek parçalarını atın. Gardrobunuzu temizleyin, son altı ayda kullanmadığınız eşyalarınızı ayıklayın. Bir yıl içinde kullanmadıklarınızı kesinlikle evinizden dışarı atın. Satın, değiştirin, verin, atın. Tıkış tıkış bir gardrop tıkış tıkış zihin demektir. Dolaplarınızı temizlerken “zihnimin dolaplarını temizliyorum” deyin. Evren sembolik davranışları sever.
“Evrendeki bolluk, herkesin faydalanabilmesi için hazır ve sınırsız” kavramını ilk duyduğumda, çok saçma bir şey diye düşündüm. “Tüm şu fakir insanlara bak dedim” dedim. “Kendi çektiğin ekonomik sıkıntılara bak”, “Fakirlik sadece senin bilincinde olan bir inançtır” diye verilen yanıt, beni daha da kızdırdı. Fakirliğimin tek sorumlusunun kendim olduğunu anlamam ve kabul etmem için yılların geçmesi gerekti. “Değersizim” “Hak etmiyorum” “Para zorluklarla kazanılıyor” “Özel yeteneklere ve niteliklere sahip değilim” benim inançlarımdı. Bu inançlarım “yokluk bilinci”ne takılıp kalmama neden oluyordu.
PARA YARATMAK ÇOK KOLAYDIR !
Bu cümleye nasıl tepki gösteriyorsunuz? İnanıyor musunuz? Kızgın mısınız? İlginizi çekmiyor mu? İçinizden bu okuduklarınızı unutmanız gerektiği ve saçma oldukları mı geçiyor? Bu tepkilerden her hangi birini veriyorsanız, İYİ ! hem de çok iyi çünkü içinizde derin bir noktaya dokundum, gerçeğe engel koyduğunuz noktaya. Bu nokta üzerinde çalışmalısınız. Artık kendinizi paranın ve iyiliklerin size doğru akış potansiyellerine açmaya hazırsınız demektir.
Faturalarınızı Sevin
Parasal endişelerimize ve faturalarınız için kaygılarınıza bir son vermemiz şarttır. Çoğu insan faturalara kaçınılması gereken bir ceza olarak bakıyor. Faturalar ödeme yeteneğimizin bir kanıtıdır. Size krediyle mal ya da hizmet verenler, bunları ödemeye parasal gücünüzün yeteceğini varsayıyorlar. Evime gönderilen her bir faturaya sevgimle şükrederim. Yazdığım her çekin üzerine sevgiyle bir öpücük kondururum. Borçlarınızı kızgınlıkla öderseniz, paranın size geri gelmesi zorlaşır. Sevgi ve sevinçle öderseniz, bolluk kanalının özgürce akmasını sağlarsınız. Paraya arkadaşınızmış gibi saygılı davranın, cebinize buruşturup tıktığınız bir şey olarak değil.
Güvenceniz olan işiniz, banka hesabınız, yatırımlarınız, aileniz, eşiniz değildir. Güvenceniz, her şeyi yaratan kozmik güçle bağlantı kurma yeteneğinizdir. Bedenimde nefes alan içimdeki gücün, aynı kolaylıkla tüm gereksinimlerimi sağlayan güçle aynı olduğunu düşünüyorum. Evrende herşey bol ve çeşit çeşittir. Gereksinme duyduğumuz herşeyle donanmak, bizim yaşam hakkımızdır…Bu düşüncenin tam tersine inanmayı seçmedikçe.
Başkalarının İyi Şansına Sevinin
Sizden daha çok şeye sahip olan kişilere öfke ve kıskançlık duyarak, kendi kısmetinizi geciktirmeyin. Başkalarının paralarını nasıl harcamayı seçtiklerini eleştirmeyin. Sizi ilgilendirmez. Her insan kendi bilincinin yasalarına tabidir. Siz kendi düşüncelerinize bakın. Başkalarının talihli oluşuna sevinin. Herşeyin herkes için yeterli miktarda olduğunu bilin.
Bahşiş verme konusunda cimri misiniz? Hademeleri aşağılıyor musunuz? Bayramlarda bekçileri, kapıcıları ve işyerindeki hademeleri harçlık vermemek için görmezden mi geliyorsunuz? Mecbur olmadığınız halde sırf birkaç lira ucuz diye daha kötü sebzeleri mi satın alıyorsunuz? Daima menüdeki en ucuz şeyi mi ısmarlıyorsunuz?
“Arz ve talep” yasası vardır. Önce verin. İhtiyacınız olduğunda para bir şekilde size gelecek yolu bulur. En fakir aile bile bir cenaze için gerekli parayı biraraya getirebilir.
İmgeleme – Bolluk Okyanusu
Zenginlik bilinciniz paraya bağlı değildir; paranın size doğru akışı zenginlik bilincinize bağlıdır. Kendinizi daha çoğuna layık gördüğünüzde, daha çoğu size gelecektir.
Deniz kıyısında okyanusun sonsuzluğuna bakıp, bu bolluk okyanusunda istediğim kadar payım olduğunu imgelemeyi çok seviyorum. Elinize bakın ve ne tür bir kap tuttuğunuzu görün. Küçük bir çay kaşığı mı? Elek mi? Kağıt bardak mı? Testi mi? Kova mı? Küvet mi?…yoksa bu bolluk okyanusuna bağlı bir boru hattınız mı var? Etrafınıza bakın. Tüm insanlar ellerinde ne tür bir kap tutarlarsa tutsunlar, herkese bol bol yetecek kadar okyanus suyu var. Kimsenin suyunu çalmak zorunda değilsiniz, kimse de sizin suyunuzu çalamaz. Okyanusu kupkuru bir hale getirmemiz imkansızdır. Kabınız sizin bilincinizdir, daima daha büyük bir kapla değiştirilebilir. Bu çalışmayı daha sık yapın, genişleme ve sınırsız arz duygusunu hissedin.
Kollarınızı Açın
Günde en az bir kez kollarımı yana açarak oturur ve “Evrendeki tüm iyiliklere ve bolluğa açığım” derim. Bu, bana genişleme duygusunu verir.
Evren bana sadece bilincimde olan şeyleri verebilir ve bilincimde DAİMA daha çok şey yaratabilirim. Bilinç kozmik banka gibidir. Kendi yaratma yeteneğimin farkındalığını arttırmak için zihinsel yatırımlar yaparım. Meditasyon, olumlu ifadeler ve onaylayıcı düşünceler, imgeleme, zihinsel yatırımlardır. Günlük yatırım yapma alışkanlığını kazanmalıyız.
Daha çok paraya sahip olmak yeterli değildir. O paradan zevk almayı da bilmek gerekir. Kendinize paradan zevk alma izni veriyor musunuz? Vermiyorsanız, niye? Paranın bir kısmı sırf zevk için kullanılmalıdır. Geçen hafta paranızdan zevk aldınız mı? Neden almadınız? Hangi eski inancınız size “dur” diyor? Bırakın gitsin.
Para hayatınızda ciddiye alınacak bir konu olmamalı. Paraya ait olduğu açıdan bakın. Para bir değiş-tokuş aracıdır. Hepsi bu kadar. Eğer paraya ihtiyacınız olmasaydı neler yapardınız ve nelere sahip olurdunuz? Para kavramı üzerindeki düşüncelerimizi kökünden sarsmaya gereksinimimiz vardır.
“Değişmeye hazırım” “Eski olumsuz inançlarımı bırakmaya hazırım” Bu iki olumlu ifadeyle sıkça çalışmalıyız. Çünkü zenginlik yaratmaya başlamak için önce zihnimizde yer açmamız gerekiyor. “Sabit gelir” zihniyetinden de vazgeçmeliyiz. Evreni sabit maaş veya aylık gelir gibi tek yolda ısrar ederek sınırlamayın. Maaş veya aylık gelir bir KANALDIR, KAYNAĞINIZ DEĞİLDİR. İhtiyaçlarınız tek bir kaynaktan karşılanıyor, o da evrenin ta kendisidir.
Sonsuz sayıda kanal vardır. Kendimizi onlara açık tutmalıyız. İhtiyacımızın çeşitli kanallar aracılığıyla karşılanabileceğini bilincimizde kabul etmeliyiz. Cadde de yürürken yerde bir madeni para bile bulduğumuzda, kaynağa teşekkür edelim. Miktar küçük olabilir ama yeni kanalların açılmaya başladığının göstergesidir.
“Yeni gelir yollarına açığım ve almaya hazırım”
“Şimdi beklediğim ve beklemediğim kaynaklardan gelen gelirler bana ulaşıyor”
“Sınırsız kaynaktan sınırsız yollarla geleni kabul eden sınırsız bir varlığım”
Küçük Yeni Başlangıçlardan Sevinç Duyun
Gelirimizi arttırmak üzerinde çalışırken, ne kadar hak ettiğimiz konusundaki inançlarımız doğrultusunda kazancımızı arttırırız. Bir yazar gelirini arttırma üzerinde çalışıyordu. Olumlu ifadelerden biri “Bir yazar olarak iyi para kazanıyorum”du. Üç gün sonra her zaman kahvaltısını yaptığı kafeye gitti. Bir masaya oturdu ve sayfaları masanın üzerine yayarak çalışmalarına başladı. Restaurant Müdürü yanına geldi “Siz bir yazarsınız değil mi? Benim için biraz yazar mısınız?” diye sordu.
Sonra elinde minik boş karton kartlarla döndü. Her masaya konmak üzere GÜNÜN ÖZEL YEMEĞİ $ 3.95 yazısını yazmasını rica etti. Karşılığında da kahvaltı ücretini almadı. Bu küçük olay bilincinin değişmeye başladığının bir göstergesiydi. Yazar daha sonra çalışmalarını rahatlıkla satıyor hale gelmişti.
Bolluğu Her Yerde Görün
İstediğiniz şeyleri her yerde görün ve onlara sevinçle bakın. Güzel evlere, bankalara, kaliteli dükkanlara bakmaktan zevk alın. Tüm bunların sizin bolluk bilincinizin bir parçası olduğunu bilin. Eğer isterseniz sizin de bunlara sahip olabileceğiniz bilincini geliştirin. Şık kıyafetli kişileri gördüğünüzde “Ne kadar güzel, böylesine bolluk içinde yaşıyorlar. Hepimiz böylesine şık olabiliriz” deyin. Başkalarının sahip olduğu şeylerde gözümüz yok. BİZ KENDİ istediklerimize sahip olmak istiyoruz.
Ama aynı zamanda hiçbir şeyin sahibi de değiliz. Geçici bir süre onları kullanıyoruz. Sonra her şey başkalarına devrediliyor. Bazen bir şey birkaç kuşak boyu aynı ailede kalabilir. Ama eninde sonunda el değiştirecektir. hayatın doğal ritmi ve akışı vardır. Her şey gelir ve gider. Bir şey gittiğinde, daha iyi ve güzel bir şeye yer açtığına inanmalıyız..ki öyledir de.
Her sabah uyanmaktan ve yeni bir güne başlamaktan sevinç duyun. Hayatta olmaktan, sağlıklı olmaktan, arkadaşlarınızın olmasından, yaratıcı olmaktan, yaşam sevincinin canlı bir örneği olmaktan mutluluk duyun. En yüksek farkındalıkla yaşayın. Değişim sürecinizden zevk alın.
Düşünce Gücüyle Tedavi
Louise Hay

26 Temmuz 2013 Cuma


FARKINDALIK ÜZERİNE EGZERSİZLER – Thich Nhat Hanh
Burada kendi şartlarıma ve tercihlerime uymaları için çeşitli yöntemlerden uyarlayarak sıklıkla kullandığım bir takım meditasyon egzersizleri ve yaklaşımları var. En çok hoşunuza gidenleri seçin ve kendiniz için en uygun olanı bulun. Her yöntemin değeri her insanın özgün ihtiyaçlarına göre farklılık gösterecektir. Her ne kadar bu egzersizler oldukça kolay olsa da, her şeyin üzerine inşa edildiği temel, bunlardır.
Sabahları İlk Uyandığınızda Tebessüm Edin
Tavana veya duvara bir dal, herhangi başka bir işaret ve hatta “gülümse” sözcüğünü asın ki gözlerinizi ilk açtığınızda önce onu görün. Bu işaret size anımsatıcı işlevi görecektir. Yataktan kalkmadan önceki saniyeleri nefesinize sahip çıkmak için kullanın. Hafifçe gülümsemeyi sürdürürken üç kez usul usul nefes alıp verin. Nefeslerinizi izleyin.
Boş Zamanlarınızda Hafifçe Gülümseyin
Kendinizi oturur veya ayakta bulduğunuz her yerde hafifçe gülümseyin. Bir çocuğa, bir yaprağa, duvardaki bir tabloya, nispeten durağan olan herhangi bir şeye bakın ve gülümseyin. Üç kez yavaşça nefes alıp verin. Hafif gülümsemenizi sürdürün ve dikkatinizi verdiğiniz noktaya kendi gerçek doğanız olarak düşünün.
Müzik Dinlerken Hafifçe Gülümseyin
Bir müzik parçasını iki, üç dakika dinleyin. Sözlere, müziğe, ritme ve duygulara dikkat edin. Nefes alışınızı ve nefes verişinizi izlerken gülümseyin.
Sinirlendiğinizde Hafifçe Gülümseyin
Sinirlendiğinizi fark ettiğinizde derhal hafifçe gülümseyin. Bu gülümsemeyi koruyarak üç kez sessizce nefes alın ve nefes verin.
Uzanmış Durumdayken Kendinizi Serbest Bırakın
Düz bir yüzeyde sırtüstü, bir şiltenin veya bir yastığın desteği olmaksızın uzanın. İki kolunuzu rahatça iki yanınızdan uzatın ve iki bacağınızı hafifçe aralayarak öne doğru uzanın. Hafifçe gülümsemeyi sürdürün. Dikkatinizi nefesinize odaklayarak yavaşça nefes alıp verin. Vücudunuzdaki her kası gevşetin. Her kası sanki zeminden süzülerek aşağıya doğru ağır ağır çöküyormuş gibi ya da kuruması için hafif esintiye bırakılan yumuşak ve akıcı bir ipek kumaş gibi rahatlatın. Dikkatinizi yalnızca nefesinize ve  gülümsemenize vererek tümüyle gevşeyin. Kendinizi ılık bir sobanın önünde, kasları herhangi birinin dokunuşuna hiç direnmeden teslim olan tümüyle gevşemiş bir kedi olarak düşünün. On beş nefes devam edin.
Oturma Pozisyonunda Gevşemek
Yarım veya tam lotus şeklinde ya da bacaklarınızı çapraz yaparak veya iki bacağınızı kıvırıp altınıza alarak hatta bir iskemlede iki ayağınızı yere değecek şekilde oturun. Hafifçe gülümseyin. Hafif gülümsemeyi sürdürürken nefes alın ve nefes verin. Gevşeyin.
Derin Nefes Almak
Sırtüstü uzanın. Dikkatinizi midenizin hareketine odaklayarak yavaşça ve düzenli olarak nefes alın, verin. Nefes almaya başladığınızda ciğerlerinizin alt bölümünün havayla dolması için midenizin yükselmesine izin verin. Ciğerlerinizin üst bölümleri havayla dolmaya başladığında göğsünüz yükselmeye, mideniz alçalmaya başlar. Kendinizi yormayın. On nefes boyunca devam edin. Nefes vermek nefes almaktan daha uzun sürecektir.
Nefesinizi Adımlarınızla Ölçmek
Bahçede, bir nehir boyunda veya bir köy yolunda ağır ağır, telaşsızca yürüyün. Normal nefes alın. Nefesinizin uzunluğunu, nefes alış verişinizi adımlarınızı sayarak belirleyin. Birkaç dakika bunu yapmaya devam edin. Nefes vermenizi bir adımla uzatmaya başlayın. Daha uzun nefes almak için zorlamayın. Doğal şekline bırakın. Nefes almanızı, bir uzatma arzusu var mı diye dikkatle izleyin. On nefes boyunca devam edin.
Şimdi nefes vermeyi bir adım daha uzatın. Nefes almanız da bir adım uzuyor mu yoksa uzamıyor mu diye izleyin. Nefes almayı ancak size mutluluk vereceğini hissettiğinizde uzatın. Yirmi nefes sonra nefesinizi normale döndürün. Yaklaşık beş dakika sonra uzatılan nefesleri uygulamaya yeniden başlayabilirsiniz. En ufak bir yorgunluk hissettiğinizde normale dönün. Birkaç seans yapılan, uzatılan nefes egzersizinden sonra nefes vermeniz ve nefes almanızın süresi eşitlenecektir. Normale dönmeden önce uzun ve eşit nefesleri on ile yirmi nefesten fazla uygulamayın.
Nefesinizi Saymak
Yarım veya tam lotus pozisyonunda oturun veya bir yürüyüşe çıkın. “Nefes alıyorum, bir” diye derin düşünün. Nefes verirken, “Nefes veriyorum, bir” diye derin düşünün. Midenizden nefes almayı unutmayın. İkinci nefesi almaya başladığınızda, “Nefes alıyorum, iki” diye derin düşünün. Ve yavaşça nefes verirken “Nefes veriyorum, iki” diye derin düşünün. Bunu 10′a kadar sürdürün. 10′a ulaştığınızda, bire geri dönün. Ne zaman saymayı şaşırırsanız, bire geri dönün.
Müzik Dinlerken Nefesinizi İzlemek
Bir müzik parçasını dinleyin. Uzun, hafif ve eşit nefesler alın, verin. Nefesinizi izleyin, müziğin hareketinin ve duygusallığının farkında olmayı sürdürürken nefesinizin hakimi olun. Müziğin içinde kendinizi yitirmeyin, nefesinizin ve kendinizin hakimi olmaya devam edin.
Bir Sohbeti Sürdürürken Nefesinizi İzlemek
Uzun, hafif ve eşit nefesler alın, verin. Arkadaşınızın sözlerini ve kendi yanıtlarınızı dinlerken nefesinizi izleyin. Müzikte olduğu gibi devam edin.
Nefesi İzlemek
Yarım veya tam lotus durumunda oturun veya bir yürüyüşe çıkın. Farkında olarak, “Normal nefes alıyorum” diye düşünürken, usulca ve normal nefes almaya başlayın (mideden). Nefes verdiğinizin  farkında olun, “Normal nefes veriyorum”. Üç nefes boyunca devam edin. Dördüncü nefeste, “Uzun bir nefes alıyorum”  diye farkında olarak nefes almayı uzatın. Nefes verirken farkında olun, “Uzun bir nefes veriyorum”. Üç nefes boyunca devam  edin.
Neşenin Farkına Varmak İçin Aklı ve Bedeni Sakinleştirmek Üzere Nefes Alıp Vermek
Tam veya yarım lotus durumunda oturun. Hafif gülümseyin. Nefesinizi izleyin. Aklınız ve bedeniniz sakinleşince çok hafif nefes alıp nefes vermeye devam ederken “Nefes alıyorum ve nefes bedenimi hafif ve huzurlu hale getiriyor. Nefes veriyorum ve nefes bedenimi hafif ve huzurlu bir hale getiriyor” diye derin düşünün. Üç nefes boyunca devam edin ve farkındalık içindeyken, “Nefes alıyorum ve tüm bedenimi hafif, huzurlu ve neşe dolu hale getiriyorum” düşüncesinin doğmasını sağlayın. Üç nefes boyunca devam edin ve farkındalık içinde, “Bedenim ve zihnim huzur ve neşeyken nefes veriyorum” düşüncesinin doğmasını sağlayın.
Bu düşünceyi farkındalık içinde, yeteneğinize ve müsait olan zamanınıza göre beş dakikadan otuz dakikaya ya da bir saate kadar sürdürün. Egzersizin başı ve sonu rahat ve yumuşak olmalı. Durmak istediğinizde iki elinizle gözlerinize ve yüzünüze hafifçe masaj yapın ve sonra da normal oturma şeklinize dönmeden önce bacak kaslarınıza masaj yapın. Ayağa kalmadan önce bir an bekleyin.
Vücudun Duruşunun Farkındalığı
Bu her zaman ve her yerde uygulanabilir. Dikkatinizi nefesinize odaklamaya başlayın. Her zamankinden daha sessiz ve derin nefes alın ve verin. Vücudunuzun duruşunun farkında olun, yürüyor musunuz, ayakta mısınız, uzanıyor musunuz yoksa oturuyor musunuz? Yürüdüğünüz yeri bilin; ayakta durduğunuz yeri, uzandığınız ve oturduğunuz yeri bilin. Pozisyonunuzun amacının farkında olun. Örneğin, yeşil bir tepenin yamacında kendinizi tazelemek, nefes alma alıştırması yapmak veya sadece öylesine durmak için durduğunuzun bilincinde olabilirsiniz. Eğer hiçbir amacınız yoksa hiçbir amacınızın olmadığının farkında olun.
Çay Hazırlarken Farkındalık
Bir konuğa ikram etmek veya kendiniz içmek için bir çaydanlık çay hazırlayın. Her hareketi yavaşça, farkındalık içinde yapın. Hareketlerinizin en ufak bir ayrıntısının bile farkına varılmadan gelip geçmesine izin vermeyin. Elinizin, çaydanlığı sapından tutarak kaldırdığını bilin. Kokulu sıcak çayı bir fincana döktüğünüzü bilin. Her adımı farkına vararak izleyin. Her zamankinden daha yavaş ve derin alın, verin. Aklınız, başka yere kayarsa nefesinizin denetimini ele alın.
Bulaşıkları Yıkamak
Bulaşıkları gevşeyerek, sanki her kâse, üzerinde derin düşüncelere dalınacak bir nesneymiş gibi yıkayın. Her kâseyi kutsal addedin. Aklınızın başka yerlere kaymasını önlemek için nefesinizi izleyin. İşi bir an önce yapıp bitirmek için acele etmeye çalışmayın. Bulaşık yıkamanın yaşamdaki en önemli şey olduğunu düşünün. Bulaşık yıkamak meditasyon yapmaktır. Eğer bulaşıkları farkındalık içinde yıkayamazsanız, sessizlik içinde otururken derin düşünemezsiniz de.
Giyecek Yıkamak
Bir kerede çok sayıda giysi yıkamayın. Sadece üç veya dört parça giysi seçin. Sırt ağrısını önlemek için en rahat oturur veya ayakta durur pozisyonu bulun. Giysileri gevşek bir halde çitileyin. Ellerinizin ve kollarınızın her hareketine dikkatinizi verin. Sabunu ve suyu önemseyin. Çitilemeyi ve durulamayı bitirdiğinizde aklınız ve bedeniniz giysileriniz kadar temiz ve taze hissetmelidir. Hafif gülümsemeyi sürdürmeyi ve aklınız dalıp gittiğinde nefesinizi kontrol altına almayı unutmayın.
Evi Temizlemek
İşinizi aşamalara bölün: Öteberiyi düzeltmek ve kitapları yerine kaldırmak, tuvaleti ovmak, banyoyu ovmak, yerleri süpürmek ve toz almak. Her iş için yeterince uzun zaman tanıyın. Yavaş hareket edin, her zamankinden üç kere daha yavaş. Her işe dikkatinizi tam odaklayın. Örneğin; rafa bir kitap yerleştirirken, kitaba bakın, hangi kitap olduğunun farkına varın, onu belirli bir yere koymak niyetiyle rafa yerleştirme süreci içinde olduğunuzu bilin. Elinizin kitaba uzandığını ve onu aldığını bilin. Herhangi bir ani veya sert hareketten kaçının. Nefesin farkında olun, özellikle de düşünceleriniz başıboş hale gelince.
Yavaş Hareketlerle Banyo Yapmak
Banyo yapmak için kendinize otuz ile kırk beş dakika zaman ayırın. Bir saniye bile acele etmeyin. Banyo yapacağınız suyu hazırlamaktan üzerinize temiz giysilerinizi giyene kadar her anın hafif ve yavaş olmasını sağlayın. Her harekete önem verin. Ayrım yapmadan ve korkmadan, dikkatinizi bedeninizin her bölümüne verin. Vücudunuzdaki her su akıntısının farkında olun. Banyonuz bittiğinde aklınız da vücudunuz kadar huzurlu ve hafif hissetmelidir. Kendinizi yaz mevsimindeki temiz ve mis kokulu bir lotus havuzunda düşünün.
Çakıl Taşı
Hareketsiz otururken ve yavaş nefes alırken, berrak bir derenin içine düşen bir çakıl taşı olduğunuzu düşünün. Dibe çökerken hareketinizi yönlendirme maksadı yoktur. Dere yatağındaki yumuşak kum üzerinde tümüyle dinlenilecek noktaya doğru batın. Aklınız ve bedeniniz tam dinlenmede, kum üzerinde dinlenen bir çakıl taşı olana kadar çakıl taşı üzerine meditasyon yapmaya devam edin. Bir yandan nefesinizi izlerken, bu huzuru ve neşeyi sürdürün. Geçmişe ve geleceğe ait hiçbir düşünce, şimdiki huzur ve neşenizden sizi çekip uzaklaştıramaz. Evren şimdiki anda vardır. Hiçbir arzu sizi şimdiki huzurdan uzaklaştıramaz, ne Buddha olma ne de bütün varlıkları kurtara arzusu. Buddha olmanın ve bütün varlıkları kurtarmanın, ancak şimdiki anın saf huzur temelinde gerçekleşebileceğini bilin.
Bir Farkındalık Günü
Haftanın bir gününü, kendi durumunuza uygun olan herhangi bir günü ayırın. Diğer günlerde yaptığınız işleri unutun. Hiçbir toplantı organize etmeyin veya arkadaşlarınızı çağırmayın. Sadece evi temizlemek, yemek pişirmek, giysileri yıkamak ve toz almak gibi basit işler yapın.
Ev temiz ve tertipli olduktan sonra her şeyinizi düzene koyduktan sonra yavaş çekim bir banyo yapın. Daha sonra çay demleyin ve için. Kitap okuyabilir ya da arkadaşlarınıza mektup yazabilirsiniz. Daha sonra nefes alıştırması yapmak için bir yürüyüşe çıkın. Kitap okurken ya da mektup yazarken farkındalığınızı koruyun, yazının veya mektubun sizi başka yerlere çekip götürmesine izin vermeyin. Kitap okurken ne okuduğunu bilin, mektubu yazarken ne yazdığınızı bilin. Müzik dinlerken veya bir arkadaşınızla sohbet ederken aynı yöntemi izleyin. Akşam olduğunda kendinize hafif bir yemek hazırlayın, belki sadece bir meyve veya bir bardak meyve suyu. Yatağa gitmeden önce bir saat meditasyon yapın. Nefesinize hakim olun. Gözleriniz kapalı, midenizin ve göğsünüzün inip kalkmasını izlerken yumuşak nefesler alın (nefes çok uzun olmamalıdır). Gün içindeki her hareket her zamankinden en az iki kez daha yavaş olmalıdır.
Karşılıklı Bağımlılık Üzerine Derin Düşünmek
Çocukluğunuza ait bir fotoğraf bulun. Yarım veya tam lotus durumunda oturun. Nefesinizi izlemeye başlayın. Yirmi nefesten sonra, dikkatinizi önünüzdeki fotoğrafa odaklamaya başlayın. Fotoğrafın çekildiği zamanda sizi oluşturan beş kümeyi yeniden yaratın ve yaşayın: Vücudunuzun fiziksel nitelikleri, duygularınız, algılarınız, zihinsel faaliyetleriniz ve o yaştaki bilinçlilik durumunuz. Nefesinizi izlemeye devam edin. Anılarınızın sizi ayartmasına ya da yenmesine izin vermeyin. Bu derin düşünce halini on beş dakika koruyun. Hafif gülümsemeyi sürdürün. Farkındalığınızı şimdiki kendinize döndürün. Vücudunuzun, duygularınızın, algılarınızın, zihinsel faaliyetlerinizin ve şimdiki andaki bilinçliliğinizin bilincinde olun. Sizi oluşturan beş kümeyi görün. “Ben kimim?” sorusunu sorun. Soru, yumuşacık toprağa gömülmüş ve su ile ıslanmış yeni bir tohum gibi içinizde derinlere kök salmış olmalıdır. “Ben kimim?” sorusu söylemsel zihninizle düşünülen soyut bir soru olmamalıdır. “Ben kimim?” sorusu zihninizle sınırlı olmayacak, beş kümenin hepsinin ilgisine maruz bırakılmalıdır. Zihinsel bir yanıt aramayın. On dakika için derin düşünceye dalın, felsefi kısıtlamanın sizi uzaklaştırmasını önlemek için hafif ama derin nefesi sürdürün.
Kendiniz
Karanlık bir odada tek başınıza ya da gece yalnız başınıza, bir nehir kenarında herhangi bir yerde oturun. Nefesinizi denetlemeye başlayın. “Kendimi göstermek için parmağımı kullanacağım” düşüncesinin oluşmasını sağlayın ve sonra kendi bedeninize doğru işaret etmek yerine, ters yöne, ileriye doğru işaret edin. Kendinizi beden biçiminizin dışında görmek üzerine düşünün. Beden biçiminizin karşınızda var olduğunu görmek üzerine düşünün; ağaçlarda, çimende ve yapraklarda, nehirde. Evrenin içinde olduğunuzun, evrenin de sizin içinizde olduğunun farkında olun; Eğer evren varsa siz de varsınız; eğer siz varsanız evren de var. Doğmak yok. Ölüm yok. Gelmek yok. Gitmek yok. Hafif gülümsemeyi sürdürün. Nefesinize egemen olun. On ile yirmi dakika derin düşünceye dalın.
İskeletiniz
Rahat hissettiğiniz bir pozisyonda yatağa, bir şiltenin üzerine veya çimenlere uzanın. Yastık kullanmayın. Nefesinizi kontrol etmeye başlayın. Vücudunuzdan geriye kalanın sadece toprağın üzerine uzanmış beyaz bir iskelet olduğunu düşünün. Hafif gülümsemeyi devam ettirin ve nefesinizi izlemeyi sürdürün. Bütün etinizin çürüyüp yok olduğunu ve gömüldükten seksen yıl sonra, şimdi, iskeletinizin toprakta uzandığını hayal edin. Başınızın, sırtınızın, kemiklerini, kaburgalarınızı, kalça kemiklerinizi, bacak ve kol kemiklerinizi, parmak kemiklerinizi net bir şekilde görün. Hafif gülümsemeyi koruyun, kalbiniz ve  aklınız açık, çok hafifçe nefes alın. İskeletinizin siz olmadığını görün. Bedensel formunuz siz değilsiniz. Yaşamla bütünleşin. Ağaçlarda, çimende, başka insanlarda, kuşlarda ve diğer hayvanlarda, gökyüzünde, okyanusun dalgalarında sonsuza dek yaşayın. İskeletiniz sizin sadece bir bölümünüz. Siz her yerde ve her an da varsınız. Sadece bedensel bir form ya da hatta duygular, düşünceler, hareketler ve bilgi değilsiniz. Yirmi ile otuz dakika arasında bir süre devam edin.
Doğumunuzdan Önceki Gerçek Çehreniz
Tam veya yarım lotus içinde nefesinizi izleyin. Yaşamınızın başlangıç noktası olan A’ya yoğunlaşın. Bunun ölümünüzün de başlangıcı olduğunu bilin. Hem yaşamınızın, hem ölümünüzün aynı anda tecelli ettiğini görün: Şu olduğu için buolur, şu olmasaydı bu olamazdı. Yaşamınızın ve ölümünüzün varlığının birbirine bağlı olduğunu görün: Biri diğerinin temelidir. Kendinizin aynı anda hem yaşamınız hem de ölümünüz olduğunu, bu ikisinin birbirinin düşmanı değil, aynı gerçekliğin iki yüzü olduğunu görün. Sonra bu iki katlı tecellinin, hatalı bir biçimde ölüm adı verilen bitiş noktası B’ye yoğunlaşın. Bunun hem yaşamınızın hem ölümünüzün tecellisinin bitiş noktası olduğunu görün.
A’dan önce ve B’den sonra bir fark olmadığını görün. A’dan önceki ve B’den sonraki dönemlerdeki gerçek yüzünüzü arayın.
Boşluk
Tam veya yarım lotus şeklinde oturun. Nefesinizi düzenlemeye başlayın. Bedensel biçim, duygular, algılamalar, zihinsel faaliyetler ve bilinçlilikten oluşan beş kümenin birleşmesindeki boşluğun doğası üzerine düşünün. Bir kümeyi düşünürken diğerini düşünmeye geçin. Hepsinin dönüştüğünü, devamsız ve öz benliksiz olduklarını görün. Beş kümenin birleşmesi bütün olayların birleşmesi gibidir. Hepsi karşılıklı bağımlılık yasasına itaat ederler. Bir araya gelmeleri ve birbirlerinden ayrılmaları, dağ doruklarındaki bulutların toplanmasına ve gözden kaybolmasına benzer. Hiçbiri beş kümeye ne sıkı sıkıya yapışır ne de reddeder. Beş kümenin öz benliklerinin olmadığını ve boş olduklarını ama aynı zamanda mükemmel, evrendeki her olay gibi mükemmel, her yerde var olan yaşam kadar mükemmel olduğunu açık ve net olarak anlayın. Beş kümenin aslında yaratılış ve yok oluş geçirmediğini, zira kümelerin kendilerinin nihai gerçek olduğunu görmeye çalışın. Böyle derin düşünerek süreksizliğin bir kavram olduğunu görmeye çalışın ki böylece süreksizlik, öz benliksizlik ve boşluk kavramları içine hapsolmayın. Boşluğun da boş olduğunu ve boşluğun nihai gerçeğinin beş kümenin nihai gerçeğinden farklı olmadığını anlayacaksınız.
En Çok Nefret Ettiğiniz veya Hor Gördüğünüz Kişi İçin Şefkat Duymak
Sessizce oturun. Nefes alın ve gülümseyin. Size en büyük acıyı veren kişinin hayali üzerinde derin düşünceye dalın. En çok nefret ettiğiniz ve hor gördüğünüz veya en itici bulduğunuz özellikleri göz önüne alın. Bu kişinin günlük yaşamında onu en mutlu eden veya ona acı çektiren şeyleri incelemeye çalışın. Bu kişinin algıları üzerinde düşünün; bu kişinin hangi düşünce ve mantık kalıpları izlediğini anlamaya çalışın. Bu insanın umutlarını ve davranışlarını neyin harekete geçirdiğini inceleyin. Ve nihayet bu insanın bilinçliliğini dikkate alın. Görüşleri ve sezgileri, açık ve serbest mi, değil mi? Ve herhangi bir ön yargının, dar görüşlülüğün, nefretin veya öfkenin etkisi altında kalmış mı? Kendi kendinin hakimi mi, değil mi? Taze suyla dolan bir kuyu gibi kalbinizde şefkatin yükseldiğini, kızgınlığın ve dargınlığın yok olduğunu hissedene kadar devam edin. Bu egzersizi aynı insan üzerinde çok kereler uygulayın.
Bilgelikten Yoksunluğun Neden Olduğu Acı
Tam veya yarım lotus şeklinde oturun. Nefesinizi izlemeye başlayın. Bildikleriniz içinde en çok acı çeken insanın, ailenin veya toplumun durumunu seçin. Bu seçtiğiniz derin düşünmenizin nesnesi olacaktır.
Bu bir insansa, bu insanın çektiği her acıyı anlamaya çalışın. Vücut biçiminin acılarıyla başlayın (hastalık, fakirlik, fiziksel acı) ve sonra duyguların neden olduğu acılara geçin (iç çatışmalar, korku, nefret, kıskançlık, azap çeken bir vicdan). Sonra algılamaların neden olduğu acıları düşünün (karamsarlık, karanlık ve dar bir bakış açısıyla kişinin sorunları üzerindeki ısrarı). Zihin faaliyetlerini harekete geçirenin korku, cesaretsizlik, umutsuzluk veya nefret mi olduğunu anlayın. Durumu, çektiği acılar, çevresindeki insanlar, eğitimi, propaganda veya kendini kontrol etme eksikliği sebebiyle bilinçliliğinin kapalı olup olmadığına bakın. Bütün bu acılar üzerinde derin düşünceye dalın, ta ki yüreğiniz temiz suyla dolu bir kuyu gibi şefkatle doluncaya ve siz o insanın şartlar ve cehalet nedeniyle acı çektiğini görebilene dek. O insanı şu an ki durumundan, olabilecek en sessiz ve gösterişsiz yollarla çıkarmaya azmedin.
Bu bir aileyse, aynı yöntemi izleyin. Ailenin bir ferdinin sonra bir diğerinin sonra bütün ailenin acılarını gözden geçirin ve bütün ailenin çektiği acıları inceleyene kadar böyle devam edin. O acıların kendi acılarınız olduğunu düşünün. O grup içinde bir tek kişiyi bile suçlamanın olanaksız olduğunu görün. Şu an ki durumlarından kendilerini kurtarmalarına, olabilecek en sessiz ve gösterişsiz yöntemlerle yardımcı olmanız gerektiğini anlayın.
Bağlılıklardan Kopmak
Tam veya yarım lotus durumunda oturun. Nefesinizi izleyin. Yaşamınızın en önemli başarılarını anımsayın ve her birini inceleyin. Yeteneğinizi, erdeminizi, kapasitenizi, başarıya yol açmış olan elverişli şartların bir araya gelmesini inceleyin. Böyle bir asıl nedeni olmak duygusundan kaynaklanan kendini beğenmişliği ve böbürlenmeyi inceleyin. Başarının aslında sizin değil, sizi eriminizin ötesindeki çeşitli şartların birleşmesinin olduğunu görmek için karşılıklı bağımlılığın ışığını bütün meselenin üzerine yansıtın. Bu başarılar için sizin şart olmayacağınızı görün. Ancak bu başarılardan vazgeçebildiğinizde gerçekten özgür  olabilirsiniz ve artık onların saldırısına uğramazsınız.
Yaşamınızdaki en acı başarısızlıkları anımsayın ve her birini inceleyin. Yeteneğinizi, erdeminizi, kapasitenizi, başarısızlığa yol açan elverişli şartların olmaması durumunu inceleyin. Başarıyı gerçekleştirememe duygusundan kaynaklanan komplekslerinizi inceleyin. Başarısızlıklarınızın sorumluluğunun sizin yetersizliklerinize değil, elverişli şartların olmamasına bağlanabileceğini görmek için karşılıklı bağımlılığın ışığını meselenin üzerine çevirin. Bu başarısızlıkları yüklenecek gücünüzün olmadığını, bu başarısızlıkların sizin kendiniz olmadığını görün. Onlardan kurtulmaya bakın. Ancak onları bıraktığınızda gerçekten özgür olabilirsiniz ve artık onların saldırısına  uğramazsınız.
Farkındalığın Mucizesi
Thich Nhat Hanh

18 Temmuz 2013 Perşembe

Öfkenizi duyabiliyor ve yönetebiliyor musunuz?

anger3

Öfke hepimizin içinde var olan, mutluluk, üzüntü, heyecan gibi bir duygudur. Duygularımızın her biri bize aittir, bize özeldir ve yargılanmamalıdır, hor görülmemelidir. Nasıl ki beş duyu organımızla dış dünyayla iletişim kuruyorsak, duygularımız aracılığıyla da iç dünyamızla iletişim kurarız. Duyu organlarımızı görevlerini yaptığı için nasıl eleştirmiyorsak, aynı yaklaşımı bize iç dünyamızın sinyallerini veren duygularımız için de sergilemeliyiz. Mutluyken kendimizi nasıl sorgulamıyor ve eleştirmiyorsak, öfkeli olmaktan dolayı da kendimizi suçlu hissetmemeliyiz. Ne yazık ki birçok kişi, duygularını davranış gibi algılayarak kendisini yargılar. Çalışmalarımda sık sık işittiğim bir cümle olmaktadır bu ve bunun benzeri cümleler: “Ben aslında iyi bir insanım, hassas biriyim, neden böyle öfkelendim, aşırı tepki verdim bilemiyorum”. Oysa ki, ne kadar “normal” bir durumdur öfkelenmek ve hepimizin en doğal hakkıdır zaman zaman öfkeli birisi olmak.. 
Öfkemizi yaşarken, onu nasıl anladığımız ve yorumladığımız önem taşır. Öfke bazı şeylerin değişmesi gerektiğini işaret eder çoğu zaman..Bizi mutsuz eden, engelleyen, kişiliğimizi gölgeleyen bir şeylere karşı isyandır içimizden kopup gelen..Öfkenizin farkına varıp, onun dilini çözümleyebildiyseniz öfke görevini yapmıştır, yani sizi değişimin gerektiğine dair uyarmıştır, karşılığında siz de kendinizi, ilişkilerinizi ya da yaşamınızı tekrar gözden geçirerek gerekli düzenlemeleri yapmaya başlayabilirsiniz. Bunun sonucunda rahatlarsınız ve yaşamınız üzerinde kontrol sahibi olduğunuzu hissedersiniz. Ancak, öfke kontrol edilemediğinde, abartılı yaşandığında, bir kasırga gibi kontrolden çıkıp yıkıcı bir hal alır.  
Öfke saldırganlık hakkı anlamına gelmemeli!
Öfkelenmeyi sizi bir şeylerin yanlışlığına ya da değişime yönlendiren alarm sistemi olarak görmek yerine karşınızdakine zarar verme, onu yok etme hakkı olarak görmek ilkel dürtülerinizi yeterince eğitememiş olduğunuzu gösterir. Trafikte, iş yaşamlarında ya da eşleriyle iletişimlerinde kendini kaybedip öfke patlaması yaşayanların dürtü kontrol mekanizmalarını zayıf olarak nitelemek mümkündür. Bu kişiler çoğunlukla 2,5-3 yaşlarında takılı kalmıştır, çünkü öfkelerini sağlıklı biçimde yönetmeyi öğrenememişlerdir. Aileleri ya da öğretmenleri öfkeleriyle nasıl baş etmeleri gerektiğini ya öğretememişlerdir ya da aileleri içinde öfkesini şiddetli biçimde sergileyen bir figür olmuştur ve onlar model alınmıştır.  
Öfkesini başarılı bir şekilde kontrol edebilen kişilerin, öfkelendiğinde kendini kaybeden (yumruk sallayan, eşyalar fırlatan, vb.) kişilere göre farklı olan yönleri, genellikle, nerede durmaları gerektiğini bilmeleri, içinde bulundukları durumu daha fazla tahriğe olanak tanımadan ne zaman terk etmelerinin bilincine varabilmeleridir. Öfkelerine sahip çıkar ve ifade ederler, ancak duygularının kontrolden çıkabileceğini hissettiklerinde sakinleşmek için, ya hemen oradan uzaklaşırlar, ya farklı düşünmeye çalışırlar, ya telkin edici cümleler tekrarlarlar ya da enerjilerini boşaltmak için bir odada tek başlarına bağırırlar. 
Öfke yönetilebilen bir duygudur
Öfke kontrol sorunu yaşayan kişilerin, bu yönlerine aşırı bağlandıklarını ve artık bir mizaç özelliği halinde kabullendiklerini görebilmek mümkündür. Sıkça “Ben böyleyim, ne yapayım, duyarsız olamıyorum, haksızlığa gelemiyorum” şeklinde cümleleri duyabilirsiniz bu kişilerden. Bu şekildeki bir kabulleniş de tabii ki bu “sinir patlamalarının” devamlılığını sağlar. Ancak, ne zaman ki, bağırıp çağırmanın, kırıp dökmenin, şiddet uygulamanın hiçbir şeyi çözmediğini, tam tersine ilişkilerini bozduğunu, kendilerini haklıyken haksız durumuna düşürdüğünü ve zayıf gösterdiğini görmeye başladıklarında, öfkelerini kontrol etmeyi öğrenmeye de bir adım yaklaşırlar.
 
Önemli bir başka nokta ise öfkeye neden olan durumların ifade yolu bulup bulmadığıdır. Özellikle ima yoluyla iletişim kurmanın sıkça görüldüğü (“Ben demeden o anlasın”, “Ben söylemeden benim istediğimi yapsın” gibi) bizim toplumumuzda, buna bağlı öfke nöbetleri sıkça görülür. Oysa ki, kendi beklentilerimizi, ihtiyaçlarımızı, arzularımızı karşımızdakilere ifade etmezsek, beynimizi okumalarını beklersek, bunların yerine gelmesini beklemek bir “hayal” olur. Bütün bu ifade kanalı bulamamış beklentiler ve hayal kırıklıkları da birikerek öfkenin büyüyüp, çığ haline gelmesine neden olabilir. 
Eğer siz de öfkenizi kontrol etmekle ilgili sorunlar yaşadığınızı düşünüyorsanız, kendi kendinize gözlem yapıp, notlar alabilir ve daha çok hangi durumun, kimin/kimlerin, hangi ortamın öfkenizi tetiklediğini analiz edebilirsiniz. Bu analiz yoluyla öfkenizin mesajını ya da mesajlarını keşfedebilir, değişim sinyallerine kulak verebilirsiniz ve kişisel farkındalığınız artar. Bu aşamadan sonra, benzeri durumlarda, kendinizi ve duygunuzu arka plana almadan, duygunuzu isimlendirerek, öfkenizi ve nedenini karşı tarafa iletme şansınız olur. Örneğin: “Şu anda sana çok kızgınım, çünkü…..”  ya da “…….. şeklinde davranman bana ……. hissetiriyor ve sana kızmama neden oluyor”, vb. cümleler kurarak öfkenizi sağlıklı bir biçimde ifade edebilirsiniz.  
Öfkelenmek çok doğaldır, doğru şekilde ifade edilirse, bizim için yararlıdır da aynı zamanda. Aksi takdirde, çevrenizle, sizi önemseyen ve sizin önemsediğiniz insanlarla aranıza bir duvar örmekten ve iletişim problemleri yaratmaktan öteye gidemez. 

Birbirimizi “duyabildiğimiz” günler dilerim, 

Uzman Psikolog İlknur Yılmaz

11 Temmuz 2013 Perşembe

Benden Olmayanı Kabul Etmek

Benim gibi düşünmeyen, benim gibi hissetmeyen, benim tarafımdan olmayan benden değildir. Benden olmayan her türlü kötü muameleye, şiddete hatta öldürülmeye layıktır.
Evet, maalesef benden olmayanlara bakış açısı çoğunlukla budur.
birlik-bilinci
Binlerce kişi öldürülüyor, şiddete, işkenceye maruz kalıyor, darp ediliyor, bunlara gücü yetmeyenler sözleriyle, bakışlarıyla nefret yayıyor sırf karşılarındaki kendilerinden farklı düşündükleri, hissettikleri için.
Şiddete başvurmaya gücü yetmeyenler her türlü platformda kendilerinden farklı düşünenlere küfür, hakaret, eleştirme, yargılama gibi her tür sözlü saldırı isimli silahlarla savaşıyorlar.
Evet, bu bir savaştır maalesef. İçinde sevgi saygı hoşgörü hakkaniyet olmayan her tür tartışma savaştır. Kişi gücünün yettiği kadar savaşır. Ve bu savaşın kazananı hiçbir zaman olmaz isterse davasında haklı olsun.
Marifet yalnızca benden olana değil benden olmayana da sevgi ile bakabilmek.
Benden olmayan diyorum hakikat de bir olsak da bu birliği göremeyişimiz birbirimizi ötekileştiriyor. Hâlbuki benden olmayana karşı çıktığımız her ne var ise aynaya bakın aynadaki kişi onu içinde taşıyor. Karşı çıktığı her şeyi içinde, nefsinde yaşıyor.
Size bir sır vereyim, şiddetle (her tür nefret duygularıyla) karşı çıktığınız durumdaki düşünceleri ve duyguları zamanı geldiğinde yalnızca nefsinizde değil birebir kendi yaşamınızda başrol oyuncusu olarak kendiniz yaşıyorsunuz. Neden mi? Nedeni sizden olmayanı anlamak ve hakikatte sen, ben olmadığını bir olduğumuzu görebilmektir.
Marifet benden olmayana da sevgi ile bakabilmek dedim ya bu sevgi canımlı cicimli sevgi değil anlayışın, bütünlüğün, birlik bilincinin getirdiği sevgidir. Kişinin nefsindeki pisliklerden arınıp açığa çıkan Yaradan’a duyduğu Aşk’ın getirdiği, “Yaradılanı severim Yaradan’dan ötürü” sözünün tanımladığı sevgidir.
Bu sevgiyi görebildiğimiz yaşayabildiğimiz sürece anlarız ki ben, sen diye bir ayrım yok, farklı düşünceler, farklılıklar yok. Sende her ne var ise onu içimde taşıyorum, içimde her ne var ise onu sen de taşıyorsun.
Yazar: Deniz Taşkın

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Yalnızlık Acısından Kurtul!

Bir zamanlar her şeyini paylaştığın ‘Can’ dediğin gün olur seneler sonra bir yabancı haline dönüşür. Duyguların bir yabancıya duydukların gibi nötrleşiyor. Ne garip bir durum bu. İnsana yalnız değil ama tek başına olduğunu gösteriyor. O kişinin senin hayatındaki görevi sona eriyor ve sen aldığın derslerle yoluna devam ediyorsun. Kalabalıklar arasında tek başına.
179018_499517090112550_1414723353_n
Yalnızlık ile tek başınalığın ayrımı ise ayrılıklardan duyduğun duygu ve verdiği dersleri görüp görmemene göre değişiyor.
Kırgınlıklarını biriktirip çözemiyorsan, ifade edemiyorsan bu koca bir yalnızlığa dönüşür. Şayet verdiği dersleri görüp kendine dönmeyi başarabiliyorsan tek başınalığın dinginliğini yaşıyorsun.
Tek başına ve güçlü
Tek başına ve cesaretli
Tek başına ve huzurlu
Tek başına ve mutlu
Tek başına ve koşulsuz sevgi dolu
Tek başınalıkta keşfettiğin sevgi ile hiçbir zaman yalnız olmadığını da görüyorsun. Sevgin çevrendeki tüm insanları kapsamaya başladığında gözlerindeki ışık aslında içinde yalnız olmadığının kanıtı oluyor.
Tek başınalıkta kurulan bir ilişki artık kişiye zarar vermemeye başlıyor. Kişi kendi başına öylesine sevgi doludur ki, içinden aldığı Yaradan’dan gelen güç ile kimseye muhtaç olmadığını bilir. Tek başına olan kişi yalnızca sever, sevgi doludur. Tüm duygular sevgiye dönüşür.
Osho’nun dediği gibi; “Aslında, sadece güzel bir tek başınalık içinde yaşayan insan ilişki kurabilir çünkü ilişki onun ihtiyacı değildir. O bir dilenci değildir, senden hiçbir şey istemez-dostluğunu bile. O vericidir. Kendi neşe, huzur, sükunet ve mutluluğunu paylaşır. İşte o zaman aşkın tadı bambaşka olur, işte o zaman bu bir paylaşımdır. Ve her iki kişi de tek başınalığın güzelliğini biliyorsa o zaman aşk en üst noktasına erişir, bu nadiren mümkün olur. İşte o zaman aşkın başı göklere erer.”
Sevgilinden, dostundan, sevdiklerinden mi ayrıldın? Kırgınlık dolu bir ayrılıktan sonra önünde iki seçenek oluyor insanın. Ya hayata küsüp yalnızlığın acısını yaşamak ya da kendine dönüp kendinle yüzleşip, kendinden yeni bir BEN yaratarak tek başınalığın dinginliğini yaşamak.
Tek başına olduğumuz gerçeğini unutmamak gerekir. Bu bizim doğamız.
Ayrılıklar her daim olacak. Eşimizden, çocuklarımızdan, anne babamızdan, arkadaşlarımızdan, tüm sevdiklerimizden doğru zaman geldiğinde birbirimize karşı tüm görevlerimiz sona erdiğinde birbirimizden ayrılacağız. Ama bu ayrılıkta birliğin birleşmesi gerçekleşecek tek başınalıkta. İçimizdeki sevgiyi bulduğumuzda zorunlu ayrılıklardaki ayrılık yalnızca bir yanılsamadan ibaret kalacak.
Gerçekte ne bir ayrılık vardır ne de bir yalnızlık.
 Yazar: Deniz Taşkın

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Kendimizi Kandırmak


Sorunların ortaya çıkmalarının sebebi ilişkideki sevgi olasılığı ve yakınlığıdır. Çoğumuz ilişkilerimizdeki sorunların sebebini sevgisizliğe bağlarız. Ama aslında sorunları su üstüne çıkaran şey ilişkilerimizdeki sevgidir. Yakın bir ilişki güçlü bir ışıktır ve tüm güçlü ışıklar gibi, büyük bir gölge oluşturur. İlişkinin ışığı altında durduğunuz za­man, gölgelerle başa çıkmayı da öğrenmeniz gerekir.
Çoğumuz ilişkilerimizde eski acılarımızın, korku ve öfkelerimi­zin birikimiyle karşılaşırız. Bu yaraların kaynağı genelde unutul­muştur, bu yüzden bize acı veren şeyin o anda yaşadığımız ilişki olduğunu düşünürüz. Aslında, ilişkilerimiz, kendimizi geçmişten gelen bu kalıplardan arındırmak için fırsatın var olduğu bir alan­dır. Genelleştirme, beynin en güçlü yeteneklerinden biridir. Karşı­dan karşıya geçerken sağa ve sola bakmayı öğrendikten sonra, ha­yatınızın geri kalanında karşıdan karşıya geçerken bunu tekrar öğ­renmenize gerek kalmaz. Örneğin yaşamınızın başlarında bir caddede karşıdan karşıya geçip, daha sonraki dönemlerde başka bir bulvarda karşıdan karşıya geçmek gibi, daha önce yaşamış oldu­ğunuz belirli bir durumu genelleştirebilirsiniz. Ancak beynin bu olağanüstü yeteneği size bir sürü sorun da getirir. Çünkü örneğin bir kimse tarafından tecavüze uğrama deneyimini, bütün erkekler­den korkarak genelleştirebilirsiniz. Derinden yaralandığınız za­man, aklınız ve bedeniniz sizi tekrar incinmekten korumak için durumu aşırı genelleştirecektir.
Yakınlık ihtiyacı duyarız, ama aynı zamanda bir o kadar da korkarız. Pek çok insan ilişki yaşamayı reddeder, çünkü yakınlaş­tıkları zaman karşılaşacakları sorunlarla nasıl başa çıkacaklarını bilmezler. Çok sevgi dolu ve neşeli pek çok kişiler, incinmek­ten korktukları ve yakınlaştıklarında ortaya çıkacak sorunlarla nasıl başa çıkacaklarını bilmedikleri için artık yakın ilişkilerde bu­lunmak istemediklerini söylerler. Bu trajik bir durum, çünkü ya­şamın kendisi bizi kendimiz ve başkalarıyla yakınlaştırmak için tasarlanmıştır. Eğer ilişkileri kendi evriminize giden bir yol olarak kullanmıyorsanız, kendinizi kandırıyorsunuz demektir.
alıntıdır..

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Mutluluğun Üç Anahtarı



“Hayat bitmeyen bir mutluluk olmalıdır ve olabilir” düşüncesiyle, yaşamının sonuna kadar gerçek mutluluk ve hakikat arayışıyla geçiren Tolstoy, “Öyleyse Ne Yapalım?” adlı eserinde mutlu yaşamın formülünü veriyor: “En yüce mutluluk üç şeyle elde edilir: çalışma, fedakârlık ve sevgi.” Hayatını ve fikirlerini incelediğimizde, Lev Tolstoy’un bu üç şey için kafa yorduğunu ve çabaladığını görmemiz mümkündür. Mutluluğun bu üç anahtarını, farklı eserlerinden derlediğimiz ve anlamına göre birleştirdiğimiz, Tolstoy’un veciz sözlerinden anlamaya çalışalım:
1- Çalışmak

“Eğer insan arzulamasaydı, insan olmazdı. Her işin sebebi arzudur”, bundan dolayıdır ki insan arzuladığı şeyi hedefler ve “Hedef, yol gösteren bir yıldızdır. Onsuz hayatın kesin bir yönü yoktur; yön yoksa hayat yoktur” ve “İnsanlar için fayda hayattadır. Hayat ise çalışmadadır” ancak.
“Hayattan nefret etmek, ancak duyarsızlığın ve tembelliğin neticesidir” ve “İnsan hatalarının iki kaynağı vardır: tembellik ve vehim. Ve iyi işlerin iki kaynağı vardır: uğraş ve akıl”, sen de buna uyarak “Bir şey yapıyorsan, onu iyi yap. Eğer iyi yapamıyor veya yapmak istemiyorsan, en iyisi hiç yapma.” Unutma ki “Kötü işlerin kökü, kötü düşüncelerdedir” bu yüzden, “Güzel düşün ve fikirlerin iyiliklere dönüşür.”
Tarih boyunca “İnsanların başına gelen belalar, yapılması gerekenden ziyade, yapılmaması gerekeni yaptıkları yüzündendir.” Sonuç itibariyle “Hiçbir şey yapmaktansa, hiçbir şey yapmamak daha iyidir”, öyleyse “Gereksiz, uğraştırıcı, sabırsız, kaygılı, zararlı ve aynı zamanda ilgi çekici bir iş, tembellikten daha beterdir. Gerçek çalışma, her zaman sakin, ölçülü ve gösterişsizdir.”
“Yüce ve hakiki işler, her zaman sade ve mütevazıdır” ve “Gerçekten önemli işlerle meşgul olan bütün insanlar her zaman sadedirler, çünkü fazla ve gereksiz şeyler bulacak zamanları yoktur.” Onlar her zaman bir gayret içindedirler, çünkü “İyi iş her zaman gayretle yapılır ve bu gayret birkaç defa tekrarlandığında, o iş alışkanlığa dönüşür artık.”
2- Fedakârlık

“Hayatın tek gerçek mutluluğu, başkaları için yaşamaktır” ve “Bireysel ve toplumsal yaşamda tek kural vardır: hayatını iyileştirmek istiyorsan, onu adamaya hazır ol”, zira “Her kişi bilir ki, insanlarla kendisini ayıran şeyleri değil, onlarla kendisini birleştiren şeyleri yapmalıdır.”
Fedakârlıktan kasıt, başkalarının iyiliği için yaşamaktır, çünkü “İyilik, ancak fedakârlık olduğu zaman iyiliktir” ve “İyilik, hayatımızın sonsuz, yüce amacıdır. İyiliği nasıl algılarsak algılayalım, hayatımız, iyiliği hedefleyip ona doğru ilerlemekten başka bir şey değildir.”
“Bütün hayatın için bir amacın olsun, belli bir zaman için bir amaç, yıl için bir amaç, ay için, hafta için, gün için, saat için ve dakika için; büyük amaçlar uğruna küçükleri feda ederek yaşa” ve unutma ki “Hayat, iyilik ve mutluluktan başka bir amaç güdemez. Sadece bu amaç yaşamayı hak ediyor.”
“İyiliği telkin etmenin en güçlü şekli, iyi bir hayat örneğidir” ve “Sadeliğin, iyiliğin ve doğruluğun olmadığı yerde, yücelik yoktur”, nasıl ki “Bir ressamın, insanların sıkıntılarını görüp üzülmesi ve paylaşması yerine, onların sıkıntılarını resmetmek için gözlemlemesi çok garip ve ahlak dışıdır”, öyle de “Bir güvercinin iyiliği, bir erdem değildir. Güvercin bir kurttan daha erdemli değildir. İyilik, gayretin başladığı yerde başlar”, çünkü “İyi kalplilik olmadan, en iyi özelliklerin bile değeri yoktur ve en kötü kusurlar onunla kolayca affedilebilir.”
“İki istek vardır ki, onların gerçekleştirilmesi insanın gerçek mutluluğunu oluşturur: faydalı olmak ve rahat bir vicdana sahip olmak”, yani “Beden için sağlık neyse, ruh için de iyilik odur. İyilik, ona sahip olduğunda fark edilmez, ama her işte başarı getirir.”
“Seni manevi açıdan yücelten şeyleri yap sadece. Emin ol ki, ancak bu şekilde her şeyden çok topluma faydalı olabilirsin” ve unutma ki, “Başkaları için yürekten yaptığın her iyiliği, her zaman kendin için yaparsın”, öyleyse dikkat et ve “İyiliği gizlice yap, açığa kavuştuğunda ise utan. Ancak bu şekilde iyilik etmenin mutluluğunu öğrenebilirsin.”
3- Sevgi

“Gerçek aşk, bir kişiye karşı sevgiden ziyade, ruhun herkesi sevmeye hazır olması halidir”, demek ki “Sevgi, ruhun varlığıdır. Sevgi, insana karşı olan bütün kötü duygulardan, rahatsızlık ve ironiden arınmalıdır”, öyleyse “İnsanların davranışlarını iyi ve kötüye ayıran tartışılmaz bir alamet vardır. Eğer o davranış insanlar arasındaki sevgi ve birliği artırıyorsa, iyidir; düşmanlık ve ayrılık çıkarıyorsa, kötüdür.”
“Sevgiyi sorgulamak, sevgiyi yok eder”, dikkat edersen, “Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aile ise kendince mutsuzdur”, çünkü “Hakiki evlilik, sevgiyi aydınlatandır ancak.”
“Sevmek, başkasının ruhuna geçmektir, onun arzularıyla yaşamaktır”, yani “Sevmek, sevdiğinin hayatıyla yaşamak demektir”, evet “Sevmek güzeldir, ama sevilmek mutluluktur”, belki de bu yüzden “Her zaman iyi olduğumuz için sevildiğimizi düşünürüz. Fakat aklımıza gelmez ki, sevilmemiz, bizi sevenlerin iyi olmalarından kaynaklanıyor.”
“Dünyaya, insanlara sevgiyle bak, onlar da sana aynı şekilde bakar”, görüldüğü gibi “Herkesin mutlu olması için bir çare var: herkes kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa, başkalara da öyle davranmalı.”
“Sevgi ölümü yok eder ve onu boş bir hayalete dönüştürür, aynı sevgi hayatı anlamsızlıktan anlamlı bir şeye çevirir ve mutsuzluktan mutluluk yapar”, öyleyse “Sevmek, hayat yaratmaktır” ve bil ki “Sevgi neredeyse, Tanrı oradadır.”
Alıntı

Farkındalığınızı Artıracak 5 Kişisel Gelişim Kitabı Bir Ömür Nasıl Yaşanır? – İlber Ortaylı “Kendimi geliştirmek istiyoru...