28 Haziran 2013 Cuma

 Sevgili Yüksek Benliğim; seni, burada, şimdi Varolmanın amacına yönelik potansiyelimi ortaya çıkarmaya programlıyorum.
- Sevgili Yüksek Benliğim, benim için en uygun olasılıkları, en hızlı biçimde, bereket ve bolluğa dönüştürmeni istiyorum.
- Sevgili Yüksek Benliğim, yaşamdan almam gereken tüm derslerin; zamana, mekana ve duruma en uygun olasılıklar içinde programlanmasını ve yaşama geçirilmesini istiyorum.
- Sevgili Yüksek Benliğim, gelişimime engel nitelikteki herşeyle ilgili tüm işaretleri sunmanı, onları ortadan kaldırmama yardım etmeni istiyorum. Amacıma uygun tüm potansiyelleri ve olasılıkları yaşamıma davet ediyorum. Tüm bunların, kolaylıkla ve çabasızca, gerçek varlığımı ortaya çıkarmasını ve fiziksel gerçeklik alanına yansımasını istiyorum.
- Huzur, barış ve dinginlik içindeyim. İçimdeki potansiyeli, dışarıya sınırsız olasılıkla aktarabiliyorum.Yaşamımda işlevini yitiren tüm ilişkileri sevgiyle ardımda bırakıyorum. Özgürlüğü ve mutluluğu seçiyorum.

21 Haziran 2013 Cuma

Tutkulu Ruhlar Deneyimi

Tutuluverdik birden yaşamın doyulmaz tadına! Güneş tutulur, ay tutulur da ruhlar tutulmaz mı? Yaşama sevincidir bunun adı. Doğduğumuz ilk anda ilk soru ve ilk yanılsama, insan hayatı çok zor sanmakta! Zor olanlar bizleriz. Bakın ve görün! İstersek eğer bu hayatı cennete çeviririz.
Ana kucağından kalmış olması gerek bu alışkanlığın, bir hayalin sıcaklığında ısınırken kendi kucağımızda seyretmek tüm yaşamı. Seyre dalmak ve seyir olmak ve işte yaşamak. Çabasız, gayretsiz güzellikler yaratmak. Bakarken hayat vermek, dinlerken ruhları yüceltmek, akmak akabildiğin kadar seyirde ve bir çağrı olup yankılanmak tüm insan yüreklerinde. Aramızda fark yok demek ve hepimizin aynı olduğunu bıkmadan söylemek ve yaymak sevgiyi ve doğmak her an tekrar ve tekrar ve ağlamak sevinçten bir bebek gibi!
Öldürülen hayatı ben diriltiyorum demeli!
Gülümseyen gözbebeklerinin ve gülümseyen çehrelerin çoğaldığı bir dünya hayal ediyorum. Bu hayalin faydasının toplumda kendisini ayrık otu gibi yayabilmesi için gelin insanlar, sevgilerimizi birleştirelim. Yerin dibine geçirilen insanlık onurunu asıl tahtına yerleştirelim. Sevelim ve sevilelim ve böylece korkuların önüne sevgi surları çekelim. Yaşamak için gelinen bu dünyada her an ölmeyi başarmış insanlık. Her an acılar ve kaygılar ve her an üretilen çözümsüzlükler. Her an karşılıklı ruhlar katletmeler. Bakarken bıçaklayıp süzerken öldürmeler. Sözlerden sahtelikler damla damla akarken davranışların bayağılığı da yapaydan bile yapay. İnsan ırkı gerçeği görmelidir. Gerçek şu ki: Birbirimizi düşünüp birbirimizi sevdiğimizde bizler yaşayabiliriz. Duygularını ameliyatla aldırmış bir insan gibi davranmamalıyız. Gülmeli, koşmalı, zıplayıp, hoplamalı, sevmeli, hoşlanmalı, keyif alıp mutlulukla dolmalı, haykırmalı, hayallere dalmalı, coşmalı ve yaşamalı.
Kıvranıyor idrakler zihinlerin çıkmaz sokaklarında. Akrepler mesken tutmuş ruhları an ve an sokuyor. Kaygılar pazarında canlar alınıp canlar satılıyor ve işte cehennem! Manzara görülesi gibi değil! Bu nedenle görmezlikten geliniyor. Görürsem eğer sorumluluk alırım deniliyor. Sorumluluk almadığı için sorunları da bir çığ gibi büyüyor. Sorumsuz bir dünya. Kendinden sorumsuz dünyaya bela olmuş bir rüya.
Sanki mutlu olmak suçmuş gibi gülümsemenin de baştan vergisi kesilmiş. Çok gülene deli bile denilmiş. Mutlu olmak insanlardan esirgenmiş. Ciddi olacaksın denmiş. Gülümseyip mutlu olmak onlara göre ciddiyetsizlikmiş. Kafaya hep bir şeyler takılacakmış. Bir sorunun ve bir derdin hep olacakmış. Böylece üretilmiş “yaşamın öldürülmesi”. Kendini hep dünyanın en dertlisiymiş gibi göstermeler ve dert yarıştırma saçmalıkları! Dertte fayda arayıp bulamamanın derin sancısı. Derdi olmayan insanı hafife almalar ve işte karşınızda “asık suratlı hayatlar”!
Bir sorununuz var ise eğer sorularınızda olmalıdır. Çözüme giden yol sorularda saklıdır. İsteklerinize, amaçlarınıza ve peşinde koştuğunuz hayallere ulaşmanızı engelleyen şeye sorun denir. Sorun aradaki engellerdir. İstekler, amaçlar ve hayaller baştan doğru kabul edilir. İsteklerimizin faydamıza olup olmadığını tespit ve tasdik etmeden peşine düşeriz hemen. İsteklerimizde sorun olabilir. Amaçlarımızda sorun olabilir. Hayallerimizde sorun olabilir. Sorun: aradaki engeller değil faydamıza olmayan seçimlerimizdir.
Sorunun ne olduğu bilinmeden çözüm bulunamaz. Soru şu olmalıdır: Faydamıza olan nedir? Sorunsuz bir yaşam coşkusu için önce fayda yapısını keşfedin! Toplumun faydası için önce bireyin faydası. Faydalı bireylerin faydalı seçimleri. Topluma bireyin fayda üretebilmesi için kendisin fayda içerisinde olması gerektiğini bildirin. Kendine faydalı olan toplumun fayda üreten unsurudur. Tabandan tavana fayda kolonlarıyla yükselir toplumsal yapı. Faydasız işler bireyi tükettiği gibi toplumu da oyalamış olur. Oyalanmak faydasızdır.
Kaplan görmüş bir kedi gibi kaçıyor insanlık kendi aslan yüreğinden. Aslanlar aslanı o yüce kalbinden uzaklaşıyor bilmeden. Çünkü insan bilinen kabul ediliyor. Bilinenle uğraşmak gereksizdir, deniliyor. O halde niçin kendi iç dünyanızda sorunlarınız var? İçi dışı sorunsuz bir birlik ve bireylerin özgürce oluşturdukları birliktelik ve yaşam ve yine yaşam, coşkulu bir kendinden geçiş! Coşkuyla dolarak uçuş ve yükseliş ve bilinçli bir yaşamın özgür seçimi. Her biriniz çok özelsiniz. İnsan çok özeldir, ama kendi değerini bilmez. Yetersiz görür içsel özünü. İçsel özünü göremediği için yetersizlik duygularıyla zaman doldurur. Bu arada yaşamda coşkuyla akan nehirde yıkanmayı unutur…
Yazar: Türker ERCAN  

19 Haziran 2013 Çarşamba

İyimser Olmanın Gücü

İyimser olmak, her şeye olumlu bir bakış açısıyla bakmak, hayatta karşımıza çıkan zorlukları, engelleri aşmamızı sağlayan bir güçtür. Her şartta seçenekler üretebilen, kötü durumlar için iyi bir şeylerin yapılabileceğine inanan, çözümlere yönelen bir düşünce tarzıdır. İyimserler olumsuzlukları olumluya çevirmeyi bilirler. Kendi hayatları kadar çevresindekilerinin hayatlarını da olumlu yönde etkilerler.
Tıpkı Francie Baltazar Schartz’a ait yazının kahramanı Jerry’nin yaptığı gibi;
Herkes İçin Biraz Mutluluk
Jerry, çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi. Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söyleyecek olumlu bir şey bulurdu. Hatta bazen etrafındakileri çıldırtırdı bile, “Bu adam, bu halde nasıl bu kadar iyimser olabiliyor” diye. Birisi nasıl olduğunu sorsa “Bomba gibiyim” diye yanıt verirdi hep. “Bomba gibiyim”.
Jerry doğal bir motivasyoncuydu. Yanında çalışanlardan biri o gün, kötü bir günündeyse, Jerry yanına koşar, duruma nasıl olumlu bakılacağını anlatırdı. Bu tarzı fena halde düşündürüyordu beni.
Bir gün Jerry’e gittim “Anlamıyorum” dedim. “Nasıl oluyor da, her zaman, her koşulda bu kadar olumlu bir insan olabiliyorsun? Nasıl başarıyorsun bunu?”
“Her sabah kalktığımda kendi kendime Jerry bugün iki seçimin var. Havan ya iyi olacak ya kötü derim. Havamın iyi olmasını seçerim. Kötü bir şey olduğunda yine iki seçimim var: Kurban olmak ya da ders almak. Ben başıma gelen kötü şeylerden ders almayı seçerim. Birisi bana bir şeyden şikâyete geldiğinde, yine iki seçimim var. Şikâyetini kabul etmek ya da ona hayatın olumlu yanlarını göstermek. Ben hayatın olumlu yanını seçerim.”
 
“Yok yahu” diye protesto ettim. “Bu kadar kolay yani? “Evet kolay” dedi Jerry. “Hayat seçimlerden ibarettir. Her durumda bir seçim vardır. Sen, her durumda nasıl davranacağını seçersin. Sen, insanların senin tavrından nasıl etkileneceklerini seçersin. Yani sen hayatını nasıl yaşayacağını seçersin.”
Jerry’nin sözleri beni oldukça etkiledi. Onu uzun yıllar görmedim ama hayatımdaki talihsiz olaylara dövünmek yerine seçim yapmayı tercih ettiğimde hep onu hatırladım. Yıllar sonra Jerry”nin başına çok tatsız bir olay geldi. Soygun için gelen hırsızlar, paniğe kapılıp, Jerry’i delik deşik etmişler. Ameliyatı 18 saat sürmüş, haftalarca yoğun bakımda kalmış. Taburcu edildiğinde, kurşunların bazıları hala vücudundaymış.
Ben onu olaydan altı ay sonra gördüm. “Nasılsın?” diye sorduğumda, “Bomba gibiyim” dedi. “Bomba gibi…
“Olay sırasında neler düşündün Jerry” dedim.
“Yerde yatarken, iki seçimim var diye düşündüm. Ya yaşamayı seçecektim ya ölümü, ben yaşamayı seçtim
“Korkmadın mı? Şuurunu kaybetmedin mi?”
“Ambulansla gelen sağlık görevlileri harika insanlardı. Bana hep “iyileşeceksin merak etme” dediler. Ama acil servisin koridorlarında sedyemi hızla sürerlerken doktorların ve hemşirelerin yüzündeki ifadeyi görünce ilk defa korktum. Bu gözler bana “Bu adam ölmüş” diyordu. Bir şeyler yapmazsam, biraz sonra ölü bir adam olacaktım gerçekten.”
“Ne yaptın?” diye merakla sordum.
“İri yarı bir hemşire yanıma yaklaştı ve herhangi bir şeye alerjim olup olmadığını sordu. “Evet” diye yanıt verdim.” “Var.” Doktorlar ve hemşireler, merakla sustular. Derin bir nefes alarak kendimi topladım ve bağırdım: “Benim kurşunlara karşı alerjim var!” Doktorlar ve hemşireler gülmeye başladılar, tekrar bağırdım. “Ben yaşamayı seçtim. Beni bir canlı gibi ameliyat edin, otopsi yapar gibi değil.”
Jerry, sadece doktorların büyük ustalıkları sayesinde değil, kendi olumlu tavrının büyük katkısı ile yaşadı. Yaşaması bana iyi bir ders oldu. Her gün, hayatımızı dolu dolu yaşamayı seçme şansımız ve hakkımız olduğunu ondan öğrendim ve her şeyin kendi seçimimize bağlı olduğunu.
 Francie Baltazar – Schartz
İyimserlik insanın hayatını zenginleştirir, daha kaliteli ve sağlıklı bir yaşam sürmesini sağlar. İyimser insanlar olumlu bakış açısına sahip oldukları için yaşamlarına her zaman olumlulukları çekerler. Düşündükleri; inançları, değerleri haline gelir ve bu inanç ve değerler ise davranışlarını oluşturur. Davranışlar ise sonuçları etkiler.
  
Bir düşünün; suratınız asık olduğu zamanlarda mı yoksa neşeli olduğunuz zamanlarda mı insanların size yaklaşımı olumlu oluyor? Tabiî ki güler yüzlü olduğunuz zamanlar. Peki bunun sebebi ne? Tabiî ki sizsiniz, sizin düşünceleriniz. Siz güler yüzlü olursanız aldığınız tepkiler de olumlu olur, eğer siz asık suratlı iseniz aldığınız tepkilerde doğal olarak olumsuz olur. Aldığınız tepkilerin olumlu veya olumsuz şekilde sonuçlanması tamamen davranışlarınızla bağlantılıdır. Bu çok basit bir örnek ama hayatın her alanında bu böyledir. Tepki etkiye göre oluşur.
Bu konuya uygun olarak gördüğüm ve benim de çok sevdiğim bir sözü sizinle paylaşmak istiyorum. Mevlana der ki: “Kardeşim sen düşünceden ibaretsin. Geriye kalan et ve kemiksin. Gül düşünürsün, gülistan olursun. Diken düşünürsün dikenlik olursun.” İşte, iyimser insanlar da olumlu düşünmeleri sayesinde hayatlarına her zaman güzellikleri çekerler.
Hayatta her durumda bir seçim vardır
Yukarıdaki hikâyede Jerry, karşılaştığı her olayda bir seçiminin olduğuna inanmakta ve davranışlarını ona göre sergilemektedir. Gerçekte de böyledir bu. Hayat seçimlerden ibarettir ve bu seçimler iyi veya kötü yönde hayatımızı etkiler. Hikâyenin kahramanı Jerry’i etkilediği gibi.
Başımıza ne geleceğini, hangi olaylarla karşılaşacağımızı belirleyemeyiz ama bunlara nasıl yaklaşacağımızı biz belirleriz. Olaylara karşı nasıl bir tutum içine gireceğimizin seçimi ve bu seçimlerin sınırları her zaman bize aittir. Unutmayalım evren hiçbir zaman sınır koymaz.
Kahramanımız Jerry, talihsiz bir kaza geçirmiş, bu, başına gelen bir olaydı ve bunun başına gelip gelmemesini seçemezdi ama o olaya olan bakışını, nasıl davranacağını seçme hakkı ona aitti ve yaptığı bu seçimler onun hayatı dolu dolu yaşamasına sebep oldu.
Bizi mutlu veya mutsuz yapan, hayatı keyifli yaşamamıza sebep olan olayların kendisi değil o olaylara yüklediğimiz anlamlardır, düşünce biçimimizdir. Aynı olay birçok kişi tarafından farklı yorumlanabilir, biri o olay karşısında üzülüyorsa diğeri üzülmeyebilir.
Farz edelim ki masanın üstünde bir nesne var ve o nesneye aşağıdan, yukarıdan, sağdan, soldan çeşitli açılardan bakalım. O nesnenin bize görünüşü, baktığımız açıya göre değişecektir. Olaylar da böyledir işte. Nasıl bakıyorsanız o olay size o şekilde görünür.
Aklınıza şöyle bir soru gelebilir. Bu olay bir kaza gibi üzücü bir durum olabilir nasıl olur da iyimser bu duruma bile olumlu bakabilir?
Burada asıl yanlış olan iyimserliğin polyannacılık gibi düşünülmesidir. İyimser elbet üzülür böyle bir duruma ama o her zaman yıkılmak, hayata küsmek yerine ders almayı seçer, o olay karşısında birden fazla seçiminin olduğunu bilir, sorunun üstesinden gelmek için seçimlerinin çözüm getirecek şekilde olmasını sağlar ve her olayı gelişimi için bir fırsat olarak görür.
Bir olay karşısında birçok seçeneğe sahibizdir ve bu yaptığımız seçimlerle ya o olayın üstesinden geliriz ya da yıkılırız.
Birçok seçeneğe sahibiz dedik ve konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bunları iki ana grupta toplamak istiyorum. Dışsal seçimler ve İçsel seçimler. Bu seçimlerin nasıl olduğunu ise bir örnekle açıklayalım.
Diyelim ki sevdiğiniz biriyle kavga ettiniz ve bu kavga sonucu birbirinizle konuşmamaya başladınız. Bu sizin için olumsuz bir olaydır. Gelin, şimdi bu olaydaki dışsal ve içsel seçimler ne olabilir onları inceleyelim:
Arkadaşınızla barışmak istiyorsunuz ve bu yüzden de aranızdaki sorunu halletmek için ararsınız, konuşmak istersiniz veya barışmak için başka yollar bulup eyleme geçersiniz. Hiçbir şey yapmadan aradaki gerginliğin yumuşamasını bekleyebilirsiniz. Karşı tarafın adım atmasını istersiniz ve sizde bu adımın gelmesi için pasif eylemlerde bulunabilirsiniz. Sevdiğiniz halde hiçbir girişimde bulunmamayı da tercih edebilirsiniz ve bunun gibi birçok seçenek dışsal seçimlerdir. Bu dışsal seçimlerin altındaki nedenler de içsel seçimlerdir. Adım atmamanıza sebep olan korku, gurur, kızgınlık gibi duygular ise içsel seçimlerinizdir ve dışsal seçimlerinizi etkileyende budur.
Unutmayalım başımıza gelen olayları değiştiremeyiz ama o olaya olan düşünce biçimimizi, algımızı değiştirme gücümüz her zaman vardır ve iyimserler bunu en güzel şekilde başarırlar.

12 Haziran 2013 Çarşamba



OSHO | Zamanın, Mekanın ve Arzunun Ötesinde

Kendi içindeki bilinmeyeni bilmeden, başka hiç kimseyi tanıyamazsın. O insanın esrarını çözmek için tek yol, kendi esrarını çözmektir. Gizli katların arkasında başka katlar gizlidir, insan sonsuzluktur. Kendi içinde ne kadar derine inersen, bütün bir varoluşta, ayrıca başkalarında da o kadar derine inersin, çünkü öz birdir. Çeperse milyonlarcadır, oysa öz tektir.
Beden son derece yalnış kullanılmaktadır. Kendi vücuduna kötü davranıyorsun. Bedenin sırrını bilmiyorsun. O yalnızca ten değildir, yalnızca kemik değildir, yalnızca kan değildir. O muhteşem bir organik bütünlük, muhteşem bir dinamizmdir.

Daha birçok sır var. Bu beden, birçok bedenin ilk katmanıdır… Aslında yedi beden vardır. Eğer bu bedende derine inersen, yeni olgularla karşılaşırsın. Bu hantal bedenin arkasında, ince beden gizlidir. Bu ince beden uyandığında, çok güçlü olursun, çünkü belli başlı boyutsal güçler kazanırsın. Bu beden yatağında yatarken ince beden hareket edebilir. Onun için engel yoktur. Yerçekimi onu etkilemez; onun için zaman ve mekân söz konusu değildir. Hareket edebilir… Her yere gidebilir. Bütün dünya ona açıktır. Hantal beden için bu mümkün değildir.

Farkındalığınızı Artıracak 5 Kişisel Gelişim Kitabı Bir Ömür Nasıl Yaşanır? – İlber Ortaylı “Kendimi geliştirmek istiyoru...