İnanç Kalıplarının Kırılması
Günümüzde kişisel ve ruhsal gelişime yönelik çalışmalar bireyin bilinçlenmesi ve farkındalığını arttırmaktadır, ancak bu bilgilere ulaşılırken dini inanç içinde olan kesimler bu öğretilere kuşkuyla yaklaşmaktadır. Nitekim bunun sebebi Allah’ın sisteminin tam olarak idrak edilemeyişindendir. Günümüze kadar kesin doğru olduğu düşünülen ve o şekilde algılanan bilgiler üzerine konuşmak, içinde bulunduğumuz dönemin ehemmiyetinden dolayı yararlı olacaktır. Allah’ın sistemine din adı verilmiştir ve bu sistem bazı kişi ve kişilerce insanlığa aktarılmaya çalışılmıştır. Ne var ki, bu verilen bilgileri insanlığa açıklamaya kalkıldığında bir çok yanlış algılamadan dolayı insanlar yanlış bilgilendirilmiş ve bu yüzden farklı bir bilinç açığa çıkmıştır. Yoksa Hz. İsa yeryüzüne sevgiyi, Hz Muhammette bilgiyi vermek ve yaymak için gelmiştir. Ne var ki, Mevlana’nın da dediği gibi anlatabildiklerin karşıdakinin anlayabildiği kadardır, bu sebeple dini alimler de kendi kapasiteleri dahilinde bu bilgileri yorumlamaya kalkmış ve bir çok farklı anlayışa ulaşılmış, neticesinde de meshep denilen dini bölümler meydana çıkmıştır. İnsanlık verilen bilgiden çok şekle takılmış ve mesajın özünü kavrayamamıştır. Bu sebeple artık insanlığın Kuranda bahsi geçen kavramlara farklı bir perspektiften bakmasının zamanı gelmiştir. Nitekim artık dini kitaplarda bahsedilen kıyamet denilen dönemde bulunuyor olduğumuzdan bilinçlerin şuurlanması ve inanç ve şüphe kalıplarının bilgi ile kırılmasının zamanı gelmiştir.
DİN
Din: insanların, yapılması ve yapılmaması gereken kurallar bütününe uyulmasıdır. Belli bir zamana kadar dinin tafsiyelerine uyulması, bireyin menfaati açısından gereklidir.
FARZ
”Allah hiç kimseye zulmetmez, onlar kendi özbenliklerine zulmediyorlar.” (Yunus suresi 44).
Bunu bir misalle açıklayayım. Bizim yaşamak için suya ihtiyacımız vardır. İçmezsek ölürüz. Yoksa su içmiyoruz diye Allah bizi cezalandırmaz. Böyle bir şey olmaz. Biz zararı otomatikman kendimize etmiş bulunuruz. Bu yüzden Dinde emir yoktur. Farz, emir demek değildir, yapılması zorunlu demektir. Ama bu, Allah için değil kişinin kendisi için zaruridir.
ABDEST
Abdest almanın temizlenmek olduğu söylenir. Bu doğrudur ancak sadece temizlenmek için değildir. Çünkü su bulamadığınızda toprakla abdest alınabileceği söylenmiştir, halbuki toprakla temizlenme diye bir şey mümkün değildir. Burada amaç topraklanmaktır! Su ve toprak ile insanda bulunan negatif enerjilerin varlığımızdan uzaklaştırılması amaçtır, ve bu yüzden abdest alınır.
ORUÇ
Oruç tutulması olarak bilinen, belli bir süre bir şey yemeden ve içmeden kalma hali kişinin açlıkla terbiye olması, açın halinden anlaması için yapıldığı şeklinde yorumlanmıştır. Ancak asıl oruç tutulmasının sebebi insanın nefsini terbiye etmesi üzerine bir fırsat yaratmaktıir. Çünkü aç kalındığında salgılanan bir hormon kişinin daha sinirli bir hal içine girmesine sebep olur. Eğer kişi sukunet ve tevazu içinde kalabilirse kendi içine yönelebilir ve bu hal içindeyken kozmik enerjilerden yararlanabilir. Bir de susma orucu vardır. O da kişinin içine yönelmesini ve meditatif hale girmesine imkan sağlar.
ZİKİR
Günümüzde mantra olarak bilinen bu tabir oldukça önemli bir kavramdır. Belli bir şeyi sürekli tekrarladığınızda onu kendinize çekmiş olursunuz. Düşünce yaratıcıdır ve herkes düşünceden meydana gelmiştir bunu herkes bilir. Söz ise ifade edilmiş düşünceler olduğundan onlarda yaratıcıdır. Bu yüzden ne söylerseniz onu kendinize çekmeye başlarsınız. Bir kişiye kırk defa deli derseniz deli olur sözü de buna işarettir. Sürekli bela okuyanların başlarının sürekli belada olamsı da bundan kaynaklanmaktadır. O yüzden ne söylediğimize dikkat etmeliyiz.
NAMAZ
Namaz kılmak onun manevi gücünden istifade etmek içindir. Namaz aslında surya namaskar denilen bir tür yogadır. Namaskarın anlamı da güneşe selam demektir. Güneşe tapan sabililerden islam dinine geçmiştir.
HAÇ
İnsanların kutsal topraklar denilen yerlere gelerek kabeyi tavaf etme şeklinde gerçekleştirilen eylemlere bütününe Haç denir. Hacı olan kişiler buradaki enerjiden yararlanılrlar. Burası zamanında Alfa ceturili denilen, dünya gezegenine en yakın yıldızın izdüşümü sebebiyle kutsal topraklar olmuş ve bilinen peygamberlerin hepsi bu bölgede yaşamışlardır. Burada perde ince olduğundan enerjiler yoğun bir şekilde bu topraklara akmaktaydı. Ancak, artık alfa ceturli yıldızının izdüşümü tam olarak Türkiyede hatay denilen bölgeye düşmekte ve burada perde ince olduğundan orada doğanlar geçmiş yaşamlarını da hatırlayabilmektedir. Şu an için Mekke ve kudüsün bir önemi kalmamıştır enerji düzeyinde. Kabenin ve arafat dağının kutsal olamasının ve enerjinin hala orada yüksek olmasının sebebi tamamen oraya giden insanlardan kaynaklanmaktadır. Çünkü siz sürekli olarak bir şeyin etrafında döndüğünüzde elektromanyetik bir canlı olduğunuzdan bir manyetik alan yaratırsınız ve bu manyetik alana giren kişilerde bu enerjiden istifade eder.
KIYAM ET
Kıyamet bilindiği üzere felaket demek değildir. Kuranda kıyamette deprenler olacağı gibi bilgiler verilmiştir. Bu insanlar uyanmaya neyin ne olduğunu anlamaya başladığından depremler onların zihinlerinde gerçekleşmektedir. Ve bu bilgiler kişileri sarsıntıya uğratmaktadır. Bu içte yaşanan depremlerde daha sonra Dünya’ya yansımaktadır. Dünya üst boyuta geçiş aşamasında olduğundan insanlarda teker teker bilinçlenmeye ve boyut atlamaya başlamaktadırlar. Dinlerin hükmü kıyamate kadardır denmiştir ve şu an bu dönemde olduğumuzdan da dinlerin hükmü kalkmaktadır. İnsanlar inanmaktan çıkıp bilmeye başlamaktadırlar.
ALLAH
Arabistan’da, islamiyetten önce iki tanri vardi. Birisi disi yani gunestanrisi, digeri ise erkek yani aytanrisi(Allah=Al-ilah). Anlatildigina gore bu iki tanri evlenmis ve uc tanri cocuk olmus. Bunlara Allahin kizlari denilmis, isimleri ise Allat, Al oza ve Manat’dir. Arabistanda, İslam öncesi toplumlar puta tapıyorlardı. Bu taptıkları baş putlar; Al oza, Manat ve Allat’tır. Allat kelimesi aynı zamanda Allah diye yazılıp Allat diye okunmaktadır da. (Araplar üç tane h harfi kullanırlar) Ortadogu arastirmacisi Alfred Guillaume Arapcada Ay tanrisinin adlarindan birinin ALLAH oldugunu ispatladı. Tek tanrili din sadece erkek olarak nitelendirilen Ay tanrisi Allaha tapmaktir. Muhammed erkek tanri olan Allaha muritlerinin tapmasini istemis. Unutmayalimki Muhammed bir sabii dir. Kisacasi Muslumanlarin taptiklari Allah incilde ve tevratta bahsedilen Allah degildir. Erkek olan Aytanrisidir. Diger acidan yani tarihsel acidan bakilirsa o donemin arabistaninda cok tanrili inanclari gorulur, bunlardan biride havadaki gorunen nesnelere yani aya, gunese, yildizlara tapan sabii ler gelir, muhammedde bu inancin bir elemani idi ve bu inancla buyudu. Muhammed peygamber de, ordaki tanrının, islamın tanrısı olduğunu söyledi. Zaten kendi tanrılarına inanan arapların da, böylece islama geçişleri daha kolay oldu.
Bu durum aşağıdaki ayetlerden de anlaşılmaktadır:
Hiç bir bilgiye dayanmaksızın O’na oğullar ve kızlar yakıştırıp-uydurdular. O ise nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir, uzaktır. (EN’AM SURESİ / 100)
Ve Allah’a kızlar isnad ediyorlar, (haşa) O yücedir. (NAHL SURESİ / 57)
(Allah) Kızları, erkek çocuklara tercih mi etmiş? (SAFFAT SURESİ / 153)
LA İLAHE İLLALLAH
Kuran meallerine Allah’tan başka Tanrı yoktur, şeklinde tercüme edilmektedir. Ayetin anlamı tam olarak şudur: Allah’tan gayrı İlah yoktur. Burada gayrı kelimesi sadece ve başka anlamlarına gelen bir kelimedir. Ancak ayet şu şeklide tam olarak doğru olacaktır: Tanrı yoktur, gayrı Allah vardır. Yani Tanrı yoktur, sadece Allah vardır. Buradan da anlaşıldığı gibi Allah’ın bir Tanrı olmadığı görülmektedir. Allah tapınılası bir varlık değildir. O sonsuz ve sınırsız olduğu için bizi kendinden yaratmıştır. Bir nevi okyanusta yaşayan su damlacığı kendini bir birey olarak algılamış ancak Okyanusun bir damlası olduğunu idrak edememiştir!!!
DUA
Dua; bir çok insanın isteklerini yaratıcıya bildirmek amacıyla yapılan bir eylemdir. Dua’nın işleyiş biçimi bilinmediğinden, insanlar dualarımız kabul edilmedi olarak düşünürler. Allah insanların dualarını dinleyip duruma göre karar verip onlarını isteklerini yerine getirmez. O’nun sistemi vardır ve buradan ayarlamalar otomatik olarak yapılır. Bu bir kanundur.
Dua, istek duası değil, şükür duası olduğunda o arzu edilen yerine getirilir. Ancak dışarıdaki bir güçten değil içindeki güçten bunu talep ettiğinde bu isteklerin yerine gelecektir.
KADER
Bizler kendimiz için hangi geleceği yaratıyor hangi şekilde yaşamayı seçiyor olursak olalım, Allah tüm seçimlerimizi ve sonuçlarını bilir. Bu yüzden kaderimizi yaşamız oluruz. Bir de dünyaya gelirken yapmış olduğumuz anlaşma gereği, belli dersler ve diğer insanlarla ortak yaratımda bulunmak için, kendi oluşturduğumuz ortak senaryolar vardır. Zamanı gelince de içsel yönlendirmelerle ve kendi seçimimizle bu senaryoları yaşarız.
Allah’ın belli bir sistemi vardır ve herşey otomatik olarak buradan yerine getirilir. Yoksa Allah duruma göre karar verip insanın kaderini yok vaz geçtim şöyle olsun demez. O genelde gözlemcidir. Yaratıcılık işini ise bizler aracılığıyla gerçekleştirir.
Sonuçta seçtiğimiz her şey bizim kaderimizdir, özgür irade ile neyi seçersek seçelim bu O’nunı için istenmeyen bir şey değildir ve O’nun için her şey mükemmeldir.
KAZA
Kaza ya da tesadüf olarak bilinen durumlar aslında bizlerin seçimlerinin sonucudur. Bilinç altı düzeyde seçtiğimiz şeylerin yansımasıdır. Kendimizle ilgili olarak düşündüğümüz olumsuz şeyler zamanla o düşündüğümüz şeyi yaşamamıza sebep olur. Çekim yasası vardır ve bu şekilde bu durumu kendimize çekeriz. Bu sebeple başımıza gelen her şeyin sorumlusu biziz. O yüzden bu perspektiften baktığımızda anlaşılacağı gibi tüm ölümler aslında bir tür intihardır!!!
İMAN
İman etmek sanıldığı gibi inanmak değildir. İman etmek güvenmek demektir. Kayıtsız şartsız hayata, varoluşa, yaratıcıya ve kendine güvenmektir.
İSLAM
Hakiki insan demektir. Bir gün herkes islam olacak derken buna işaret edilmiştir.
Sevgili dostlar inanç kalıplarının kırılması ve gerçek bildiğimiz doğrular üzerinde düşünülmesi sebebiyle bu bilgileri sizlerle paylaşmaktayız. Atatürk Türkiyesinde yaşayan ve neyin ne olduğunu artık herkesin bilmeye başladığı bu kıyamet dönemi yani uyanma döneminde görevimiz insanları bilgilendirmek ve bilinçlendirmektir.
TUĞCAN ÖZEN
DİN
Din: insanların, yapılması ve yapılmaması gereken kurallar bütününe uyulmasıdır. Belli bir zamana kadar dinin tafsiyelerine uyulması, bireyin menfaati açısından gereklidir.
FARZ
”Allah hiç kimseye zulmetmez, onlar kendi özbenliklerine zulmediyorlar.” (Yunus suresi 44).
Bunu bir misalle açıklayayım. Bizim yaşamak için suya ihtiyacımız vardır. İçmezsek ölürüz. Yoksa su içmiyoruz diye Allah bizi cezalandırmaz. Böyle bir şey olmaz. Biz zararı otomatikman kendimize etmiş bulunuruz. Bu yüzden Dinde emir yoktur. Farz, emir demek değildir, yapılması zorunlu demektir. Ama bu, Allah için değil kişinin kendisi için zaruridir.
ABDEST
Abdest almanın temizlenmek olduğu söylenir. Bu doğrudur ancak sadece temizlenmek için değildir. Çünkü su bulamadığınızda toprakla abdest alınabileceği söylenmiştir, halbuki toprakla temizlenme diye bir şey mümkün değildir. Burada amaç topraklanmaktır! Su ve toprak ile insanda bulunan negatif enerjilerin varlığımızdan uzaklaştırılması amaçtır, ve bu yüzden abdest alınır.
ORUÇ
Oruç tutulması olarak bilinen, belli bir süre bir şey yemeden ve içmeden kalma hali kişinin açlıkla terbiye olması, açın halinden anlaması için yapıldığı şeklinde yorumlanmıştır. Ancak asıl oruç tutulmasının sebebi insanın nefsini terbiye etmesi üzerine bir fırsat yaratmaktıir. Çünkü aç kalındığında salgılanan bir hormon kişinin daha sinirli bir hal içine girmesine sebep olur. Eğer kişi sukunet ve tevazu içinde kalabilirse kendi içine yönelebilir ve bu hal içindeyken kozmik enerjilerden yararlanabilir. Bir de susma orucu vardır. O da kişinin içine yönelmesini ve meditatif hale girmesine imkan sağlar.
ZİKİR
Günümüzde mantra olarak bilinen bu tabir oldukça önemli bir kavramdır. Belli bir şeyi sürekli tekrarladığınızda onu kendinize çekmiş olursunuz. Düşünce yaratıcıdır ve herkes düşünceden meydana gelmiştir bunu herkes bilir. Söz ise ifade edilmiş düşünceler olduğundan onlarda yaratıcıdır. Bu yüzden ne söylerseniz onu kendinize çekmeye başlarsınız. Bir kişiye kırk defa deli derseniz deli olur sözü de buna işarettir. Sürekli bela okuyanların başlarının sürekli belada olamsı da bundan kaynaklanmaktadır. O yüzden ne söylediğimize dikkat etmeliyiz.
NAMAZ
Namaz kılmak onun manevi gücünden istifade etmek içindir. Namaz aslında surya namaskar denilen bir tür yogadır. Namaskarın anlamı da güneşe selam demektir. Güneşe tapan sabililerden islam dinine geçmiştir.
HAÇ
İnsanların kutsal topraklar denilen yerlere gelerek kabeyi tavaf etme şeklinde gerçekleştirilen eylemlere bütününe Haç denir. Hacı olan kişiler buradaki enerjiden yararlanılrlar. Burası zamanında Alfa ceturili denilen, dünya gezegenine en yakın yıldızın izdüşümü sebebiyle kutsal topraklar olmuş ve bilinen peygamberlerin hepsi bu bölgede yaşamışlardır. Burada perde ince olduğundan enerjiler yoğun bir şekilde bu topraklara akmaktaydı. Ancak, artık alfa ceturli yıldızının izdüşümü tam olarak Türkiyede hatay denilen bölgeye düşmekte ve burada perde ince olduğundan orada doğanlar geçmiş yaşamlarını da hatırlayabilmektedir. Şu an için Mekke ve kudüsün bir önemi kalmamıştır enerji düzeyinde. Kabenin ve arafat dağının kutsal olamasının ve enerjinin hala orada yüksek olmasının sebebi tamamen oraya giden insanlardan kaynaklanmaktadır. Çünkü siz sürekli olarak bir şeyin etrafında döndüğünüzde elektromanyetik bir canlı olduğunuzdan bir manyetik alan yaratırsınız ve bu manyetik alana giren kişilerde bu enerjiden istifade eder.
KIYAM ET
Kıyamet bilindiği üzere felaket demek değildir. Kuranda kıyamette deprenler olacağı gibi bilgiler verilmiştir. Bu insanlar uyanmaya neyin ne olduğunu anlamaya başladığından depremler onların zihinlerinde gerçekleşmektedir. Ve bu bilgiler kişileri sarsıntıya uğratmaktadır. Bu içte yaşanan depremlerde daha sonra Dünya’ya yansımaktadır. Dünya üst boyuta geçiş aşamasında olduğundan insanlarda teker teker bilinçlenmeye ve boyut atlamaya başlamaktadırlar. Dinlerin hükmü kıyamate kadardır denmiştir ve şu an bu dönemde olduğumuzdan da dinlerin hükmü kalkmaktadır. İnsanlar inanmaktan çıkıp bilmeye başlamaktadırlar.
ALLAH
Arabistan’da, islamiyetten önce iki tanri vardi. Birisi disi yani gunestanrisi, digeri ise erkek yani aytanrisi(Allah=Al-ilah). Anlatildigina gore bu iki tanri evlenmis ve uc tanri cocuk olmus. Bunlara Allahin kizlari denilmis, isimleri ise Allat, Al oza ve Manat’dir. Arabistanda, İslam öncesi toplumlar puta tapıyorlardı. Bu taptıkları baş putlar; Al oza, Manat ve Allat’tır. Allat kelimesi aynı zamanda Allah diye yazılıp Allat diye okunmaktadır da. (Araplar üç tane h harfi kullanırlar) Ortadogu arastirmacisi Alfred Guillaume Arapcada Ay tanrisinin adlarindan birinin ALLAH oldugunu ispatladı. Tek tanrili din sadece erkek olarak nitelendirilen Ay tanrisi Allaha tapmaktir. Muhammed erkek tanri olan Allaha muritlerinin tapmasini istemis. Unutmayalimki Muhammed bir sabii dir. Kisacasi Muslumanlarin taptiklari Allah incilde ve tevratta bahsedilen Allah degildir. Erkek olan Aytanrisidir. Diger acidan yani tarihsel acidan bakilirsa o donemin arabistaninda cok tanrili inanclari gorulur, bunlardan biride havadaki gorunen nesnelere yani aya, gunese, yildizlara tapan sabii ler gelir, muhammedde bu inancin bir elemani idi ve bu inancla buyudu. Muhammed peygamber de, ordaki tanrının, islamın tanrısı olduğunu söyledi. Zaten kendi tanrılarına inanan arapların da, böylece islama geçişleri daha kolay oldu.
Bu durum aşağıdaki ayetlerden de anlaşılmaktadır:
Hiç bir bilgiye dayanmaksızın O’na oğullar ve kızlar yakıştırıp-uydurdular. O ise nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir, uzaktır. (EN’AM SURESİ / 100)
Ve Allah’a kızlar isnad ediyorlar, (haşa) O yücedir. (NAHL SURESİ / 57)
(Allah) Kızları, erkek çocuklara tercih mi etmiş? (SAFFAT SURESİ / 153)
LA İLAHE İLLALLAH
Kuran meallerine Allah’tan başka Tanrı yoktur, şeklinde tercüme edilmektedir. Ayetin anlamı tam olarak şudur: Allah’tan gayrı İlah yoktur. Burada gayrı kelimesi sadece ve başka anlamlarına gelen bir kelimedir. Ancak ayet şu şeklide tam olarak doğru olacaktır: Tanrı yoktur, gayrı Allah vardır. Yani Tanrı yoktur, sadece Allah vardır. Buradan da anlaşıldığı gibi Allah’ın bir Tanrı olmadığı görülmektedir. Allah tapınılası bir varlık değildir. O sonsuz ve sınırsız olduğu için bizi kendinden yaratmıştır. Bir nevi okyanusta yaşayan su damlacığı kendini bir birey olarak algılamış ancak Okyanusun bir damlası olduğunu idrak edememiştir!!!
DUA
Dua; bir çok insanın isteklerini yaratıcıya bildirmek amacıyla yapılan bir eylemdir. Dua’nın işleyiş biçimi bilinmediğinden, insanlar dualarımız kabul edilmedi olarak düşünürler. Allah insanların dualarını dinleyip duruma göre karar verip onlarını isteklerini yerine getirmez. O’nun sistemi vardır ve buradan ayarlamalar otomatik olarak yapılır. Bu bir kanundur.
Dua, istek duası değil, şükür duası olduğunda o arzu edilen yerine getirilir. Ancak dışarıdaki bir güçten değil içindeki güçten bunu talep ettiğinde bu isteklerin yerine gelecektir.
KADER
Bizler kendimiz için hangi geleceği yaratıyor hangi şekilde yaşamayı seçiyor olursak olalım, Allah tüm seçimlerimizi ve sonuçlarını bilir. Bu yüzden kaderimizi yaşamız oluruz. Bir de dünyaya gelirken yapmış olduğumuz anlaşma gereği, belli dersler ve diğer insanlarla ortak yaratımda bulunmak için, kendi oluşturduğumuz ortak senaryolar vardır. Zamanı gelince de içsel yönlendirmelerle ve kendi seçimimizle bu senaryoları yaşarız.
Allah’ın belli bir sistemi vardır ve herşey otomatik olarak buradan yerine getirilir. Yoksa Allah duruma göre karar verip insanın kaderini yok vaz geçtim şöyle olsun demez. O genelde gözlemcidir. Yaratıcılık işini ise bizler aracılığıyla gerçekleştirir.
Sonuçta seçtiğimiz her şey bizim kaderimizdir, özgür irade ile neyi seçersek seçelim bu O’nunı için istenmeyen bir şey değildir ve O’nun için her şey mükemmeldir.
KAZA
Kaza ya da tesadüf olarak bilinen durumlar aslında bizlerin seçimlerinin sonucudur. Bilinç altı düzeyde seçtiğimiz şeylerin yansımasıdır. Kendimizle ilgili olarak düşündüğümüz olumsuz şeyler zamanla o düşündüğümüz şeyi yaşamamıza sebep olur. Çekim yasası vardır ve bu şekilde bu durumu kendimize çekeriz. Bu sebeple başımıza gelen her şeyin sorumlusu biziz. O yüzden bu perspektiften baktığımızda anlaşılacağı gibi tüm ölümler aslında bir tür intihardır!!!
İMAN
İman etmek sanıldığı gibi inanmak değildir. İman etmek güvenmek demektir. Kayıtsız şartsız hayata, varoluşa, yaratıcıya ve kendine güvenmektir.
İSLAM
Hakiki insan demektir. Bir gün herkes islam olacak derken buna işaret edilmiştir.
Sevgili dostlar inanç kalıplarının kırılması ve gerçek bildiğimiz doğrular üzerinde düşünülmesi sebebiyle bu bilgileri sizlerle paylaşmaktayız. Atatürk Türkiyesinde yaşayan ve neyin ne olduğunu artık herkesin bilmeye başladığı bu kıyamet dönemi yani uyanma döneminde görevimiz insanları bilgilendirmek ve bilinçlendirmektir.
TUĞCAN ÖZEN










Uzmanlar “İnsanın kendine bağlanabilmesi için önce diğer bağlantıları kesmesi, cebini, internetini kapatması lazım” diyorlar. Kaslarınızı gevşetin, kafanızı boşaltın ve sadece içinde yaşadığınız anı yaşayın. Meditasyon yapanların yöntemiyle, her gün 5 dakika dikkatinizi vücudunuzun bir yerine, mesela ellerinize yahut nefes temponuza fokuslayın. İyice rahatladığınızı hissettiğiniz anda kendi kendinize sorun: Benim için hayatta önemli olan nedir? Bir kağıda, düşünmeden, alt alta yazın. Aptalca bir düşünce de olsa aklınıza her geleni yazın. Sonra, yazdıklarınızı ikişer ikişer karşılaştırın: A ile B’den hangisini daha çok istiyorum. B ile C’den… Aynı yöntemi en güzel hatıralarınız için de uygulayın, hayatınızın kendinizi en özgür ve kendinizle en barışık hissettiğiniz anları için de uygulayın. Listenizdekileri tek tek temizledikten sonra kalan 2-3 istek, sizin gerçek isteğinizdir.
2-Başarısızlıklarınızı abartmayın
Öyle şeyler vardır ki insan zorlanmadan, doğal şekilde yapar. Size garip gelecek bir örnek verelim: Mesela telefonda saatlerce bir arkadaşınıza dil dökmek, gece yarılarına kadar internette sörf yapmak, yahut da sabah işe 11’de gidince müdürünüzün gazını almak için binbir gerekçe bulmak… Bunlar her zaman övünülecek şeyler olmayabilir. Bu aynı zamanda sizin meraklı, sabırlı, yaratıcı ve iletişimi kuvvetli birisi olduğunuzu gösterir. Zaaflarınız, kendi kendinize bile itiraf etmekten utandığınız küçük kötü alışkanlıklarınız ve huylarınız… sizin gerçek kişiliğinizin göstergesi olabilir. Proje yaparken, ne yapmak nasıl yapmak istediğinize karar verirken, bu ‘küçük günahlarınızı’ dikkate alın. Sabah 11’lere kadar uyumayı sevenlerdenseniz mesela, semt pazarında takı satmaya kalkmayın…
Çocukken oynadığınız oyunları hatırlayın: Zamanın nasıl geçtiğiniz fark etmezdiniz, anneniz babanız ‘Hadi gidiyoruz’ deyince akşamın geldiğini fark eder isyan ederdiniz. Zaman dururdu, çünkü çok zevk alırdınız ve tamamen oyuna konsantre olurdunuz. İnsanın zamanı ve kendini unuttuğu bu ‘tam keyif hali’ çok önemli. Yaptığınız her işte bu ortamı yakalamak çok önemli. Çünkü (1) insan böyle bir ruh hali içinde işini en iyi şekilde yapar; (2) büyük bir ihtimalle bu kadar zevk alarak yapacağınız şey, sizin hayalinizdeki şeydir. Koçlar şöyle bir yöntem öneriyorlar: Akşam yatağa yattığınızda günün olaylarını aklınızdan geçirin: Kendinizi en mutlu hissettiğiniz anlar hangileri? Duşta ıslık çalarken mi? Kedinizi severken mi? Bir gofret yerken mi? Uzmanlar söylüyor: Ne kadar çok zevk alırsak, nöronlarımız beyni o zevki yaratan bölgesini o kadar iyi uyarıyorlar. Ve motive olmak ve mutluluğun sonuna kadar gitmek için buna ihtiyacımız var.
“Ne istediğimizi bilmek neden bu kadar zor?” sorusuna uzmanlar hep bir ağızdan “Çünkü kendimizi yeteri kadar tanımıyoruz” cevabı veriyorlar. Bizimki gibi geleneksel(ci) toplumlarda, ömrümüz önümüze koyulan modellere uymaya çalışmakla geçiyor. Ailede ve okulda aldığımız eğitim, kültürümüz, meslek çevremiz bizi hep bu yönde şartlandırıyor ve zorluyor. Bu da projelerimizi baltalıyor, “kendimiz gibi” yaşamamızı engelliyor. Evde ve okuldu sık sık işittiğimiz, motivasyonumuzu bozan “Sen de beceriksiz adamsın!” yahut “Senden bir halt olmaz” gibi olumsuz yorumlar da etkili oluyor. Uzmanların “içimizdeki oyunbozan” dediği içses bize sürekli aynı şeyi tekrarlıyor. Bize devamlı başaramayacağımızı söyleyen bu içsesten nasıl kurtulacağız? Aynı uzmanlar “Susturmaya çalışmak yerine barış yapmayı deneyin” diyorlar: Mesela size “Beceriksizin birisin!” dediğinde ona sorun: “Emin misin? Nereden biliyorsun? Kim söyledi? Ne yaptım da beceremedim? Denememe izin vermedin ki…” İçinizdeki oyunbozanın oyununu böyle birkaç kere bozdunuz mu, göreceksiniz bakın sesi artık eskisi kadar gür çıkmayacak.
6-Gözleriniz açık rüya görmeyi öğrenin
