31 Aralık 2012 Pazartesi

Yeni Yılın Hoşça Gelmesi İçin

Yeni yıla giriş, eğer yeni kararlar alıp onları uygulamaya GERÇEKTEN kararlı ve sebatkâr isen senin için yepyeni bir yıl olabilir. Kendisini geliştirecek kararları alıp ertesi gün unutanlar için ise sadece yılın son rakamının değiştiği bir gün olmaktan öteye gidemez.
Hep aynı şeyi yapıp, hep aynı alışkanlıkları sürdürüp yeni yılın mucizevi şekilde bize istediklerimizi getirmesini beklemek, çocukların Noel Baba’dan istedikleri hediyelerden farksızdır. Hatta çocukların istediği hediyelere kavuşma şansı bizden daha fazla.
Yeni yılda yeni kararlar alıp uygulamak, kendi kendimizin Noel Ana/Babası olmaktır. Ne istiyorsan kendinden istiyorsun. Ne veriyorsan kendine veriyorsun. Yeni yıl, armağanını senin aracılığınla sana getirecektir.
Yeni yılın bir başlangıç olarak büyüsü, dünyanın büyük nüfusu tarafından aynı zamanda kutlanmasından kaynaklanıyor.
Herkes o gün kendince en özel biçimde yeni yıla hoş geldin diyor.
Bir yılbaşını paketlere erzak doldurarak bir gecekondu mahallesindeki evlerin kapısını çalarak geçirmiştim. Kırık dökük tek göz bir evin kapısını çaldığımda unutamadığım bir manzarayla karşılaşmıştım: İkisi de 80’ini aşmış birbirlerinden başka kimseleri olmayan bir karıkoca, yılbaşı şerefine o gün tüp gazlarının üzerinde ciğer kavurma yapıyordu. Ciğer kavurma onların yılbaşı hindisiydi. Her zaman yedikleri akciğer kavurma yerine yılbaşı şerefine karaciğer kavurma pişirerek yeni yıla hoş geldin diyorlardı. Hatta tatlı olarak bir kare çikolataları bile vardı. Güleç yüzle beni de yer sofralarına davet etmişlerdi. Bu iki tonton ihtiyar, yılbaşından bana ne demek yerine yeni yılın gelişini milyarlarca insanla birlikte kendilerince kutluyor ve ele güne muhtaç olmadan kendi yemeklerini pişirebilecek sağlıkta oldukları için hayata şükrediyorlardı.
Nasıl geçeceğini bilmesek de yeni yılı pozitif başlangıç yapmak için bir fırsat olarak değerlendirebiliriz.
Kötü bir sene geçirdiysen bile, umutsuzluğun ve karamsarlığın sana beş kuruşluk yararı olmaz. Evren, “Oh bu çok acı çekmiş, bari yüzünü güldüreyim” diye kimseye Noel Babalık yapmıyor. Zihnimizde hangi düşünceleri sıkça barındırıyorsak hayatımıza onları daha fazla çekiyoruz.
Umutlarımızın hepsi gerçekleşmese de umut etmeye devam etmek hayatla bağlantımızı güçlendirir.
Umut etmek, oturduğumuz yerde isteklerimizin altın tepside bize sunulması değildir. Umut, umut ettiğimiz şeylerin bizi harekete geçirecek motivasyon kaynağı ve gücü olarak yüreğimizde yer almasıdır.
Umut, içimizdeki potansiyelin bize göz kırpışıdır. Başarı ve mutluluk dünyası daima iyimserlere aittir.
YENİ YIL YENİ KARARLAR
Hayatın boyunca kaç kez yeni yıla girerken yeni kararlar aldın? Kaç kez kararlarından çabucak vazgeçtin?
İnsanların yüzde 37’sinin yeni yıl için aldığı kararları ya sadece birkaç gün sürdürdüklerini ya da hiç uygulamaya sokmadıklarını, yüzde 63’ünün iki aydan daha fazla sürdürdüklerini biliyor musun? İki ay boyunca sürdürenler arasındaysan ha gayret. Demek ki yapabilirsin. Çünkü yeni bir alışkanlığı kazanmanın en zor dönemi ilk zamanlardır. Ne çok insan zor dönemi atlatıp en rahat dönemde kararlarından vazgeçiyor. Devam et. Devam et.
Peki, yeni yılda alınan kararlar içinde en popüler olanların neler olduğunu merak ediyor musun?
İşte 4 popüler karar:
Düzenli egzersiz yapacağım.
İşimde/okulumda daha çalışkan/verimli olacağım.
Sağlıklı besleneceğim.
Sigarayı/içkiyi/ hapları bırakacağım.
Evet, yeni yıl kararlarında ağırlık sağlıkla ilgili. Daha çok egzersiz yapmak, kilo vermek, sigarayı bırakmak, alkolu azaltmak, daha sağlıklı beslenmek. Bu kararlar mümkün olduğunca uygulanmaya çalışıldığı için insanların çoğu iki ay boyunca kendilerine verdikleri sözleri tutuyorlar. Çünkü artık ölüm nedenlerinin yüzde 60’ının bu alışkanlıklardan kaynaklandığı her gün gazetelerin sağlık sayfalarında yer alıyor. Ama yine de aldıkları kararları bir yaşam biçimine dönüştürenlerin sayısı çok az.
Diğer yaygın kararlar bütçenin ayarlanması, daha çok para kazanacağın bir iş bulma/iş değiştirme, daha iyi zaman planlaması, daha iyi insan olma ve yeni arkadaşlar edinme gibi kendine verilen sözler oluyor.
İnsanların yüzde 67’si nin listesinde birden fazla yeni karar olduğunu biliyor musun? Senin yeni yıl karar listende neler var?
Kararları hayata geçirmenin temelinde özsaygı, özgüven ve özsevgi yatıyor. Alışkanlıklarımızla ilgili kararlar bir seferlik uygulama ile istediğimiz sonucu yaratmaz. Her yeni kararın benimsenerek bir alışkanlığa dönüşmesi bir süreçtir. Vazgeçmek istediğimiz alışkanlıkları da bir günde edinmedik ki.
Geçmişte aldığın kararlardan çabuk vazgeçtiysen ve bu kez bu kısır döngüyü kırmak istiyorsan, GERÇEKTEN hayatında değişiklik yapmak istiyorsan işte sana ipuçları:
Gerçekçi ol: Uygulayamayacağın kararlar almamaya özen göster. Artık ASLA börek çörek yemeyeceğim sözü ne kadar gerçekçi? Tutabileceğin sözleri ver.
Önceden detaylı plan yap: Yeni yıl kararlarını son dakikaya bırakırsan, kararlarını zihnini o gün meşgul eden şeyler etkiler. Bir binayı inşa etmek için nasıl detaylı plana gerek varsa hayatımızı istediğimiz şekilde inşa etmek için de detaylı plana ihtiyacımız vardır. Kararlarını nasıl uygulayacağının detaylı planını yap.
Planını sabote edecek durumlarla nasıl baş edeceğine önceden karar ver: Egzersizden kaytarmak istediğinde kendini nasıl motive edeceksin? Bir tanecik sigara içmek dürtüne nasıl dur diyeceksin? Bir arkadaşından sana destek olması için yardım mı isteyeceksin? Kendi kendine telkin mi yapacaksın? Bir motivasyon kaseti mi dinleyeceksin? Kendine motivasyonunu güçlendirmek için bir artı eksi listesi yaparak görebileceğin bir yere mi asacaksın?
Kararlarını kâğıda dök: Yaz. Yaz yaz. Yazmanın kendine has gücü vardır. Yazmak kendinle yaptığın bir kontrattır.
Kararlarını paylaş: Seni destekleyeceklerine güvendiğin aile üyeleri veya arkadaşlarınla kararlarını paylaşmaya ne dersin? Hatta benzer kararlar almış bir arkadaşınla birbirinizi motive etmeye ne dersin?
Kendini ödüllendir : Aldığın kararları uyguladığında başarını ödüllendir. Tabii bu sağlıklı beslenmeni ödüllendirmek için bir kutu çikolatayı mideye indirmek anlamına gelmiyor. Ama bir hafta boyunca sağlıklı beslenmeni bir iki parça çikolatayla ödüllendirebilirsin.
Ödüllerini kısa vadeli yap: Ödüllerini kısa vadeli tutarsan kendini motive etmiş olursun. Küçük başarılar seni motive ederek büyük başarıları getirir. Kilo vermek istiyorsan her bir kilo eksilmenin sonunda kendini ödüllendir, her beş kilo için değil. Kendine sıkça ödüller vermen seni motive edecektir. Hatta seni sevenler de seni ödüllendirebilir. Örneğin, ben kitap yazarken her 25 sayfayı tamamladığımda eşim bana harika bir romantik akşam yemeği hazırlıyor. Ödüle kavuşmak için ben de kitaplarımı keyifle yazıyorum.
Kendine arada bir hata yapma izni ver: Herkes hata yapar. Arada bir yanlış yaptığında kendini yargılamak ve başarısız saymak amacını gerçekleştirmeni engeller. Her gün yapabileceğinin en iyisini yap, yapmadıysan o gün için kendini affet. Ertesi gün yeni bir gün.
21 gün kuralını hatırla : Bir alışkanlık kazanmak için 21 gün tekrar edilmesi gerekir. Bu yeni alışkanlığın, örneğin günlük egzersiz yapmanın hayatının bir parçası olması için 6 ay sürekliliği gerekir. Bu şu anlama geliyor: 21 gün boyunca her gün egzersiz yaptığında bir süre ara versen bile yeniden başlayıp 6 ay boyunca mini aralıklarla egzersizi sürdürdüğünde artık egzersizsiz bir yaşamı düşünemiyorsun. Arada bir kaytarsan da egzersiz senin için tümüyle vazgeçebileceğin bir şey olmaktan çıkıyor.
Yeni Gün kararlarıyla yeniden başla: Kararlarından Şubat ayının başında vazgeçsen de bu konuda umutsuzluğa kapılmaya gerek yok. Yeniden başla! Yeni Yıl Kararları, yılın her günü “Yeni Gün Kararları” olabilir.
Hayatının her gününü bir dağa tırmanıyormuş gibi yaşa. Arada bir başını kaldırıp dağın doruğuna bakmak sana amacını hatırlatır. Ama attığın her adım, çıktığın her seviye sana birbirinden güzel manzaralar sunar. Onların da tadına var.
YENİ YIL KUTLAMALARININ TARİHÇESİ:
Yeni Yıl kutlamaları tüm tatillerin en eskisi. Bilinen en eskisi 4000 yıl önce Babillilerin 23 Mart’ta yaptıkları kutlamalardır. Babillilerin yazılı bir takvimi bile yoktu ama yeni yıl kutlamaları 11 gün sürüyordu. Her günün kutlamasının bir anlamı vardı. Günümüz kutlamalarının o günlerin yanında çok sönük kaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Mart’ın ikinci yarısı aslında yeni yıl kutlamaları için mantıklı bir seçim. Çünkü baharın başlangıcı hayatı canlandırıyor ve toprağa yeni ürünler ekiliyor. Oysa 1 Ocak’ın ne astronomik ne de tarımsal bir önemi var. Sadece seçilmiş bir rakam.
Her yeni yıl dünyanın dört bir yanında kutlanan küresel bir yeni başlangıç tarihi oluyor. Yeni başlangıçlar iyidir. Yeni Yıl için yeni kararlar alma geleneği M.Ö 153 yılına kadar uzanıyor. Eski Roma’nın mitolojik kralı Janüs’ün takvimin başına konulan iki yüzü vardı. Biri geçmişe bakarak ders çıkarıyor ve düşmanlarını affediyordu, diğeri geleceğe bakarak planlar yapıyordu. Baş aynı anda iki tarafı da görebiliyordu. Bu dönemde halk yeni yılın başlangıcını iyi şans getirmesi için kutsal ağaçların dallarından birbirlerine hediyeler vererek kutluyordu. Daha sonraları kabuklu yemişler ve üzerinde tanrı Janüs’ün resmi olan paralar daha yaygınca verilen hediyeler oldu.
Yeni yıl daima 1 Ocak’ta başlamadı. Bugün hala dünyanın birçok bölgesinde yeni yıla giriş tarihi farklıdır. 365 günlük güneş takvimini kullanan kültürlerde 1 Ocak’ın yeni yıl başlangıcı olması Jül Sezar’ın geliştirdiği takvimle M.Ö 46 yılında başladı. Daha önce Romalılar yeni yılın tarihini hemen her imparatorla değiştiriyorlardı. Bu değişimler Jül Sezar’a kadar devam etti. Nihayet Jül Sezar M.Ö. 46 yılında takvimi güneşle uyumlu hale getirebilmek için bir önceki yılı 445 gün sürdürdü.
Romalılar yılın ilk ayına Janüs’ün adını verdiler (Ocak- January). Janüs, başlangıçların tanrısı, kapıların ve girişlerin koruyucusuydu.
Orta Çağ’da Hristiyanlar Yeni Yıl tarihini, İsa’nın doğum tarihi olan 25 Aralık olarak değiştirdiler. Sonra tarih Cebrail’in Meryem’e İsa’nın doğumunu müjdelediği gün olarak kabul edilen 25 Mart olarak değiştirildi. 16.yüzyılda Papa 13. Gregory, Julyen takvimini revize ederek, Yeni Yıl kutlamalarını yine 1 Ocak’a çevirdi.
Ay takviminin hâkim olduğu kültürlerde ise yeni yıl, güneşin Kova burcuna girdikten sonraki ilk dolunayda başlıyor. Bu tarih 19 Ocak- 21 Şubat arasında değişiyor.
Yeni yıla giriş her kültürde aynı olmasa da, Yeni Yıl daima bir kutlama ve iyi şans dileme zamanı oluyor.
DEĞİŞİK ÜLKELERDE İYİ ŞANS GELENEKLERİ:
Yılbaşı akşamında kırmızı don giyerek yıl boyunca bollukla donanmaya hazır mısınız?
Bakalım diğer ülkeler yeni yılın kendilerine bolluk ve iyi şans getirmesi için neler yapıyor?
AVUSTURYA : Domuz yavrusu yeni yıl şansının sembolü. Sofrada hindi yerine süslenmiş domuzcuk yer alıyor. Tatlı ise dört yapraklı yonca şekli verilmiş yeşil mintli dondurma
İNGİLTERE: İngilizlerin şansı yeni yılda eve ilk gelen misafirin ellerinde. İlk misafirin erkek olması ve elleri dolu gelmesi tercih ediliyor. Geleneksel hediyeler şömine için kömür, sofra için ekmek ve evin erkeği için içki. İyi şans için misafir ön kapıdan girmeli ve arka kapıdan çıkmalı. Eli boş gelen misafirlerin eve ilk girmesine izin verilmiyor. İngiltere gibi medeni (!) bir ülkede insanın erkeği makbul demek ki.
Galler bölgesinde gece yarısı gongu ilk çaldığında arka kapı açılıyor ve eski yılın çıkıp gitmesine izin verilerek kapı yeniden kapanıyor ve kilitleniyor. Tüm kötülükler de kilitli kapının ardında kalıyor. Saatin onikinci gongunda ön kapı açılıyor ve yeni yılın getirdiği tüm şansla içeri girmesine izin veriliyor.
HAITI: Haiti’de herkes yeni giysi giyiyor ve birbirlerine armağan veriyor. Yeni giysi ve hediyeler yeni yılın şans getirmesini sağlıyor
SİCİLYA: Yeni yılın ilk günü sakın makarna yeme. Şanssızlıktır. Ama lazanya yemek şans kapısını açıyor. .
İSPANYA: Saat gece yarısını gösterdiğinde 12 üzüm yemek şans getiriyor. Her üzüm yeni yılın bir ayı için. Perulular ise 13 üncü üzümü de yiyor. İyi şansın garantilenmesi için.
YUNANİSTAN : Özel yeni yıl ekmeğinin içine bir madeni para saklanıyor. İlk dilim İsa için, ikinci dilim evin reisi için, üçüncü dilim ev için. Eğer madeni para üçüncü dilimde çıkarsa o yıl bahar erken gelecek anlamına geliyor.
JAPONYA: Japonlar yeni yılda evlerini iyi şans tanrılarının isteklerine uygun dekore ediyor. Çam ağacı dalı uzun ömrü, bambu kamışı bolluğu, erik tomurcuğu asaleti temsil ediyor.
ÇİN: Çin yeni yılında evin ön kapısı kırmızıya boyanıyor. Kırmızı boya şans ve mutluluğu sembolize ediyor. Tüm aile yeni yıl kutlamaları için sofra başına toplanıyor ama evdeki tüm bıçaklar 24 saat boyunca saklanıyor. Çünkü birisinin bıçakla bir yerini kesmesi yeni yılda ailenin şansının kesilmesi anlamına geliyor
ABD: Gece yarısı kapının üzerine asılmış ökse otunun altında öpüşmek, eski yılın kötü ruhlarını kovarak yeni yıla arınmış olarak girmeyi sağlıyor. Bence kötü ruhları kovmak için pek keyifli bir gelenek.
NORVEÇ: Norveçliler Yeni Yıl için sütlaç yapıyor ve içine bir bütün badem koyuyor. Zenginlik, şanslı bademi kendi tabağında çıkana geliyor.

YENİ YIL TEBESSÜMÜ
Yeni yıla gülerek girmek iyidir.
İşte kararlarını uygulamaya geçiremeyen birinin geçmiş kararlarını değerlendirmesi ve bu kez kesinlikle uygulayabileceği yeni yıl kararları:
GEÇMİŞ KARARLARIMI DEĞERLENDİRİYORUM
1. Kararım
2006: Yılda en az 20 kitap okuyacağım.
2007: Yılda en az 10 kitap okuyacağım.
2008: Bu yıl 5 kitap okuyacağım.
2009: “Aykırı Bir Doktorun İtirafları” kitabını bu sene bitireceğim.
2010: Bu yıl her gün bir gazete okuyacağım.
2011: Bu yıl Pazar günleri gazeteyi baştan sona okuyacağım.
2012: Bu yıl Pazar günleri gazetenin sağlık sayfalarını okuyacağım. 
2. Kararım
2006: 60 kiloya ineceğim.
2007: 65 kiloya inene kadar yediklerime dikkat edeceğim.
2008: 70 kiloya inene kadar katı rejim yapacağım.
2009: Bu yıl kilomu koruyacağım. 75 kilomun üzerine bir gram bile almayacağım.
2010: Haftada 5 gün egzersiz yapacağım.
2011: Haftada 3 gün egzersiz yapacağım.
2012: Haftada 1 gün egzersiz yapmaya çalışacağım. 
3. Kararım
2006: Paramı gereksiz yere harcamayacağım.
2007: Kredi kartı borcumu sıfırlayacağım.
2008: Kredi kartı borcumu sıfırlayacağım.
2009: Kredi kartı borcumun yarısını ödeyeceğim.
2010: Kredi kartı borcumu ödemek için aldığım borcu ödeyeceğim.
2011: Aldığım borcu ödemek için aldığım borcu ödeyeceğim. Evimi ipotekten kurtaracağım.
2012: Başka bir ülkeye kaçma planları yapacağım.
YENİ YIL KARARLARIM
Aşağıdaki kuralları bu yıl kesinlikle uygulayacağıma söz veriyorum.
1. Artık yeni yıl kararları almayacağım.
2. Suçluluk duymamaya başlayacak, içimdeki sosyopat ile iletişime geçmeye önem vereceğim.
3. Davranışlarımın sorumluluğunu tümüyle üstleneceğim, tabii başkalarının suçu olanlar hariç.
4. Yaptıklarım bazı kültürlerde normal kabul edildiği için beni eleştirenlere hakaret etme özgürlüğümü kullanacağım.
5. Şikâyet etmek, kendimi acındırmak, ağlayıp sızlamak varken sessizce acı çekmeyeceğime söz veriyorum.
6. Bana yanlış yapan herkesi mahkemeye vererek tazminat talep edeceğim. Affetmek belki daha kolay ama hiç de kazançlı değil.
7. İkilemlerimle birlik ve bütünlük içinde olacağım.
8. Yasalar ve ahlak kuralları ne derse desin varlığımı tüm boyutlarıyla ifade edeceğim.
9. Deneyim ve bilgeliğimi herkesle paylaşacağım. “Sana söylemiştim” demenin keyfini sıkça yaşayacağım.
10. Bir insanı eleştirmeden önce onun ayakkabısı içinde bir kilometre yürüyeceğim. Eğer bana kızarsa zaten bir kilometre geride ve ayakkabısız olacaktır.
Sevgiyle ve yüzündeki tebessümle hoşça ol.
Yeni Yıl Sorusu:
Bu yıl tek bir şeyi hiç çaba harcamadan değiştirebilseydin,
hayatında neyi değiştirmeyi seçerdin?
Nil Gün

28 Aralık 2012 Cuma


Değişimin 8 Basamağı

 1. Farkındalık 

Acaba bu olabilir mi? Bu mümkün mü? Gibi sorular bizi değişimin birinci basamağına taşır. Biz fark etmesek de, bir şeyleri fark ettiğimizde, kalbimizin açılması gerçekleşir ve kalbimizde Tanrı Sevgisi vardır. Bu durumda 5. boyut olarak özetlenebilecek perdenin önüne gelinmiş olunur. Hala sorgulamaya devam ediyorsanız 1.basamakta bulunmaya devam ediyorsunuz demektir. Siz farkına vardığınızda, bu size kalbinizde Tanrı Sevgisinin olduğunu gösterir. Perdenin önünde duran bir çok insan vardır. Ancak, çoğu perdeyi geçmeyi istemez. Benim sabit, güvenli bir hayatım var denir. Ancak, yaşam yolunuz sizi sorgulamaya itmeye devam eder. Tanrı sevgisi var ise bu Üst Beniniz ile bağlantıda olduğunuzu gösterir. Burada hissedilen daha fazla bütünlüktür. Bir yakınınızı kaybettiğinizde, işsiz, parasız, çaresiz ve yalnız kaldığınızda, bir şeyler sizi iter ve sorgulamaya başlarsınız. Enerjinin yükselmesi ancak daha fazla kişinin fark etmesi ile olur. Önceden geçiş için kritik seviye %1 iken işimdi %0,5 civarındadır. Yaptığınız çalışmalarda sürekli sorgulama durumunda iseniz ilerleyemezsiniz. Fark edip perdenin önüne gelindiğinde ikinci basamak için hazırsınız demektir.
 




 2. Niyet ve İstek 


Perdenin ötesine geçmek niyet ve istek gerektirir. Bu işin en zor kısmıdır. Çünkü, bu güne kadar oluşturduğunuz her şey, her düşünce, din etkisi, kültür vb. sizi zorlamaya başlar. Kişiler bu durumu muhafaza etmek isterler. Ben yapamıyorum demeye başlarlar. Çoğu kişi nasıl yapacağım diye sorar. Bazıları kitap okur, meditasyon yapar, önceki başaranları izler. Perdeyi geçmenin bir yolu, yordam ve zamanı yoktur. Değişimin en uzun süren bölümüdür. Gerçekleşmesi de zaman alır. Teorik olarak ne olduğunu bilirsiniz ancak, adım atmak kolay değildir. Kendimizi güvende hissetmeye yarayan korku kalıplarını bırakabiliyor muyuz? Tüm bu safhaları geçmeden kendinizi şifalandıramazsınız. Bu eskiden çok zordu, şimdi ise enerjinin yüksekliği, kitlesel inanışlar vb. nedenlerle destek daha çoktur. Bağlandıklarımızdan bir şeyleri bırakmaya başladığımızda üçüncü basamağa hazırız demektir. 




3.Zihnin Oyununu Anlamak 



Hayatımızdaki aydınlık ve karanlık yanların ne olduğunu araştırmaya başlar, anlamaya çalışırız. Bu süreç, deneyim yaşadığımız dönemdir. Çünkü niyet ettiniz, şimdi her şey üstünüze gelmeye başlar. Burada önemli olan “Karanlık ve Aydınlığın” insanın zihninde olduğunu anlamanızdır. Bu tüm hücrelerinizi bunu öğrenmesine kadar sürer. Eğer hayatınızda aydınlık yaratıyorsanız bu Tanrı’dan bonus aldığınız için değil bunu siz istediğiniz içindir. Bu bizim kurban olmadığımızı, birilerinin bizi cezalandırmayacağını görmemizi sağlar. Yoksa, şansız bir ülkede doğdum, eğitim imkanım olmadı vb. olumsuz düşünceler bizi ileriye götürmez. İyi-kötü, güzel-çirkin vb. düşüncelerin, kavramların kendi zihnimizden geldiğini göremezsek tam anlamıyla teslim olamayız. Şifa için ilk üç basamak gerekir. Yapabileceğini görmek için fark et, bunu iste ve niyet et, hastalığın, sağlığın, iyinin, kötünün zihnimizde olduğunu kavra, bunu tam olarak gör ve kabul et. 3. basamakta, deneyimlerinize izin ve buna saygı duyun. Deneyimlerinizi es geçmemeye çalışın. Kendinizi kötü hissedebilirsiniz, bazı şeyleri öğrenene kadar bu deneyimleri yaşayacaksınız. Hayatınızda inişler, çıkışlar olacak. Deneyiminizi yadırgamayın. Canınız yanabilir. Ancak, acı anlıktır ve geçer. Acı çekmek ise “neden ayağımı şuraya vurdum?”, “ne çok canım acıdı” dememiz halinde bu durum auramıza yazılır. Sorun, her zaman bizim dirençlerimiz ve korkularımızdır. Bu süreçte, bizim tutmamız, bırakmamamızdan kaynaklanan sorunlar, artık acı esaslı öğrenmenin gereksizliği nedeniyle giderek azalacaktır. İlk dört basamak insanın kendisi ile ilgilidir.




 4. Karmanın Ortadan Kaldırılması 



Ruhumuzu fark ettiğimizde karma en kolay bir şekilde ortadan kalkar. Bu ruhun, aslında yaşadığımız her şeyden bağımsız olduğunu anladığımızda gerçekleşir. Bir çok boyut ve yaşamın olduğunu fark ettiğinizde de karma ortadan kalkar. Geçmiş yaşamların olduğunu bilmezsem, bu neden benim başıma geliyor düşüncesi devam eder ve karma da sürer. 20 yıl öncesine kadar “Ben, karma döngüsünden özgür kalmak istiyorum”, diyemezdiniz. Ancak, şimdi bunu seçebilirsiniz. Her geçen gün sadece seçmek yetmeye başladı. Şimdi, Karmalarınızı yaşamadan kavurabilirsiniz. Karma kalkarsa Tanrı ile direkt olarak karşı karşıya kalırsınız. “Ben gerçekten karmalarımı kavurmak istiyorum” diyebilirsiniz. Önceleri, bunu söylediğinizde her şey üstümüze gelirdi. Bu bizim evrene yaşam derslerimizi hızlandırmak istediğimizi söylerdi. Şimdi durum değişti. Değişimin ilk dört basamağını halletmedikçe pek değişmiş sayılmayız. Bu dördü yaşamımızda var ise, insan olarak değişimin içindeyizdir. Bunlardan herhangi birinde sorun var ise incelenmesi gerekir. Farkındalık, istemek ve niyet, her şeyin zihnimizden geldiğini kabul etmek ve çok boyutluluk (karmayı kabul etmek) tamamlandığında evrensel farkındalık devreye girer. Bunlar tamamlandığında direkt temas sağlanır. Çünkü dersin kurallarından biri de bir şeyleri hatırlamak idi. Kendimizin çok boyutlu varlık olduğumuzu gerçekten hissettiğimizde, bundan emin olduğumuzda karma da bitmiş olur. Endişe var ise karma yaratılır. Ne kadar çok teslim olursanız karma o kadar azalır. “Ben geçmiş yaşamlarımı kabul ediyorum, oradan gelen enerjilerin nötrleşmesini istiyorum”, denildiğinde karma biter. Hasta iseniz direnç var demektir. Ancak, direnç olmamasına rağmen hasta iseniz, bu karmiktir. Düşünceler bu durumu çok etkilerler. Karma döngüsünden çıktığınızda ışık saçmaya başlarsınız.


5. Gezegene Işık Göndermek 


İnsanlar sizin yanınıza gelince mutlu olurlarsa hep yanınıza gelirler. Bunlara tanımadığınız insanlarda dahildir. Çünkü onlar size çekilirler, siz bir ışık kaynağısınızdır. Bu aslında bizim zihnimizle duygu ve düşüncelerimizi kontrol ettiğimizi gösterir. Bu durumda elementler zihninizin isteklerine direkt olarak cevap verirler. Bu tür insanlar size aslında saf bilinç gönderirler. Diyelim bir insanın bir şeye (sağlık dahil) ihtiyacı var. Ona sadece Tanrısal sevgi göndermemiz yeterlidir. Çünkü, Tanrısal sevgi onun ihtiyacı olanı bilir ve karşılamak için çalışır. Yöntem ve yolu belirlemeye gerek yoktur. Bu yaklaşım, kişinin içindeki Tanrıyı görmektir. Koşula gerek yoktur. Tanrısal sevgi gönderdiğiniz insanlar iyileşirler. Eğer değişimin bu basamağını hallederseniz, gittiğiniz her yerde fark yaratırsınız. Hem de çok ciddi fark. Yıllardır çözümlenemeyen sorunlar çözülür, bozuk bir makine çalışır. Nasıl olacağını düşünmenize gerek yoktur. Sizin ışığınız yeterlidir. Bir kişi koşul koyarak talepte bulunsa dahi siz sadece Tanrısal sevgiyi gönderin. Çünkü her şeyin ham maddesi sevgidir.Ancak, bu seviyede iken, bunun için niyet etmeye gerek yoktur. Sadece sevgi gönderilir. Beklentisiz ve koşulsuz olunmalıdır. Bu seviyede iken affetmek de artık önemli değildir. Bunun yerine yaşananların planın bir parçası olduğunu anlamak yeterlidir. Her şeyin bir eş zamanlılık içinde yaşandığını görmek gerekir. Bu durumun benimle bir ilgisi yok, benim iyiliğim için bu durumla karşılaştığımızı anlamak gerekir. Onay tek başına yetersiz ve etkisi geçicidir. En temelden çözmek, böyle bir şeyin olmadığını anlamak ile gerçekleşir. Daha derine gittiğimizde kızılacak bir şey olmadığı da anlaşılır.

 6. Birlikte Yaratmak 



Bu süreçte önemli olan birlikte yaratmaktır. Yani, ruhla birlikte yaratmak. Bu aşamada enerji ızgaraları ile çalışırız. Artık, siz kendinizle birlikte diğer insanlar için de yaratırsınız. Işık işçisi olursunuz. Diğer insanlar için çalıştığınızda kendiniz için de çalıştığınızı bilirsiniz. Bunu teorik olarak ta bilirsiniz ancak, farkında olarak çalışmalıyız. 


7. Kendi Bedenimizi Şifalandırmak 


Ruhsal şeylerle ilgilidir. Bu seviyede, kendinizi istediğiniz anda iyileştirebilirsiniz. “Ben kendimi şifalandırdım”, deyince olur. Bu durum çok zordur. Çünkü burada kendi DNA’larınız ile çalışırsınız. Bunun için ayrıca önceki basamakları da geçmek gerekir. Başkasına şifa uyguladığımızda onun enerji bedenleri ile çalışırız. Kendinizde ise tüm enerji bedenlerinizi fark etmeniz gerekir. Bu aşamaya kendi hücrelerimiz ile konuşarak gelebiliriz. Başka insanları tedavi ettiğinizde siz de algılamaya başlarsınız. Bu aşamanın tamamı boyutlar arasıdır. Bazen fiziksel dünyada iyileştirmek zordur. Bu durumda hastanın Üst Beninden izin alıp, zor iyileşecek kişi astrala götürülüp orada iyileştirilir. O uykuya dalar gibi hisseder. Amaç, Astral bedende tedavidir. Tüm enerji bedenleriniz ile ayrı ayrı çalışarak ilerleyebilirseniz. Görmeseniz de, hissetmeseniz de onlar orada. Tıpkı elektriği görmemeniz onun var olmadığını göstermemesi gibi. 


8. Yükseliş


Yükseliş aşaması, Akaşik kayıtların tamamının bırakılmasıdır. Bu durumda sadece Tanrı Sevgisi kalır. Bu ise yükseliştir. Bu durumda tüm enerji bedenlerimiz birleşmiş olur. Bu sekiz basamağı yaşamımıza uyarlayın. Hayatınızda niteliği ne olursa olsun bir şeyleri değiştirmek istediğinizde, yaşam derslerimiz yaşamanız için de bu adımlar geçerlidir. İlk dördünü kolaylıkla uygulamamız gerekir. Cesaret korkuya rağmen yürümektir. Korku sizi sadece zihinsel olarak yavaşlatır.

HER AN sanki son anmış gibi yaşayın….


Yaşamanın temel kuralı şudur: ne yaparsanız o size aynen geri gelir.Eğer sert sözcükler kullanırsanız geri geleceklerdir.Eğer insanları incitirseniz, bu size geri gelecektir.Bir defasında bir kaç arkadaşımla Matheran’daydım.
Yankı Noktası denilen bir yeri gezmeye gittik. Bizimle beraber olan bir adam köpek gibi havlamaya başladı ve etraftaki tüm vadiler ve dağlar sanki oralarda binlerce köpek varmış gibi havlamaya başladı.
Adama şöyle dedim, “Neden bir şarkı söylemiyosun? Çünkü bu dağlar sadece verdiğini geri veriyorlar. Eğer bir köpek gibi havlarsan onlar da köpek olur.Neden bir şarkı söylemiyorsun? Ve adam bir şarkı söylemeye başladı…ve üstümüze onun bu güzel şarkısı yağdı.
Tüm vadilerden ve dağlardan bu şarkı bize geri gelmeye başladı.”Oradaki insanlara yaşamın da bir yankı noktası olduğunu söyledim.Size onu geri verir. Daha önce ektiğiniz ürünü biçmelisiniz. Zehir tohumları ekerek nektar biçmeyi ummayın; zehir tohumlarıyla nektar elde edemezsiniz.Zehir daha çok zehir getirecektir. Nektar tohumları ekin ve nektar biçin.
Her durumda onu sevebileceğiniz yollar ve vasıtalar bulun,Size çok iğrenç gelen birinin bile onda sevebileceğiniz birşeyi vardır.
Tanrı bir mevcudiyetti;eğer Tanrı ile paylaşım içinde olmak istiyorsanız, sadece varoluşunuzu gerçekleştirmeniz gerekir ve çilekeşlik, yoga, oruç v.s. yoluyla değil – yaratıcılık yoluyla olur bu.
Sevgisiz yaşam yaşamsız yaşama benzer.Bir insan azami noktada yaşamalıdır.En üst derecede yaşamalıdır, yoğun tutkulu, her an ilgili – o derece ki hiç bir şeyi geride bırakmadan, sanki o an son an olacakmış gibi.
Her an sanki son anmış gibi yaşayın. Herşeyi ortaya koyun, herşeyi riske atın, çok şaşıracaksınız yaşam müthiş bir mucize olur o zaman.
Osho / Yaşam…

27 Aralık 2012 Perşembe



Iskalamak istemiyorsan hayatı.
Haydi şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
Vakit zannettiğinden daha az
Haydi kalk bakalım,
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI.....

Can Yücel

22 Aralık 2012 Cumartesi


Öfke anında sakin kalmanın yöntemi bulundu


Bilim insanları, kolayca provoke olan kişilerin öfke dolu anlarda nasıl sakin kalacağını ve soğukkanlı hareket edeceklerinin yolunu buldu.
Yapılan bir araştırmaya göre, gerilim ve öfkenin içine sürüklendiğiniz durumlarda yapmanız gereken şey son derece basit: İçinde bulunduğunuz durumu, uzak bir mesafeden izlediğinizi düşünün. Bu açıdan bakarak, o an yaşadıklarınızı ve hislerinizi farklı bir şekilde değerlendirmeye çalışın.
ABD’nin Ohio State ve Michigan Üniversiteleri araştırmacıları tarafından gerçekleştirilen deneyin sonucunda ortaya atılan “bireysel mesafelendirme” yöntemi, öfkeli insanların kendilerini öfkelendiren faktörlerin etkisini minimize etmelerini sağlıyor.Bireysel mesafelendirme, çok kısa zamanda öğrenilebildiği gibi, insanların öfke anında başvurarak kendilerini saldırganlıktan alıkoymalarını da sağlıyor.
Journal of Experimental Social Psychology dergisinde yayımlanan araştırma kapsamında iki deney gerçekleştirildi. Deneklere, “müziğin yaratıcılık üzerindeki etkilerini konu alan bir araştırmada yer aldıkları” söylendi. Deneklere, yüksek sesle Igor Stravinsky’nin “Rite of Spring”i dinletilirken, önlerine konan anagramları (çevrik sözcükler) çözmeleri ve yaptıkları çözümleri interkomdan belirtmeleri istendi.
Denekleri provoke etmek için, interkomdan sürekli müdahalede bulunuldu ve interkoma daha sesli cevap vermeleri söylendi. Ardından provokasyon daha üst bir seviyeye ulaştı ve deneklere, “Bunu üçüncü defa söylemek zorunda kalıyorum. Talimatları anlamıyor musun? Daha sesli konuş!” şeklinde seslenildi.
BİR SİNEĞİN GÖZÜNDEN İZLEYİN
Denekler daha sonra üç gruba ayrıldı. İlk gruptakilere, ilk aşamada yaptıklarını kafalarında 45 saniye boyunca canlandırmaları ve maruz kaldıkları muamele yeniden yaşanıyormuş gibi düşünmeleri istendi. Bireysel mesafelendirme grubuna, yaşadıklarını uzaktan izliyormuş gibi değerlendirme yapmaları söylendi. Kontrol grubuna ise özel bir talimat verilmedi.

Bu aşamanın ardından gerçek deney başladı. İlk olarak 94 üniversite öğrencisine ruh hallerini belirtmeleri ve boşluklardaki kelimeleri tamamlamaları istendi (Örnek olarak öl.. boşluğunun ölüm veya ölçü olarak tamamlanması). İkinci olarak, aynı testte 86 öğrenci yarıştırıldı ve buldukları cevabı ilk kimin ilettiği gözlemlendi. Kazanan, deney gereği, kulaklıklar aracılığıyla kaybedeni sesli bir şekilde alaya aldı.
BİR ADIM GERİYE ATIP DÜŞÜNÜN
Sonuçlara bakıldığında, bireysel mesafelendirme yöntemi kullanan öğrencilerin, test süresince daha az öfkeli ve öfkeye dirençli oldukları gözlemlendi. Bu öğrenciler, kelime testinde galip geldiklerinde de, kaybeden arkadaşlarına daha düşük ses tonuyla ve daha kısa süreli alaylarda bulundu.

Araştırma ekibinde yer alan Ohio Üniversitesi’nden iletişim ve psikoloji profesörü Brad J. Bushman, “İnsanlar doğal olarak kendilerini mesafelendirmiyor. Ne zaman öfkelensek, doğal olarak öfkeye kapılıp gidiyoruz” dedi.
Bushman, “Aklımızda saldırgan düşünceler ve hisler tutarsak, bu şekilde hareket etmemiz de kaçınılmaz… Yapılacak akıllıca hareket, geriye bir adım atmak ve içinde bulunduğumuz durumu tavanda gezinen bir sineğin gözünden incelemek” dedi.
alıntı…

19 Aralık 2012 Çarşamba

KİBİR VE ZARAFET
Zarafet, zevk meselesi değildir. Her kültür güzelliğe başka bir açıdan bakar ...
Yine de her kabilede ve her toplumda zarafeti gösteren değerler mevcuttur: misafirperverlik, saygı, terbiye kurallarına itaat etmek...
Kibir, nefret ve hınç doğurur. Zarafet ise saygı ve sevgi uyandırır.
Kibir, başkalarını aşağılamamıza yol açar. Zarafet ise bize ışığa doğru yürümeyi öğretir.
Kibir, sözcükleri bulandırır; çünkü zekanın yalnızca birkaç seçilmiş kişiye mahsus olduğunu düşünür.Zarafet ise karmaşık düşünceleri, herkesin anlayabileceği hale getirir.
Her insan, zarif adımlarla yürür ve seçtiği yolda ilerlerken etrafına ışık saçar...
Zarafet hoş karşılanır ve hayranlık uyandırır; çünkü bunu başarmak için herhangi bir çaba göstermez.
Önceleri hayal etmenin bile mümkün olmadığı şeylere vücut veren tek şey SEVGİ'dir.
Ve bu vücut ancak zarafet sayesinde görünür hale gelir.
Paulo COELHO

EVRENSEL BİLGELİĞE ERİŞMEK


EVRENSEL BİLGELİĞE NASIL ERİŞİRDİK
Tüm beden/zihinler Evren sel Bilgeliğin İpliklerini dokuyacak bir ”dokuma Tezgâhı” içerirler. Aslında, bu beden/zihin tezgâhı Evrensel Bilgeliğe son derece duyarlı ve karşılık vericidir. Lemurya’da biz Evrensel Bilgeliğin belirli unsurlarını beden/zihin tezgâhlarımızda dokurduk. Bu unsurlar nelerdir? Onlar birçoktur, bu yüzden burada sadece en önemli ve etkili olanlarını belirteceğiz.
* Niyet etmek.
* Bağışlamak.
* Farkına varmak (Farkındalık)
* Açık ve sevecen iletişim.
* Güvenmek ve teslim olmak.
* Şimdiki zamanda -Sonsuz zamanda- yaşamak.
* Kabullenmek ve izin vermek.
* Şükretmek.
* Savunmasızlık.
* Vermek ve Almak
* Saygı
* Sevinçli yaratım.
* Gönüllülük.
* Empati ve şefkat.
* Koşulsuz sevgi.
* Karşılıklı destek.
KARMA VE İNAYET
Ancak, Evrensel Bilgeliğin çeşitli ipliklerini anlatmadan önce, karma ile (tanrısal) inayeti açıklamak istiyoruz ki bunlar sadece, Evrensel Birbirine Bağlılık ve Çekim Yasalarının işleyişidir. Karma fikri hem Hinduizm hemde Budizm de kullanılmıştır, ancak orjinal kavram bizden gelmiştir. Genellikle karma olarak bilinen şey, gerçekte iki prensibe ayrılır: Karma ve İnayet ki bunlar bir lastik bandı germek gibi işler. Genişleyen her şey geri döner. Birbirine bağlılık ve Çekim ne olumlu nede olumsuzdur, onlar sadece düşüncelere, eylemlere, niyetlere ve duygulara aynalık eder. Fiziksel yer çekimi yasası gibi, eğer insan bir topu havaya fırlatırsa, o top tekrar yere düşecektir. Eğer insan uyumlu sonuçları (inayeti) arzuluyorsa, uyumlu düşünceler, eylemler ve ahlaki kararlar ile meşgul olur. İnayet ”mucizeleri” de içerebilir. İnsan uyumsuz düşünceleri, eylemleri ve gayri-ahlaki kararları başlattığında, uyumsuz sonuçlarla (karmayla) karşılaşır. Karma bu zeki evrende bireylerin hatalarından ders alıp öğrenmeleri için mevcuttur. Çoğu insan şu ya da bu zamanda -sadece zorlayıcı deneyimlerden, şiddetli acı ve ızdıraba dek- her tür karmayı deneyimler. Karmik dersler evrensel olarak da arzu edilmez olarak kabul edilir. Yinede, hem karma hem de inayet sadece evrensel yasaların aksiyonu ve reaksiyonu, yani topun yere geri düşüşüdür.
 Lemurya Yolu Adlı Kitaptan Alıntıdır.

18 Aralık 2012 Salı


Başarılı İnsanlarla Başarısız İnsanlar Arasındaki 7 Fark


Çevremize baktığımızda arkadaşlarınızın bir kısmının hayatta başarılı olduğunu gözlemlerken diğer bir
kısmının başarılı olamadığını ve hayata tutunmakta zorlandığını görürsünüz Neden bir kısım insanlar başarılı olurken diğerleri başarılı olamamaktadır…
Başarılı insanlarla başarısız insanlar arasındaki farkı zeka, çevre, eğitim gibi faktörlere bağlayabiliriz. Ancak başarıyı etkileyen çok daha önemli faktörler vardır ki bunlar kurduğumuz cümleler, hayallerimiz ve düşüncelerimizdir. Kısaca diyebiliriz ki başarılı insanları başarılı yapan, kurdukları cümleler, hayaller ve düşüncelerdir.
Şimdi bunları kısaca görelim:
1. Keşke – Bundan Sonra
Başarılı insanlarla başarısız insanlar arasındaki önemli farklardan biri olumsuz bir olayla karşılaştıklarından kurdukları cümlelerdir. Başarısız insanlar olumsuz bir olayla karşılaştıklarında “keşke” ile başlayan cümleler kurlar. “Keşke o işi şöyle yapmasaydım”, “Keşke şuna danışsaydım”, “Keşke daha dikkatli olsaydım” gibi cümleler kurarlar.

Ancak bu cümleler yaşanan olumsuz olayın etkisini hafifletmez. Üstelik kişide bir suçluluk duygusu oluşturur. Ve kişiye herhangi bir gelişime sağlamaz. Bunun yerine başarılı insanlar “Bundan sonra” cümlesini kullanırlar. “Bundan sonra daha dikkatli olacağım”, “Karar alırken A şahsına danışacağım” gibi cümlelere yargı bildirir ve hedef gösterir. Böylece kişi geleceği için kendisine plan yapmış olur ve yaşadığı olumsuzluk durumundan ders çıkarmış olur.
2. Neden – Nasıl
Başarılı insanlarla başarısız insanlar arasındaki farklardan biri de sordukları sorular arasındaki farktır. Olumsuz bir olayla karşılaşıldığında başarısız insanlar “neden”li sorular sorarlar. “Neden bunlar benim başıma geldi?”,”Neden denemede puanlarım düştü?”,”Neden işler bir türlü yoluna girmiyor?”. Bu cümlelerdeki neden kelimeleri olumsuzluğunun sebeplerini bulmaya yönelik kelimeler değil şikayet kelimeleridir.

Başarılı insanlar ise olumsuz bir durumla karşılaştıklarında “Nasıl”lı sorular sorarlar. “Nasıl hareket edersem işleri daha iyi yürütebilirim?”, “Nasıl çalışırsam denemede puanlarım yükselir?” gibi cümleler kurarlar. Bu cümleler onları düşünmeye ve çözüm üretmeye sevk eder. Ve onlara yol göstererek başarının kapılarını aralar.
3. Olumsuz Hayal – Olumlu Hayal
Başarılı insanlarla başarısız insanların kurdukları hayaller de birbirinden çok farklıdır. Başarısız insanların hayalleri hep olumsuzdur. Hayallerinde işler hep ters gider, giriştikleri işi eline yüzüne bulaştırırlar ve hep kaybedecekleri korkusu ile hareket ederler.

Bu konuda o kadar çok hayal kurarları ki sonunda kurdukları hayaller onların kaderi olur ve başarısız olurlar. Başarılı insanlar ise devamlı olumlu hayallar kurarlar. Bir işe girdiklerinde hayallerinde o işi başarırlar. Hep kazanmanın, başarılı olmanın hayallerini kurarlar ve bir süre sonra onların da hayalleri kaderleri olur.
4. Geçmiş Odaklı – Gelecek Odaklı
Başarılı insanlarla ve başarısız insanların düşüncelerinin odaklandıkları yer de farklıdır. Başarısız insanların düşünceleri geçmişte takılı kalmıştır. Onlar geçmişte yaşarlar. Şu andaki başarısızlıklarını hep geçmişlerine bağlarlar.

O başarısızlıkları tekrar tekrar yaşar morallerini bozalar. Başarılı insanlar da geçmişe bakarlar ancak onlar geçmişe sadece ders almak için bakarlar. Sonra düşüncelerini geleceğe çevirirler. Geçmişte yaptıklarından ders alarak geleceklerini inşa ederler. Geçmişteki olayları bir tecrübe olarak yorumladıklarından moralleri bozulmaz. Bilakis onlar her olumsuz deneyimden daha da güçlenmiş olarak çıkarlar.
5. İç Motivasyon – Dış Motivasyon
Başarılı ve başarısız insanların motivasyon stratejileri de birbirinden çok farklıdır. Başarısız insanlar dıştan motive olan insanlardır. Yani bu kişiler birilerinin devamlı kendilerini motive etmesini beklerler. Başkalarının motivasyonu ve sözü ile harekete geçerler.

İçlerinde kendilerini harekete geçirecek güç yoktur. Bu kişiler itmeyle hareket eden araba gibidirler. İten olmazsa hareketleri durur. Başarılı insanlar ise harekete geçmek için birilerinin motive etmesini beklemezler. Kendi enerjilerini kendileri üretirler ve kendilerini motive ederler. Bunu iç konuşmalarla yaparlar.
6. Problem Odaklı – Çözüm Odaklı
Başarılı insanlarla başarısız insanlar arasındaki farklardan biri de probleme yaklaşım tarzlarıdır. Başarılı insanlar problemle yüzleşirken problemde takılır kalırlar. Bir türlü problemin ötesini düşünmezler. Problemi zihinlerinde yeniden canlandırıp morallerini bozarlar. Neden böyle bir problemin kendilerini bulduğunu sorgulayıp şikayetçi olurlar. Sonuçta problemin içinde boğulurlar. Başarılı insanlar ise bir problemle karşılaştıklarında bunu hayatın olağan bir durumu olarak kabul edip problemin zararlı etkilerini azaltacak ve kendilerini bu problemin içinden kurtaracak çözüm arayışlarına girerler. Zihinleri devamlı çözüm üretmekle meşguldür ve bulunan çözümlerden makul olanlarını seçerler ve hemen uygulamaya koyarlar.

7. Panik – Plan
Başarılı insanlarla başarısız insanları ayıran önemli bir noktada istemedikleri durumla karşılaştıklarında verdikleri tepkilerdir. Başarısız insanlar olağandışı bir durumla karşılaştığında paniğe kalırlar, ne yapacaklarını şaşırırlar. “Eyvah”, “mahvoldum” gibi cümlelerle panik yaparak kontrolü kaybederler. Başarılı insanlar ise böyle durumlarda panik yerine plan yaparlar. Önlerinde kalan günleri hesaplayıp yapmaları gereken işleri de bir kenara yazarlar. Ve iyi bir planlama ile yapılması gereken işleri ve çözülmesi gereken problemleri zamana yayarlar. Bu şekilde olağanüstü durumun üstesinden gelirler.

Başarılı bir insan olabilmek için çevresel faktörler alyehinizde olabilir. Lakin sadece düşüncelerinizi, hayallerinizi ve kurduğunuz cümleleri değiştirmekle başarılı olmak noktasında önemli bir adım atabilirsiniz.
alıntıdır..

17 Aralık 2012 Pazartesi


Türklerin Şaman gelenekleri…..


Türkler’in Şamanizm’den İslamiyet’e geçişi yüzyıllar öncesine dayansa da, günümüzde Şamanizm’den kalan birçok adet ve gelenekleri bulunuyor.
İşte onlardan birk
açı:
Ay:
Anadolu’da yeni ayın görünmesi sırasında yere diz çökerek niyaz edilmekte, gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak dilekte bulunulmaktadır. Yeni ayın yeni umutlara ve yeni başlangıçlara vesile olacağı düşünülür. Bu olgu da Türklerin eski Gök tanrı inancından kaynaklanmaktadır.
Su dökerek uğurlama:
Gidenin arkasından su dökmek eski Türklerdeki su kültünün doğurduğu bir adettir.
Mum yakma, çaput bağlama:Cami avlularında mum yakılması, ağaçlara bez ve çaput bağlanması da Şamanizm döneminden günümüze aktarılan geleneklerdir.

Tahtaya Vurmak:
Yine, istenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya el ile tokmak gibi üç kere vurulması da, kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacına yönelik eski bir Şaman inanışıdır. Bazısı Amerikalılara da geçmiş adetlerdir. Geçerken Kuzey Buz Denizi’ndeki Bering Boğazını kullanmış olsa gerektir. Zira Amerikalılar da “knock on the wood” deyip 3 defa tahtaya vururlar.

Kurşun Dökme:
Kurşun Dökme de Şaman geleneklerinden kalan bir âdettir. Şamanlar bu ritüele “Kut Dökme” anlamına gelen “Kut Kuyma” adını vermişlerdi. İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ritüeldi.

Kırmızı kurdele:
Loğusa kadınların başına bağlanan kırmızı kurdele Şaman döneminden günümüze kadar gelmiş bir adettir. Bu kurdelenin anneyi ve yeni doğan çocuğu, Albız denen şeytana karşı koruduğuna inanılır. Alevilikte mezarın başına bağlanan kırmızı kurdelenin da ölüye kötü ruhların musallat olmasını engellediğine inanılır.

40 Sayısı:
Eski Türk inanışına göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmektedir. Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk kızlar epeyce geçer. Manas destanında olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde kırk yiğitler görülmektedir. Kırgız türeyiş efsanesinde de, Sağan Han’ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı. Oğuz’un verdiği şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi. Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer. Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler. Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır. İşte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tane kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür.

40 sayısı da totemcilik döneminden kalma bir inanıştır.
Semavi dinler dâhil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi dinlerin evrim süreci konusunda fikir vermektedir.
İslâmiyet’te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur’an ve Mevlit okutma âdetlerinin,
Musa’nın Tanrı’nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının,
Eski Mısır’da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının,
Hıristiyanların paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının,
Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde Şaman veya totem gelenekleri bulunmaktadır.

Mezar taşı:
Şaman ayin sırasında yardımcı ruhlarını kullanmaktadır. Ölülerin, ailenin vefat etmiş büyüklerinin, eski Şamanların ruhlarının, ormanın, suyun ve yerin yardımcı ruhlarının da Şaman’a yardım ettiği kabul edilir. Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu bu ruhların en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine ve bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman’a yol göstereceğine inanılır. Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman’a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar. Toplumda ulu kabul edilen kişilerin ölümünden sonra ruhlarından medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet umulan yerler hâline gelmişlerdir. Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır.

Eski Türklerde mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir.
Arap dünyasında mezar taşı yoktur. Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir. Kutsanması günahtır. Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın sanat eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi İslam coğrafyasında sadece Anadolu’da görülmektedir.
Dilek tutma:
Gök tanrı inancında kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar vardır. Saçı yalma, yani ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır.

Köpek uluması:
Şamanizm’de köpek ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla haber verebilmektedir. Sıradan bir kişi bu ruhu görürse bu onun pek yakında öleceğine işaret sayılır. Anadolu’da günümüzde köpek uluması uğursuz sayılmaktadır. Köpeklerin bazı olayları önceden algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır.

İçki:
Şamanlar (kamlar), Tanrı ve koruyucu ruhlar için arak (rakı) saçı saçarlar, bu kansız kurban sayılır.
Eski Türk kültüründe içki içilmesi yaygın bir gelenektir. Özellikle düğünlerde ve mutlu günlerde müzik eşliğinde içki içilmesi geleneği vardır.

Kubbe:
Ayrıca, cami mimarisine kattığımız “kubbe” gök tanrı dini’nden taşıdığımız bir durumdur.

Nazar:
Anadolu’da halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın bir inançtır. Bazı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır. Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” v.s. takılır. Nazar olgusu da eski Türk inançlarındandır.

Halı Kilim Desenleri:
Şaman’ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çıyan, kunduz gibi yabanî ve zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına inanılırdı. Bugün Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgüler Şaman giysilerinin izleri taşımaktadır.

Müzik:
Şamanlar ayinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır. Müziksiz bir ayin düşünülemez. Oysa İslam dininde Kur’an dışındaki dinî eserlerin müzikle okunması günahtır. Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu’da Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’nin hayatları müzikle okunmaktadır. Mevlit ve İlâhiler sadece Anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır…
alıntıdır…

Farkındalığınızı Artıracak 5 Kişisel Gelişim Kitabı Bir Ömür Nasıl Yaşanır? – İlber Ortaylı “Kendimi geliştirmek istiyoru...